8: Nü

40K 2.4K 1.8K
                                    

Miray, hızlı adımlarla binadan içeri girdiğinde, hava çoktan kararmıştı. Yorgunluktan bulduğu her köşede uyuma potansiyeli olduğunun farkındaydı ama dün gecesini dansa ayırması yetmezmiş gibi sabah da Kerim'le prova yapmışlar; oradan okula geçmiş ve günlerdir doğru düzgün çello çalamamıştı. Leningrad'ı bitirmesine bitirmişti ama başlamakta geç kaldığı Rebecca Clarke'ın viyola sonatı hem heyecanlanmasına sebep oluyor hem de gözünü korkutuyordu. Bu saatte atölyenin boş olacağı aşikârdı ve kendine itiraf edemese de buraya asıl geliş amacı Boran'ın bitirip atölyeye bıraktığını söylediği yeni tablosunu görmekti.

Onu en son dün akşam görmüştü. Sekizden önce gel demesine rağmen, Boran geldiğinde saat sekizi çoktan geçmiş; adam kaç kez özür dilemişti geç kaldığı için. Gelene kadar attığı özür mesajlarına bakıp yaklaştığını varsayarak, hazırlanmış ve evin önünde beklemişti Boran'ı. Geldiğinde öyle telaşlıydı ki, bir an dansa gitmeyip Boran'ı içeri davet etmeyi düşündüyse de Kerim'e ayıp etmemek için hızla aklından çıkarmıştı bu fikri. "Metrodan inince, taksiye bindim ama yürüsem daha hızlı olurdu, çok özür dilerim; ben verdiğim saate ters de düşmem, çok özür dilerim. Taksiyle bırakayım seni nereye gideceksen." Miray, Kömür'ün başından öpüp Boran'a teslim ederken "Dert etme bu kadar. Biraz gecikmeden bir şey olmaz." diyebilmişti. Kadının toplu saçları, kısa elbisesi ve topuklu ayakkabılarını fark edemeyecek kadar telaşlıydı oysa Boran. Kız zaten taksiyle gidecekti Beyoğlu'na. Dansa gittiği akşamlar bilhassa dönüşlerini taksiyle yapardı. Şimdiyse daha fazla gecikmemek için taksiye binecekti ama Boran'la biraz daha fazla zaman geçirme şansını kaçıracak değildi. Boran, Miray için taksinin kapısını açıp kızın yanına otururken Kömür'ü kastederek "Üzdü mü seni?" demişti. Miray ise boynunu sola çevirip şalını biraz indirerek boğazındaki pek küçük olmayan çiziği gösterip "Şiddete maruz kaldım. Ama şikâyetçi değilim." demişti. Bunun üzerine Boran da "Ben onu yatağından ziyade koynumda uyutuyorum, üç günde şımaracak kadar nazlı bir kız bilgin olsun. O yüzden boynuna saldırmış olabilir." demişti. Miray daha cevap veremeden telefonu çalmış; arayan Kerim olunca, Miray Boran'dan müsaade ister gibi bir bakış atmış ve açmıştı telefonu.

-Canım, çok özür dilerim geç kaldım ama geldim sayılır.

-...

-Tamam, biliyorum benim için geldiğini. Tamam, söz erken ayrılmayacağım bu akşam.

-...

-Yarın sabah da. Tamam.

Kız acelece, yüksek olmayan bir sesle konuştuysa da Boran yanında oturduğu için karşıdan gelen sesin bir erkeğe ait olduğunu anlamıştı. O ara erkeksi bir güdüyle kızı incelemiş ve özenerek hazırlandığına kanaat getirmişti. Boyunu uzatan ayakkabıları, güzel bacaklarını meydana çıkaran elbisesi ve sıkıca topladığı saçlarıyla fazlasıyla zarifti. Yüzündeki makyajı sade de olsa, boynunu bir şal ile örtmüş de olsa, az sonra bale yapmak için sahneye çıkacak bir kuğu gibi görünüyordu. Ve elbette bu çabası bir erkeği hoşnut etmek içindi diye düşündü Boran. Miray'ın yanında olması sebebiyle duyduğu tatlı telaş da, tarifsiz heyecan da yüzünde dondu. Kızın geç kalmasına sebep olmak zaten hoşuna gitmiyorken bir de kızın bu telaşının başka bir erkekle buluşmak için olduğunu anladığında kollarında tuttuğu yavruya daha sıkı sarıldı. Sanki başka bir sevgiyle avunmak ister gibi okşadı yavruyu.

Telefonu kapatan Miray ise telefonu çalmadan evvel adamın son söylediği şeyi düşünüyordu hala. Demek Kömür Boran'ın kollarında uyuyordu. O ise yatağını kimseyle paylaşmayı sevmediğinden kediyi evine bırakarak uyumuştu dün gece. Bir an daha da ısındı Boran'a. Onun yanında uyumak, onun kollarında olmak fikriyle dağılmıştı aklı. Boran'a döndüğünde adam Kömür'ü okşayarak camdan dışarı bakıyordu. "Ne diyorduk?" Boran umursamazcasına kıza döndüğünde omuz silkmişti sadece. Kızın konuşma hevesi de öylece havada kalmıştı. Konuşmadan geçirdikleri birkaç dakika sonrasında Miray taksiden inmiş, Boran da yola devam etmişti.

BoyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin