Boş bir sayfa gibiyim.
Yepyeniyim. Çok sadeyim. Saflaştım.
Küçüldüm. Azaldım. Hafifledim.
Yeni baştanım.Zihnim daha berrak.
Yeni bir başlangıç.
Şimdi yeni bir şey söylemek zamanı.Kelime Defteri - Nazan Bekiroğlu
Gözünü açıp kararmış tavanı gören ve her yanı tutulduğu için sağa dönmekte zorlanan adam, dizinin yanında duyduğu sıcaklıkla elini Kömür'e uzattı. Uyuyan kediyi göğsüne çekerken, huzursuzca kıpırdandı yavru. "İyi uyuduk ha kızım?" Kömür bölünen uykusuna adamın göğsünde devam edecek gibi mırıltılarla yeniden yatma pozisyonuna geçtiğinde, Boran bir eliyle kediyi okşarken sağ eliyle de telefonuna uzandı. Saatin sekizi geçtiğini görünce, üç saattir uyuduğunu anladı.
Gece bir an bile olsa uykuya dalamamış, üzerine de mola vermeden Amasra'dan İstanbul'a değin araç kullanmıştı. Eve gelince her ne kadar kendini hemen yatağa atmak istese de, yapamamıştı. Çünkü yattığı zaman düşünmek zorunda kalıyordu. Dün gece de kollarında Miray'ın uyumasını beklerken bir sürü şey düşünmüştü. İşin özü kollarında uyurmuş gibi yapan ama asla uyumayan kız, kafasının içinde hiç olmadık hallere bürünmüş ve yanında hep başka bir adam belirmişti. Bu düşünce onu uyutmazken, kızın yanından da kalkamamış; aksine onun uyumadığını anladığı anlarda, ona daha çok sarılma güdüsüne kapılmıştı. Bir süre sonra düşünmek öyle ağır gelmeye başlamıştı ki, keşke zihnin de bir kapatılma yolu olsa diye hayaller kurmaya başlamıştı. Böyle anlarda, bir düğmeye basmasıyla ya da beynini kınından çekip almasıyla, bir türlü yolla kapatılabilseydi şu zihin denilen illet; o zaman zor olamayacaktı kızın yanında uzanmış olmak. Çok düşünmüştü ama neyi, ne için düşündüğünü de anlayamayacak kadar karanlık bir odada gibiydi. Hiçbir şey görmeden, neyi aradığını bilmeden yürüyordu.
Sanki beyninin içinde kocaman bir oda vardı ve bütün eşyalar, o odanın içinde o kadar çok dağılmıştı ki aradığı şeyi bulması imkânsız bir hal almıştı. Ya da şöyle de anlatabilirdi. Bir şarkı vardı aklında. O şarkıyı söylemek istiyordu. Ama aynı zamanda beyninin içinde öyle çok gürültü vardı ki, şarkıyı söyleyebilmek için kulaklarını tıkamak zorunda kalıyordu ve kendi sesini de duyamıyordu.
Oysa kızın anlattığı şeylerin daha fazla beyninin içinde dönmesini istemiyordu. Hepsi şöyle bir kenara otursaydı, sonra Boran onları bir bir ayıklasaydı oradan... Bir kısmını, büyük bir kısmını, doğrudan çöpe atsaydı ve o çöp poşetinin ağzını sımsıkı bağlasaydı... Sonra şehrin çöplüğüne fırlatıp atsaydı o poşeti... Daha sonra, geride kalan birkaç parçayla baş edebilirdi belki... Ama şu an bu kadar gürültüyle, bu kadar kalabalıkla baş edemiyordu.
Daha kötüsü o çöplüğün içine kollarındaki kızı asla oturtamamasıydı.
Daha da kötüsü, baş edemediğini söylediği şeylerin hepsiyle kollarındaki kızın baş etmek zorunda kalmış olmasıydı.
Hayret ediyordu... İşte içinde o kadar çok şey vardı ki önce hangisini düşüneceğini de bilmiyordu. Zaman akıyor, göz kapakları ağırlaşıyor, sonra Miray bir uçurumdan hızla düşermiş hissiyle sıçrıyor ve Boran'ın gözleri yeniden açılıyordu. Nihayet Miray'ın hırıltılı nefesini duyduğunda kızın uyuduğunu da anlamıştı. İşte o zaman boş yere uzandığı yataktan kalkıp sanki bütün kötü anların sebebiymiş gibi orada duran sallanan koltuğa nefretle bakarak balkona çıkmıştı. Hava ayazdı. Gün biraz sonra doğacaktı ve o gün doğumunu sevgilisiyle izlemeyi bekleyen bir adam olmayı her şeyden çok isterken, hatta "belki bize iyi gelir" diye Miray'ı bile uyandırmayı düşünmüşken, bunu yapamamış ve çizim defterini almıştı eline. Bu kez çizmek değil, yazmak istemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boya
General FictionParmaklarımın doğuştan yetenekli olduğunu çok duydum. Yeter ki bir kalem ya da bir boya verin bana. Başka bir şeye ihtiyacım yok. Ama kalbim sevmeye yetecek mi bilmiyorum. Onun müziğini işiten parmaklarım titremeye başlıyor. Korkuyorum.