14: Amastris

43.9K 2.1K 925
                                    



Geçmişimde, çocukluğumda kayda değer bir şey yoktu;
ne aşk ne de başka bir şey.
Bu yüzden benim söylediğim her şey gelecekle ilgiliydi.
Çünkü gelecek, istediğim renklerle boyamak üzere hâlâ benimdi.
Özgürce karar vermek, istersem değiştirmek üzere hâlâ benim...

Sıfır Noktasındaki Kadın -Neval El Seddavi

*

*

*


Genç kız, geniş camlı balkon kapısının önünde duran ve kendisine bir Küba sokağını yahut da masal diyarını andıran, sallanan koltukta bir ileri bir geri hareket ederken, camın ardından kendisine göz kırpan Amasra'yı izliyordu. Doyamadıkları bu güzel ilçeye gece çökmüş; bir bir eksilen ışıklar, kış vakti gökyüzünde görülen yıldızları andırmaya başlamıştı; az ama varlığıyla mutlu eden yıldızları...

Bacaklarını yere sarkıtmak yerine, bedeninin altına toplayıp sağ yanına aldığı saçlarını yavaş yavaş okşayan kız, sıcak odanın aksine dışarıda nasıl bir soğuk olduğunu biliyor, coşkun Karadeniz'in tam karşısında duran Kemere Köprüsü'nün altından nasıl süzüldüğünü sanki sallandığı yerden bile duyabiliyor; en önemlisi karşısında gördüğü her manzaranın ortasına Boran'la kendisini koyabiliyordu. Gördüğü her toprak parçasına ayak basmışlar, denizin kokusunu derin derin içlerine çekmişler; bir sürü anı toplamışlardı iki günde.

Şu köprünün bir ucu Boztepe Adası, az ileride görünen ışıksız kara parçası ise Tavşan Adası'ydı. Ulaşım imkanı olmayan Tavşan Adası'na gidememişlerdi ama adaya el sallamışlardı uzaktan.

Şimdi sadece iki cılız gece lambası ışığıyla aydınlanan taş duvarlı odada, bir tek kalbinin sesini bir de şu duvarın ardında yıkanan sevgilisinin üzerinden akan suyun sesini duyuyordu Miray.

Yaşadığı iki gün, öyle sade, öyle masum ve öylesine "iki sevgiliye" aitti ki... Şu gördüğü deniz fenerinin altındaki kayalıklarda otururken, soğuk havaya rağmen yediği ballı bademli dondurmanın tadı da kokusu da dilinin ucundaydı mesela. İki çocuk gibi; bisiklet sürerken yarışmışlar; az sonra astımının onu zorlayacağını bile bile Boran'a meydan okumuş ve sonra soluğu tıkanınca deniz fenerinin altındaki kayalıklara yığılmıştı. Hem Boran'ı geçemediğine üzülmüş hem Boran'ın yüzündeki korkuya gülmüş, bir de üstüne Boran, kendisine "mutlu olsun" diye dondurma almıştı. Ağlayan Ağaç'ın gölgesinde çay içip salçalı tost yerken, Boran'ın taze bıyıklarına bulaşan salçayla dalga geçince adam bozulmuş; onun gönlünü almak için yerinden kalkıp adamın yanına oturmuş ve dakikalarca ona sırnaşarak onu güldürebilmişti. Amasra Müzesi'ni ziyarete giderken, müzenin kapalı olduğunu öğrendikleri zaman Boran'ın yüzünün asılmasıyla hayrete düşmüş; bir buçuk saat süren tekne turuyla, yeşili ve maviyi bu kadar güzel kucaklayan bir yeryüzü harikasını seyrederken hiç kıpırdamadan Boran'ın kolunun altında nefes almıştı. Çok az konuşmuşlar ama sanki tek bedende görüp işitmişlerdi her şeyi. Ömrünün en lezzetli rakı balık sofraları anne ve babasıyla yaşadıkları iken; ilk kez iki kişilik bir rakı sofrasında bırakmıştı kalbini.

Baktığı manzaradan bir an olsun uyanınca, karanlık cama yansıyan aksini görmüştü kız. Adamın kirli diye çıkardığı tişörtü giyip tünediği şu koltukta, iki günün muhasebesini yapıyordu. Elde çokça mutluluk ve huzur vardı. Çokça güven ve sevgiydi kucağında biriken. Sağ elini çıplak bacağında gezdirip bakışlarını odaya çevirince; duvarları taş döşeme, alışılmışın aksine oval şekildeki odaya ayağını bastığı anı anımsadı... Sonra biraz daha geriye gidip Amasra'ya gelmek üzere yola çıktıkları ana döndü...

BoyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin