37: Bir çiçek, bir bardak suyun içinde kaç gün yaşar?

57.7K 1.6K 2.3K
                                    




Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



Yanlış hatırlamıyorsam, Antalya'ya geldikten sonra otelde sadece üç gece kalmıştık. Bu sürede Tekin evimizi temizletmiş, bazı eşyalarımız gelmiş ve biz Fener Mahallesinin nefes kesen manzarasına karşı, benim hayatımın en güzel günlerinin geçtiği o eve taşınmıştık. Her günü, her bir günü ayrı ayrı anlatmak istiyorum sana Miray. Ama öncesi, Antalya'ya gelişimin üçüncü günü... O günün mutluluğu, daha doğrusu bütün duyguları çok başka. Belki de en güzeli o gündür. Şimdi yazdığım sayfaları kurcaladım da, daha önce de en mutlu günüm diye anlattığım şeyler var galiba. Çünkü Tekin'in yanında çok, çok mutlu günler geçirdim ben. Hiç tatmadığım şeyleri tattırdı bana ve yaşattığı her mutluluğun tadı hala damağımda. Hep de orada kalacak...

Bana aylar önce biletlerini gönderdi dediğim bir konser vardı hani. Cihat Aşkın Konseri. Hem de Antalya Senfoni Orkestrası ile... İşte o konserin olduğu Cumartesi günü, uyanmış ve neredeyse öğle vakti kahvaltı etmiştik. İki sabahtır erken de uyansak odadan erken çıkamıyorduk çünkü yepyeni, başka şeyler girmişti hayatıma. Tekin'in kollarından çıkmak istemiyordum sabaha kadar ve uyandıktan sonra da o kolların arasına girmek için can atıyordum. O benden önce uyanmış oluyordu genelde ve yüzünde hep sarhoş olmuş gibi bir ifadeyle seyrediyordu beni. Bakışları, gülüşü, dokunuşları... Her şeyi hoşuma gidiyordu.

O, birkaç gün için işlerini olabildiğince hafifletmişti. Ara ara yalnız da kalıyordum ama sıkılmıyor, aksine etrafımda olan biten her şeyi izlemekten zevk alıyordum. Tekin çok gülse de ben sahilde kumla oynamayı da seviyordum. Sonra, Tekin'le yüzmek zaten bütün kış özlediğim, hayal ettiğim tek şeydi. Her anı keyifliydi zamanın ama hava kararırken denize girmek bambaşka bir keyifti benim için. İlk kez elleri bedenimde özgürce geziyordu ve ben onun vücuduna tutunurken bütün arzularını hissediyordum. Parmaklarının ne istediğini, gözlerinin içinde aşkla karışmış tutkuyu, dudaklarının bana dokunma çabasını... İşte onları hissetmek çok güzeldi Miray. Bana yaşadıklarımızın hakikiliğini, daha da yaşayacağımız çok şeyin teminatını veriyordu Tekin'in tükenmez gibi duran arzuları. Ve ben de ondan daha az arzuluyor değildim onu. Bazen tekneyle bazen jet-ski ile açılıyorduk. Suya dair sevdiği her şeyi paylaşıyordu benimle. 

Anlatmak istediğim çok şey var ama en iyisi anlatmaya konser gününden başlamak olacak. O gün Tekin'in öğlen gibi çıkması gerekmişti otelden. Ben bir havuz kenarında pinekleyerek beklemiştim onun gelişini. Saat dörde doğru dönmüştü otele. Eve ertesi gün taşınabileceğimizi söylemişti. "Ev için mi otelden çıktın" diye sorduğumda "Hayır ama eşyalar gelmiş, oraya da geçtim." demişti. Heveslenmiş, görmek istemiştim evi ama konsere geç kalırız demişti Tekin. Şaşırmıştım. Konser sekizdeydi, Aspendos Antik Kentindeki tiyatroda olacaktı. Altı buçukta otelden çıkacaktık ama o "kuaföre falan uğrayacağın için anca hazırlanırsın" demişti. Oysa benim kuaföre uğramak gibi bir niyetim de yoktu Miray. Elbette özenirdim konser için ama beni biliyorsun öyle düzenli kuaföre gitmek gibi huylarım yoktur. Ama Tekin "İlk kez böyle bir konsere gidiyoruz beraber, biraz özenelim." deyince daha da artmıştı şaşkınlığım.

BoyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin