(Aşağıda yer alan sahne, 27. bölüm, yılbaşı gecesinden sonrasına ait bir sahnedir. Keyifli okumalar.)Çilli Ördek
Elindeki telefonu üçüncü kez yattığı yere bırakan adam, uzandığı koltuktan kalkıp evin içinde bir o yana, bir bu yana dolanmaya başladı. Koridorda bir turu tamamladıktan sonra yeniden telefona uzanmamak için soluğu pencerenin önünde aldı. Yeni yılın dördüncü gününde, gökyüzü kucağında tuttuğu karı yeryüzüne bırakıp bırakmama konusunda kararsızdı. Deniz denince akla gelen mavilik Bebek semalarında boğucu bir griye dönüşmüştü. Çokça siyaha katılmış bir parça beyaz boya gibi. Adamın içi de bundan farklı değildi. Ne anlamsız bir renkti bu. Zira beyazdan uzaklaşmak için bir sebebi, siyaha çalmak için bir kederi yoktu. Bir gözü devamlı telefona koşuyordu. Şimdi bir mesaj atacaktı Derin'e... Gel dışarı çıkalım diyecekti... İyi ama neden yapacaktı bunu? Geçen gün yapmıştı ya, ne zamandı, üç gün olmuştu alt tarafı... O kadar az mıydı? Daha çok olduğunu düşünüyordu. Bu, azı çok sanma hissi yabancıydı ve bunu sevmemişti. Bir insanı bu kadar sık görmek istemek arzusu olağan değildi. Hiç başına gelmiş miydi? Hem evet, hem hayır dedi bu soruya.
Evetti çünkü bir kız vardı, birkaç yıl olmuştu herhalde, güzeldi, çok güzeldi ve haftalar boyu onunla çok sık görüşmüştü. Bu görüşmelerin neredeyse tamamı kendi isteğiyle gerçekleşmişti. Ama bütün görüşmeleri bir yatakta son bulmuştu. Neydi peki onu diğerlerinden ayıran? Düşünürken, caddedeki kırmızı arabanın, eski bir kamyonete makas attığını; kamyonetin ani fren yapmak zorunda kaldığını, ardında kalan siyah arabanın neredeyse kamyonete çarpmak üzere olduğunu görmüştü. "Enerjisi çok iyiydi," dedi sonra. Evet, o kızı diğerlerinden ayıran buydu. Kazanmak istediği bir yarışta gibiydi, her görüşmelerinde önceki zamanının Tekin'ini geçiyordu sanki. Başarı duygusu iyi geliyordu ona. Ama o kızla kim bilir en son ne zaman görüşmüştü... Ne kadar sürmüştü hevesi? Birkaç ay falan olmalıydı. "Birkaç ay" diye mırıldandı. Tamam, Derin hevesi de ancak o kadar sürecekti demek ki... Birkaç ay için arzularını özgür bırakırsa, kendi kendisine engel olmaya çalışmaz ve istediği zaman, istediği kadar kızı ararsa, işte o zaman o da diğerleri gibi olacak ve hevesi sönüp gidecekti. Hem Derin'le hiçbir surette birlikte olmayacağını da göz önüne alırsa, hevesi çok daha kısa sürede havaya karışırdı. Tam bu noktada camı açtı. Ocak yüklendiği bütün soğukla adamın göğsüne çarptı ama bu üşüme hissi öyle güzeldi ki gülümsedi. "Derin kimmiş be!" dedi kendisine. "Çocuk sayılır daha... Sana koyar mı bunlar!" Gözünün önüne kızın, ince belli bir bardağın içinde döndürüp durduğu kaşık, kulağına da kaşığın işlemesiz cama çarpma sesleri geliyordu. Sırıtarak uzandı telefonuna. "N'aber?" yazdı önce. Sonra sildi. "Nasılsın?" yazdıktan sonra "Noterle gönder istersen, daha resmi olsun," dedi kendisine ve bunu da sildi.
Saat öğleyi geçmişti. Yazıp silmekten sıkılan parmakları doğrudan kızın adının üzerine dokundu. Telefon çaldı durdu, çaldı durdu. Umudu yitirtecek kadar uzun bir zamanın sonunda telefon açıldı. "Selam," demişti yumuşacık bir ses. Yüzü okşanmış gibi sırıtmaya başlamıştı Tekin.
"Bence yüzme öğrenmek için şahane bir gün," diye girmişti söze. "Hadi kaldır kıçını, havuza gidelim. Bir saate gelsem hazır olur musun?"
"Havuz mu?" dedi cılız bir ses. Cılızdı ama içindeki renkler alenen görülüyordu. "Yüzme öğrenmekten falan bahsediyordun sanki sen. Yani umarım o işin küvette olduğunu falan sanmıyorsun."
"Yok, havuza gitmek lazım da..." Yarım bir cümle çıktı kızın ağzından. Ne kadar ciddi bir cevaptı bu. Küvetin içindeki Derin görüntüsünü, elini bir yelpaze gibi savurarak gözünün önünden itti adam. Kız ise "Bugün olmaz," dedi hızla. "Bu hafta olmaz yani."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boya
General FictionParmaklarımın doğuştan yetenekli olduğunu çok duydum. Yeter ki bir kalem ya da bir boya verin bana. Başka bir şeye ihtiyacım yok. Ama kalbim sevmeye yetecek mi bilmiyorum. Onun müziğini işiten parmaklarım titremeye başlıyor. Korkuyorum.