23 HAZİRAN 2019, PAZAR
Oturduğu deri koltukta huzursuzca kıpırdanan kız, elini bir yelpaze gibi sallayarak daha kolay nefes alabilmeyi umut etti. İnce bileklerinin ucundaki zayıf parmaklar terlemesinin önüne geçemeyince etrafına bakınmaya başladı.
Nişantaşı'ndaki yaşlı binanın dördüncü katında olan ve caddeye bakan odanın, camları örtülü olduğu sürece nefes alamayacağını anladı. Kahvenin hemen her tonunun bulunduğu odada, oturduğu deri koltuğun, bacaklarının değdiği kısımlarında terlediği için ince bir ıslak katman oluşturduğunu gördü. Camı açmak için ayaklanacağı sırada, sevimli bir yüzü olan kadın yeniden girdi içeri.
-Hakan Bey, geciktiği için özürlerini iletti. Bir isteğiniz olur muydu Miray Hanım, ne ikram edeyim size?
Miray çantasının içindeki telefona uzanıp saate baktı o an. 12.54. Adam gecikmemişti ki, kendisiydi erken gelen. Sonra başını kaldırıp kadına baktı.
-Su alabilir miyim?
Daha kadın cevap vermeden cama döndü tekrar yüzünü ve ayaklandı.
-Camı açabilir miyim bir de?
Oysa haziranın boğucu sıcağı şehre düşmüşken klimanın çalışan oda oldukça serindi. Ama işte kızın ayak parmaklarından başlayarak tüm bedenine yayılan bir ısı dalgası vardı. Sonra o ısı dalgası birden buz kesiyor ve sıtmalanmış gibi titriyordu kız. Kollarındaki zayıf tüyler birdenbire şahlanıyor ve midesinden bir safra ağzına doğru yükseliyor gibi oluyordu. İşte o anlarda hep bir ses yankılanıyordu kafasının içinde. "Çok yanlış bir yerdesin. Yanlış yapıyorsun."
-İyi misiniz Miray Hanım, renginiz sarardı sanki?
Miray, camdan çevirdiği bakışlarını yeniden o tatlı yüze döndürdü. Bir yandan da ayaklanıp cama yürüdü.
-İyiyim. Camı biraz açsam daha rahat nefes alacağım.
Kendinden önce o tatlı kadın uzandı cama, bir yandan da Miray'ın koluna girmek istedi. Oysa açılan camdan yüzüne vuran sıcak hava bunaltıcıydı. Ama nefes almak bir anda kolaylaştı kız için. Elini pencere pervazına atınca, rengi tatlı bir bronzlaşma yaşayan kolundaki o küçük tüylerin nasıl kabardığını gördü Miray. "Yanlış yerdesin." Oysa üç gün önce öyle doğru, öle güzel bir yerdeydi ki... Hatırladı...
***
Bedenini yan çevirip dudaklarını biraz daha uzattı Boran'ın yüzüne doğru. Adamın gözleri kapalıydı ama bütün bedeninden öyle güzel bir yaz kokusu yayılıyordu ki, kız, adamın o güzel dudaklarının kenarını öpme isteğini bastıramadı. Tam iki dudağın birleştiği o yere dudakları dokunduğunda, tuzlu suyla karışmış bir güneş kreminin kokusu burnuna doldu. Aynı anda o güzel dudakları kıvrıldıysa da Boran, gözlerini açmadı. Onun yerine, kumun üzerine serdikleri çarşafta biraz daha kıpırdanıp kıza sokuldu. Sonra yeniden hissetti o dudakların kendisine dokunduğunu. Bu kez yanağına isabet etmişti kızın öpücükleri, sonra kulağının yanına, sonra da çenesinin yakınına.
-Biraz daha burada yatarsak ıstakoza benzeyeceksin.
Sırıttı adam. Ama ağzını açıp cevap da vermedi.
-Avanos'ta kimse vücuduna yoğurt sürmez ama haberin olsun.
Hayal edip tiksinircesine başını salladı bu kez Boran.
-Akşam güneşi bu, yakmaz ki. Bırak biraz daha tadını çıkarayım. Eminim Avanos'ta böyle güzel bir kumsala serilip sevgilimle güneşlenme şansım da olmayacak... Hayır, nişanlımla diyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boya
General FictionParmaklarımın doğuştan yetenekli olduğunu çok duydum. Yeter ki bir kalem ya da bir boya verin bana. Başka bir şeye ihtiyacım yok. Ama kalbim sevmeye yetecek mi bilmiyorum. Onun müziğini işiten parmaklarım titremeye başlıyor. Korkuyorum.