Öyle bir kâbusun içindeydi ki çığlık atmaktan bitap düşmüş ve nefes alamaz olmuştu. Ama baygın da değildi. Keşke baygın olsaydım diye düşündü kız. O zaman hissetmezdi değil mi bedeninde gezen bu kanatlı böceği. Kolları da ayakları da bağlanmıştı. Üzerinde nefret ettiği kanatlı, kocaman bir böcek geziyordu. Öyle korkuyordu ki bu böcekten soluğu tıkanana kadar çığlık atmıştı belki biri yardım eder umuduyla. Ama işte tek başınaydı. Bacaklarından gövdesine doğru küçük ama seri adımlarla geziyordu o böcek. Her adımda bedenine bir sürü iğne saplanır gibi canı yanıyordu kızın. Oysa alt tarafı bir böcekti işte. Ama nasıl tiksiniyordu kız, nasıl iğreniyordu o böceğe bakarken... Sesi çıkmaz olunca ağlaya ağlaya bekledi o böceğin bedenini terk etmesini. Boran diye haykırmak ne kadar boşunaydı ama ne kadar da muhtaçtı ona...
*
*
*
Taksiden inip ilçe merkezine yakın olan askeri lojmana gelen ve Cenk'in yardımıyla lojmana girmeyi başaran Boran, hayatında ilk kez çok terlemekten öleceğini düşünmüştü. Üzerindeki jandarma kamuflaj üniforması kısa kollu olmasına rağmen nasıl yakıyordu böyle tenini anlayamadı. Sanki başından aşağı bir kova su dökülmüş gibi hem gövdesinden hem bacaklarından aşağıya hızla süzülüyordu damlalar. Cenk'ten aldığı adresteki bloğun önünde durdu. Son bir iyilikle apartman kapısını açtı genç çocuk Boran'a. Buradan sonrası Boran'ın işiydi. Az sonra bir dayak yiyip disipline sevk edilerek jandarma karakoluna dönmesi gerekirse ne yapacağını düşünüyordu bir yandan. Dayak ya da ceza değildi mühim olan. Derhal İstanbul'a gitmesi lazımdı.
On altı numaralı daire kapısına geldiğinde ürkerek çaldı kapıyı. Saat akşamın onuna geliyordu. Karakolda hiç rütbeli asker olmadığı için canhıraş koşarak gelmişti yüzbaşının kapısına. Alnından akan damlalar da sıcaktan değil canının acısındandı zaten. Kapı açıldığında sivil ve rahat kıyafetlerle kapıyı açan adamın yüzünden önce bir korku geçti. Bu saatte kapısına dayanan bir jandarma eri bir felaketin tellalı mıydı? Sonra kaşları çatıldı birden. Karşısında rengi atmış ve esas duruşta bekleyen askerin bir derdi olduğu belliydi. Ama kendisini alakadar eden bir şey olsaydı, kendisine ulaşacak komuta zincirinin son halkası bile olmazdı bu adam. Belli ki o zincirin dışına taşarak gelmişti bu er buraya.
Kapının üç beş adım ardında duran Cenk hiç sesini çıkarmadan ve haberi yokmuşçasına babasıyla Boran'ı izliyordu. Sonra bir kadın sesi de duyuldu. "Kimmiş Fevzi?"
*
Karısını ve oğlunu susturup iki adımla apartman boşluğuna çıkan adam, kıyafetine tezat bir sese büründü. İşte o tanıdık, emreden sesti bu.
-Bana bu saatte kapıma gelmek için tek bir mantıklı neden söyle. Ama ağzını açmak için tek bir hakkın var. Yoksa askerliğinin geri kalanında bugünlerini çok arayacaksın.
Canı bu kadar yanarken, biri sırtına dokunsa yere çöküp ağlayacakken, bu kadar sıkı kurallara bağlı kalmak, esas duruşu bozamamak, şu karşısında duran adama "canım yanıyor" diyememek çok ağırdı. Kirpikleri mi, kirpiklerini dürten yaşlar mı titreşiyordu bilemeden cevap verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Boya
General FictionParmaklarımın doğuştan yetenekli olduğunu çok duydum. Yeter ki bir kalem ya da bir boya verin bana. Başka bir şeye ihtiyacım yok. Ama kalbim sevmeye yetecek mi bilmiyorum. Onun müziğini işiten parmaklarım titremeye başlıyor. Korkuyorum.