13: Yolculuk

41.8K 2.1K 740
                                    





Kız evden çıkınca, sanki hiçbir şey olmamış gibi, sanki ciğerleri bir anda sönmemiş gibi eli titreyerek sigara paketine uzandı adam. "Evin içinde sakın sigara içme Boran, kokusu uyutmuyor beni. Nefes alamıyorum. Lütfen yani... Lütfen içme." Sigarayı yakarken kızın sesini duymuş olmak bir şey ifade etmiyordu. Az evvel kızı kovmuştu zaten evden. İsterse bütün paketi evin her odasında geze geze içebilirdi değil mi? İçebilirdi. Çünkü Miray yoktu. Gitmişti.

Kızı az evvel kovmuştu. Ağlaya ağlaya gitmişti kız.

Bu iki cümleyi idrak etmeye çalışıyordu. Ağzından sigarasını bırakmadan, Miray gelince bıraktığı iskarpelayı aldı tekrar eline. Bir yandan nefesini bile dışarı vermeden sigara içiyordu, bir yandan alçı yontuyordu. İnce ayar isteyen mercan dallarını yontarken gene kızın sesini duydu. "Tisan Koyu var mesela. Taşucu'ndan tekneyle de geçiliyor, arabayla gitmek de mümkün. Neyse işte oraya bayılırsın... Yani sen de benim gibi pek kalabalık sevmiyorsun. Ben çok seviyorum orayı. Sen de seversin diye dedim. Orada dalmıştık bir keresinde. Böyle pembe mercanlar var denizin altında. Nasıl güzeller. O yüzden madem denizaltı çizeceksin mutlaka mercanlar da olsun." Çizmeye başladığı gece, internette beraber görsel ararken o kadar çok konuşmuş, denize dair o kadar çok anısını anlatmıştı ki kendisine... Kurak Ankara'ya deniz gelmiş gibi hissetmişti. Şimdi şu mercanları yontmak bile onu hatırlatıyordu işte.

İskarpelayı bıraktı. Ne için çalışıyordu? Miray için işi almıştı, Miray için gece gündüz bu aptal işle uğraşıyordu, peki Miray neredeydi? O, yoksa iş yarım kalsa ne olurdu ki? "Boran ne olur inan. Yemin ediyorum başka bir sebebi yok görüşmemizin. Biz aniden sevgili olduk. Ondan bahsedemedim sana. Hiç yeri, zamanı gelmedi. Duyunca üzülmeni istemedim. Onu hayatımdan çıkarınca, bir daha görmeyince, sana bahsetmeme bile gerek kalmaz diye düşündüm."

Kıza "seni seviyorum" diyecek bir zaman bile bulamamışken, onun kendisine eski sevgilisini anlatacak zaman bulmasını beklemek saçmaydı. Farkındaydı. "Ama bu, yalan söylemesini affettirmez." diye düşündü. Affetmez miydi sahi? Sonra iyice karıştı kafası. Kızdığı şey neydi? Yalan mı? Kızın eski sevgilisiyle görüşmesi mi? O adamın Can olması mı? Miray'ın korktuğu zaman o adamı arayacak kadar hala ona güveniyor olması mı? Miray'ın o adamla sevişmiş olması mı? Hangisiydi Miray'ı evden kovmasına sebep olan?

Hiçbirisi dedi bir ses. Hiçbirisi kızı evden ağlayarak göndermesine sebep olacak kuvvette değildi. Önce sigarayı söndürdü. Sonra banyoya geçip yüzünü yıkadı. Diş fırçalarına bakıp daha da pişman oldu. Küskün de olsa, Miray'ın yanında olması lazımdı. Konuşmaları gerekiyordu. Konuşmadan aralarına alacakları mesafeden daha da korktu adam. Yatak odasına gidip hızla üzerine bir şeyler geçirdi. Saate baktı, ne kadar olmuştu ki kız gideli? Bir saat mi? Varmış mıdır eve diye düşünürken bir yandan ayakkabılarını değiştiriyor, bir yandan Miray'ı arıyordu.

O anda kızın telefonunun coşkulu sesini duydu. "Itshak Perlman'ın Tango'su." Keman sesinin böyle içine işlediği başka bir müzik daha bilmiyordu zaten.

İlk duyduğu anı hatırladı bu sesi. Sergi hazırlıkları için atölyedeydiler. Miray'ın telefonu çalmıştı.

-Kadın Kokusu... O müzik değil mi bu?

-Ta kendisi.

-Ne filmdi...

-Çok güzel filmdir evet. Bu sahne de en iyi dans sahnelerinden biridir benim için. Hani tango tutkunun dansı olarak bilinir ya...

BoyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin