34: Bal

49.4K 1.7K 1.6K
                                    



Silifke'nin yoğurdu, Ah seni kimler doğurdu
Seni doğuran ana, bal ilen mi yoğurdu?


*

*

*


Boran kolunun altına sığdırmaya gayret ettiği iki büyükçe koliyle binaya girdiğinde, diğer eliyle de sağlamlığından şüphe ettiği bir poşeti taşımaya gayret ediyordu. Senelerce her ruh haliyle yürüdüğü bu koridordan ilk kez böyle bir heyecanla geçiyordu. Nereden bakılsa on sene kadar önceydi bu binaya ilk adım atışı. Ellerinde kocaman klasörleriyle öğrenciler girerdi vitraylı kapıdan içeri. İçeriden yayılan boyaya karmış tiner kokusuyla tutuşurdu ciğerleri. O kapıdan girenler yetenekli, şanslı, hayatlarının değerini bilen insanlardı onun gözünde.

Oysa yetenekli miydi bilmiyordu, şanslı değildi ve hayatı harcanmış bir çocuktu. Bu yüzden kapının etrafında onlarca kez dolansa da atım atamamıştı içeri. Bunları düşününce güldü kendi kendisine. Belki de Gülseren Hoca haklıydı Silifke'de söylediği sözlerde. En büyük haksızlığı kendisine yapan Boran'dı. Ona kalsa resim onun karnını doyurmak için alçıya sıkıştırdığı bir dantel gibi süs olarak kalacaktı hayatında. Yalnızlık dediği şeyle baş başa yaşlanacak ve göçecekti bu dünyadan. Oysa bir el, bir çift göz öyle çok anlam katmıştı ki canına... Düşündükçe güldü yüzü. Vitraylı kapıyı sağ elinin parmak uçlarıyla açtığında içeride hummalı bir hazırlık vardı.

-Kolay gelsin millet.

Üç masayı birleştirmiş olan arkadaşları ve hatta askerde olduğu için henüz tanışamadığı ama atölyeye adım atan herkes gibi güzel yürekli yeni öğrenciler aynı anda selamladı onu.

"Hoş geldin damat bey." "Kolaysa başına geldin." "Kaynanan sevecekmiş ha!" "Seviyor ki zaten, böyle hayran hayran bakıyor Boran'a Hülya Teyze." "Gel bir ucundan tut sende şu işin." "Boran bak bunlar olmuş mu?" "Seninki kadar güzel olmadı sanki ha?"

Orhan, Zafer, Mecnun, Sibel ve Zeynep'in dışında doğru düzgün tanışma şansının olmadığı üç kişi daha vardı atölyede.

-Getirdin mi malzemeleri? Tam zamanında, bitiyordu eldekiler.

Boran masaya uzanıp marketten alınıp masanın ortasına açılmış üç paket bisküviden bir parça alıp ağzına atarken poşetteki ince uzun kavanozları, türlü gazoz şişelerini bir bir çıkarıp Orhan ile Zafer'in önüne bıraktı. Kolilerdeki iş görmez olmuş ampulleri de Zeynep, Sibel ve Mecnun'un olduğu tarafa bırakırken, diğer çocukların da Boran'ın bıraktığı numuneye bakarak çalıştıklarını görünce yüzü güldü. Bir bisküvi daha alıp ağzına atarken de bitmiş ampul ve kavanozları incelemeye başladı.

-Bak bak adam teftişe gelmiş resmen. Beğendiniz mi efendim, var mı bir kusurumuz.

-Zevzeklik etme Zafer tabii bakacak adam. Düğün onun düğünü.

Bir parça kızardı Boran'ın yüzü.

-Yok be oğlum. Hiç beğenmez olur muyum. Elinize sağlık. Biraz zaman olsa ben sizi yorar mıyım. Hepsini kendim yapmak istemez miyim sanıyorsun?

-Ya neden utandırıyorsunuz benim minnoşumu. Gel Boran gel, saçmalama ben çok eğleniyorum yaparken.

-Minnoş dediğin adam en az üç katın Sibel, ufalt da cebine sok.

BoyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin