1. BÖLÜM

3.7K 165 111
                                    




          Merdivenlerden çıkarken içim sıkılıyordu. Ev ahalisinden kimseyle karşılaşmak istemiyordum. Bu yüzden parmak ucunda, olabildiğince sessiz davranmaya çalışıyordum. Çatı katındaki odama vardığımda derin bir oh çektim. Kol çantamı yatağa fırlattığım gibi hemen balkona koştum ve en sevdiğim köşede oturup denizi izlemeye başladım. Bir yandan da yaşadıklarım aklımdan geçiyordu. Bu şehirde çalışmak benim için ne büyük bir hataydı. Annem çatı katındaki odayı senin için düzenleriz ve yine yalnızmışsın gibi bir hayat sürersin diyerek kandırmıştı beni. Kandırmıştı diyorum çünkü devamlı gözü üzerimde. Hiçbir yere çıkmama izin vermiyor, azacık geç kalsam hemen arıyor, odamdan çıkmasam yüzünü gören cennetlik diyerek laf sokuyor, aç mıyım tok muyum her şeyi sorun ediyor, telefonumu uzun süre elimde tutsam kiminle ne konuşuyorsun diyerek başıma üşüşüyor ve daha bir sürü şey... Bunların beni ne kadar bunalttığını görmeyi reddediyor.

       Öte yandan odamı seviyorum. Önceden eski eşyaların konulduğu bir davan arasıydı çatı. Şimdi benim sığınağım oldu. Kapıyı açıp odaya girdiğimde kocaman bir yatak beni karşılıyor. Hemen sağ yanında kapıları boydan boya cam olan bir balkon. Mahallenin yanında kocaman denizi ayaklar altına alan bir manzara. Minik masamda kulağımda müzikle bu manzarada rahatça yazılar yazabiliyorum. Yazılarım çocukluğumdan gelen en büyük sırdaşım benim. Neyse işte küçük de olsa banyom ve tuvaletim bile var odada. Ve bana ait kocaman bir gardırop. Buna bile seviniyorum çünkü üç kız kardeşiz ve dolap içindekilerle birlikte her zaman ortak olmuştur. Ablam evlendiğine göre küçük kardeşim ve ben dolapları ayırdık işte. Bir de ikili koltuğum var odamda. Soğuk günlerde o koltukta oturup kapalı camlar ardında izliyorum denizi. Bu odanın olmazsa olmazı, en huzur bulduğum, beni sakinleştiren canım denizi...

       Ancak her geçen gün o kadar bunalıyorum ki, bu oda bu deniz bile beni toparlayamıyor. Köy okuluna atanalı iki ay oluyor. Öğretmenlik tam bir hayal kırıklığı benim için. Üniversitede anlatılanın aksine yaşadıklarım. Hocalarımız sorunsuz, mükemmel bir iş hayatı profili sunuyor bize. Gel gör ki giyinip kuşanıp sınıfa girdiğim ilk gün beni bekleyen öğrencilerim değildi. Örümcek ağları, fare pislikleri, yazdan kalma kurumuş çamurlar, farelerin cirit attığı pis oyuncaklar.... Hayretler içerisinde kaldım ve tabi ki hepsinin üstesinden ben gelmeliydim. 1 hafta boyunca sınıfa öğrenci almadan sadece temizlik için okula gittim. Sonra öğrencilerimle tanıştım. Neymiş efendim köy çocuğu uysal olurmuş, vallahi de yalan. Beni zerre dinlemiyorlardı. Bende de tabi ilk yılımın olmasının getirdiği bir acemilik var. Yok diyordum olmayacak bu iş benim işim değil. Tercih ederken de biliyordum, okurken de. Çalışırken farklı olacağını neden düşündüm ki. Yaşadığım hayal kırıklığını anlatabileceğim, derdimi paylaşabileceğim hiç arkadaşım yok bu şehirde. Bir Öykü var, oda hala il dışında okuyor. Üniversite arkadaşlarım desen hepsi başka başka illere atandı. Kardeşlerim zaten kendi alemlerinde. Geriye tek bir kişi kalıyor oda Barış..

           Barış benim liseden beri görüştüğüm 6 yıllık sevgilim. Kaç kez ayrılıp barıştık sayısını ben bile unuttum. Annem bilir ilişkimi ama asla desteklemez. Ona göre ben Barışı sevmiyorum ve hep daha iyilerine layığım. Anne işte... oysa seviyorum. Barış'ın biraz sıkıntılı bir yaşantısı var ve ben onun en büyük destekçisiyim. Omzumda her ağladığında onu silkeleyip ayağa kaldıran hep ben oluyorum. Yapmak isteyip de yapamadığı her şeyi benimle başarmıştır. Ben olmasaydım Barış kim bilir ne halde olurdu. KPSS sınavına girdi yüksek de puan aldı ama atanamadı. Sonraki atamaları bekleyecek. Tabi bu arada işsiz. 23 yaşındaysan ve hala baba eline bakıyorsan hayat çok zor demektir. En azından Barış çok zorlanıyordu. Neyse ki ben varım. Onu gülümsetiyor, başarabileceğine dair umutlar veriyor, kaybettiği özgüveni ona geri kazandırıyordum. Ben yıllarca o mutlu olsun diye çabaladım. Her şeyiyim ben onun, tabi oda benim..

          Bu aralar onun dertlerini göremeyecek kadar bunaldım, 4 yıllık özgür yaşantıdan sonra aile yanına gelip izinle dışarıya çıkmak zor geliyor. Arkadaşlarımı özledim. En yakınımdaki 1 saatlik uzaklıkta ama gönderilemiyorum. Okulum desen tam bir hayal kırıklığı. Her gün ağlıyor, çaresiz kalıyorum. Düşündükçe daha çok bunalıyorum. Yanımda olabilecek o tek insana Barışa koşuyor dertlerimi anlatıyorum. Ama barışa yıllardır gösterdiğim desteği şimdi ondan göremiyorum. İş sıkıntılarımı anlatıyorum ve şöyle bir yanıt alıyorum

-          Senin en azından bir işin var, bak bana benim oda yok!

Arkadaşlarımı özledim ancak annem gitmeme izin vermiyor diyorum..

-          Senin uzak da olsa arkadaşın var. Benim için bir tek sen varsın. Sen de arkadaş ihtiyacını benimle karşılayabilirsin.

Ve ben ne yapıyorum derdimi kenara itiyorum ve Barışı teselli etmeye başlıyorum. Her gün böyle sürüyor. Anlaşılamamak, derdime en küçük bir su serpintisi bile olamaması zoruma gidiyor. Kendi dertlerim bana yetmezmiş gibi onunkileri de dert ediniyor her geçen gün daha çok boğuluyor ve kendi kabuğuma çekiliyorum.

          Şimdi yine Barışın yanında geliyorum. Babasıyla tartışmış. Anlattı durdu. Aahh dedim içimden, bir anlasan ben de sıkıntılıyım senin kadar... görsen beni de ne olur... bir ömrüç paylaşacağız biz seninle... gör beni aşkım...

          Yoksa; paylaşmayacak mıyız?

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin