Medyadaki şarkıyı yeri gelince açın. Ama mutlaka açın. Lütfen açın, ne olur açın. Zaten 2 dakikalık bir şarkı. Sözlerini bir dinleyin ve o anı hayal edin. 🎧 simgeyi görünce açın.
Teşekkür ederim ☺️☺️
İyi okumalar 😉Servisten inip eve doğru koşturdum. İki gün sonra Barış'ı yolculayacaktık. O yüzden bu akşam akrabaları toplanacak ve dualar edilecek. Ben de annemlerle beraber evlerine gideceğim. Eve girdiğimde annem ve ablam hazır bir şekilde beni bekliyorlardı. Hadi acele et söylemleriyle beraber odama çıktım. Açık kahve tonlarındaki elbisemi giydim. Ceketimi aldım ve aşağı indim.
—Tamam gidebiliriz.
Hep beraber Barış'ların evine vardık. Ciddi bir kalabalık vardı. Nişanlısı olarak ilk kez bu kadar akrabanın içine giriyordum. Barış'ın annesi beni yamacına oturttu her birini bana anlatmaya çalıştı. Bu amcanın hanımı, bu hala, bu teyze, bu teyze kızı, bu halanın torunu... Yarım saat sonra hiçbiri aklımda yoktu. Ama dikkatli bakışlarından hepsinin aklında yer ettiğime eminim. Dualar edilirken garip bir şekilde ağlayanlar vardı başta Barış'ın anne ve babası. Sanki askere değil de mezara gönderiyorlardı Barış'ı. Dualar bitince ikram kısmına sıra gelmişti ve annem bakışlarıyla kalk yardım et uyarısı yaptı. Ben de ele güne karşı gösterimizi tam yapalım diye ayağa kalktım ve servis yaptım. Yemeğini yiyenler sıra ile kalkmaya başladı. İlk kalkanlardan biriside annem ve ablam oldu.
—Eylem seni sonra Barış bırakır.
—Gerek yoktu anne bende gel...
Diyecek oldum ama Barış çaktırmadan elimi sıktı.
—Tamam öyle yapalım dedim el mahkum.
Tüm konukları uğurladık. Evi toparladık. Saat epey ilerlemişti. Barış'ın babası
—Kızım ayıp olmazsa ben yatacağım, yoruldum.
—Tabi ki yatın biz de şimdi çıkarız zaten. İyi uykular.
Onaylamasını bekleyen bakışlarla Barış'a baktım. Sadece kafasını sallamakla yetindi.
Babası da annesi de yattıktan sonra gelinlik görevimi tamamlamış olmanın huzuruyla oturdum. Birazdan Barış kendi odasından bana seslendi. Yanına gittiğimde bana bir kutu uzattı.
—Giderayak bana hediye mi aldın?
—Hediye gibi de değil aslında açsana.
Yatağa oturdum ve kutuyu açmaya başladım. İçerisinden kum saati çıktı. Ve altında bir not vardı.
"Seninleyken zaman bir kum saati kadar hızlı tükeniyor sen yokken akrep ve yelkovana yalvarmakla geçiyor. Senin yokluğunda saniyeleri sayacağım bu zamanda sen evimizi dizerek zamanı hızla harcayacaksın. Lütfen bu kum saatine iyi bak, her bir kum bir günü ifade ediyor ve tüm kumlar diğer hazneye geçtiğinde ayrılmamacasına birleşmiş olacaz."
Başımı kaldırıp Barış'a baktım, gülümsedim.
—İnşallah canım.
Barış yanıma oturdu. Bir elini yanağıma koydu. Baş parmağıyla hafifçe okşadı. Ağır ağır bana doğru yaklaştı. Nefeslerimizin birbirine karıştığı yakınlıkta öylece durup bekledi. Gözlerini benimkilere sabitledi. Sanırım kaçmamı, uzaklaşmamı, isteksizliğimi göstermemi bekledi ama kıpırdamadım. Sonra dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ne karşı gelebildim, ne karşılık verebildim. Bir heykel gibi kaldım. Barış öptükçe öptüyor, tüm arzusunu dudaklarımda öldürmeye çalışıyordu. Benden ayrıldığında nefes nefeseydi.
—Barış, annenlere yakalanmadan gidelim lütfen.
—Biraz daha Eylem lütfen, onlar uzunca zaman uyanmazlar.
—Ama?
İtiraz etmeme fırsat tanımadan yeniden dudaklarıma yapıştı. Bu kez daha da şehvetliydi. Yavaşça yatağa doğru yatırdı. Dudaklarımdan boynuma geçen öpücüklerini eteğimin altına giren elleri destekledi. Bir süre çamaşırımın ve çorabımın üzerinde kadınlığımı okşadı. Ben sola çevirdiğim yüzümü ekşittim, isteksizce bu anın bitmesini bekliyordum. Boşta kalan eliyle elbisemin üzerinden göğüslerimi sıkmaya başladı. Aldığı zevk bacağıma değen erkekliğin sertliğinden anlaşılıyordu. Eteğimin altındaki eli işi ilerletip çamaşırımın içine doğru yol almaya başladı. Daha fazlasına katlanamayacağımı bildiğim için kıvranmaya başladım. Kısık bir sesle ikna etmeye çalıştım
—Barış annenler uyanacak yapma, saat geç oldu eve gitmem gerek.
Barış beni duymamış gibi devam etti.
—Barış dur lütfen.
Ancak durmadı. Parmakları tenimde gezinmeye başlayınca kendimi kasmaya başladım. Elimle tenime değen kolunu tutup itmeye çalıştım. Bir yandan sessizce yalvarmaya devam ettim.
—Barış yapma. Tamam artık lütfen.
Parmakları ıslanmış deliğime gelince Barış gırtlağından bir offf çekti ve sertçe parmaklarını kullanmaya başlayınca canım acıdı. Bende aynı sertlikte elini ittim. Ardından ellerimi göğüslerine koyarak tüm bedenini ittim ve üzerimden kalkmasını sağladım. Hemen ben de oturur pozisyona gelip üzerimi toparladım. Sonra ayağa kalktım ve
—Hadi gidelim artık.
Barış da ayağa kalktı, ellerimi tuttu.
—Sen de isteklisin Eylem, neden kendini bırakmıyorsun, bu otokontrol neden?
—Annenlere yakalanmaktan korkuyorum. Kendimi veremem böyle.
Sıkıca sarıldı
—Seni çok özleyeceğim Eylem.
—Ben de, ben de özleyeceğim.
Evin kapısına geldik.
—Yarın kursundan sonra seni alırım. Önce bir şeyler yeriz. Sonra zaten asker vedası için canlı müziğe gideceğiz.
—Tamam canım.
—İyi geceler birtanem.
—Sana da.
Ben yanağımı uzattıysam da o dudaklarıma öpücük kondurdu ve gitti. Ben hiçbir şey diyemedim, odama ağır adımlarla çıktım ve yatağıma sırt üstü uzanarak bir süre sessizce tavanı izledim. Kulağımın içine su dolmasıyla ağladığımı farkettim. Bana ilk kez böylesine dokunmuştu. Ruhumun isteksizliği karşısında bedenimin cinsel açlığı beni çileden çıkardı. Neden hükmedemiyordum bedenime, neden ıslanmıştım ki? Düşündükçe tiksiniyorum, sadece Aslan'a ait kalmak istiyorum. Ama yok ki... Veda mesajı atalı 3 haftayı geçti. Ne bir cevap verdi ne başka bir şey. Bir aydır öyle yok ki hayatımda anılarımız hayalim gibi gelmeye başladı. Hayali bir prensle harcamışım aylarımı gibi. Ama o hayallerin en küçük ayrıntıları bile bugün gibi aklımda. Unutur muyum? Asla! Ama tozlanıyor üzeri...
Bazen o kadar çok özledim ki, kendime hakim olamayıp Aslan'ın evinin önüne gidip uzaktan da olsa bir kaç saniye görmek istedim, bazen onun gezebileceği yerlerde aylak aylak dolaştım, birlikte gittiğimiz yerlere gidip hala buradadır belki bunların hiç biri yaşanmamıştır diye bekledim. Hiçbirinde onu göremedim. En azından sesini duyayım dedim farklı numaralardan aradım ama açan olmadı. Aklımı yitirecek kadar ağır geçen günlerim oldu. Yataktan çıkamadığım, annemin çaresizce beni iyileştirmeye çalıştığı ama yaptığı hiçbir tedavinin iyi gelmediği hastalıklarım oldu. Cansu'ya bir kaç kez yalvardım. Bir ara onu herhangi bir sebepten sadece alo deyişini duyayım dedim. Fazlasında gözüm yoktu. Ama farkettim ki sadece kızı üzdüm. Böylece Cansu'ya da adını anmamaya başladım. Kendimden başka kimseye söyleyemedim içimdeki boşluğu. Sonra kızmaya başladım, bana bu hisleri yaşattığı için, bitmez sandığım bu aşkı böylesine harcandığı için. Bir kez bile özlemediği için, Barış'ın bana dokunmasına izin verdiği için ona delicesine kızdım...
—Cansu sana bir şey diyeceğim.
Ciddi bir ifadeye bürünüp, sır verir gibi yaklaştım. Cansu öğle arasını yine hunharca yiyerek geçiriyordu. Ağzındaki lokmayı yutup öyle cevap verdi.
—Hayırdır?
—Murat abi beni takip ediyor.
—Hadi canım
İnanamayan gözlerle bana bakıyor.
—Cansu gittiğim her yerde karşıma çıkıyor, başta ben de tesadüf diye düşündüm. Ama değil. Sahilde, merkezde, alışverişte, mahallemde, annemleyken, Barışlayken geçen gün Barış'ın evinin orada gördüm onu. Marketten bir şey alıp geliyorum diye ayrıldım. Yanıma geldi direk. "Beni takip etmeyi bırak" dedim ona. Paranoyak mısın neden seni takip edeyim diyor. Delirtmeye çalışıyor gerçekten, "Bir kez daha etrafımda görürsüm polise haber vereceğim" dedim ona. "Artık onlara anlatırsın paranoyak mıyım değil miyim diye" dedim.
Cansu korku filmi anlatıyormuşum gibi dinliyordu.
—Eeee ne dedi?
—Bence sen de benden hoşlanıyorsun, baksana baktığın her yerde beni görüyorsun dedi. Bu aşkı polislere anlatmaktan keyif duyarmış.
—Ay inanmıyorum..
—Hastasın sen git tedavi ol dedim ayrıldım yanından. Bazen balkona çıktığımda bir araba görüyorum. Emin değilim ama o olabilir. Korkuyorum.
—E neden daha önceden anlatmadın?
—Aslan'a ulaşmak için bahane ürettiğimi düşünmeni istemedim.
—Olur mu canım bunun Aslan'la ne ilgisi var. Ama ne yapabiliriz? Ailene anlatsan?
—Onları karıştıramam.
—Barış'a anlatsan, belki konuşur onunla. Ya da birilerini salar üzerine korkutur.
—Ciddi misin sen?
—Neden olmaz mı?
—Barış öyle cesaretli birisi değildir, korkar bu tarz mevzulardan. Zaten yarın askere gidiyor. Aklını bulandırmanın anlamı yok.
—Doğru. Bilemedim şimdi ama korkunç bir durum.
—Aslında en son tehdit ettiğimden beri görmedim onu, ya da kendini göstermiyor artık bilemiyorum. Neyse Barış gittikten sonra evden çıkacağımı zannetmiyorum. Sen Yaman'a bir şey söyleme.
—Barış'ın gidişine üzülüyorsun anlaşılan?
—Tabi canım karalar bağladım görmüyor musun? Tabiki üzülmüyorum hatta ailesi falan ağlıyor anlam veremiyorum. Ben kafamı dinleyeceğim. Barış'la olan gergin buluşmalarım bitiyor diye seviniyorum.
—Evden çıkmayacağım falan dedin de.
—Yavrum bahanem kalmıyor. Okula kursa bitti. Daha ne diyeceğim evdekilere de dışarı çıkacağım. Hala bana potansiyel aldatan kadın gözüyle bakıyorlar.
—Çok ilginç bir ailen var, tam araştırma konusu olmalık.
—Herkes türünün tek örneğini teşkil ediyor. Şu iki günü bir atlatayım başka bir şey istemiyorum.
—Allah kolaylık versin.
—Hahaha amin buna ihtiyacım var gerçekten.
Kurs çıkışı Barış'la birlikte bir yerlerde yemek yedik. Onda neyle karşılacağını bilmediği bir heyecan ve bensiz kalacak olmanın hüznü vardı. Bende ise çaktırmasam da kurtuldum sevinci. Tamam son üç haftadır hiç tartışmamıştık. Sebebi tamamen benim. Çünkü istediği o kız oldum. Büründüğüm benlik umrumda değildi, o ne istiyorsa onu yaptım. Şifremi söyledim, sevdiğimi söyledim, ailesiyle ilgilendim, kendisiyle ilgilendim, ilgili ve aşık Eylem rolünün hakkını verdim. Dün akşamki dokunuşları da bu rolümün bir parçasıydı. Artık Barış'tan kurtulmaya çalışmıyordum, varlığını kabullenmeyi deniyorum. Tek umduğum şey bu ayrılıkla bir farkındalık yaşayacağım ve aslında Barış'ı gerçekten sevdiğimi hissedeceğim. O yüzden gidiyor oluşuna seviniyordum.
Yemekten sonra birlikte bizim eve geçtik. Ben üzerimi değiştirip biraz daha şık olmaya gayret ettim. Kotumun üzerine siyah şifon bir bluz giydim. Yakası açıktı ama umursamadım bu akşam da özel bir akşamdı. Evdekilere iyi akşamlar dileyip çıktık. Annem ilk kez ardımdan geç kalma demedi. Hatta anahtarımı alıp almadığımı sordu. Demek ki onlar yattıktan sonra gelme hakkım vardı. Mekana vardığımızda içeriye girmeden Barış'ın arkadaşlarını beklemeye başladık. Gelen geçen arabalara bakıyor, esen rüzgarla üşündüğüm için ceketime sarılıyordum. Halimi gören Barış arkadan bana sarıldı. Başını koyduğu omzumda öylece bekliyordu. Barış'ın bu hareketiyle bir araba çalışıp hızla önümden geçti. Gözlerim beni yanıltmadıysa Murat pisliği yine etrafımda dolanıyordu. Böyle açıkta olmaktan rahatsız oldum,
—Hani iki dakikaya gelmiş olacaklardı, biz içeride bekleyelim bari?
—Öyle söylediler, tamam hadi girelim.
Tam girecekken beklediğimiz arkadaşları geldi ve birlikte içeriye girdik, kapıya yakın sahneyi en iyi gören yere oturduk. Aklımda dönüp duran o muydu değil miydi sorusu beni huzursuz ediyordu. Paranoyak olmuş olabilir miyim gerçekten? Bugün Cansu'ya anlattım diye göz yanılması yaşıyor olabilir miyim? Ahh Bu sorularımın cevabını asla bilemeyeceğim. İçeceklerimiz ve mezeler geldi. Solistin çıkmasını bekliyorduk. Müzisyenlerin hazırlık yaptığı sahneye öylece dalıp gitmiştim. En son gittiğim canlı müziği düşünüyordum. İstanbul'da Yaman'a doğum günü yapmıştık. Kutudan çıkanın ne olduğuna dair Aslan'la iddialaşmıştık. Birbirimize gönderdiğimiz şarkılarla yaptığımız komik danslar. Gülmekten ağzımı toparlayamamıştım bir türlü. Şuan hatırlarken bile gülümsüyordum. Barış kulağıma eğildi
—Neye gülümsüyorsun?
—Hiçbir şey, aklıma bir şey geldi de.
—Anlat?
—Çok önemli bir şey değil.
Geçmiş gitmiş, bir daha gelmeyecek günler işte. Alkış sesleri gelince solistin geldiğini anladık. İlk hoşgeldin şarkısını kız arkadaşı için söyleyeceğini belirtti ve Sezen Aksu'nun hoş geldin şarkısını söyledi. Resmen hayat bana oyun oynuyordu. Ama ben bu oyuna eşlik edemeyecek kadar yorulmuştum. Hüzünler dört bir yanımı sardığı halde Barış'ın sırnaşık hallerine karşılık vermeye çalıştım. Şarkının sonundaki 'Gel koynuma, gel oynuma, akşam gözlü esmer' derken kapıdan giren Aslan silüyetiyle öylece kalakaldım. Gerçek mi görüyorum, hayalimde mi yaşıyorum, anılarım mı canlandı? Kapıdan giren Aslan anılarımdaki Aslan'dan çok daha zayıf, hayallerimdeki Aslan'dan daha yorgun.. Kalbimi delice çarptıracak kadar gerçek Aslan... Bir aydır yüzüne hasret kaldığım, kokusunu duymak için rüzgarlara yalvardığım, sesiyle baharı müjdeleyen Aslan. Burada, az ilerimde oda benim gibi varlığıma bakakalmış. Geri gitmekle kalmak arasında sıkışmış öylece eşikte duruyor gözlerime kitlenerek içime akıyordu. Ardından Murat Abi gülümseyerek içeriye girdi ve bana gözleriyle selam vererek Aslan'ı boş masalardan birine çekiştirdi. Demek ki yanılmamışım, önümden geçen araba Murat Abininmiş. Yine ne işler peşinde acaba.
—Aşkım iyi misin? Eyleeemmm, bitanem...
—Efendim Barış?
—İyi misin, rengin attı.
—İyim iyim ben biran nefes alamadım.
Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki, gözlerimi Barış'a döndürüp konuşmaya çalışmak çok zordu.
—Biraz balkona çıkalım ister misin?
—E e e evet evet lütfen.
Ayağa kalkıp balkona çıktım. Kafeye arkamı dönerek boşluğa doğru gözlerimi kapattım. Derin derin solusam da gözümden bir damla yaşın akmasına engel olamadım. Neyse ki karanlıkta Barış farketmemişti. Yeniden arkamdan belime sarıldı. Çenesini omzuma koydu. Kulağımın yanına doğru konuştu.
—Eylem
—Hııı
—Çıkışta bize gidelim olur mu? Bu kez evde kimse yok. Annende zaman belirtmedi. Sana çok ihtiyacım var.
Tüm yüzüm tiksintiyle buruştu. Nasıl savuşturacağımı bilemedim.
—Tamam bakarız. İçeriye girebiliriz, arkadaşlarına ayıp olmasın.
Barış elimden tutarak salınarak içeriye girdi. Benim bakışlarım yerdeki karolardaydı. Masaya oturduğumuzda çok istesem de masasına bakmamak için çırpınıyordum. Eminim Murat'ın yanında o da aynı şekilde bakmamak için çırpınıyordur. Kalbimin ortaya koydu bu durum bildirisine karşı aklım cevap verdi: Emin miyiz? Bunca zaman seni merak etmeyen adam şimdi neden sana bakmak istesin ki? Lanet akıl, doğru söylüyordu.Hüzünlü çalan şarkılar içimde doğan ağlama isteğini bastırmıyordu. Saklamaya çalışsam da bir tuhaflık olduğu yüzümden anlaşılıyordu. Barış kaşları çatık bana baktı.
—İyi olduğuna emin misin?
—Değilim sanırım.
—Ne oldu?
Masadaki diğer insanlara bakınca yanlarında konuşmak istemeyeceğimi anladı.
—Gel dans edelim seninle.
Ayağa kalktık ve dans etmeye başladık. İkimizde birbirimizin omzundan karşıya bakıyorduk. Kulağıma denk gelen dudaklarından fısıldadı.
—Anlat bana bir tanem?
—Ben gidecek olmanı hep bastırdım, şimdi gün bu kadar yaklaşınca kötü oldum. Biraz da müzik işte.
Cümlem bitince Barış duydukları karşısında mest olmuş bir şekilde bana daha sıkı sarıldı. Masasına rahatça bakabildiğim Aslan öfke yüklü bakışlarla bizi izliyordu. Onun kollarında olmayı isterken Barış'a yalanlar sıralıyor olmak içimi daha da yaktı ve yüzümü gömdüğüm omuzda hıçkırıklara tutuldum. Barış ne yapacağını bilemeyen bir halde ağlamama izin verdi. Bu kez sadece bedenime değil duygularıma da söz geçiremiyordum. Bir türlü toparlanamadım. Yüzümü hiç kaldırmadan konuştum
—Ben lavaboya gitsem sorun olmaz değil mi?
—Seninle gelmemi ister misin?
—Hayır hayır, yüzümü yıkayayım.
—Tamam
Birbirimizden ayrıldık. Ben yine başım yerde salondan çıkıp lavobalara doğru hızlı adımlarla gittim. Tuvaletin içine girip kapağı kapalı klozette oturarak hıçkıra hıçkıra ağladım. Her gün hayalini kurduğum o yüz karşıma çıkınca beni alt üst etmişti. Toparlanabilmem için iyice yıkılmam gerekiyor. O yüzden bedenim tamam diyene kadar ağlıyordum. İçeriye girip çıkanlar oluyordu ama çıkardığım ses umrumda değildi. Birazdan kapım çalındı ve bende boğuk çıkan sesimle "dolu" diye seslendim. Tekrar çaldı."doluuu" ve tekrar çaldı artık sinirlenmiştim ve kapıyı sertçe açarak
—Dolu diyorum duy.....
Gelmişti, karşımdaydı, yine düştüğüm anda benimleydi. Tuvalete girdi ve yeniden kapıyı kilitledi. Daracık alanda burun buruna olmak dişlerimi sıkmama neden oldu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Onu ilk gördüğüm anda söyleyeceklerimi hep sıralamıştım ancak şimdi aklımdaki her şey uçup gitmişti.
—Burası kızlar tuvaleti.
—Ben de bir kıza bakmak için geldim.
—Nasıl bir kıza?
Yarı tebessüm haliyle beni inceliyordu.
—Gözleri ağlamaktan, burnu sümüklerini silmekten kızarmış, yanakları ıslanmış, makyajı akmış, ama en sevdiğim o dudaklarına hiç dokunulmamış bir kız.
—Tarif ettiğiniz kız bir ay kadar önce tam da bu şekilde yanınızdaydı. Şimdi burada öyle biri yok.
—Karşımda ona çok benzeyen birisi var.
—Bu kız o kız değil ama. O kızı denize ittin sen, hala çıkmak için çırpınıyor... Bu kız ise sadece bir ölü.
—Bir ölü olarak iyi dans ediyorsun! Samimiyetin gözlerimi yaşarttı, belkide denize ittiğim o kız bu günü için bana teşekkür etmeli.
—Bu cümleleri kurduğuna, sayıp sövdüğün o adamla böyle bir mekana gelebildiğine göre hayatından oldukça memnunsun. Ne diyeyim mutluluğun daim olsun.
Çıkmak için kapıya yöneldim. Kolumu tuttu. Ateşe yaklaşmışım gibi çektim.
—Çekil önümden.
—Neden ağladın?
—Sana ne!
—Benim için mi?
—Alakası yok.
—Neden?
—Çıkmak istiyorum.
Beni duvarla bedeni arasına sıkıştırdı, yüzüne bakmaya korktuğum için göğsüne odaklandım. O an farkettiğim şeyle dona kaldım. Üzerindeki tişört, günlerce sarılıp yattığım tişört. İyi ama nasıl? Başımı kaldırıp yüzüne baktım
—Evet neden ağladın? Söylemezsen asla çıkamazsın.
—Söylesem ne değişecek ki?
—Bilmem denemeden ikimizde bilemeyiz.
—Tamam, bu geceyi dün geceden ayıran hiçbir fark yok, o yüzden özlemimle başlıyorum anlatmaya. Çünkü bundan başka anlatacak bir şeyim de yok. Kızacaksın biliyorum, sen gibi unutmayı beceremedim diye sitem edeceksin. Ya da bir aydır yaptığın gibi görmezden geleceksin. Bu defa görmezden değil de sadece sen gelsen.
Aslan başını eğdi, dudaklarımda olan bakışlarını ayırmadan alnını alnıma dayadı, burnunu burnuma sürttü. Fısıldar gibi, acıyla konuştu
—Gelemem Eylem. Gelirsem biz olamayız.
—O gece gelmişsin!
—Hatırlıyorsun?
—Hatırlayamayacak kadar içtiğim için şuan lanetler okuyorum. Ama bu tişörtün dolabımda olduğuna yemin edebilirim.
—Ben sana o gece bu içmeyi ödeteceğim demiştim, bunu bir bedel olarak say.
—Neden buradasın? Madem gelmeyeceksin neden?
—Çünkü ağladın. Üstelik yanlış omuzda. Bir de yakan çok açık!
—Sana ne yaaa, sana neee...
—Dikkat et Güzelim, yanında ben yokken de dikkat et. Çünkü görüyorum ki hala benimsin!
Boğazımdaki kolyeye bakarak konuşmuştu. Sertçe itip diğer duvara dayadım.
—Murat abine sor sana bu gece nerede kalacağımı göstersin. Kime ait olduğumu anlarsın!
Tekrar ama daha kararlı kapıya yaklaştım, kilidi açtım. Aslan da aynı kararlılıkla beni geri çekip kendine döndürerek dudaklarıma yapıştı. Haftalar süren ayrılığın açlığıyla öpüyordu. Tanıdık bir hissin bedenime yayılması, bilindik o kokunun ciğerlerime dolması kalbimi sızlattı. Dudaklarımız arasına kıvrılan tuzlu su ile benden ayrıldı.
—Senin için bir şey yapacağım. Bekle olur mu?
Daha fazla cevap vermedim. Kapıyı açtım ve çıktım. Yüzümü bile yıkamadan lavabonun kapısını açtım ve biranda tosladım. Başımı kaldırım
—Barış?
—Eylem nerede kaldın, kaç dakika oldu? Bir şey oldu sandım.
—İçeride çok sıra vardı. Geçen zamanın farkında değilim. Hadi masaya gidelim ayıp oldu iyice.
Masama geçtikten 5 dakika sonra Aslan içeriye girdi. Yüzünde keyifli bir ifade vardı. Benim içimde ne vardı bilmiyorum. Ona kırgındım çok, ama gördüm ya onu, kokusunu hissettim ya, karnımda dirilen kelebekler var şimdi. Bastırdığım duygular yeniden yüzeye çıkıyor. Aslında bana bu dalgalı ruh halini yaşattığı için ekstra ekstra kızmalıyım ona. Ama kızamıyorum işte, içimdeki kırgınlık bile Aslan'a yöneltilince uçacak gibi. Masadaki sohbete katılmaya, gülümsemeye çalıştım. Barış yarın gidecek olmasına rağmen keyifli görünüyordu. Sohbet ederken bir eli hep bacağımda duruyordu. Sahiplenici erkek tutuşu. Solist sıradaki parçanın özel birisi için olduğunu söyledi. O kişi kendisini biliyor dedi ve sahneden indi. Ağır adımlarla sahneye doğru yürüyen Aslan solistin taburesine oturdu. Ben inanamayan gözlerle sahneye bakarken o gülümseyen bakışlarla bana kaçamak bakıyordu. "Senin için bir şey yapacağım, bekle" demişti. Bu mu yani?
🎧 Arkadaki müzisyenlerin müziği başlatmasıyla Aslan şarkıya girdi. Ben pür dikkat ona kesilmiştim. Sözleri duydukça gülümsemem artıyordu. Arada Murat Abi'ye de baktım her bakmamda göz göze geliyorduk. Ama bu kez bakışlarında yoğun bir öfke vardı. Anında kafamı çevirip Aslan'a bakmaya devam ettim. Sonuçta Murat'a Aslan'ı sevdiğimi söylemiştim, şimdi inkar eden bakışlar atamazdım. Aileme bir şeyler anlatmaya kalksa da şuan Barış yanımda korkacağım bir durum yok. Yani umarım. O yüzden rahatça bakabilirim. Barış bir elini belime dolamış, diğer eliyle masadaki mezelerden ağzıma sokuyordu. Ben televizyona dalarak yemek yiyen çocuklar gibi gözümü kırpmadan sahneyi izliyordum. Daha önce hiç duymadığım bu şarkı ile içindeki duyguları anlatıyordu. Keşke imkanım olsa ve gidip boynuna sarılarak ben de karşılık verebilsem. Ancak onun yerine Barış'ın ahtapot gibi sarmaladığı kollarda olmak kendimi avına kapılmış sazan gibi hissettiriyordu. Kulağıma eğildi bir şeyler fısıldadı ama duymadım.
—Heey sana diyorum Eylem?
—Heh? Efendim?
—Bu herif bana hiç yabancı gelmiyor, tanıyor muyuz onu? Devamlı buraya bakıyor da?
—Eee şey aynı lisede okuduk. Liseden beri ilk kez görüyorum. Sanırım oda bizi anımsadı.
—Allah Allah...
Ahh Barış çok yakışıklı değil mi ama? Şarkıyı söylerkenki gülümseyişi, kısılan o kara gözleri, uzamış sakalları, tempo tutan ayağı, mikrofonu acemice tutan elleri... Tamam sesi harika değil ama bana söylüyor ya dünyanın en güzel kuşunu dinliyormuşum gibi. İçim akıyor Barış, kalbim eriyor. Midemde uçuşan kelebekler karnımı gıdıklıyor, baksana az evvel ağlayan beni nasıl güldürüyor. Çok seviyorum Barış. Çok kelimesinin kattığı anlamdan daha çok! Özledim de. Ama bunu anlatacak kelime heybemde yok.
Barış'a attığım kısacık bakışlarımda bunlar vardı. Herkes alkışlarken benim ellerim bardağımı tutuyordu. Aslan'a baktım ve gülümseyerek hafifçe gözlerimi kapattım. Barış'ın aksine en küçük bakışımı bile anlar.
—Kalkalım mı artık?
—Aaa neden ben yeni yeni açılmıştım.
Barış kulağıma eğildi
—Daha da açılacaksın da ondan. Zamanı kontrollü kullanalım.
İçimde bir panik hali oluştu. Nasıl eve gidebilirim, nasıl nasıl nasıl... Hadi Eylem çalıştır saksıyı. Az evvel yaşadıklarımdan sonra aklım resmen aradan çekildi. Hiçbir şey düşünemiyorum, aklıma gelenlerin mantıklı bir dayanağı olmuyor. Masadaki herkes toparlanmaya başladı. İsteksiz bir şekilde ayağa kalktım. Salondan çıkıp koridora girdik. Barış bana baktı
—Canım ben bir lavaboya gidip geliyorum.
—Tamam.
Arkadaşları da arabayı otoparktan almak için erkenden indiler. Tek başıma bekliyordum. Ensemden tüylerimi ürpertecek şekilde bir nefes geldi
—Kendinizi çok akıllı sanıyorsunuz di mi?
—Ooo Murat beyler yine etrafımdalar. Bakalım bu kez ne saçmalayacaksın?
—Bakışmalar, gülüşmeler... Beni aptal mı sandınız, hala birliktesiniz değil mi?
—Canım yaaa bana diyorsun ama bence paranoyak olan sensin. Aslan'ı alıp buraya getirip burnumun dibine sokan da sensin! Sahi yaa ne yapmaya çalışıyorsun?
—Tamamen tesadüf!
—Bana bak aramızda hiç yoksa 10 yaş var. Benim gençliğimi hor göremezsin. Gözlerim de, hislerimin de maşallahı var. Ya git kendini tedavi ettir ya da takibe devam et gerçekte kiminle birlikte olduğumu gör!
—Aşkım?
—Aaa Birtanem çıktın mı gidelim.
Barış Murat'a dönük kim olduğuna dair sorgulayıcı bakış attı. Ben Barış'ın koluna girip çıkışa doğru çekiştirirek sesli bir şekilde.
—Boşver, dünyaya gelmiş en gereksiz kişilik. Biz vakit kaybetmeden gidelim, gecemizi zirve de bırakalım!
Barış gecemiz lafını duyunca heyecanlanıp belime sıkıca dolandı. Takip edileceğimi biliyordum. Çünkü Murat'ın tek amacı can yakmak. Benimkini yaktığı yetmedi sıra Aslan'a gelmişti. Hangi yaşanmışlığının acısını bizden çıkartıyordu anlamış değilim. Ama onu durdurmanın bir yolu olmalı. Sırf ona bir şeyleri ispat edeceğiz diye yavaş yavaş kendimizi kaybediyorduk. Birbirimizi kaybetmiştik çoktan, geri dönüşü olur mu belli değil. Ama kendimi kurtarmanın bir yolunu bulmalıydım. Nasıl yapacağımı bilmesem de bir şeyler düşüneceğim. Önce bu geceyi atlatmalıyım çünkü şuan resmen Barış'ın olmaya gidiyorum....Yorum ve beğeniler lütfen 🥰
Yarın akşam yeni bölüm gelecek 😏
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...