Çok sevgili okurlar merhaba. Bu bölümde +18 içerikler mevcuttur baştan bilginiz olsun. Videoyu bölüm sonunda dinleyiniz.Haftalardır aynı rutinde hayatımı sürdürüyorum. Sabah kalkıyor okula gidiyor dönüşte merkezde inip Aslan'la eve kadar yürüyor. Bolca kitap okuyorum. Evde kimseyi görmemek, kimseyle konuşmamak için kaç kitap bitirdim. Aynı ortamı paylaşmayalım diye çoğu kez televizyon da izlemiyor. Dizilere bile bağlanmaktan korkuyorum. Hafta sonları kursa gidiyor. Kurstan bir sebepten erken çıkıyorsam koşa koşa Aslan'ı görüyorum. Barış ise, benden çok uzakta. Defalarca görüşmek istiyor her seferinde bir şekilde geçiştiriyorum. Yanılıp da annem bunu farkederse 1 saatliğine görüşüyor onda da beni bıraksın diye monolog bir konuşma yapıyorum. Yani yürüyüş bandında yürüyorum ama bir yere varamıyorum! Evde durumlar daha garip. Hep bir fıs fıs hali. Ablam geldiğinde kapalı kapılar ardında konuşmalar var. Bazen de yanıma gönderilen sıradan sohbet etmeye çalışıp ağzımdan laf almaya çalışan kardeşlerim oluyor. Duymak istediklerini söyleyip gönderiyorum. Kimseyle uğraşacak halim yok. Sadece Aslan'ı gördüğüm anlardaki mutluluklarımla yaşıyorum. Gerisi fasa fiso...
Yetmiyor tabiki, içinde bulunduğum ruh halim beni yiyip bitiriyor. Kendime Aslan'ı görecek daha fazla zamanlar yaratmaya çalışıyorum. Mesela spora yazıldım. Evden spora diye çıkıp Aslan'ı görüyor. Eve gelir gelmez spor malzemelerimi banyoda ıslatıp terlemişim gibi asıyorum. Neyse ki bu koşuşturma, bu stres beni zayıflatıyor. Kimse bir şey anlamıyor. Yalan konuşmak o kadar doğal oldu ki artık söylediklerime ben bile inanıyorum. Gerçekleri unutuyorum. Ve bu durum eskisi kadar acıtmıyor canımı. Umrumda değil yani. Herkes bunu hakediyor diye bakıyorum. Bir Aslan azap oluyor içimde ama ona da yalan konuşuyorum saymıyorum kendimi. Çünkü Barış'la olan görüşmelerim gerçekten görüşme değil, yok kadar az. İçim rahat yani. Ama yine de iki farklı hayat arasında yaşıyorum. Eve geliyorum Barış'lı bir hayat, dışarıya çıkıyorum Aslan. Kimseye anlatamadığım Mutluluğum. Sanki kafamda yaşadığım bir hayalmiş gibi. Gerçek olan ise Barış! Hayalimle gerçeğim arasında sıkışıp kaldım. Tüm hücrelerim hayalime doğru ayaklansa da gerçekler yerimden kıpırdamama engel oluyor. Öyle arada derece ne kadar hayalime sarılırsam o anların heyecanı tutuyor beni ayakta. Ama daha fazlasını istiyorum. Çok uzun zamandır yapmadığım bir şeyi. Aslan'ı 1 saatten daha fazla görmek istiyorum. Ona doğru ayaklanan hücrelerim şuan deli gibi onu istiyor. Düşündüm, kurdum, tasarladım mesaj attım:
—Aşkım, aklımda bir şey var acaba gerçekleştirebilir miyiz?
—Yükseklik korkum yok ama yine de bampi jumping yapamam. Bu riske değmez :)
—Alçak atlayışlar denesek?
—Ooo konu sevdiğim yerlere gidiyor? Tam olarak nereden nereye atlayacağım?
—Yaaa çok şapşalsın. Yarın okulu asıp sana gelsem. Tüm gün birlikte olsak. Çünkü ben seni çok özlüyorum.
—Nasıl asacaksın okulu?
—Raporla :)
—Tamam olur. Ama buraya geleceksin, yaşadığım eve.
—Annenler?
—Yoklar, bu sabah istanbula uçtular. Bir hafta yalnızım.
—Süpermiş.. Bir haftalık mı rapor alsam :)
—Hahahha bana uyar.
—Bana da uyar demeyi çok isterdim :(
—Olsun bitanem bir şeyler ayarlarız yine. Sıkma canını hemen.
—Yarın sabah sendeyim.
—Okul saati gelip seni alırım.
—Erken kalkmak zorunda kalacaksın ama süper olur.
—Uykularım senden kıymetli değil.
—Olsun, o zaman şimdiden uyuyalım. Hemen yarın olsun, seni yoracağım ;)
—O zaman iyi güç toplamalar.
—Hahaha sana da. Öptümm
İçim kıpır kıpır yastığa koydum başımı. Hızlıca uyumak istiyordum ama aklımı susturamadığım için bir türlü uykuya dalamıyordum. Kafamdaki konular daldan dala atlıyor, stres yaratıyordu. Stres de uykumu kaçırıyordu. Düşünmemek için çabaladıkça daha çok bu batağa saplanıyordum. Üzerime aldığım örtüleri teptim balkona çıktım. Aklıma yılbaşı gecesi geldi yıldızlara baktım, gülümsedim. Derin derin nefes aldım. Vücudumda temiz hava içeri pis düşünceler dışarıya sirkülasyonu uygulamaya çalıştım. 15 dakikamı burada harcadım. Uyanık geçen her sürede sabaha yaklaşmıyor uzaklaşıyor gibiydim. Boşalttığımı düşündüğüm zihnime düşünceler yeniden girmeden elime kitabımı alıp yatağın içine yerleştim. Neyse ki ikinci yaprağımda yavaşca kitabı bırakıp kendimi uykuya teslim ettim.
Sabah uyandığımda okula gider gibi hazırlanıp evden çıktım. Köşe başında beni bekleyen Aslan'ın arabasına bindim ve hızlıca evlerine çıktık. İçimde ayarsız bir sevinç, gözümde zamansız bir uyku vardı. İkimizde arabadaki yolculuğumuz boyunca esnedik. Birbirimize bulaştırdığımız her esnemeden sonra halimize gülüyorduk. Eve girer girmez yapılacak şey belliydi. Kapıdan girdiğim gibi elimden tutup koridor boyunca ilerledik ve sonundaki kapıdan içeri girdik. Aslan'ın odasıydı. Aslan içinden yeni çıktığı yatağına girdi bense tabiki etrafı karıştırıyordum. Çalışma masasının üzerindeki notlara, süslere, kitaplara bakındım. Sonra parfümlerini açtım kokladım.
—Bırak hadi sonra bakarsın onlara gel yanıma.
Arkamı dönüp boğazına kadar örtünün altına girmiş Aslan'ı gördüm. Hali bana komik geldi.
—Aşkım kumaş pantolonla yatma fikri bana hiç cazip gelmedi.
Aslan baştan aşşa beni süzdü.
—Bana da bu halin hiç çekici gelmedi. Dolap şurada bak kendine bir şeyler.
Aradığım fırsat ayağıma gelmişti. Dolabını açtım ve teniyle birleşen parfüm kokusu burnuma geldi. Bu dolabın içinde bile yaşarım ben. Bulduğum genişçe tişörtü aldım. Üzerimdekileri çıkardım. Üstüme tişörtü giydim. Popomu örten uzunluğu olunca alttan bir şey giymeye ihtiyaç duymadım.
—Böyle nasıl Aslan Bey?
—Bir fazlalık var. Gel ben hallederim.
Yanına yaklaştım. Kaldırdığı örtüyle yatağına davet etti. Ben de daveti seve seve kabul ettim. Isıttığı yatağa girdim. Aslan önce bana sarıldı sonra sırtımdan içeriye doğru ellerini sokarak sütyenime ulaştı. Kopçasını yine tek seferde açtı. Ve ardından tişörtümü çıkarmadan sütyeni içimden çıkardı.
—Hah böyle daha güzel oldu.
—Sadece kızların yapabilecek olduğu bir hareketi senin yapabiliyor oluşuna sevinmeli mi üzülmeli miyim anlayamadım?
—İşini kolaylaştırdım bence sevinmelisin.
—Peki şimdilik öyle yapayım, ama bir ara hatırlat bu konuyu genişletelim.
Aslan sırt üstü uzandı. Ben de sol kolunun altından göğsüne doğru yattım. Bedenimin altındaki sol kolu kalçamda gezinirken, sağ eli tişörtün içerisine girmiş göğüs uçlarımla oynuyordu. Ancak Aslan'ın gözleri kapalıydı.
—Eee yalnız ben böyle uyumaya pek alışık değilim.
—Ben de, ama alışalım. Gelecek tatbikatı yapıyoruz burda.
—Gelecek tatbikatı mı?
Cümle çok hoşuma gitmişti. Ben de gözlerimi kapattım. Boynundan burnuma gelen kokusuyla göğüslerimle oynaması içimdeki ateşi yaksa da kendimi uyumaya zorladım ve garip bir şekilde uyudum. Yaklaşık 1,5 saat kadar uyumuştuk. Dudaklarıma değen öpücüklerle gözlerimi araladım. Sol kolu başıyla üçgen oluşturmuş bir şekilde dururken sağ eli hala tişörtün içindeydi. Gözümü açtığımda bana bakan gözlerini görünce o tatlı heyecan dalgası içimde gezindi. Onun da uyuyup uyumadığını merak ettim.
—Tatbikatı başarıyla atlattık. Di mi?
—Evet. Şimdi sırada diğeri var.
—Diğeri neymiş?
Soruyu sormamla göğsümdeki eli hareketlendi ve aşağıya doğru kayarak çamaşırımdan içeriye girdi. Dokunuşuyla bedenim kasıldı.
—Ama biz bu kısmı geçmiştik zaten?
—Hayır, sabah uyandıktan sonra nasıl oluyor denemedik.
Hem konuşuyor hem okşuyordu. Nefes alış verişlerim değişmişti.
—O zaman deneyelim.
Der demez başımı yastıktan kaldırıp dudaklarına yapıştım. Aslan üzerime çıktı. Öpüşürken çamaşırımı çıkardı. Ve tişörtü yukarıya doğru sıyırdı.. Dudaklarımdan göğsüme indi. Bedenim yine benden bağımsız Aslan'a itaat ediyordu. Göğüs uçlarım kabardı, daha çok öpülmek için davet ediyordu. Aslan da oradan başını kaldıramıyordu. Parmakları içimde gezinip daha fazla ıslanmama sebep oluyordu. Tek kişilik yatakta zevkten dört köşeydim. O kadar azmıştım ki biran önce içimde hissetmek istiyordum. Nefesimi verir gibi hadi hadi diyordum. Aslan ise dudaklarıma gelerek
—Sabırlı ol bebeğim, daha var....
Gözleri parlıyordu, dudaklarında serseri hafif bir gülümseme, dağınık saçları... Bu adam benim diyordum içimden, BENİM. Örtüyü üzerine kapatıp denize dalar gibi yatağın içine daldı. Bacaklarımı ayırdı. Ben kıkırdıyordum. Taaakiiii dilini en ıslak yerimde hissedinceye kadar. Bu kez ağzımdan çıkan gülmeler değil inlemeler oldu. Zaten dayanamayan bedenime bu kadarı fazlaydı. Dakikalar bana saat gibi geldi. En son içime girmesi için yalvarıyordum. Aslan ise bu halime sadece gülüyordu. Onun gülen hali beni sinirlendirmişti. Beklemediği bir anda Aslan'ı yatağa itip üzerine çıktım. Şimdi gülme sırası bendeydi.
—İkinci tatbikatta başarısız çıktınız. Arzularım tatmin edilmeli.
Dememle üzerine oturmam bir oldu. Cümlemin bitişiyle ağzımdan çıkan inleme Aslan'ı keyiflendirdi. Eğilip dudaklarını öptüm.
—Sen devam et, ama lütfen içimden çıkmadan.
Ne demek istediğimi anlamıştı. Ters döndük. Yine alttaydım. Böylesi bana daha çok keyif veriyordu. Tabi ki ona da. İçimde hızlıca gidip geliyor. Yatakla beraber göğüslerim de sallanıyordu. Bu görüntü çok hoşuna gidiyordu. Bunu yüzünden okumak hiç de zor değildi. Ben inlemeye devam ederken içimdeki volkanın yükseldiğini hissettim, kısa kısa nefes alarak:
—Aslaaannn.... geliyorum..
diyebildim. Sonrası daha gürültülü bir inleme oldu. Yükselen lavlar taşıyordu. Benimle beraber Aslan da taşmıştı. Yatağı mahvetmiştik. Ama ikimizinde umrunda değildi. Uzunca süre kendime gelemedim. Gögsünde yatıyordum ve ikimizde vücutlarımızın kontrolünü ele almaya çalışıyorduk.
—Aslan tatbikat?
—Yaşadığım en güzel şeydi.
—Ama bu tatbikat, sen bir de gerçeğini yaşa.
—Gerçeği imzadan sonra ikimizin yatağında.
—Haa şu pembe yatak.
Başını kaldırıp şaka di mi bakışıyla bana baktı.
Dudaklarımdan dökülen kahkahamı öpücüğü sonlandırdı.
—Tamam aşkım senin için lila yaparım.
—Lila ne be?
—Aaaa bilmiyor musun? Mimar olacaksın renklerden haberin yok. Bence bu senin günlük öğreneceğin şey olsun. Araştır.
Şaka mı bu bakışını tekrar attı.
—Aşkım ben çok acıktım.
—O zaman mutfağa hanımefendi, marifetlerini görelim.
Şaka mı bu bakışını atma sırası bana gelmişti.
—Hayır yaaa, bence tatbikatın 3. evresi bu. Bugün sendeyiz Aslan Bey.
—Şaka yapmıştım zaten.
Kalkıp çamaşırlarımızı giydik. Ellerimizi yıkayıp mutfağa girdik. Küçük ama sevimli bir mutfaktı. Küçük bir balkonu vardı ancak perdeler kapalı olduğundan bakmam yasaktı. Sandalye çekip beni oturttu.
—Şimdi dünyanın en lezzetli omletini yiyeceksin.
— Öyle mi? Sabırsızlanıyorum.
Önce su kaynatıp çay demledi. Sonra dolaptan yumurtaları alıp bir kasede çırptı. Sonra yağı minik bir tavada eritti ve yumurtayı döküp kısık ateşte kontrollü pişirdi. O pişerken kahvaltılıkları masaya yerleştirdi. Piştikten sonra tavayı olduğu gibi masaya koydu. Sonra çayları döküp karşıma oturdu.
—Eee tabak koymayacak mısın?
—Ne tabağı?
—Yumurtayı tabağıma alıp yiyeceğim.
Dalga geçerek, şaşkın halde cevaladı
—Aaaa sen tavadan yiyemiyor musun? Yoksa benden mi iğreniyorsun. Aşk olsun.
Karşısında sırf gülüyordum.
—E olsun o zaman. Yeterki aşk olsun.
Ekmeği yumurtaya bandığı gibi bana uzattı.
—Dikkat et bu yumurtayı daha önce yemedin. Tat organının ayarı bozulabilir.
Uzattığı ele ağzımı açtım dinliyordum.
—E hadi ver şunu ağzıma.
Dediğim gibi garip bir şekilde kızardım. Düşünmeden söylemiştim de sanki az evvel koynundan çıkan ben değildim. Ne diye kızarıyordum ki. Aslan halime kahkahalar atıyordu.
—Tamam tamam kızarma, iğneleme yapmıcam.
Ağzımda döndürdüğüm yumurtada bir espiri yoktu. Bildiğin yumurta kırması işte. Ama Aslan bir dönüt bekliyordu. Kendisi daha tatmadığı için yutamıyormuş gibi yaptım. Lokma ağzımdayken konuştum.
—Sen daha önce hiç yumurta kırmış mıydın?
—Hadi canım o kadar mı kötü?
Hızlıca çatalıyla aldığı lokmayı ağzına attı.
—Ee nesi var?
Ben ağzımdakini yutmuş gülüyordum. Sofradan aldığı zeytini bana fırlattı.
—Çok fenasın Eylem.
—Kötü bir şey söylemedim ki. Daha önce yapmış mıydın dedim? O kadar lezzetli ki.
Aslan koltukları kabarmış halde cevap verdi.
—Yani şimdi bunlar birer tatbikat tabi. İlerde yapman gerekenleri sana gösteriyorum.
—Ama ben böyle güzel omlet yapamam.
—İyi be tamam onu ben yaparım. Ama hiç heveslenme gerisine dokunmam.
—Hahaha her sabah beni az evvel ki gibi yorarsan sana hizmet edemem.
—Bir zaman sonra bünyen alışacak. İnan bana.
—Tecrübeyle sabittir yani.
—Yok, bunu beraber tecrübe edeceğiz. Ama düzenli yapılan şeylere bünye alışıyor. Bunu da bilmiyorum deme.
—Varlığına alıştığım gibi.
—Tatlım bana çok alışma ama, bağımlılık yaparım ben.
—Artık çok geç demek ki.
Kahvaltının sonunda Aslan yediği zeytin çekirdekleriyle baş harflerimizi yazıyordu. Ben de tükettiği tuzdan kalpten gideceğini anlatmaya çalışıyordum. Attığım nutuktan sıkılmıştı
—Kızım zeytin benim için kahvaltıda olmazsa olmaz. İlla da kalpten gideceksem sebebi zeytin olmayacak.
Masanın altından ayağıyla bacağımı okşayarak
—Sebebi sen olacaksın..
—Hiiç kaytarmaya çalışma. Hadi daha bulaşık var.
—Ooooo yapma yaa..
—Ben yedim Allah arttırsın, sofrayı kuran kaldırsın. Hadi bakalım.
—Güzelim eğer bu gelecekten bir provaysa sana çok pahalıya patlar söyleyeyim.
—Hmmm.. Düşündüm de zaten üç parça bir şey ben halledebilirim.
—Ben de öyle düşünmüştüm.
Ayağa kalktı yanağıma bir öpücük kondurdu ve
—Ben lavaboya gidiyorum. Diyerek gitti. Masayla başbaşa kaldım. Tabak vermediği için mutlu olmuştum. Bir de onları yıkamak zorunda kalacaktım. Masayı toplayıp bulaşığa giriştim. Birazdan Aslan gelip belime sarıldı. Omzumun üzerinden yaptığım işe bakıyordu.
—Nasıl oluyor mu bey?
—Mükemmelsin.
Kendini bana yaslayarak, ellerini tişörtün üzerinden yukarıya doğru kaydırdı. Boynuma öpücükler kondurmaya başladı.
—Aslan, dursana.
Aslında hiç durmasını istemiyordum. Bana en küçük dokunuşunda arzularım uyanıyor ve tatmin olmadan uyumak istemiyor. Aslan da iç sesime kulak vermişti. Ben köpürttüğüm bulaşığı durularken o arkadan bana sürtünüyordu. Boğuk bir sesle konuşuyordu:
—Ne var sende böyle bilmiyorum. Beni allak bullak ediyorsun.
—Bu sanırım güzel bir şey. İnan bana sen de aynı şekilde beni etkiliyorsun. Adının geçtiği cümlelerde bile heyecanlanıyorum.
Bulaşığı bitirmiştim. Aslan beni önüme döndürüp önce çamaşırımı çıkardı ardından bir hamlede lavaboya oturttu.
—Aşkım yapma burası mutfak.
Cümlemin son hecesi inleyerek çıkmıştı. İçime girmişti. Ben de boynuna sarıldım. Ancak ondan yüksekte olduğum için git gel yapmakta zorlanıyordu. Beni oradan indirip masaya domalttı. Ve başladığı işi orada tamamladı. Çamaşırımı yerden alıp kendimi temizlemek için tuvalete gittim. Tuvaletten çıktığımda Aslan oturma odasında oturuyordu. Tv yi açmış saçma sapan magazin haberlerine bakınıyordu. Ben de yanına gidip kolunun altına kıvrıldım. Bir süre izlediklerimizi yorumladık. Dalga geçtik sonra Aslan kalkıp tavla sandığını getirdi.
—Var mısın iddiaya?
—Kaybettiğimde yine zevk alacağım bir konu üzerine varım.
O ayakta ben oturuyordum. Eğilip dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu.
—Sen zevk iste ben de zevkle vereyim.
—Yaaa öyle demek istemedim. Neyse tamam hadi her zaman sen yenecek değilsin ya.
Sandığı açıp taşları dizdik. Attığım her taş istediğim sayıda geliyordu. Ben 1-2-3 kazanıyorum. Aslan giderek sinirlenmeye başlıyordu ama dalgaya vurarak bastırıyordu. Sonra 3-2 olduk. Hala öndeydim ve havalanıyordum. 4-2 oldu. Kazanmama az kalmıştı. İddia konumuz yoktu ama ikimizde hırs yapmış zarların durmasına fırsat vermeden atıyorduk. Oyun 4-4 oldu. Ve ben öndeyken nasıl böyle olduğuna anlam veremiyordum. Aslan halime kahkahalar atıyordu. Ben de son eli oynamak yerine sandığı kapattım.
—Zaten bir iddiamız yoktu. Aşk kazansın.
—Dostluk değil miydi o?
—Senden bana dost olmaz.
Ayağa kalkıp sandığı masaya bıraktım. Masanın yanında duran vitrindeki iskambil kağıtlarını elime aldım.
—Bakalım her oyunda şanslı mısınız?
—Batak biliyor musun?
—Yooo.. Pişti bilirim, dost kazığı, papaz kaçtı,51 ama batak bilmiyorum. Bir de fal bakarım.
—Fal ?
—Evet saçma sapan bir eğlence işte. Eskiden her yaz Ezgi ile oynar birbirimize fallar bakardık.
—O zaman batak oynayacağız.
—Bilerek yapıyorsun di mi?
—Bir onu bilmiyorsun öğren.
—Tamam!
Aslan elinde kartlarla bir gayret bana batak öğretmeye çalışıyor. Anlattıkları doğrultusunda oynuyorduk. Doğrusunu oynayabilmem için devamlı elimdeki kartlara bakıyordu. Ve ne kadar şanslı olduğumu söyleyip duruyordu. Ama ben yarım yamalak anladığım bir oyundaki şansımı göremiyordum. Oynun sonunda Aslan'ı yenmiştim ama acemi şansı mı denir yoksa Aslan kendi kendini mi yendi bilmiyorum.
—Eylem gidip cips çerez bir şeyler alayım marketten.
—Olur, dondurma da al.
—Tamam.
Aslan kapıdan çıkınca ben koşarak tuvalete girdim. İşimi hallettiğimde inanılmaz rahatlamıştım. Sonra tv karşısında yerimi aldım. Birazdan Aslan geldi, yanıma gelmeden mutfaktan iki bardak ve minik kaşık getirdi.
—Evet önce hangisi?
—En son dondurma.
—Tamam.
Dondurmayı buzluğa koyup geldi. Tv de denk geldiğimiz bir filmi izlemeye başladık. Arada birbirimizin ağzına cips koyuyorduk. Arada omzuna yatıyordum. Bazen öpüyordum. Aslan da bana karşılık veriyor. Durup durup bana dokunuyordu. Beynimi kurcalayan hiçbir sorun şuan aklıma gelmiyordu. Koskoca dünyada bir o vardı, bir de ben vardım. Birbirimize yaslanmış varlığımızla her anlamda birbirimizi doyuruyorduk. En çok da sevgisiyle. İliklerime kadar hissediyordum sevildiğimi. Huzurun bundan başka bir anlamı var mıydı? Aynı şekilde hissettirebiliyor muydum bilmiyorum. Ama çok seviyordum. Tarifi yoktu bu sevginin. Şuan 'an' da kalmak istiyorum. Ona baktığımda umut doluyorum, gözü kapalı güveniyorum, yalnızlığım onunla kalabalıklaşıyor, geleceği hayal edebiliyorum, birlikte yaşlanmak istiyorum, burada bu koltukta. Onunlayken her şeye kafa tutacak kadar güçlü olabiliyorum. Elimi tuttuğu sürece kimse bize dokunamaz. Kimse karşımıza çıkamaz. Ama azacık uzaklaşsa kaybediyorum o enerjimi. O yüzden hep böyle yanında, dizinin dibinde olmak istiyorum. Onunla iki canda tek yüreğiz. Seviyorum işte, çok.
Filmi bırakmış ona bakıyordum. Ne kadardır bunu yaptığımın farkında değilim. Ama Aslan farketmişti.
—Yüzümü iyice ezberledin mi?
—Dur bir dakika, yakından da incelemem gerek.
Yaklaştım, yaklaştım, burunlarımız birbirine değiyordu. Öylece durdum. Sonra gözlerimi kapatıp burnumu yüzünün her yerinde gezdirdim. Ahh kokusu, yeni doğan bebeğin annesine verdiği huzur gibi içimi dolduruyordu. Sonra dudakları, öpüşü. Yumuşacık, incitmekten korkar gibi ama aynı zamanda şehvetli, içine hapseder gibi. En minik öpücüğünde bile bedeninde var olmak istiyorum.
Öpüşürken tebessüm ediyordu. Ben de kendimi frenledim
—Neye gülüyorsun?
—Aklıma bir şey geldi. Bekle burda.
Kalkıp mutfağa gitti elinde dondurma kutusuyla geldi. Ben ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışan bakışlarla bakıyordum. Yanıma oturdu. Önce dondurma paketini açtı. Sonra bana döndü. Şimdi şunu çıkaralım dedi ve tişörtümü çıkardı. Önünce bir tek çamaşırımla kalmıştım. Sonra dondurmaya uzandı.
—Aaaa hayır hayır hayırr... Aslan bak çok soğuk o, gerçekten o düşündüğün olmaz yani.
Beni koltuğa doğru ittirip yatırmaya çalıştı.
—Sakinleş, bak çok hoşuna gidecek.
—9,5 hafta filmini yeniden mi çekeceğiz?
—Vaaayy izledin yani?
—Erotik filmler erkeklere özel çekilmiyor canım.
Dondurmadan aldığı bir kaşığı önce ağzıma soktu.
—Immm güzelmiş, gel bu canıım dondurmayı ziyan etmeyelim.
Artık sözlerim hiçbir şekilde etki etmiyordu. İkinci kaşığı boynuma bıraktı. Soğukluğu karşısında irkildim. Yavaşca aşağıya doğru kayıyordu. Sanki bir sürüngen bedenimde geziyor gibiydi. Aslan gülümsüyordu. Dondurma göğsüme gelince yaklaşıp diliyle daha fazla kaymasını önledi. Şimdi buz gibi geçen yerlere sıcacık dili değiyordu. Sonra diğer göğsüme aynısını yaptı. Sonra göbeğime. Üst bedenimin her yerinde önce dondurma sonra dili geziyordu. Arada dondurmayı ağzıma koyup beni öpmeyi de ihmal etmiyordu. Yavaşça çamaşırımı çıkardı. Gözlerimin içine bakıyordu. Ben gözlerimle hayır anlamında parlasam da pek oralı olmadı. Dondurmayı kasıklarımdan aşağı bıraktı. İrkilmem iki katına çıktı. Dilini değdirdiğinde ise zevkten irkiliyordum. İki ayrı duygu arasında kalmıştım. Ama kabul ediyorum çok zevkliydi. Onunla kirlenmek, keyifliydi. Tadılmamışlıkları beraber tatmak unutulmazdı. İlerde dönüp hatırlatacağımız bir sürü anı biriktiriyorduk. Aynısını ona yapmak istedim ama gögsündeki kıllarla pek iç açıcı görünmedi. Ben de teslim olmayı seçtim. İçime girince bacaklarımla ve kollarımla onu sarmaladım. Bedenimdeki tüm şekerli dondurma ona da yapışmıştı. Bu durum ikimizinde umrunda değildi. Bedeninde kayboluyor sonra yeniden doğuyordum. Aslında kirlenmiyor, arınıyordum. Her gidip gelişinde aramızdaki bağı dokuyor gibiydi. Daha çok bağlanıyorduk. Birbirimize sunduğumuz aşkla beraber yükseliyorduk.
—Aşkım... Ben geliyorum
Bunu söylediğim anda daha fazla inleyeceğimi bildiği için dudaklarıma yapışıyor az da olsa sessiz kalmamı sağlıyordu. Kendini tam anlamıyla kaybetmeden bunu yapması hoşuma gidiyordu. Benim aklım, fikrim yerinden uçuyordu. O anda adımı sorsa diyemezdim. Tek bildiğim kelime: ASLAN.
Üzerime yattığında gerçekten yorulmuştuk. Ama aslan doğruldu
—Hiç kıpırdama! Dedi ve içeriye gitti.
Yine ne planlıyor acaba diye düşünürken elinde örtüyle yanıma geldi. Bir kişinin tek başına zor sığdığı koltukta arkama ilişti. İkimizde sol omzumuz üzerinde yatıyorduk. Üzerimizi örttü. Arkamdan bana sarıldı. Örtünün altındaki çırılçıplak bedenlerimizle girdiğimiz bu pozisyon beni sıcacık yapmıştı. Huzurun kokusunu alabiliyordum ve doyamıyordum. Ondan derin derin nefes alıyordum.
—Aşkım en çok neye üzülüyorum biliyor musun?
Omzumun üzerinden konuştu, nefesi de beni ısıtıyordu
—Nedir?
—Şu güzelim dondurmayı masada erittik ona.
—Güzelim sen hep boğazını mı düşünürsün.
—Fizyolojik ihtiyaç bu. Önemlidir. Onu gerçekleştiremezsem kendimi bulamam.
—Dondurmayla mı gerçekleşecek o?
—Yani bilemedim şimdi. Üf neyse tamam boşver. Her şeye de bir cevabı var.
Sonra bir sessizlik oldu. Uyuduğunu zannettim.
—Saat yok mu bu odada?
—Zamanı durdurdum.
—Ayyy ne güzel olurdu.
—Örtü, sarılmak boşuna. Şu cümleye mayıştın bir tek.
Güç bela yerimde dönüp yüzümü ona döndüm.
—Birtanem zamanı durdurduysan ne ala ömrüm şuan burda böylece geçsin.
—Fizyolojik ihtiyacın?
—Dondurmayı içerim ben.
Aslan gülüyordu.
—Hiç inandırıcı gelmedi.
—Onu bunu bırak da mesai saati bitmeden hastaneye gitmem gerek. Biliyorsun değil mi? Yani malesef ki gerçeğe dönmek zorundayız.
Aslan yüzünü buruşturup boynumdaki çukura kapandı.
—Eylem?
—Efendim.
—Senden önce ölürsem beni bu çukura gömün olur mu?
—Vasiyetine yaz bunu. Ama ne yap et benden önce falan ölme. Yoksa bir de ben öldürürm seni.
—O nasıl olacak?
—Bilmiyorum ama beraber ölelim biz.
—Aynı tabuta sokarlar mı bizi?
—Yok artık aşkım bu konu çok can sıkıcı. Hadi kalkalım artık.
—Duş almalıyım.
—Ben?
—Tatlım, birlikte duş sana pahalıya patlar. Var mı o kadar paran?
—Bir şekilde öderim ben.
Göz kırptım. Ayağa kalktık ve Aslan elimden tutarak banyoya sürükledi beni.
—Yalnız saçlarımı ıslatmayacağız. Çünkü evde bunu açıklayamam.
—Tamam gel hadi.
Sıcak suyu boynumdan aşağı akıttı. Resmen eriyordum. Köpürttüğü lifle dondurmayı sürdüğü her yeri yıkadı. Bir bebek gibi bana davranıyordu. Hem yıkıyor hem okşuyordu. Sıra bana gelmişti. Duvara yaslandı benim onu yıkamama izin verdi. Ellerimde yeniden arzulandığını görebiliyordum. Biranda beni kendine çekip öpmeye başladı. Ve tabi saçlarım ıslanmıştı.
—Birtanem, geç kalıcaz. Hadi...
—Tamam tamam. Sen şuradaki havluyu al. Benim havlum o. Çık hazırlan.
—Tamamdır.
Ben hazırlanırken geldi. Çekinmeden yanımda kurulanıp o da hazırlanmaya başladı. İzlemesi bile keyifliydi. Evde bıraktığım izleri toparlayıp öylece dışarıya çıktık. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Ama....
Özel hastaneye geldik, doktora muayynen günümde olduğumu, sancılanıp işe gidemediğimi, ancak kendime gelebildiğimi o yüzden şimdi rapor almaya geldiğimi söyledim. Çok inanmış gibi değildi ama yine de rapor verdi.
—Şimdi ne yapıyoruz?
Nisan ayındaydık ve hava hala kararmamıştı. Güneş batmaya yakındı o yüzden son canlılığını gösteriyordu.
—Sahile gidelim mi? Sonra da beni eve bırakırsın?
—Olur Aşkım.
Deniz kenarına geldiğimizde kimseler yoktu. Üşütür müyüm diye hiç düşünmedim ayakkabılarımı ve çoraplarımı kumda bırakıp, paçalarımı kıvırarak suya soktum ayaklarımı. Denizi hep çok sevmişimdir. Aslan çok istekli olmasa da aynısını yaptı. Ayakkabının içine koyduğum telefondan bize uygun bir şarkı açtım. Ve onunla beraber bağıra çağıra söyledim...
Aşk serseri bir kuş
Bazen istesende tutamazsın
Aç kanatlarını
Bırak korkuların orda kalsın
Biz seninle sonsuz olalım.
Her sabah yanında uyansam
Gözlerinde yakamoz olsam
Ömrümü ömrüne doladım
Bırak sende kaybolayım...Beğeni ve yorumlarınızı esirgemeyiniz
🙏🏼 iyi okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...