11.BÖLÜM

648 83 5
                                    




Yine uykumu alamamış bir vaziyette uyandım. Hazırlanıp işe gittim. İş  yerinde çocukların verdiği yorgunluktan mı yoksa kafamda dönüp duran düşüncelerin ağırlığından mıdır nedir dönüş yolunda uyudum durdum. Şehir merkezine gelip şoförümüz Halil Abinin uyandırmasıyla servisten indim. Sarhoş giydim. Sallana sallana kafeye doğru ilerledim. Sessiz sakin bir kafeydi. Balkonuna çıktığımda tüm şehir ayaklarının dibindeymiş giydi. Akşam ışıkları yanmış ışıl ışıldı, denize yansıyan ışıklarla bir o kadar daha coşkulu görünüyordu. İnsanı adeta büyülüyordu. Bense şuanda bu şehrin yanında kendimi o kadar renksiz ve sıradan hissediyordum ki bu hissimin tarifi yoktu. Ama ayak uydurmalıydım bende bu coşkuya. O yüzden kafede bulunma sebebime geri döndüm ve Barış'a nerede olduğumu bildiren bir mesaj attım. Ardından beklemeye başladım.
           Çok geçmemişti ki kapıdan içeriye Barış girdi. Gözleriyle kafeyi taradı ve başını cam kenarına çevirince beni gördü. Kocaman bir gülümseme yerleşti yüzüne. Yanıma geldi ve merhaba dedi. Eğilip yanağımdan öperken seni çok özledim diye fısıldadı. Yüzüm asıldı. Söyleyeceklerimi zorlaştırıyordu.
--Nasılsın canım?
--İyi olmaya çalışıyorum Barış sen nasılsın?
--Şuan seni gördüm ya benden iyisi yok.
Ben sustum ve kafe çalışanı yanımıza geldi. Siparişlerimi aldı ve hazırlamak üzere standın arkasına geçti. Konuşmayı uzatmak istemiyordum ama öyle bir gülümsüyor ki nasıl giriş yapacağımı da şaşırmıştım. Tam cesaretimi topladım söze giriyordum ki Barış da benimle aynı anda konuştu.
--Bak Barış aslında...
--Ne oldu biliyor musun?
Sonra yine ikimiz aynı anda
--Önce sen!
Bu durum ikimizi de gülümsetti. Açıkçası gerginliğimi aldı. Hadi söyle dedim ve Barış konuşmaya başladı.
--İşe girdim.
--Yaa öyle mi çok sevindim. Nerede?
Daha çok şaşırmıştım, hiç beklemiyordum da. Ama sevinmiştim de. En azından kafasını meşgul edecek bir şeyler vardı hayatında. Benim birazdan yaşatacağım yıkımdan sağlıklı çıkması için bir sebepti bu. Cidden şimdi keyfim yerine gelmişti.
--Bir şirketin çağrı merkezinde.
--Çok iyi.
--Açıkçası oturup atama beklemektense bu zamanı daha verimli kullanmam gerektiğini düşündüm. Hem babamı susturmuş olurum. Hem de para kazanırım.  Böylece bundan sonraki görüşmelerimizde hesabı ben ödeyeceğim.

--Çok doğru düşünmüşsün, mantıklı bir hareket olmuş ancak Hesap konusunu bu kadar kafaya taktığını bilmiyordum. En azından ben yaptığım ödemeler konusunda hiç rahatsız olmuyordum.
--Senin rahatsız olmadığını biliyorum, bu öyle bir şey değil.
İçeceklerimiz geldi ve konuşması bölündü. Zaten devam ettirecek doğru cümleleri bulamıyordu. Bu durum benim yapacağım konuşmamın kapısını araladı.
--Bunca senedir ben hep biz olmaya çalıştım. Derdini derdim bildim sana çözüm bulmaya çalıştım, ağladığında veya sadece üzgün olduğunda seni neşelendirmek için savaşmak yerine seni üzen şeyleri ortadan kaldırmaya çalıştım. Ama sebeplerinin kaynağı çoğunlukla ailendi ve ben bir şey yapamadım sadece mutlu etmeye çalıştım. Seninle görüşmelerimiz kısıtlı olduğu halde arkadaşlarından uzaklaşmaman için onlarla olan randevularına gitmen için seni itekledim, her ne kadar her seferinde beni tercih etmiş olsan da. Katılmak istediğin, başvurmak istediğin her şeyde sana destek oldum. Bir şeyleri başarman için, çalışman için hep inancını arttırdım. Ne bileyim işte sen eşittir bendim. Sen mutlu olursan bende mutluydum. Bense seninle görüştüğüm zamanlarda hep üzüntümü dışarıda bıraktım. Dertlerim varsa da sana yansıtmadım. Kendim çözdüm. Sana dair sıkıntılarım oldu hep göz ardı ettim. Hayatındaki olumsuzları sebep gösterdim. Bir derdin de ben olmak istemedim. Sen hep çok iyi çok mükemmel biriydin benim için. Ne var ki atandıktan sonra ve dostlarımı uzaklara bıraktıktan sonra derin bir kasvetin içine girdim, büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. Bu kez derdimi kendim çözemedim. İlk kez senden yardım istedim. Destek olmanı bekledim. Hepsinden öte dinlemeni bekledim. Ama sen bunları yapamadın. Kendi dertlerinle yoğrulurken beni göremedin, gördüklerin de sana basit geldi velhasıl ben yoruldum Barış...
--Dur Eylem. Bu konuşmayı tamamlama. Buradan gerisini duymak istemiyorum. Bak artık iyi kötü bir işim var. Kafam rahat, sana daha iyi destek olurum.
--Yok be Barış. Senin de az evvel dediğin gibi bu öyle bir şey değil. Ben buraya kararlı geldim. Bu konuşmayı tamamlasam da tamamlamasam da aynı kararlılıkla buradan ayrılacağım.
--Yapma Eylem. Bunu bize yaşatma. Biz çok kez ayrıldık, her seferinde geri döndük. Birbirimiz olmadan yapamayız. Bizi bizden iyi kimse bilemez. İstersen bir süre daha kafanı dinle. Görüşmeyelim. Ama yalvarırım bitti deme.
--Kolay olmayacağını biliyorum. Ben gerçekten düşündüm ve kararımdan vazgeçmeyeceğim. Sen de anla beni. Ben artık sadece sığınmak istiyorum. Sarılıp sarmalanmak istiyorum. Üzgünüm o sen değilsin...
--Nasıl yani? Başka birisi mi var?
--Hayır ne ilgisi var yanlış yerden yakalama konuşmamı.
--O zaman ne? Beni sevmiyor musun artık?
--Seni sevmiyorum diyemem ama her şey sevgi değil. Seni çok sevmem sana aşık olmam bu sorunu çözmüyor.
--Madem seviyorsun hallederiz her şeyi. Tamam mı aşkım lütfen.
--Barış lütfen işkence etme bana. Daha fazla konuşmayalım bence. Buraya kadarmış bitti.
Ben ayağa kalktım ancak Barış gözleri dolmuş bir halde elimi tutarak beni oturtmaya çalıştı. Ben elimi çekip gitmek istedim ancak öyle sıkıyordu ki bu imkansızdı.
--Barış bırak beni.
--Gitme..
--Barış elimi çok sıkıyorsun bırak lütfen.
--Aşkım, tekrar konuşalım çözebiliriz.
--E li mi bı rak!
--Eylem..
           Bakışındaki, konuşmasındaki yalvarma tınısı. Ezik halleri beni çok kızdırıyordu. Ağlamak üzereydi. Neredeyse dizlerime kapanacak. Oysaki Daha dik, kendinden emin durmalıydı. Dünyadaki son kız değildim. Bizi bizden başkası anlamıyorsa bu neyin ısrarı. Onu üzmeden halletmek istedim ama bellikli imkansız.
--Barış canımı acıtıyorsun yeter diye bağırdım ve elimi tüm gücümle çektim.
kıpkırmızı olmuş bileğimden ovalayarak,
--Kendine iyi bak dedim ve hızla mekandan çıktım.
           Soğuk hava yüzüme çarpınca kendimi daha iyi hissettim ancak boğazıma bir yumru oturmuştu işte. Ne kadar kararlı olursam olayım yılların hatırı vardı. Bir de ne olursa olsun mutlu olsun istiyordum. İnşallah bunu başarabilir. Resmen kaçar gibi uzaklaşıyorum, bana yetişemesin yeniden kolumu tutup dur gitme dememesi için koşarak durağa gitmeye çalışıyorum. İçinde bulunduğum bu durum canımı daha da çok sıktı. Gerginliğim attığım her adımda yükseldi. Durağa gelip kendimi dolmuşa attığımda istemsiz bir şekilde gözyaşlarım akmaya başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum ama ne yeri ne zamanıydı. Başımı cama çevirip derin derin nefes almaya, gözyaşlarım daha fazla akmasınlar diye yukarıya bakmaya çalıştım. Devamlı yutkunuyordum. Az da olsa kendime gelmiştim. En azından eve gidebilecek kadar iyiydim. Araç hareket edip ilerlemeye başladığında etrafa bakındım, Barış yoktu. Başımı koltuğa yaslayıp gözlerimi kapadım. Barış'ın son halleri orada öylece duruyordu. O haline bakarak kendimi iyi bir şey yaptığıma ikna etmeye çalıştım. Sonuçta benden ona hayır gelmezdi artık. Bundan sonrası gerçekten zorlama olurdu. Ben kafamda bitirmiştim. Geri dönemezdim. Evet evet en doğrusu buydu. Oda zamanla toparlanacaktır. Yeni iş, yeni ortam ona iyi gelecektir. Atlatacaktır. Allahım lütfen lütfen öyle olsun. İneceğim yere gelmiştim. Arabadan inip eve doğru yürümeye başladım. Tam o sırada telefonum çaldı. Ne olur Barış olmasın diyerek ekrana baktım. Arayan Aslan'dı. Onunla da konuşmak istemiyordum. Şuan kafamı yastığa koyup, yorganı tepeme kadar çekip o karanlık ve havasız yerde kendime gelmek istiyordum. Ancak ısrarla aramaması için telefonu açtım.
--Efendim Aslan? Gerçekten kötü bir zamanda aradın, söyleyecek önemli bir şeyin yoksa daha sonra konuşalım olur mu?
-- Hop hop hop.. Dur bakalım, sakin ol biraz. Ve anlat ne oldu?
--Şuanda kendimi iyi hissetmiyorum. Az evvel Barış ile görüştüm ve ona ayrılmak istediğimi söyledim. İçim dışım aklım tam bir çorba. Bu yüzden de daha sonra konuşalım olmaz mı?
-- Sen sanki dışarıdasın?
--Evet, eve doğru yürüyorum.
--İstersen gelip seni alabilirim ve biraz konuşursak belki daha iyi hissedersin. Ya da konuşmayız. Seninle sessizliği de paylaşabilirim. Yani ne istersen söyle onu yapayım.
          Ayaklarım biranda durdu. Kurduğu bu cümle o kadar iyi geldi ki. Evet desem belki devamı da bana iyi gelebilirdi. Ancak gerçekten içimde dönen fırtınaları sadece ben dizginleyebilirdim. Aslan ile birlikte bir kasırgaya dönüp yeniden hata yapmaktan korkuyordum. O yüzden
--Çok iyi olurdu ancak evden beklerler beni. Bu saatten sonra imkansız. Kusura bakma olur mu?
--Yok canım ne kusuru. Öyleyse eve gidince yazışalım. Aklım sende kalır.
--Tamam bakarız. Görüşmek üzere
--Görüşürüz..
Telefon kapandı. Bende apartmana gelmiştim zaten. Merdivenleri üçer beşer tırmandım. Evin kapısına geldim. Hiç beklemediğim bir manzarayla karşılaştım. Evde kalabalık misafirler vardı. Kapının önü ayakkabı doluydu. Biran Aslan'ı arayıp hadi gel beni al, eminim kimse yokluğumu fark etmez demek istedim. Ancak o esnada kapı açıldı. Ezgi ile yüz yüze geldik.
--Hayırdır, kapının önünde ne yapıyorsun?
--Eve gelmek ile gelmemek arasındaki o ince çizgide bekliyorum.
--Sen içeriye gel ve o çizgi üzerinde servis yapmama yardımcı ol. Sınav haftamda bunlarla uğraşıyor olmak yeterince can sıkıcı.
Gözlerimi devirdim..
--Off.. Sen nereye gidiyorsun?
--Markete.
--Çıkma bir daha ben giderim.
--Bu istekli halini ikimizin de evde ve pijamalarla olduğu zamana sakla. Şuan market Benim oksijen alanım ve sana kaptıramam hadi kaçtım.
--İçeride kim var bari onu söyleseydin diye seslendim arkasından.
--Gir de baaak diye ağırdı Ezgi de.
Bazen tam Bir baş belası olabiliyordu. Ve misafir ağırlamak şuan en son yapmayı isteyeceğim şeylerdendi. Ne en sonu listede bile yoktu. Oflaya puflaya kapıdan içeriye girdim. Derin bir nefes alıp yüzüme en sahtesinden bir gülümseme yerleştirdim. Herkese hoş geldiniz deyip hoşbeş ettikten sonra kapının yanına koyduğum çantamı odama çıkarmak için merdivenlere yöneldim. Üst kattan gelen sesler karşısında dehşete düştüm ve koşarak yukarıya çıktım. Odamın dağılmış halini görünce gözlerim pörtledi. Yatağımda burunlarına kadar çekilmiş yorganımın ardında görünen canavarların gözleri odamın açıklaması gibiydi. Bir süre daha etrafa göz gezdirdim. Gördüğüm her ayrıntıda sakin kalmak için çabalıyorum. Ancak bilgisayarımın köşede ters durmuş hali imdat diye bağırıyordu. Ben de ona eşlik edip yatağımdaki canavarlara yüzümü döndüm. Dişlerimin arasından konuştum
--Bana bakın, banyoya giriyorum. Oradan çıktığımda bu oda sizin ilk gördüğünüz haliyle eş değerde olsun aksi taktirde yapacaklarımdan ben sorumlu değilim!
             Geri dönüp kaçmasınlar diye odanın kapısını kilitledim sonrada gözüm üzerinizde bakışı atıp banyoya girdim. Aynada kendime bakıp nelerle uğraşıyorum Allahım ya sabır diye içimden geçirdim ve yüzümü yıkadım. İçeriden de patır kütür sesler geliyordu. Banyoda gereğinden fazla oyalanarak zaman tanıdım onlara. Çıktığımda şaşırmadım desem yalan olur. Ellerinden geldiğince toparlamışlardı. Bu sefer gülümsedim ve
--Aferin çocuklar. Hadi şimdi hep beraber aşağıya iniyoruz. Herkes annesinin yanında oturuyor. Anlaştık mı?
Çocuklar korkularından ağızlarında mırıldayarak evet dediler.
           Aşağıya inip çocukları oturttum ve hiç bitmeyeceğini sandığım misafir ağırlama serüveninin sonunda esneye esneye odama sürüklendim. Üzerimi değiştirip bu akşamdan beri hayal ettiğim moda girmeye hazırlanıyordum. O sırada bir yerlerde ısrarla çalan telefonumun titreşimini duydum. Odanın dağınıklık şokuyla kapının arkasına koyduğum çantamdan geliyordu ses. Telefonu elime aldım ancak aramaya yetişemedim. Ekranda bir sürü arama ve mesaj vardı. Saate baktım 23.30 idi. Altı üstü 3 saat kadar telefonuma bakmamıştım. Bu nedir Allah aşkına. Işığı kapatıp gece lambasını yaktım ve yatağın içine süzüldüm. Ardın gelen aramalara bakındım. Barış'tan, Aslan dan mesajlar vardı. Aslan birkaç kez beni aramıştı.. Okuldan hoca arkadaşım da beni aramış, mesaj atmış. Onur mesaj atmış. Önce okuldan gelene baktım. Sevindirici bir haber vardı. Akşamüzeri köyde kar yağışı başlamış ve yarına tatil olma durumu varmış sabah haber almadan evden çıkmamam tembihlendi. Haber verdiği için teşekkür ederek güzel haberi bekleyeceğimi söyledim.. Aayyy nasıl iyi gelir var ya. Sonra Onur'un mesajına baktım. "Ne yaptın Eylem lafımı dinledin mi? " kesin uyumuştur ancak ben yine de cevap vereyim sabah okur. "Evet canım harfiyen yerine getiriyorum. Bugün bahsettiğin o ilk işi yaptım. Gerisi zaman.. Ayrıntıları yarın bir ara konuşuruz. İyi uykular." Sırada Barış vardı. " Çözülebilecek sorunlar yüzünden yıllarımızı çöpe atmayacağız. Sen benim her şeyimsin ve ben var oldukça her şeyim de olacak. Bir süre daha kafanı dinle. Geri dönüşüm muhteşem olacak." Nedir bu şimdi? Bir tür şaka falan mı? İstemediğim halde neyi zorlayacak acaba? Hayır ben var oldukça sen de olacaksın ne demek. Ne zaman senin her şeyin olmak istedim ki? Sadece sevgilin olaydım bana yeterdi. Üzerime yüklediği sorumluluğun altında ezildim ben. Kim olduğumu, gerçekten ne istediğimi unuttum. Sürekli Barış'ı iyi etmeye çalıştım. Ama yeter artık... Yeter! İstediği kadar çabalasın, olmayacak duaya amindir bundan sonrası. Ooofff izin ver de mutlu olayım be adam. Anla beni!
           Açılmamış mesajlar Aslan'a ait idi. 5 ayrı mesajı vardı.
"Sesin gerçekten kötü geliyordu Eylem. Seni dinlemek sana yardımcı olmak isterim. Yanında olduğumu seni her durumda desteklediğimi bil."
"Anlatmak istememeni anlıyorum, sanırım sana karşı kaybettiğim güvenden kaynaklanıyor. Sırf bu yüzden şuanda sana yardım edemiyor oluşuma ekstra kahroluyorum."
"Eylem cevap vermeyecek misin?"
"Telefonumu da açmıyorsun, kötü bir şey olmadı değil mi?"
"Eğer bu mesajları görürsen saat kaç olursa olsun iyi olduğuna dair bir yanıt ver lütfen"
yetişemediğim telefon araması da ondan gelmişti. Ve diğer 3 arama da. Kendi kendine gelin güvey olmuş biraz ama fena da olmamış. Bana yaşattığı şey yüzünden dertlenmesi iyi bir şeydi. Ancak gerçek sebep tabi ki misafirler idi. Cevap yazdım
"Kötü bir şeyden kastın nedir bilmiyorum ama iyi gitmeyen bir şeylerin olduğu kesin. Buna rağmen hala yaşıyorum. Ve iyi şeylerin olabileceğine dair umut besliyorum. Kasıtlı olarak cevap vermezlik yapmadım. Sadece müsait değildim."
Mesajı gönderdikten 1 dakika sonra aradı. Gözlerimi devirdim ve yanıtladım.
--Selam
-- Eylem çok merak ettim seni.
--Keşke bu kadar abartmasaydın, evdeyim sonuçta.
--Aklıma gelen şeyleri bir saysam inanamazsın.
--Desene tam bir felaket tellalcısısın.
--Aslında değilimdir ama sen dışarıdaydın ve sesin kötüydü birde ayrıldık dedin ne bileyim yaa. Neyse iyi olmana sevindim. Yani madden iyi olmana. Manevi olarak nasılsın?
Karasız, ne söyleyeceğinden emin olamayan konuşma şekli beni gülümsetmişti.
--Aslan aslına akarsan nasıl olduğumu bilmiyorum. İyim desem ardımda gözü yaşlı durumu kabullenemeyen biri var iyi olamıyorum. Kötüyüm desem uzun zamandır beni yıpratan bir duruma dur demişim, rahatladım kötü değilim. Bu olayın dışında iş hayatı ve eğitimler tam hayal kırıklığı ve çok yorucu o yüzden kötüyüm, ama yarın kar tatili olabilir bu yüzden iyiyim. Üniversitede sahip olduğum kardeşten öte dostlarım yanımda değiller kötüyüm, yanlarına gitmeme evden izin çıkmıyor yine kötüyüm. Bu olayda iyi bir şey yok sanırım neyse en azından telefonla görüşebiliyorum. Bu evde kendimi yalnız ve hiç anlaşılmayan biri olarak hissediyorum. Sanki üniversiteden sonra kendi ailemin değil de başka birinin ailesinin yanında kalıyor gibiyim. Şimdi sen söyle nasılım ben?
--Artık ben varım. İyi hissettiğin yanların dostu, kötü hissettiğin yanların düşmanıyım. Ve kötü yanları iyi etmek için buradayım. Yani iyisin iyiii...
--Reklam sloganı gibi. Peki ya kötü hissetmeme sebep olan şeylerden birisi de sensen?
--Sabırlı ol güzelim oda iyi olacak.
--Yani bilemiyorum, sadece iyi olmasını umuyorum.
--Bu arada konuşmanın arasında yarının tatil olabileceğini söyledin. Bu durumu fırsata çevirsek ve pazarı yarına çeksek. Pazar günü başka bir şeyler yapsak nasıl olur?
--Köyde kar yağdı diye resmi tatil yapılmayacak yani sanıyorum sen çalışıyor olacaksın.
--Eee evet ama o iş kolay idare ederim ben.
--Yok yaa aylar üstüne uyumak için bir günüm oldu ben fırsatı bu yönde değerlendirmek istiyorum. Pazar yine yerinde kalsın. Zaten haleti ruhiyem de yarın için sana hazır değil. 3-5 gün toparlanayım. Böylesi daha sağlıklı.
--Hadi amaaa.. Gerçekten destek olmak istiyorum.
--Bu da bir destek olma biçimidir. Israr etme lütfen.
--Peki tamam, nasıl istersen..
Resmen sesinin tonu düştü. Ben böyle oyunları sadece kızlar yapar sanıyordum. Bu işte bir terslik var ama hadi bakalım.
--Tamam şöyle yapalım. Eğer kendimi çok kötü hissedersem seni ararım ve bir şeyler yaparız. Ancak bu bir söz değil. Zaten yarının tatil olacağı da kesin değil. Tamam mıdır?
--Tamamdır.
--Öyleyse uyuyalım mı artık ben gerçekten yorgunum?
--Tamam canım iyi uykular
--Beni bu kadar düşündüğün için teşekkür ederim. İyi uykular.
sabah saatin çalmasıyla gözümü açtım ve telefona sarıldım, gece boyu yağış varmış ve okullar iki gün tatilmiş. Nasıl sevindim anlatamam.. Kafayı yastığa geri koydum ve saat 11 sularında annemin beni okula neden gitmediğimle ilgili sorgulamasıyla uyandım.
--Okulu yağış nedeniyle bugün tatil ettiler.
annem sesini çıkarmayıp odamı toplamaya koyuldu.
--Anne bırakır mısın ben kaldırırım onları.
--Sana bırakırsam odada adım atmaya yer kalmayacak.
--Abartma canım, sen dün çocukların buraya gelmesine izin verdikten sonra görseydin odayı asıl dağınıklık neymiş görürdün.
--Ben ne izin vereceğim. Sanki sordular.
--Müdahale de etmedin ama.
--İşim başımdan aşkındı, çıktılar ayak altından.
--Doğru, ben ve bana dair olay her şey kimin umurundaki.
--Ne demek istiyorsun?
--Yok bir şey.
           Hızla lavaboya girdim. Elimi yüzümü yıkarken kendi kendime sabah şeriflerin hayırlı olsun Eylem diyordum. Bu ailede hiçbir zaman benim ne hissettiğim, ne istediğim önemli olmamıştır. Ben sadece onların sözlerini yerine getirmekle mükellef biriymişim gibi. Okuduğum liseyi, alacak olduğum elbiseyi, mesleğimi, üniversitemi, çalışma yerimi hep onlar seçti. Kendi isteklerimi çaktırmadan kırmadan söylemeye çalıştım ama aldığım cevaplar kırılmamı umursayan cevaplar olmadı. Bende sustum. Sustukça ailemle hiçbir şey paylaşamaz oldum. Kendimi o kadar değersiz hissediyorum ki. .
           Bunca senedir Barış la beraber olmamın en büyük sebebi de ailem. Etrafımda beni anlayan tek kişi oydu, tabi ki ailem onu da hayatımda istemiyordu. Bense her zaman ilişkimi daha gizli yürüterek onlara kafa tuttuğumu sanıyordum. Aileme olan asiliğim yüzünden Barış a karşı hep kör oldum. Ve şimdi fark ediyorum ki bu tutumun benden başka kimseye zararı yok. Barış'ı hayatımdan çıkarıyorum ama değersizlik ve yalnızlık hissi hala baki.
          Banyodan çıktım, yatağım da toplanmıştı ve annem odadan çıkmıştı. Telefonumu elime aldım. Aslan bu sabahı da es geçmemişti.
--Günaydın Eylem, nasıl hissediyorsun bu sabah, okul tatil edildi mi?
--Günaydın Aslan daha iyim teşekkür ederim ve evet tatil. Üstelik bir değil iki gün:)
--Eee bu süpermiş. Öyleyse bugün iyice dinlen yarına şu telafi buluşma için kaçırırım seni. Artık itiraz etme lütfen?
--Peki tamam, sırf rapor almak zorunda kalmamak için kabul ediyorum.
--Orası belli olmaz, bakarsın Pazar günü de tüm günü beraber geçiririz.
--Sen kendine çok güveniyorsun, aklında ne var merak ediyorum?
--Söylemem sürpriz olsun. Şimdi işe dönmem gerek. Konuşuruz tekrar. Aa bu arada kahvaltını iyi yap.
--Peki ANNECİĞİM! Görüşmek üzere
--Hahaha.. görüşürüz
           Nedense bu ilgisi bana yapay geliyor. Sanki kendini affettirmek için bu kadar çok düşünüyormuş gibi görünüyor. Karakteri öyle desem şimdi kendini affettirmek zorunda kalmazdı. Yani bir yerlerde tutarsız bir durum var. Ve hangisi gerçek Aslan bunu zamanla anlayacağım. Ya da yarın!
Kahvaltıya indiğimde Ezgi'nin de evde olduğunu gördüm ve uzun zamandır birlikte vakit geçirmediğimizi fark ettim. Bugün kafamı Ezgi ile dağıtabilirdim.
--Günaydın kardeşceğizim
--Günaydın.
--Hazırladın mı sofrayı?
--Hazırlamam mı, kuş sütü bile var ancak seni beklerken ekşidi.
--Sabah sabah formundasın bakıyorum, bir espriler bir şeyler...
--Tamam canım hemen üzülme, ekşiyen sütü kaynatıp peynir yaptık sonra da üstüne yumurta kırdık. Yani dolaylı yoldan da olsa kuş sütünü içeceksin.
--Tatlım neyin kafası bu, fazla derse mi maruz kaldın sen?
--Seni görünce kafa seviyem böyle oluyor işte.
--Bir kafanın varlığından eminsin yani.
Tam cevap verecekken annem araya girdi.
--Ne biçim konuşuyorsunuz birbirinizle. Azacık kelimelerinize dikkat edin. Kardeşsiniz siz.
--Hatırlatma için sağol anne.
           ikimizde aynı anda aynı cümleyi kurunca bir gülme aldı bizi. Uzun zamandır böyle gülmemiştim. Rahatlamıştım doğrusu. Sanki ağzım yayıldıkça dertlerim de içerden dışarıya çıkıyordu. Öyle saçma bir his işte.
--Ezgi öğleden sonra okula gidecek misin?
--Sınavlar bitti. Okul yok.
--Aaa iyimiş bak. O zaman beraber alışveriş yapalım mı bugün?
--Bende para yok yalnız. Babam bu aralar pek elini cebine atmıyor.
--Tamam o sorun değil.
--Oooo zengin ablam benim. O zaman olur.
--Zevzek seni.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra annemin ev temizlik ritüeline yardım ettik. Bende odamda uzun zamandır aklımda olan bazı değişiklikler yaptım. Ardından hazırlanıp çarşıya gittik. Yarın ki buluşmada ne giyeceğimi bilmediğim için ona dair de bir şeyler baktım. Kendime buz mavisi bir kot ve aynı tonda kot bir gömlek aldım. Üzerine de tozpembesi yumuş yumuş bir kazak. Ortaya çıkan görüntü hoşuma gitmişti. Ezgi de kendine bir şeyler almıştı. Sonra oturup birer kahve içtik. Okuldan bahsederken nasıl olduysa biranda konu Barış a gelmişti. İlişkiyi saklar gibi bitişini de saklıyordum. Ne varlığından ne de yokluğundan bahsetmek istemiyordum Barış'ın. O yüzden hızla konuyu değiştirdim. Ardından kalkıp biraz daha turladık ve eve doğru yol aldık. Gün Beklediğimden daha iyi geçmişti. Çalışmaktan veya evde oturup karalar bağlamaktan daha iyiydi kesinlikle. Akşam yemeğimizi yedikten sonra herkes kendi odasına geçti. Ardından yarın ki saati netleştirmek için Aslan'a mesaj attım.
--Yarın ki kendini affettirme programına hazır mısın?
--Akşamdan sabaha bir aksilik çıkmazsa hazırım.
--Hiç bahsetmeyecek misin?
--Sanıyorum sabaha kadar sabredebilirsin.
--Peki madem. Sabah okula gider gibi evden çıkacağım. O kadar erken saatte beni alabilecek misin?
--Sorun yok, ben de ortalama o saatlerde çıkıyorum evden. Nerden alayım seni?
--Servisi beklediğim yerden alabilirsin. Hazırlanmamı gerektirecek ekstra bir şey var mı?
--Üzerine kalın bir şeyler giy ;)
--Dağa mı kaçıracaksın beni.
--Hahaha bir yaklaşık :)
--Peki madem. Yarın görüşürüz iyi geceler
--Yarın için çok heyecanlıyım. İnşallah uyuyabilirim Sana da iyi geceler.
             Ben biraz daha nötr durumdayım. İlk buluşmada heyecanlanmıştım ne yalan söyleyeyim. Ama bu seferki heyecandan çok endişelendiriyor. İçimde yanlış yaptığıma dair bir his var. Umarım bu his beni yanıltır. Biraz kitap okudum ve yatağa öyle girdim. Artık yarın gelebilir.




Lütfen beğenilerinizi ve yorumlarınızı esirgemeyin. Şimdiden teşekkürler

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin