Kapıyı çaldım. Esma Ablam açtı
—Hoşgeldin Eylem
—Sen de hoşgeldin abla
Soyunup dökünmek hatta bir duş almak için odama doğru yol almıştım ki annem seslendi
—Buraya gel, konuşmamız gerek!
Gözlerimi devirdim, merdivenden geriye döndüm. Annemin fazlasıyla ciddi bir ses tonu vardı. Belli ki yine beni sıkıştıracaklardı. Ne istiyorlardı gün gün rapor mu? Yoksa Barış soğuk davrandığımı mı söyledi? Aaaa belki de bugün birileri bizi gördü. İçime yoğun bir korku doldu. Kafamdan seneryolar yazmaya başladım, olası sorularına ne cevap veririm diye çeşitli seçenekler hazırladım. Mutfağa girdim. Masa kurulmuştu Ezgi ve Esma oturuyorlardı. Ben de masada kendi yerime geçtim oturdum. Annem
—Bugün Barış'la konuştun mu?
—Ne konuda?
—Cuma akşamı ailesiyle tanışmaya gelecekler.
—Cidden mi?
Gögsüme bir şey oturmuştu. Yok canım şaka, sadece seni deniyoruz,tepkini ölçüyoruz falan demelerini bekliyordum. Ancak aldığım cevap:
—Evet, hatta annesiyle konuştum. Oda eşime sorup dönerim size dedi. 15 dakika önce aradı. Cumaya buradalar.
Göğsümdeki şey nefes almama engel oluyordu, konuşursam ağlayacaktım. Zaten ne diyebilirdim ki?
—Ben ellerimi yıkamadım. Gidip yıkayayım.
Kalkıp hızla tuvalete gittim. Elimi yıkadım, derin derin nefes almaya ağlamadan şu anı atlatmaya çalıştım. Yüzüme soğuk su vurdum. Bir nebze olsun toparlanmış bir şekilde içeriye döndüm. Onların istediği gibi gülümsemeye çalışıyordum. Annem
—Bir şey demeyecek misin?
—Benim haberim yoktu, şaşırdım. Ve sevindim tabi. Güzel haber.
—Hiç sevinmiş gibi değilsin ya neyse. Sen Barış'tan ayrıntıları öğrenirsin. Kaç kişi gelecekler bilelim de ona göre hazırlık yaparız.
Ezgi
—Ne giyeceksin?
Esma
—Kuaföre gidecek misin? Bak şimdiden randevu al unutma.
Ezgi
—Ne zaman gidecek kuaföre, o gün okulu var. Yetişmez ki.
Esma
—Kendi yapar o zaman.
Annem
—Hanım hanımcık güzel bir etek ile bluz giyersin.
Ezgi
—Ayyy çok heyecanlı yaaa
Esma
— Evet bence de bu işler çok heyecanlı. Benim istememi hatırlasana, mutfakta heyecandan kahve bardağına kahve koymadan götürmüştüm.
Ezgi
—Aaa hatırladım tabi. Ahahaha ne gülmüştük sana.
Esma
—Anne ne hazırlayacaksın onlara? Ben yardım ederim sana.
Annem
—Bilmem bakalım var aklımda bişeyler. Evi de temizlemek gerek.
Ezgi
—Temizlik varsa ben kaçarım baştan söyleyeyim.
Annem
—Tatildesin sen hiçbir yere kaçamazsın.
Ezgi
—Banane yaa Eylem'in özel günü o yapsın.
Ben konuşmaları dinliyordum ama asla algılayamıyordum. Uğultu gibi geliyordu. Gözüm kimseyi görmüyordu. Dünya ile bağlantılarımı koparmıştım. Yemekten geldiğim halde anlaşılmasın diye yiyordum. Midem artık isyan ediyordu. Gögsümdeki yumru ve karnım giderek büyüyordu. Boğazıma kadar gelmişti. Kusacağımı hissettim ve biranda kalkıp kendimi tuvalete attım. Yine aynı şeyi yaşıyordum. Stres mideme vuruyordu. Ne varsa çıkardım ve yine gerçek sebeplerime değil de aciz bedenime ağlıyordum. Birazdan annem geldi
—İyi misin? Ne oldu, hasta mısın?
—Sanırım hasta oluyorum, bir kaç gündür boğazım ağrıyordu. Dün de böyle çıkardım.
—Doktora gidelim o zaman.
—Yok yok, ben duş alıp biraz yatmak istiyorum sadece.
—Olur mu canım, yarına alalım randevu adam akıllı muayene ol, ilacını al. Cumaya kadar toparlanırsın.
İçimden ne mübarek cuma ama diye geçiriyordum.
—İlaca, doktora gerek yok. Sadece yatmak istiyorum.
Odama doğru ilerlerken annem arkamdan söyleniyordu
—Ne biçim kurs bu bitmek bilmiyor. Kızın ne hafta içi ne de haftasonu uykusu var. Uykusuzluktan, yorgunluktan düştü tabi vücut direnci.
Ağzımın içinde mırıldandım
—Bir de Barış'ın yüzünden!
Odama çıktım. Üzerimdekilerden kurtulup banyoya girdim. Güzelim günümün tadını çıkarmama izin vermediler. Benim için önemli bir gündü. Bugün ben resmen Aslan'a ait olmuştum. Ondan başkası değil hayatıma girmek aklımdan geçmez artık benim. Ruhumu da bedenimi de ona saklıyorum. Ben bir tek onun gülüşlerinde hayat buluyorum, kokusunda yaşadığımı hissediyorum, dokunuşunda canlanıyorum. Ben her geçen gün Aslan'a daha çok bağlanıyorum. Onunla özel, onunla çok daha güzelim. Kurduğum bu bağın koparılmaması için Barış'ı uzaklaştırmalıyım. Onu aramalı ve bu saçma sapan duruma son vermeliyim. Aileler tanışacakmış! Daha neler!
Banyodan çıktım, telefonu elime aldım Barış'ı aradım.
—Aşkım naber? Ben de seni arayacaktım ama babamların dönmesini bekledim amcamlardan. Az evvel geldi. Onlar da onaylamışlar. İşleri yokmuş cuma günü gelecekler.
—Yaaa öyle mi!
Sinirim artıyordu. Tam paylamaya başlayacaktım annem pat diye içeri girdi. Ve ben yumuşamak zorunda kaldım.
—Eylem aşkım o kadar heyecanlıyım ki cumaya kadar nasıl sabredeceğim bilmiyorum.
—Merak etme göz açıp kapayıncaya kadar geçer. Ben kapatayım.
—Dur yaa daha yeni aramıştın, ilk defa babam karşına alıp konuştu benimle. İş konusunu takıntı etmiş biraz. Sizinkiler takılmaz di mi? Sonuçta puanım var elbet atanırım.
—Bilmiyorum Barış, isteme değil bu tanışma o yüzden takılmazlar herhalde.
— Amcam gitmişken isteyelim mi diyormuş?
—Yok artık. Oldu bittiye getirmeyin işi.
—Zaten şaka amaçlı demiş öyle. Sonunda hayallerimizi yaşıyoruz değil mi?
—Hı hıı.. Şey annem geldi ben yine ararım seni tamam mı?
—Selam söyle anneme. Görüşürüz aşkım
—Görüşürüz görüşürüz.
Annem diyor ya! Benim anneme anne diyor. Bu ne tür bir hastalık?
Annem
—Siz toparlamadınız mı hala aranızdakileri?
—Toparladık.
—Çok soğuk konuştun ama?
— Sen yanımda olduğun için.
— Benden çekinmene gerek yok, artık bir yola giriyorsunuz, rahat ol. Söyledi mi kim kim geleceklermiş?
—Amcası onlar da gelecekmiş.
—İyi bakakım. Hadi dinlen biran önce toparlanmaya bak.
—Anne?
—Ne var?
—Barış'ın ailesinden mi çıktı bu tanışma fikri?
—Kısmen, ben biraz Barış'ın kulağına su kaçırdım o da akıllı çocukmuş ne yapılması gerektiğini anlamış.
—Senin başının altından çıktı yani?
—Ne oldu, hep sevgili mi kalacaktınız? Uzatmanın alemi yok işte. Evlenin siz de rahat edin ben de!
—Yok da, işi yok, askerlik yok ondan dolayı dedim.
—İşi yok da olacak elbet, bir tanışılsın da daha istemesi var, nişanı var. O zamana kadar işi de hallolur. Beklemenin anlamı yok.
—Tabi tabi beklemeyelim...
Anneem odadan çıktı ben de kendi karanlığıma gömüldüm. Kadın resmen gelin çağrısı yapmış adamlara. Ben Barış'ı nasıl hayatımdan çıkarırım diye çabalıyorum ama annem daha çok insan sokuyor hayatıma, daha da yerleştirmeye çalışıyor onları. Daha da karmaşık bir hale getiriyor hayatımı. Yangından mal kaçırıyoruz sanki. Ablamı isteyecekleri zaman da işi yoksa askerliği yoksa kapıma gelemezler diye yırtınan kadın, 'ne olacak yoksa elbet olur' diyor. Ne yapacağım ben. İstemediğim bir hayata bu denli itilmez ki insan. Aslan'a söylemeli miyim? Gizlersem hiç güven veren bir durum olmaz, gerçi nerden öğrenecek ki, anlatırsam da sadakat konusundaki engeli aşamamış olacağım. Of bilemiyorum. Nerden çıktı bu iş. Elime telefonu aldım Barış'a yazdım
—Biraz erken olmadı mı bu tanışma faslı?
—Bana kalsa ben de şuan yapmazdım, yaza düşünüyordum atamalardan sonra. Ama annem açık açık beklemenin gereği yok gelin tanışalım dedi.
—Sen kafandaki soru işaretlerinden söz etseydin, doğru olmayacağını deseydin.
—Ben bir tek iş durumundan bahsettim, oda şuan zaten çalışıyorsun bir şeylere emek ediyorsun ben senin boş duracağını düşünmüyorum. İşi kafana takma ben konuşurum babasıyla dedi. Ben daha ne diyeyim.
—Benim kafamda sana dair olan sorunlarım çözülmemişken bunların yaşanması çok saçma! Bir şeyler yapalım engel olalım.
—Kafanda ne sorun var görüşelim konuşalım çözelim. Ama engel olamam. Babamlar amcamlar biliyorlar. Çocuk oyuncağı değil bu işler.
—Anlayacağını sanmam büyük bir aptallıktı!
—Off Eylemm bırak bu tripleri artık. Ben seni seviyorum, sen beni seviyorsun. Ve evlenecez er ya da geç. Biraz anı yaşa birtanem. Şuan babam çağırıyor ben sonra yazarım yine.
Daha cevap vermedim. Ne diyebilirdim ki. Adam şizofren gibi. Onu sevdiğime ikna olmuş, kendinden emin. E tabi ailemi almış arkasına. Ben tek başıma yırtınıyorum. Annemin ona gel çağrısını babasına yetiştireceğine bana deseydi şimdi böyle olmazdı. Ama kendisi de çok istediği için hemen geri dönülemez bir şekilde işler hızlandı. Kalkıp balkona çıktım. Çünkü gerçekten içim şişti. Düşünmekten başım ağrımaya başladı. Soğuk hava bana çarpınca titredim. Çıkamıyorum işin içinden.. Telefonum çalmaya başladı yanına gittim. Hemen telefonu açtım
—Aahh Onur. Daha iyi bir zaman da arayamazdın.
—Yüzüme kapatmayacaksan iyi zamanlarını dinlerim.
—Yaw bırak şimdi onu. Cuma günü Barış ve ailesi bize gelecekler.
—Oooo sözleniyorsun yani? Beni de mi çağırıyorsun.
—Ne sözü ya? Söz möz yok tanışma olacak.
—Tanışmak söz değil midir? İstemede de nişanlanırsın.
—Öyle midir? Ayy yok Onur yaa bizim ailede söz falan yok. Direk nişan. İyice bulandırma aklımı.
—Sen en son Barış'tan ayrılmamışmıydın?
—Ben sana olanları anlatayım dur.
İçerden battaniyemi alıp sırtıma sardım, balkonda oturmuş yaşadığım acı tatlı olayları anlattım. Onur da benim kadar kederlenmişti. Arada döktüğüm gözyaşlarıma verecek bir yanıt bulamıyordu. En son kurduğum cümle
—Ben Aslan'ı istiyorum. Ona aidim. Barış benim için sadece geçmiş.
—Aitlik kelimesini nereye çekmeliyim bilemedim Eylem ama kurcalamıyorum. Gelelim cumaya. Sakinliğini koru herhangi bir çılgınlık yapıp dikkatleri üstüne çekme. Bırak tanışsınlar belki de birbirlerini sevmezler belli mi olur.
—Hee kesin sevmezler! Bu olasılığa sığınamam ben.
—Sen kendin dedin iş konusu var diye. Şu durumda isteme olayı yazdan sonraya kalır. Daha vaktin var bu olayı yıkmak için. Cuma herkesin istediği gibi geçsin. Rahat ol.
—Peki Aslan? Söylemeli miyim ona?
—Eylem, Aslan ile resmen bir ilişkiye başlamışsan eğer ve dürüst bir ilişki istiyorsan anlatmalısın. Kendimi Aslan'ın yerine koyunca böyle bir şeyin saklanması çok hoş olmuyor.
—Peki madem Aslan'ın yerine koydun kendini böyle bir şeyi söylemem bana olan hislerinde değişiklik yaratmaz mı?
—Gerçek hisler öyle pat diye değişmezler. Sonuçta sen bu olayda istekli değilsin ve olaylardan en son haberi olan kişisin. Bunu da hissettirmelisin.
—O zaman yüzyüze söylemek daha doğru olacaktır.
—Orası senin bileceğin iş.
—Çok sağol Onur'um ya.. İyi ki varsın.
—Teveccünüz efendim.
—Elif ile görüşüyor musun?
—Evet
—Neden?
—İşime geliyor.
—Doğru olduğuna inanıyorsun yani?
—Hayır, yanlış olduğunu biliyorum. Ama dedim ya işime geliyor.
—Yakalanırsan?
—Dikkatliyim.
—Ya o sana aşık olursa?
—Zaten öyle!
—Ama aşık insandan korkmalısın. Yaralarsan onu oda en ağır şekilde yakar seni.
—Merak etme dikkat ediyorum dedim.
—Merak ediyorum Onur. Hiç derdim yokmuş gibi bir de seni düşünüyorum. Kendine adam gibi birini bulsana.
—Oldu Eylem ben kapatıyorum. Sonra görüşürüz balım.
—Kaç bakalım. Teşekkür ederim sohbet için. Görüşürüz.
Telefonu kapattım. Sakinleşmiştim. Onur'un bu metanetli, anlayışlı yönüne bayılıyorum. Biraz da kendini düşünse keşke. Birazdan mesaj geldi
—Başını koyduğun sol omzum yoğun bir şekilde sen kokuyor. Başım eğik dolanıyorum seni bıraktığımdan beri. Sen sormadan söyleyeyim duş almadım, kokun uçup gidecek diye korkuyorum.
Ne tatlı bir mesaj bu. Eve geldiğimden beri ilk kez gülümsüyordum. O anları düşünerek yeniden yaşadım. Ve yeniden arzulanmaya başladım. Ne ilginç bir duygu. Kasıklarımı gıdıklıyor bu haz. Heyecanlanıyorum. Hemen şimdi şuan burda olsun istiyorum. Dizginlenmesi zor bir his.
—Keşke şuan başımı koyduğum o anda olsak. Hiç bitmese. Hep öyle kalsak.
—Sen kollarımda çıplak yatarken benden öyle sakin kalmamı beklemiyorsun herhalde.
—Yanımda sen ol da, ne yaptığımızın hiç önemi yok.
—Bir daha ne zaman görürüm seni?
—Yarın okul çıkışında gelip beni alabilir misin?
—Şimdiden söz veremem iş durumuna bağlı. Perşembe günü izinliyim ama. Sınavım var okulda. Benimle gelsene sen de.
—Saat kaçta? Okul var malum?
—Okuldan sonra canım, gelip seni alırım direk üniversiteye geçeriz.
—Evdekilere bir bahane bulmalıyım. Neyse onu hallederim. Sen de yarını halletmeye çalış olur mu?
—Bir sorun yok di mi? Pişman falan olmadın?
— Hayatımda yaptığım en güzel iyikiydi bugün. Bence tekrarlanmalı ;)
—Haa ondan görüşelim diyorsun. Öyle söylesene.
—Söylemek istediğim şeyler de var tabi.
—Endişelenmeli miyim?
—Bilmem hayır sanırım.
Kapı açıldı bu kez Esma ablam içeri geldi. Ben hala balkonda oturuyordum.
—Uuu hem hastasın hem de bu soğukta balkonda oturuyorsun. Daha kötü olacaksın, hiç mi düşünmüyorsun?
—Yerime düşünen o kadar çok kişi var ki. Yetilerimi kaybediyorum.
—Belli belli.. Hadi içeriye gir.
Bende kalkıp içeriye girdim. Battaniyemi üzerimden alıp katlayarak yatağa koydum. Ben de yanına geçtim. Telefonum cebimde titredi. Aslan cevap atmıştı kesin. Gözlerimi ablama kitledim. Hangi sürpriz için gelmişti acaba merakla bekliyordum.
—Ne giyeceksin o gün dolabına bakalım da bir şey bulamazsak yarın akşam çıkar alırız.
Bu işin olmasını istemediğimden özel olarak süslenmek de istemiyordum.
—Ya okul için aldığım kalem eteklerden birini giyerim. Üzerine de bir gömlek. Olmaz mı? Bir daha masraf yapmayalım.
—Tamam bakalım işte.
İçimden ya sabır çekerek ayağa kalktım. Dolaba doğru yol aldım. Olabilecek etek bluz kombinlerini çıkardım. Giy çıkar denemeleriyle ve uzun uğraşlar sonunda lacivert bir etek ile pembe bir bluzu seçtik. Ve gerçekten yılmıştım.
—Tamam mı artık diye sordum bezgin halde.
—Tamam tamam böyle oldu dedi amma hevessizsin!
—Abla yorgunum, hastayım. Bu yüzden de hevessizim evet.
—Gencecik kızsın, yorgunluk sana ne yapar.
Psikolojik olarak bitirdiniz beni diyemedim. Cevaben sadece güldüm geçtim. Etrafı toparlamaya giriştim. Ablam da ayaklandı.
—Neyse ben gidiyorum. Hadi sonra görüşürüz, iyi geceler.
—Tamam sana da iyi geceler dedim.
Her yeri toparladıktan sonra telefonumu elime alıp yatağıma uzandım. Aslan'dan gelen son mesajları okudum.
—Tamam güzelim, nasıl istersen.
Daha da bir şey yazmamıştı. Bende arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Artık neyi düşüneceğimi bilmiyordum. Sürekli önüme atlatılması gereken engeller çıkıyor. Oda geçsin, bu da geçsin diyerek geçiyor zaman. Şimdi de önüme kara cuma çıktı. Benim köklü çözümlere ihtiyacım var. Ama öyle bir çözüm ki ailemi karşıma almak istemiyorum. Ve Aslan'ı kaybetmek istemiyorum. Zaten durumu nasıl karşılayacağını kestiremiyorum. Güven problemi olsun istemiyorum aramızda. Samimiyetime inanırsa belki... Gerçi bugünden sonra inanır diye düşünüyorum. Sonuçta bugün birbirimizin olduk. Gözlerim kapalı ama sırıtıyordum. Ahh o özür dilediği an, içime işledi resmen. Biranda kapı açıldı, bu kez Ezgi geldi. Bir yalnız bırakmadılar,
—Canım yaa müzemiz ziyaretlere kapandı.
—Antika olduğunu kabul ediyorsun yani.
—Görülmeye değer eşsiz bir güzelliğim var. Acaba sizi hangi yönüm buralara getirtti?
—Canın sıkıldı. İki muhabbet ederiz diye düşündüm.
Hay Allahım iki gün önce yaptıklarıyla kimse yüzüme bakmıyordu. Biranda herkes canımcı oldu. Ailem diye demiyorum gerçekten nabza göre şerbet veriyor. Ama ben de gerçekten şuan çekemeyeceğim.
—Konu neydi?
—Öylesine yaa havadan sudan işte.
—Bunu yarın akşam yapsak. Gerçekten yorgunum.
Ezgi boynunu büktü.
—Peki madem, şuradan bir kitap seçeyim bari dedi.
Kitaplarıma baktı, haklarında sorular sordu. Üç beş kitap arasından karar verip birini seçemedi. Bense sıcaktan iyice mayıştım yatağın üzerinde. Gözlerim kapandı kapanacak.
En sonunda elinde bir kitapla kapıya doğru ilerledi Ezgi. Ben de ardından seslendim
—Çıkarken ışığı da kapat.
Cevap vermeden ışığı kapatıp çıktı. Ben de tam uykunun kollarına teslim edecekken kendimi mesaj geldi. Tek gözle mesajı okudum
—Omzumdaki kokunla uyuyacağım bu gece. Yanımdaymışsın gibi. İyi geceler güzel kadınım.
Derin bir nefes çekerek gülümsedim. Sevilmek güzel şey henüz itiraf edememiş olsa da.
—Gözümü kapattığım anda yanımdasın, kokun benimle olmasada her bir dokunuşunu hissediyorum hala. Bu gece ve bundan sonraki tüm geceler senin olarak uyuyacağım. İyi geceler Aslan'ıMM.
Telefonu kapattım yüzümdeki sırıtmışlıkla uykuya daldım.
Ertesi gün okul çıkışında konuştuğumuz gibi geldi. Bahçede onu görmemle içimde çiçekler açtı. Etraftakilerden çekinmesem ceylan gibi seke seke gidecektim yanına. Ancak ağırbaşlı kişiliğimi takınarak, öğrencilerin iyi akşamlar hocam diye seslenmelerinin arasında yanına yaklaştım.
—Hoşgeldin
—Hoşbuldum, burası baya uzakmış. İlk kez geliyorum. Her gün çekilecek yol değil, Allah kolaylık versin.
—Eee para kolay kazanılmıyor.
—Doğru söylüyorsun, gidelim mi?
—Gidelim.
Arkamı dönüp diğer öğretmen arkadaşlarıma iyi akşamlar dileklerinde bulunup arabaya bindik. Biraz ilerledikten sonra Aslan
—Canım torpitoyu bir açar mısın?
—Olur.
Açtığımda kucağıma minik minik papatyalar döküldü. Ve en sonunda kırmızı tek bir gül bana gülümsüyordu. İçimdeki mutluluk tarif edilemez bir şekilde yükseliyordu.
—Yaa Aslan bu çok, ama çok güzel. Beni inanılmaz mutlu ettin.
Neredeyse ağlayacaktım. Papatyalar incinmesin diye öyle bir toparlıyordum ki. Aslan bir bana bir yola bakmaya çalışıyordu.
—Heeyy bırak kalsınlar, gülü alsan yeter...
—Ama yazık..
—Yüzündeki mutluluğu gördüm ben, güzel bir amaca hizmet ettiler. Onlar da mutlu inan bana.
—Papatyaların avukatı.
Uzanıp yanağına uzuncaa bir öpücük kondurdum.
—Teşekkür ederim.
—Çok vaktimiz yok, nereye götüreyim seni?
—Önce sahile gidelim. Orda konuşalım sonra eve bırakırsın beni. Olur mu?
—Sen nasıl istersen.
Yolda radyoda çalan müziklere eşlik ederek sahile geldik. Arabayı denize karşı park ettikten sonra bana döndü. Ben de ona dönük oturdum. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum.
—Evet Eylem, vakit az biran önce söyle.
—Tamam, dün akşam beni eve bıraktıktan sonra annem bombayı kucağıma bıraktı.
—Ne bombası?
—Cuma günü Barış ve ailesi bizimkilerle tanışmaya gelecekmiş.
Sonra ben sustum Aslan sustu. 3-4 dakika sessizce oturduk. Ne yüzünde ne hareketlerinde bir kıpırdama yoktu. Ne hissettiğini anlayamıyordum. Sazı tekrar elime aldım
—Benim haberim yoktu, engel olmaya çalıştım ama iki taraf da ailelere yaymışlar durumu. Ama tanışmadan bir şey çıkmaz. Bu durum ne sana olan hislerimi frenler ne de Barış'a olan kırgınlığımı geçirir. Annemin bizi toparlamak adına attığı bir adım ama işe yaramayacak. Çünkü ben sana aidim.
Uzanıp elini tuttum gözlerini gözlerimden hiç ayırmadı. Bir zaman sonra konuşmaya başladı.
—Eylem, her geçen gün sana daha çok yaklaşıyorum, küçük hevesliklerle başlamıştım bu ilişkiye ama bağlanıyorum. Şimdi Barış gelmiş, Ahmet gelmiş, Mehmet gelmiş umrumda değil. Ailen böyle bir çabaya girmişse işin ucunda seni kaybederim diye korkuyorum. Çünkü kendime dahi itiraf edemesem de seni seviyorum.
O sihirli kelimeler ağzından torpidodan dökülen papatyalar gibi saçıldı. Arabanın içini doldurdu. Verebildiğim tek cevap boynuna sıkıca sarılıp ben de seni seviyorum diye kulağına fısıldamak oldu. Ondan uzaklaştığımda ellerini tutmaya devam ettim
—Bu konuda atılan son adım olacak sana söz veriyorum. Sonrasında sadece sen olacaksın.
Gülümsedi eğilip dudaklarıma bir öpücük kondurdu.
—Güzelim, dikkatli ol. Sana güveniyorum ancak yine de aklım sende kalacak.
—Merak etme yanlış bir şey yapmam.
Onaylarcasına bu kez ben öptüm onu. Daha uzun, daha şehvetli. Bedenim de onu arzulayacak kadar, elleri vücudumda gezinecek kadar. Daha da ileriye gidecekken geri çekildim
—Dur, dur! İlerlersek hiç duramam. Etraftan gören olacak arabadayız, ayrıca vaktim yok eve gitmeliyim.
Yanağımı okşadı, ben elini başımla omzum arasına sıkıştırdım.
—Teşekkür ederim Eylem, bu durumu benden gizlemediğin için.
—Güvensiz bir ilişkimiz olsun istemiyorum.
—Ben de.
—Hadi gidelim.
Arabayı çalıştırdı. Sağ elinde elim. Varana kadar hiç bırakmadı. Onun sıcaklığını hissettikçe bu kış hiç üşümeyeceğim diyorum kendime. Arada bana bakıp gülümsedikçe bir daha hiç ağlamayacağım, o kara gözler beni gördükçe ben hep onun olacağım.
Araba durdu. Yüzüm asıldı
—Hiç gitmek istemiyorum. Hep yanında kalmanın bir formülü yok mu.
—Var ama ilerleyen zamanlarda.
Biraz sonra Aslan'ın telefonu çaldı.
—Efendim Yaman.... Tamam geliyorum... Tamam oğlum 5 dakkaya ordayım.
Telefon kapandı.
— Sorun oldu sanırım. Bencilce davrandım özür dilerim.
—Halledemeyeceğim bir sorun değil. Hadi oyalanmayayım.
—Tamam görüşürüz.
—Görüşürüz
Arabadan indim. Ben de geç kalmıştım aslında. Koşar adım eve doğru gittim. İnşallah kimse nerde kaldın diye sormaz. Servise suç atarım ben de. Kapıyı çaldım annem açtı.
— Selam anne
—Hoşgeldin, yemeğe oturacağız seni bekliyoruz. Her zamankinden daha geç geldin.
—Bazı hocaların ilçe merkezde işleri vardı. Onları bekledik. O yüzden de geç kaldım. Siz yeseydiniz.
—Yıka ellerini de gel.
— Tamam
İnsan ailesiyle yaşıyorsa kaç yaşında veya hangi rütbe de olursa olsun eve gelme saati şaşmamalı. Şaşıyorsa hemen açıklaması yapılmalı. Ve bu açıklama mutlaka akla yatkın olmalı. Liseden beri aynı terane. Söylediğim yalanlar bini geçti. Kendine de, bana da bunu neden yaşatıyor bilmiyorum. Keşke daha güven veren bir ilişkimiz olsaydı. Keşke kurcalamak, laf sokmak yerine anlatabilseydik, iki arkadaş olabilseydik. Şimdi böylesine zorda olmazdım. Birbirimizin zıttına gitmez ikimiz de sağlıklı kararlar alıp, mantıklı adımlar atardık. Ama şimdi hayatıma bakıyorum ve ahh aptal Eylem diyorum. Nasıl kandın da kaldın bu şehirde. Mahvettin iç huzurunu da kendini de. İşin sonunu öyle merak ediyorum ki. Annemle birbirimize açtığımız bu görünmez savaşı acaba kim kazanacaktı. Bir anne mi evladına daha acımasız olabilir, bir evlat mı annesine? Bunu bize zaman gösterecek. Ahh zaman, bazen durağan bazen hızla geçen zaman. Aşkla yaklaştır beni o sona. Korkuyla değil. Sevgiyle, umutla, Aslan'la...Güzel okurlar beğenilerinizi ve yorumlarınızı esirgemeyin lütfen... 🙏🏼
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...