Biz de çokça üzüldük ama yine de yaşamaya devam ettik. Çünkü hayat böyleydi. Bir su misali akıp gidiyordu, arada taşlara rastlıyorsun, arada otlara, bazen de çiçekler ekleniyor suyuna. Hepsini götürüyorsun gittiğin yere. Ne varki severek içine aldığın çiçekler hırpalanıyor, kopup kayboluyor hayat akışında. Otlar çiçekler kadar çabuk olmasa da bir zaman sonra yapışıp kalıyor başka dallara, onlar da ayrılıyor hayat akışından. Ama taşlar öyle mi? Kendiyle beraber diğer taşları da sürüklüyor peşinden, en sonunda öyle bir yığılıyor ki daha akamıyorsun. Olduğun yerde birikip duruyor, sadece o taşların arasından sızdırıyorsun.
Benim taşım Barış idi, peşinden sürüklediği taşlar onun ailesi. Otlar benim ailemdi, çiçeğim Aslan. Ben suydum, girdiği kabın şeklini alan karaktersiz bir sıvı. Hayat akışım boktan. Çiçeğim henüz benimle ama kaybetme korkum çok fazla. Çözüm bulamadıkça beklenen sona doğru ilerliyorum. Hayat vermek istediğim çiçeği her geçen gün daha çok öldürüyorum. İçimde ölmüş bir çiçeğin varlığıyla ben de artık bulanık bir suydum. Kimseye hayrım olmazdı. Ama vardım işte. Sızdırıyordum... giden her parçamın peşinden mutluluk duyuyordum kurtardı kendini diye...
Bir ben kendimi kurtaramadım bu hayat akışından. Ve akşama nişanlanıyorum! Hızlandırılmış bir şekilde hazırlıklar yapıldı. Her şey tam bir hayal kırıklığı benim için. Bitsin gitsin biran önce bakış açısıyla hiçbir şeyi istekle, beğenerek yapmıyorum. 'Evet evet güzel bu' diyerek her şeyi bitirdim. Neyse ki etrafımda adıma karar verecek insan topluluğu fazla. Ablam yüzüğüme kadar karar verdi. Ben de bedenen ordaydım işte. Elbiseler denedim, giydim çıkardım. Konu mankeni gibiydim. Onlar karar verdiler hangisi olsun, neresi nasıl değişsin diye. Ben başımı salladım. Kabinde aynada gördüğüm aksime uzun uzun baktım. Acıdım kendime. İçimde mutluluğun en küçük kırıntısı bile yoktu. Buna rağmen yaptığım şey inanılmazdı. Kaçıp gidemeyişime bir kez daha lanetler okudum. Şuan kuaförde aynı şekilde kendime bakıyorum. Bir mucize olsun diye diliyordum. Sonra kapıya baktım. Aslan oradaydı. Gülümsüyordu o en çekici haliyle. Hadi Eylem diyerek elini uzattı bana. Ben de yüzeme yaydığım gülümsemem ile eteklerimi toplayarak ayaklarımdaki topuklulara aldırmadan ona doğru koştum. Elini tuttum ve kapıdan çıktık. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama umrumda da değildi. Elimden tutmuştu, mucizem gerçek olmuştu. Artık mutlu olma zamanıydı. Uzun süre koşturduktan sonra bir pasaja girdik. Merdiven altında dar bir alana geçtik. Karanlıkta parlayan gözleriyle bana bakıyordu.
—Eylem, çok güzel olmuşsun. Dedi.
Bense,
—Aslan, iyi ki geldin.
Yüzümü avuçları arasına aldı, yavaşça bana doğru yaklaştı dudaklarımı keşfe çıktı ve tüm dünyam aydınlandı.
Ezgi seslendi
—Hadi Eylem bırak kendi kendine sırıtmayı, bizi almaya geldiler.
O an farkettim kendimi bir hayale kaptırdığımı. Hayalden de öte en büyük isteğime. Şimdi yürürken dolan gözlerim gökyüzüne çevrili derin nefes alıyordum.
Eve geldik, annemin de beni görünce gözleri doldu. Sarıldı ve
—Çok güzel olmuşsun dedi.
Cevap veremedim, aynı duygusallığa giremedim. Neden gözleri doluyordu ki?
Üniversiteden arkadaşlarım geldi. Etrafımda pervane oluyorlar. Herkes de aşırı bir heyecan. Benim sakin tavrım şaşırtıyor onları. İçimde kopan fırtıları kimse bilmiyor tabi. Sonra Onur geldi. Gözlerim ışıldadı onu görünce. İçimdeki tüm sıkıntıyı atarcasına sarılmak istedim ama yanlış anlaşılmamak için tokalaştım sadece.
—Hoşgeldin Onur, iyi ki geldin.
—Bana kalsa gelmezdim de, ne bileyim işte.
İkimiz de sustuk. Söyleyecek bir şey bulamıyordu, ben de bulamıyordum. Ama bakışları tüm soruları soruyordu. Ne var ki benim bakışlarımda aradığı cevaplar yoktu. Her an ağlayacakmışım gibi duruyordum. İnsanın içine sıkıntı çöreklenir ne olduğunu bilmez, derin derin soluklansan da geçmez ya. Öyle bir daralma var içimde.
Sabırsızlanıyordum ama daha bitmesine çok var akşamın. Zaman ilerliyordu ve her geçen dakika üzerime bir toprak atılıyor, gelen onca insan da üzerimden geçiyordu. Barış ve ailesi de gelmişti. İki dirhem bir çekirdek halimiz herkes mutlu, şen kahkahalar havada uçuşuyor. Ben ne yana dönüp kime bakıp neye cevap vereceğimi bilemez bir haldeydim. Beynime dolan bir sürü ses vardı. Çıldırıyor gibiydim. Dudaklarımda gülümsemeden bozma bir sırıtma hali yatağıma gireceğim anın hayaliyleyim. İçeride büyükler oturuyorken bir sessizlik oldu. Kulağıma çınlanan kızınız Eylemi oğlumuz.... kısmıyla başımı eğdim. Sessizliğe ayak uydurdum. Birazdan amcam geldi ve bana baktı.
—Eylem kabul ediyor musun?
Acaba hayır desem ne olur? Etrafıma bakındım, annem ablam ağzıma bakıyorlar. İçeride babam.. Ne kadar zor bir süreç.. Başımı eğdim tekrar çünkü gözlerine bakamazdım
—Evet.
Annemin ağzından puf diye çıkan karbondioksit yüzüme çarptı. Onun rahatlaması benim aldığım havayı değiştiriyordu işte. Amcam içeriye döndü ve verilmesi gereken cevabı verdi. Herkes de beklenen bir rahatlama, sevinçle ellerin birbirine çarpması. Sonra yüzükler takılacağı söylendi, kalabalığa doğru sürüklendim. Barış ile yanya duruyorduk. Yanı başımızda elinde yüzük tepsisiyle Ezgi ve yüzükleri takacak olan büyük dayım. Kendince özlü sözler söyleyip, espiriler yaparak ortama renk katma çabasında. Bakışlarım Onur'u yakalıyor. Hüzünlü bakıyor. Ağır çekimde hayır anlamında başını sallıyor, ben başımı eğiyorum. 'Nasıl bir his biliyor musun? Oda çok geniş ama sığamıyorsun, kapı orada ama çıkamıyorsun, pencere açık ama nefes alamıyorsun denilen yerdeyim'. (Cemal süreya) Barış'a bakıyorum ve onun Aslan olduğunu hayal ediyorum. Ve kalbim atmaya başlıyor. Kısacık bir hayal kalbimi yerinden çıkartacak derecede harekete geçiriyor. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemedim. Hayali kafamdan atıp kendime gelmeye çalıştım. Elimi uzatmışım Barış yüzüğü takmak için çabalıyor, bağlı olan kurdaleden dolayı zorlanıyor. Sonra ben de ona yüzüğünü taktım. Makasın kesmemesine dair yapılan gereksiz espirilerle beraber kurdele kesildi. Büyük bir başarı elde edilmiş gibi birbirimizi tebrik ettik. Sonra salonda bulunan herkes teker teker bizi öptü. Salondan çıktığımda annem karşıladı beni boğazıma sıkıca sarıldı. Ve ağlamaya başladı. Anne ağlamasına dayanabilen bir canlı var mı bilmiyorum. Ben dayanamıyordum ama ona eşlik edersem kendimi durduramayacağımı da biliyordum. Tek sorun neden ağladığını anlayamıyorum, sanırım ele güne karşı kızını verirken zorlanıyor görüntüsü vermeye çalışıyor. Yoksa zaten istekle yapılan bir durum neden ağlatsın ki. Annemden sonra Esma ablam tebrik etmek için sarılıyor, onunda gözleri dolu dolu. Duygusallaşamıyor öfkeleniyordum bu hallerine. Ancak yine yüzümde gerçek duygularımı saklayan bir sırıtma hali. İçimde biriken bu duygular boğazıma dayanmak üzere, kalan sabrımı pasta kesmeye ve fotoğraf çekilmeye harcadım. Verilen ikramlıkları yiyenler yavaş yavaş gitmeye başladı. İlk evden çıkan Onur oldu. Son saniyede gidişini yakalayıp arkasından seslendim.
—Bir hoşçakal demeyecek misin?
İndiği basamakları geri çıkıp fısıltı şeklinde konuştu.
—Eylem bu haline daha fazla tahammül edemedim, kusura bakma.
—Yok sorun değil, geldin ya çok sağol.
—Bu gece buradayım, yarın müsait olabilirsen gitmeden görüşürüz belki.
—Tamam, ayarlamaya çalışacağım.
—Görüşürüz o zaman.
Bir kaç basamak indi ve durup arkaya baktı.
—Bu arada Hayırlı olsun!
Ben cevap vermeden hızla indi. Kendi kendimi telkin etmeye çalıştım. 'Hayır Eylem şimdi değil, derin nefes al.'
Onur'dan sonra her bir gidenin ardından oh çekiyordum. Barış ve ailesi gidince ilk özgürlüğü ayaklarıma verdim ve ayakkabılardan kurtulup yalın ayak dolanmaya başladım. Kendi akrabalarım da gidince odama çıktım ikinci özgürlüğü bedenime verdim üzerimi değiştim. Sonra banyoya girdim ve kafamdaki tel toka yığınından kurtularak saçlarımı özgürce saldım, ağır makyajımdan kurtuldum. Odama döndüm, yatağıma girdim, sağ elimle bakıştık, yüzükleri parmağımdan çıkardım ve ruhumu özgürlüğe kavuşturdum. Komidinin üzerine koydum ve yüzüm onlara dönük öylece yattım. Yüzük değil de intihar etmek için boynuma geçirdiğim birer ip gibiydiler. Hayatımı sarıp sarmalayan birer kara delik. İçine düştüğüm derin kuyu. Sesimi kimsenin duymadığı bir karabasan. Uyandığımı sandıkça yeniden başlayan kabusum. Varlığına inanamadığım, belki de ömrü billah üzerimde taşıyacağım sözde bağlılık simgem. Her şey iyi hoş da içinde yazan isim çok yanlış be....
Hızla yüzüklere arkamı döndüm, telefonumu elime aldım ve gizli klasörlerimde Aslan ile birlikte çekildiğimiz fotoğraflar arasında gezindim. Sanki o günlerdeymişiz gibi gülümsüyor, yanımdaymış gibi yüzünü okşuyordum. Anlık mutlulukla geçiniyordum. Ama çok sürmeden Barış'dan mesaj geldi.
—Sence bu akşam nasıldı?
—Bilmiyorum ki, fazlasıyla yoğundu. Ve yoruldum. Kafamı toparlayıp düşünemiyorum.
—Uyu o zaman sevgili nişanlım.
Mesaja resmen gözlerimi devirdim. Her yönüyle çok itici geldi bana bu tabir. Böylesi bir hayata nasıl katlanacağımı bilmiyorum. Zaman ilaç olup buna da bir çare bulur inşallah. Ben basit bir iyi geceler mesajıyla hem telefonu hem de gözlerimi kapattım. Aslan'ı özlemiştim, ama bir arkadaş olarak değil, sevgili olarak özledim. Bana sunduğu aşkı özledim, günlerdir hal hatır sormaktan öteye gidemeyen ilişkimizin aksine günler uzasa da daha çok muhabbet etsek dediğim zamanları özledim. Ancak bir ölüyü özlemek gibiydi bu his. Özlemenin yanında asla yaşayamayacağımı bilmenin yoğun hüznü de var. İçimde kocaman bir yumruk adı, ne kadar ağlasam geçmiyor. Ne zaman son bulacak bu aşk....
Sabah uyandığımda evde herkes sevinç içindeydi. Sorunsuz atlatılmış bir gecenin mutluluğu vardı. Kahvaltımı gecenin dedikodularıyla yaptım, ardından hazırlanıp dışarıya çıktım. İl dışından gelen arkadaşlarımı yolculayacaktım. Kızlarla ve Onur ile bir yerde oturup kahvemizi içtik. Otobüs saatleri gelince kızlar ayaklandılar. Geldikleri için teşekkür edip gönderdim. Onur kendi arabasıyla geldiği için zaman sıkıntısı yoktu. Aynı kafede oturmaya devam ettik.
—Anlat bakalım Eylem Hanım, nasıl bu noktaya geldin?
İçime derin bir nefes alıp anlattım yaşanılanları. Kaç bardak çay geldi geçti aramızdan sayamadım. Bitirdiğimde Onur peçete uzatıyordu.
—Bitti yani her şey öyle mi?
—Öyle..
—Buna sen inanıyor musun?
—Başka türlüsünü yapamıyorum, evdeki baskı beni boğuyor. Barış desen benim gerçek duygularımla ilgilenmiyor, gözlerini kapadı yaşadığı mutlulukla uçuyor.
—Eylem, kendine işkence ediyorsun. Aslan ile arkadaş kalmak sana daha çok acı verecek. Madem bitti sil at.
—Hayır, onu göremezsem çok daha kötü oluyorum. Aklımı kaybediyorum. Devamlı düşünüp duruyorum.
—Eylem, onu göreceksin ama dokunamayacaksın, aşkım diyemeceksin, öpemeyeceksin. Sen evliliğe doğru giderken onun seni izleyeceğini mi sanıyorsun? Başkalarını sokacak hayatına ve sen onları da göreceksin? Katlanabilecek misin bunlara?
—Ne başkası Onur yaa saçmalama. Öpmek dokunmak önemli değil, kokusunu hissedeyim yeter.
Söylerken dediğime kendim bile inanmıyordum. Onun en minik temasıyla kasılan bedenime, zevkten dört köşe olan halime bunların olmayacağını söylemek zor.. Ama yeter ki gitmesin...
—Yapma Eylem, görme onu. Zamanla silinir her şey. Oturur onsuzluk hayatına. Bunca acıyı yükleme omzuna. Mutlu olmaya çalış.
—Sen de Murat Abi gibi konuşuyorsun. Beni anlamıyorsun. Düşüncesine bile katlanamıyorum. Hazır değilim onsuzluğa.
—Ne diyeyim daha sana Eylem.. Barış'la ne olacak?
—Hiçbir şey.
—Eylem adam nişanlısına yanaşmak isteyecektir. Hakkı bu?
—Nerden almış bu hakkı? Evlilikle sahip olunuyor o hak, nişanlanmakla değil.
—Aslan'la evli misin?
—Offf ne karıştırıyorsun onu.. O farklı, her anlamda.
—Eylem sen böyle sığ düşünen bir kız değildin. Bu kadar mı kör oldun, ama gözün değil düşüncelerin kör!!
Cevap vermedim. Suratım asılmıştı. Ben kendimi anlatamıyordum kimseye. Herkes saçma sapan konuşuyor. Anlaşmış gibi görüşmeyin diyor. Kalbimi buna ikna edemem. Ne evde, ne işte, ne Barış'la huzurlu değilim. Sadece onunlayken gülebiliyorum, sadece o varken kendim gibi olabiliyorum. Derdimi bir ona anlatabiliyorum. Anlaşıldığımı bir tek onun gözlerinde görebiliyorum. Ondan ayrılsam, beni teselli edenin yine o olmasını istiyorum. Tüm dünya ağlama dese onun yaşımı silmesiyle eş değerde olmaz. Derdimle, sevincinle, hüznümle sığımdığım tek limanım benim. Nasıl görmeden durabilirim? Yapamam... O benden gitmedikçe ben ondan gidemem...
—Tamam Eylem asma suratını. Hayat senin sonuçta, nasıl istersen öyle yaşa. Madem tek mutluluğun o gör onu. Ben desteklemesem de senin yanındayım. İstediğinde beni arayabilirsin. Hayatın getirdiklerine birlikte sövebiliriz.
—Sağ ol...
—Umarım içindeki tüm hüzün mutlulukla yer değiştirir. Umarım Aslan'ı arkadaşça değil de, aşkça görürsün.
—Aşkça... Umarım... Umarım Sen de birini böylesine çok seversin..
—Yok Canım yaa ben almayayım, henüz aklımı kaybetmek için gencim. Böyle iyiyim.
—Tez zamanda inşallah. Ansızın biranda aşık olursun.
—Oooyy Eylem, resmen beddua ediyorsun sen. Biz burada iyiliğin için dil dökelim sense resmen Allah belanı versin diyorsun. Pesss
—Yok be Onur, aşk güzel şey karşılıklıysa ve yaşanılacak özgürlükteyse. Aşk delilik değil gerçek akıllanma halidir.
—Ben yine de almayayım..
—Peki canım hayat senin sonuçta nasıl istersen öyle yaşa. Madem böyle mutlusun böyle kal. Ben desteklemesem de senin yanındayım. İstediğin zaman arayabilirsin. Hayatın giderlerine birlikte söveriz.
—Yaw kızım çok gıcıksın. Ben gideyim artık malum yolum uzun.
—Gitme yaa, ne güzel sohbet ediyorduk.
—Sohbetimizin güzel olduğuna emin misin?
—Yani idare eder.
—Ben düğüne de gelirim Eylem dert etme.
—Düğün diyor yaaa, dur bakalım daha her şey bitmedi.. Benim hala umudum var.
—Benim pek yok. Dediğin gibi olur inşallah.
Haydi artık yolcu yolunda gerek. Kendine çok iyi bak Eylem. Beni aramayı ihmal etme. Söylediklerim yüzünden darılma bana.
—Yok be ne darılması, dost acı söyler diye boşuna dememişler. Ararım tabi ki sen de bu acılı kardeşini ihmal etme. En yakın zamanda görüşmek üzere.
Arabasına bindi. Ve kısaca öttürdüğü kornasıyla hızla ilerlemeye başladı. Ben de eve gitmek istemediğim için merkezin sokaklarında gezinip durdum. Sonra aklıma uzun zamandır elime almadığım telefonum geldi. Ekranda açılmayı bekleyen mesajlar vardı. Birisi Murat Abi dendi.
—Eylemcim hayırlı olsun, çok mutlu olursun inşallah.
—Abi inadına mı yapıyorsun anlayamıyorum, ama sağol!
—İnatlık bir durum yok, içimden gelen bu.
Daha cevap atmadım, bu tavrı beni sinirlendiriyor. Diğer mesajlarıma baktım. Kızlardan, Barış'tan. Ne olurdu biri de Aslan'dan olsaydı. Yürümeye devam ettim. Acaba ben mi arasam?
Yok yaa, arayıp ne diyeceğim.
Arkadaşım değil mi? Hal hatır sorarım -günlerdir yaptığım gibi-
Çok sıkıcı bir ilişki şekli oldu bu.
Sıkılıyorsa açmaz telefonu. Yani umarım böyle bir şey yapmaz.
Arıyorum o zaman. Evet evet arayayım. Fırsatım varken Belki yanıma gelir. Çok özledim onu. Arkadaşça(!)
Ara tuşuna bastım beklemeye başladım. Çaldı çaldı çaldı açan olmadı. Gerçekten sıkıldı benden demek ki. Biranda tüm enerjim içimden çekildi. Karşıma çıkan ilk bankta oturdum. Karşımdaki boşluğa öylece bakıp durdum. Titreyen cebimden çıkardığım telefonda Aslan'ın aradığını gördüm hemen açtım.
—Aslan naber?
—İyim Eylem, yeni uyandım da bir duş alıyordum ondan duymadım telefonunu. Sen nasılsın?
—Bu saatte mi uyandın?
—Evet geç yatmıştım akşam.
—Hayırdır sen öyle geç yatmaları sevmezsin?
—Arada oluyor işte, sen ne yapıyorsun?
—Merkez de aylak aylak dolanıyorum.
—Yalnız mısın?
—Evet, işin yoksa gelsene sen de.
—Olabilir. Toparlanıp çıkarım evden.
—Tamam ben de sahile ineyim o zaman. Orada otururuz.
—Tamam olur. Görüşürüz
—Görüşürüz
Enerjim yeniden içime yüklendi. Ayağa kalkıp sahile doğru yürümeye başladım. İçimde onu görecek olmanın heyecanı vardı. Bir yandan da Onur'un söyledikleri dönüp duruyor aklımda. Ancak; bu heyecan dalgası, o sözleri kabul edemez. Aslan dan ayrılarak onu tamamen kaybedemem. Belki bir yol bulur nişanı atarım. İçimde hala bir umut var. Sahilde oturduğum bankta ilerden bana doğru gelen Aslan'ı gördüm. Yüzüme kocaman bir gülümseme yayıldı. Tam sarılmak için hamle yapacaktım durdurdum kendimi. Sıradan iki insan gibi tokalaşıp yanak tokuşturduk.
—Hoşgeldin. Naber?
—Hoşbuldum, beni boşver sen anlat bakalım akşamın nasıl geçti? Bakayım yüzüklerine?
—Gerçekten bunu mu merak ediyorsun?
—Evet çok mu garip?
Sağ elimi ona doğru uzattım. Elimi tuttu ve yüzükleri inceledi. Yaptığı işlemden ziyade dokunuşuna tav oldum. Onur'un sözü yine aklımda 'dokunamayacaksın, öpemeyeceksin.. '
—Beğenmedim yüzüklerini, zevksiz bir seçim.
—Seçimler bana ait olmadığı içindir.
—Güzelim sen kullanacaksın bunları neden sen seçmedin?
—Kullanmayı istemediğim bir şeyi seçmek de istememem gayet anlaşılır bir şey.
—İstemiyorsun ama parmağında şuan. Bu durum da hiç anlaşılır olmuyor.
—Haklısın. Akşam gayet sıradan geçti. Oldukça kalabalık oldu. Daracık bir alana sıkıştık. Açıkçası herkes üstüme üstüme geliyordu. Öyle hızla oldu bitti her şey.
—Madem kalabalık olacaktı mekan tutsaydınız ya.
—Annem ablama da evde yapmış, ikincilik etmek istemedi. Hem Barış'ın ailesinin o kadar kalabalık geleceğini bilmiyorduk. Biz oldukça azami kişi çağırdık.
—Adamın mutlu günü herkesi çağırmıştır tabi.
—Bilemiyorum..
Aslan'a mesaj geldi hızla cevaplayıp cebine koydu.
—Sen neler yapıyorsun kaç gündür? Sınava hazırlanıyor musun?
—Eh işte çalışıyorum denmez. Mahalleden çocuklarla takılıyorum. Geçen kızlarla görüştük yine.
Yine mesaj geldi yine cevaplandı ve telefon cebe girdi.
—Yaaa beni sordular mı?
—Evet, onlara nişanlandığını söyledim.
—Gerçekten mi? Neden söyledin?
—Sır mıydı? Ayrıldığımızı söyledim sebebini sordular ben de nişanlandığını söyledim. Bir kızlara değil, annem de biliyor.
Yumru hızla gelip göğsüme oturdu. Hayır ne bekliyordum ki? Aslan kimseye anlatamadan çözerim sanıyordum. Oysaki çözebilecek olsam bu noktaya gelmezdim. Değişen surat ifademi yansıtmamak için yutkunup durdum. Aslan'a mesaj gelmeye devam ediyordu ve benim de merakım giderek artıyordu.
—Aslan kiminle yazışıyorsun?
—Önemli biri değil ya bir arkadaş.
—Bakabilir miyim?
—Hayır tabi ki.
Hayır hiç beklemediğim bir cevaptı. Çünkü böyle şeyleri gizlemezdik biz. Belli ki Aslan bana dair bir şeyleri çoktan bitirmiş, bunu davranışlarında görebiliyorum. Telefonun elinde olduğu biranda hızla çekip ekrana baktım.
'Neredesin sen'
'Bir arkadaşla görüştüm. Sen?'
'Ben de evdeyim işte geceki mesajlarımızı okuyorum yeniden'
'Okumakla kalma yaşatayım'
'Olur birtanem'
'Ne zaman istercen canım'
Aslan telefonu elimden almaya çalıştıkça okuyabildiklerim bu kadar. Beynim henüz ne okuduğunu algılamıyor ancak. Telefon Aslan'ın cebine girdi.
—Bu yaptığın hiç hoş değildi Eylem! Sakın tekrarlama.
—Sen birisiyle mi görüşüyorsun?
—Evet, sana söyleyecektim ama fırsat olmadı.
Az evvel yediğim yumru yükselmeye başladı. İçimde beni yakan kocaman bir ateş var. Hayallerimi, umutlarımı kendine odun etmiş tutuşuyor.
—Ne zamandır var?
—Seninle en son görüştüğümüzde yeni yeni konuşmaya başlamıştık. 10 gündür de resmen birlikteyiz işte.
—Hayatına birisini almış olmanın rahatlığıyla benimle arkadaş kalmak istedin yani.Onu da büyükannenin evine götürdün mü?
—Eylem bırak soru sormayı.
—Götürdün mü?
Sesim oldukça tok çıkmıştı. Ağlamamak için kendimi kontrol altında tutmaya çalıştığım için sesim biraz yükselmişti. Aslan bir süre yüzüme baktı.
—Evet!
Duyduğum cevapla elimle ağzımı kapatıp hıçkırığımı bastırdım. Ayağa kalktım ve hızla yürüyüp uzaklaşmaya çalıştım. Arkama bakmadan 15-20 dk hızla yürüdüm. Gözyaşlarım hızımın oluşturduğu rüzgarla kulaklarıma doğru yuvarlanıyor, elimle silmek zorunda kalıyorum. Biranda tıkandım. Nefes alamıyordum. Olduğum yerde çöktüm. Aslan omuzlarımdan tuttu beni silkeledi.
—Eylem kendine gel, iyi misin. Hadi derin derin nefes al.. Eylem hadi.
Ellerini ittim ve kesik kesik konuştum
—Dokunma bana! Git burdan
—Yalan konuştum Eylem, eve falan götürmedim onu. Yemin ederim.
—Sus! Okudum ben dün gece diyordu...
—Sadece yazıştık. Gerçekten dokunmadım ona hiç. Hala en son dokunduğum ten sensin.
—Neden yalan konuştun?
—Tepkini görmek istedim, benden nefret et sen de önüne bak istedim bilmiyorum iyi bir şey gibi geldi biran bana.
Gözgöze geldik sonra hızla Aslan'ı ittim ve kusmaya başladım. Aslan göt üstü düştüğü yerden hızla doğrulup saçlarımı toparladı. Çantamdan peçete çıkarıp bana verdi. Kaldırıp banka oturttu. Sonra da ilerdeki çaycı büfelerden su alıp kirlettiğim yerleri temizledi. Onun böylesine ilgili hallerinden, iğrenmeden bana yaklaşmasından daha çok nefret ediyorum. Her erkek gibi yüzünü buruşturup burnunu kapatıp uzaklaşsa ne olur sanki.. Ardından yanıma geldi oturdu.
—Daha iyi misin?
—Evet
—Eylem bak...
—Dur Aslan bir şey söyleme, hakkım yok biliyorum. Biz ayrıldık, sen tabi ki başkalarıyla görüşeceksin. Ben sadece buna hazır değilmişim. Ben, seni seviyorum ama isterdim ki bu sevgi sana kendini evinde hissettirsin, hani böyle bir çocuğun şeker yemesi gibi gülümsetsin, bir bebek kokusu gibi hızur versin. Oysa hiçbir şey yapmıyor... Sadece seni sevmek hiçbir şeyi düzeltmiyor...
—Seni unutmam gerek Eylem. En azından sana olan sevgimi arkadaşlığa yöneltmem lazım. Bir yerden başlamalıydım.
—Seviyor musun onu?
—Saçmalama, 3 günde kim kimi sever. İyi birisi gibi ama, ilerleyebilirim onunla.
—Görüştünüz ama değil mi?
—Evet, bir kere sahilde oturduk, bir kez de kafede işte. Çalıştığı için çıkamıyor pek, akşamları da ailesinden dolayı çıkamıyor.
—Tamam anladım. Ben gitsem iyi olur.
—Tamam güzelim. Ama kötü görünüyorsun. Biraz daha kalıp toparlansan?
—Yanında biraz daha kalmam beni daha kötü yapar. Hallederim bir şekilde ben. Dert etme.
—Nasıl istersen Eylem.
—Görüşürüz Aslan.
Ayağa kalktım ilerlemeye başladım. Beş altı adım sonrasında seslendi.
—Eylem?
Durup geriye baktım. Hızla yanıma geldi ve beklemeden sarıldı. Benim bütün gündür yapmak istediğim şeyi yaptı. İçimdeki tüm kötü hisler uçup gitti. Aynı şekilde sıkıca ona sarılıyordum ve başımı gömdüğüm omzundan kokusuna kavuşuyordum. Aklımda Onur'un sözleri "bir başkasının varlığına katlanabilecek misin?" O bende başkasına katlanıyorsa ben de yapabilirim. Evet çok zormuş, hiç kaldırabileceğim gibi bir his değil ama alışabilirim... Biliyorum ki :
Bu aşk iki ruhtan kopan isyancı günahların sığındığı ıssız bir ada idi,
hayat denen azgın denizde,
bu aşk gerçeğin gözünün içine baka baka gülümsemekti acılara,
bu aşk bir devrimdi her şeyi reddeden
ve her devrim ilk kendi çocuklarını tüketir,
seninle ben bu öykünün kaybeden iki kahramanıyız,
seninle ben dünya denen cehennemde
iki garip yalancıyız....Bu kez de bölüme Grup Ayna'nın seninle ben şarkısının şiiriyle son verdim. Umarım beğenirsiniz. Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin. Alttaki yıldıza basmayı unutmayın.
Herkese teşekkür ederim.
İyi okumalar ☺️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...