Havalar hala buz gibi olsa da bahar aylarına gelmiştik. Güneşin içimizi ısıtmasına az kalmıştı. İlkbaharı çok seviyordum. İlişkilerin başlangıcındaki duygular nasıl değerliyse yazı getiren bahar da öyle değerliydi benim için. Doğanın kimseye hissettirmeden değişime uğramasına hayranlık duymamak imkansız. Yapraklarını döküp boyun büken ağaçlar baharın gelişiyle tomurcuklanarak umut veriyordu insana. Yeniden doğuş, yeniden canlanmak, yeniden hayat bulmak her bir ışıkta, her düşen damlada, esen rüzgarda. Yerlebir olmak değil. Var olmak inatla...
Benim baharım Aslan ile gelmişti zaten. Şuan gelen değişimler her şey güzel olacak dedirtiyor bana. İnancımı arttırıyor, tutku mu alevlendiriyordu. Çünkü bir kaç gün önce Barış'ın tercih sonuçları açıklandı ve oturup ağladık beraber. Barış memur olamamış, beni alamayacak olmasına ağlıyordu. Ben de memur olamadı burdan gidemeyecek oluşuna ağlıyordum. Aslan'dan gizli yaptığım görüşmeler ile Barış'ın benden soğumasını bir nebze olsun beceremedim, üstüne üstlük kurduğum plan da suya düşmüştü. Ne yapacağımı bilemez halde öylece kaldım. Sürdürmek istemediğim bu ikili düzenden nasıl çıkacaktım. Ailemden bir kişi olsun beni desteklese içimde her şeye dur diyecek o cesareti bulurdum, ama herkesin Barış'ın yanında oluşuna bozuluyordum. Kimseyi karşıma alacak gücü kendimde hissetmiyordum. Bir diyorum ki gidip Barış'a anlatayım, "biri var diyeyim. Seviyorum diyeyim. O varken sen olmazsın diyeyim. Ama nolur bunu da aileme karşı kullanma desem?" İkimizi aynı anda yürüttün diye düşünüp bu işi bozmaya çalışmaz mı? Çalışır! Ailem tamamen beni siler. Varsın silsin diyeceğim ama diyemiyorum. Dilim varmıyor. Ne kadar kırılsam da, bana karşı yaptıklarından nefret de etsem annem o benim, kardeşlerim onlar benim. Ve hiçbir şeyden haberi olmayan babam benim... Ama olmuyor işte. Gitmiyor benden Barış. Ne dediysem yok. Ne kadar özgüven aşılasam da yok. Ne kadar başka kızlara karşı gözünü açmaya çalışsam da yok. Kendimi ne kadar rezil etsem de karşısında yok yok yok. Her söylediğimi bertaraf etti. Aklımda son bir şey kaldı. Onu söylemek istemiyordum ama sanırım artık buna mecburum. Çünkü Aslan'a daha fazla yalan konuşmak istemiyorum. Barış onun bildiği gibi bitmiş olsun istiyorum. Çünkü Aslan'a yakalanırsam... neyse bunu düşünmek dahi istemiyorum. Aylardır birlikte kurduğumuz güven duvarını yıkmak istemiyorum. Bir yol var mutlaka, bulacağım elbet...
Şuan da hazırlanıyorum. Bugün Aslan'ın üniversite arkadaşlarıyla tanışacağım. Garip bir şekilde çok heyecanlıyım. Kendimi halka tanıtımı yapılacak dük kızları gibi hissediyordum. Ne giyeceğime karar veremiyorum. Mevsim geçişlerinde giyim konusunda genel olarak saçmalarım. Ancak hakkımı baharlıklardan yana kullanayım, üşürsem sokulacağım bir beden var nasılsa.
Evden yine binbir yalanlarla çıktım. Bir gün çok fena ayağıma dolanacak bu yalanlar. Mekana girdiğimde Aslan bir köşede oturmuş etrafında ise sadece kızlar vardı. Şimdiden beklediğimden daha garip bir buluşma olacağı belli oluyor. İçeriye girnce Aslan beni farkketti ve yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Ben de aynı şekilde karşılık verdim.
—İşte benim aşkım da geldi. Dedi
Cümleden Aslan'ın da heyecanlı olduğunu düşündüm. Yoksa bu kadar cıvık bir yaklaşımda bulunmazdı. En azından kalabalık içinde. Yanlarına gittim önce Aslan'ı öpüp sarıldım. Sonra tek tek kızlarla tanıştırdı. Beni tanımak adına sordukları bir kaç sorudan sonra kendi muhabbetlerine geri döndüler. Hepsi iyiydi hoştu da içlerinden biri ara ara bana bir bakış atıyordu ki heran kalkıp beni dövmesinden korkuyordum. O kadar rahatsız oldum ki daha fazla orada kalmak istemedim. Aslan'ın kulağına doğru konuştum
—Ben kalksam olur mu? Çok sıkıldım gerçekten.
—Zamanın var mı?
—Var, ama sen arkadaşlarınla oturmak istersen sorun etmem.
—O zaman haydi.
Aslan ayağa kalktı, "biz gidiyoruz" dedi. Hepsi biranda bize baktılar ve yapmacık bir kaç "oturuyorduk ne güzel gitmeseydiniz" gibi sözcükler sıraladılar. Ardından da "yine görüşürüz!" Benim tekrar görüşeceğimize dair pek umudum yok. İsteğim de yok. Elele mekandan çıktık. Ve birlikte başka bir mekana girdik. Birer bira söyledik.
—Aslan kusura bakma ama gerçekten çok sıkıldım. Tek dertleri yaptıkları işlerin havasını atmak. 'Oranın bahçesini gördün mü ben yaptım, buranın mimarisini ben çizdim, aaa o malzeme çok kötüüü ben şurada bilmem ne malzeme kullandırdım.'
Ben konuştukça Aslan kahkaha atıyordu. O güldükçe ben daha çok sinirleniyordum.
—Gülüp durma yaaa Allah aşkına.
—Tamam tamam. Haklısın, ben de çok sıkıldım. Sonuçta ben onlar gibi çalışmadım ve muhabbetleri bana da uzaktı.
—Hee fark ettin yani.
Aslan öyle söyleyince içime bir rahatlama geldi. O rahatlamayla sordum
—Karşımda oturan kızın derdi neydi? Bana düşmanca bakışlar attı. Gözlerimi nasıl kaçıracağımı şaşırdım.
—O benim en samimi arkadaşımdı. Biraz gereksiz korumacı davranıyor ondan. Bir önceki ilişkimde çektiğim sıkıntıları bildiği için sanırım.
—Bana öyle baktıkça ondan korkup sana bir şey yapmayacağımı mı düşündü yani?
Aslan birkahkaha daha attı.
—Yoksa benim için düşündüğün hain planların mı var?
—Var tabi.. ama önce o kızı ortadan kaldıracağım.
Bu kez ikimizde gülüyorduk. İçtikçe içime gülme isteği daha da yerleşiyordu.
—Aşkım senin üniversite de erkek arkadaşın yok muydu, yoksa beni sınamak için mi hep kızları çağırdın?
—Yok senin hiçbir erkek türüyle karşılaşmanı istemediğim için.
—Yok artık !
Aslan gülmekten konuşamıyordu.
—Suratının rengi değişti yemin ederim.
—Ya çok fenasın sen.
—Samimi arkadaşlarım il dışında çalışıyor hep. Hepsi de özelde. O yüzden gelemediler.
—Kendini kötü hissettin mi?
—Ne için?
—Hepsi işiyle alakalı bir şeyler anlatırken sen sadece dinledin.
—Hayır Eylem, çocuk değilim böyle basit heveslerim yok benim. Gerçekçi olursak okulum daha bitmedi, diplomasız da kimse işe almaz. Dolayısıyla sabretmekten başka şansım yok.
—Böyle düşünmene sevindim. Sürekli işten söz ettikleri için yarana tuz basar gibi olmasından korktum.
—Merak etme güzelim, öyle bir yaram olsa sen bilirsin zaten.
Gülümsemiştim.
—Eylem, abimle de tanışmak ister misin? Mesaj atıp duruyor. Bir sıkıntısı var da. Ama günlük tanışma hakkımı bitirdim dersen anlarım.
—Hayır yaa isterim tabi ki. Merak ediyordum kendisini.
—Çağırıyorum o zaman?
—Tamam.
Çok geçmeden Aslan'ın kuzeni geldi.
—Eylem, Murat abim. Murat Abi, Eylem.
—Memnun olduk diyerek el sıkıştık.
Evvela ısrarla mesaj atmasının sebebi olan sıkıntıyı Aslan ile paylaştı. Ben 3. Şahıs olarak köşede içeceğimi yudumluyor, Aslan'ın konuşurken ne kadar yakışıklı olduğuna bakıyordum. Bakışları, dudakları, eliyle saçını savuşturması, dinlemesi, düşünmesi, gülümsemesi... Düşündükçe onu arzuladığımı farkettim. Ya da içtikçe bilemiyorum. Yanında oturan abisiyle konuşurken arada bana bakışlar atıyordu. Artık benim bakışlarım nasıl değiştiyse gülümsemeye başladı. Sonra konuyu hızla toparlayıp bana döndü. Ben aynı arzulu bakışlarımla bakıyordum.
Murat abi
—Kusura bakma Eylem, seni de sıktık ama benim için çok önemliydi.
Gözlerimi Aslan'dan ayırmadan cevap verdim.
—Önemli değil, keyfinize bakın.
Bir zaman sonra telefonuma mesaj geldi, Aslan'dan
—Eylem istersen git bir elini yüzünü yıka. İyi gelir.
Başımı kaldırdım. Aslan'la göz göze gelince çaktırmadan git işareti yaptı. Ben de lavaboya gitmek için ayağa kalktım. Yürürken içten içe kendime kızıyordum. Aptal Eylem rahatsız ettin çocuğu, inşallah abim farketti diye kıskançlık triplerine girmez, off yaa. Tuvaletler o kadar kuytu bir yerdeydi ki yanyana duran kapılara hangisi bayan acaba diye uzun süre bakındım. Sonra içeriye girdim. Islak ellerimle ensemi nemlendirip kendime gelmeye çalışırken kapı açılıp biri daha tuvalete geldi. Yüzümü yıkamak için eğildiğim lavaboda arkamdan sarılarak küçük bir çığlık atmama sebep oldu. Geriye döndüğümde Aslan ile yüzyüze geldim. Ve direk dudaklarıma yapıştı.
—Aslan dur, ne yapıyorsun, yakalanacağız, rezil olacağız.
—O bakışları atıp sonra tuvalete gelmen bana bir gel çağrısı değil miydi?
—Sen göndermedin mi beni buraya, o kadar içtim mi ben?
—Bunu akıl edemeyecektin napim.
—Bunu kim akıl eder ki, kadınlar tuvaleti burası.
Boynuma öpücüklerini kondururken
—Çok safsın Eylem.. Gel tuvalete girelim.
Daracık tuvalete girmiş elbiselerimizle sevişiyorduk. Bunu yaptığım için kendime inanamıyordum ama yakalanma korkusunun verdiği heyecan ile acayip keyif alıyordum. Aslan elini kotumdan içeri daldırdığında ıslanmış bölgemi okşamaya başladı. Ve ben de inlemeye. Tarifsiz zevk alıyordum.
—Eylem, seni hissetmem lazım.
Demek istediğini anlamıştım.
—Ben de çok istiyorum, ama burada olmaz. Çok tehlikeli. Ayrıca çok pis.
Aslan hem beni öpüyor, hem konuşuyordu
—Aşkım hadi amaaa
—Abine ayıp oluyor, anlayacak ve ben çok utanacağım.
—Abim gitti.
—Aaa veda etmeden mi?
—İşini halledip gelecek.
—Çantam masada kaldı o zaman.
Aslan benden uzaklaşıp yüzüme baktı
—Pes Eylem, bir susmadın.
Elimi yanağına koydum
—Birtanem, inan bana senden daha çok şuan seninle olmak istiyorum. Ama konsomatris gibi değil, ben gibi.
—Sana konsomatris gibi mi hissettirdim yani?
—Doğrusu hayır, şuan konuşurken aklıma geldi.
Suratım sırıtan emoji halini aldı. Sonra devam ettim.
—Aman ne fark eder canım, ruhum daraldı şuncacık yerde, hareket edemiyorum iğreniyorum, pis kokuyo nefes alamıyorum. Bu hijyen sınırlarını aşan alanda yapamayacağım.
Aslan üstünü başını toparlamaya başladı. Hiç konuşmuyordu. Alındığını düşünmeye başladım. Yüzüne bakmak için çırpındım durdum. Sonra başını kaldırıp
—Çok kusuyorlardır buraya, ondan böyle pis kokuyor.
Suratım tiksinme ifadesine girdi
—İğ-renç-sin! Çık şurdan hadi.
Dememe kalmadan içeriye birileri girdi. İkimizinde gözleri yuvalarından çıkacak kadar açıldı. İnşallah görevli birileri değildir diye dualar etmeye başladım. Ama tuvalette ve içinde bulunduğum durumda kabul olma olasılığından çokça şüpeliydim. Kadınlar konuşmaya başlayınca rahatladım. Neyse ki görevli biri değildi. Aslan klozetin üzerine çıkarak ayaklarını yerden kesti. Hiç yoktan bir de onların çıkmasını bekleyecektik. Kadınlar sohbet ediyordu. Ve sanıyorum ki makyaj tazeliyorlardı. Mecburen konuşmalarına kulak misafiri olmak zorunda kaldık.
—Kızım beni neden getirdin buraya?
—Arkadaşımı getireceğim dedi, yalnız kalmasın diye.
—Sen şuna Serkan'la rahat takılacağım diye seni harcıyorum desene.
—Ne var canım yakışıklı çocuk.
—Yani orası öyle tabi.
—Bak baakkk hoşuna gitmiş senin de.
—Tamam da gece bi halt yemek istersen ne yapacağım?
—Daha önce çokça seviştin, bence. Ne yapılacağını biliyorsundur.
—Tamam da muayyen günümdeyim.
—Fena mı kanı görünce ilkim sen oldun dersin.
—O kadar salak yani!
—Erkek değil mi, seni çıplak görünce salaklaşır.
Ben utancımdan yerin dibine giriyordum. Bu şehirde böyle kızların varlığından bihaber yaşıyordum. Şuan kulaklarıma inanamıyordum. Aslan ise pek keyifli, dinledikçe gülümsüyordu. Onun bu keyifli hallerini gördükçe kulaklarını koparasım geldi.
Sesler giderek uzaklaştı. Kapı kapandı. Ve ben direk dışarıya çıktım. Ohh bee dedim. Sonra gelen giden var mı diye kontrol ederek Aslan'ı da dışarıya çıkardım.
—Siz kadınlar ne şeytansınız amaa..
—Tabi tabii kadınlar şeytan, o yüzden dakikalardır tuvalette kaldık di mi?
—Evet tabi, neydi o bakışlar öyle.
—Tamam Allah aşkına başa sarmayalım. Gerçekten tiksindim herşeyden.
Kendi masamıza doğru giderken çaktırmadan etrafa bakınıp konuşan kızların kim olabileceğine bakınıyordum. Aslan kulağıma eğildi:
—Sağ arka köşedekilere bak. Bence onlardı. İçecekleri neredeyse bitiyor ama rujları yerinde.
Önce Aslan'ın gösterdiği yöne sonra yüzüne baktım.
—Oha Aslan. Dön önüne!
Aslan kahkaha atıyor ben sinirleniyordum. Yerimize oturduğumuzda uzun süre konuşmadım. Aslan'sa konuşup duruyordu. Ama benden bir yanıt alamıyordu.
—Ne oldu şimdi, neye surat asıyorsun?
—Bilmiyorum.
—O zaman asma o güzel yüzünü. Eğlendik geçti işte.
—Gerçekten böyle insanlar var mıymış, yemin ederim filmlerde var sanıyordum?
—Böyle ortamlara girmediğin için bilmiyorsun, ama filmler de gerçekten esinlenerek çekiliyor. İnan bana böyleleri çok fazla var.
—Yani var tabi de ben sadece iş amaçlı yapanlar var sanıyordum. Hani parayla.. Bunların yaptığı nedir anlayamadım.
—Boş ver anlamaya da çalışma.
—Sen benden önce böyleleriyle mi görüşüyordun?
—Cidden bilmek istiyor musun?
—Hayır!
—O zaman onu da boşver. Ama hiçbir erkeği kanamayla ilk sensin diye kandıramazlar. Anlar adam.
—Bana boşver diyorsun sen hala ordasın. İstersen gidip çocuğu uyaralım?
—Tamam tamam sustum.
—Susma, başka şeylerden söz et. Mesela abin nereye gitti, ne zaman gelir?
—Nereye gittiği çok karmaşık, ne zaman geleceği de. Ama geleceğim dedi.
—Ben gitmeden yetişse bari. Sohbet edemedik hiç.
—Boşver nasılsa daha çok karşılacaksınız.
—Hayırdır, her şeyi bi boşverdin sen. Fazla mı içtin galiba bir rahatlama geldi.
—Eylem aslında ne var biliyor musun?
—Ne?
—Seni buraya hiç getirmemeliydim?
—O niyeymiş?
—Senin bu konuda ki cahilliğini seviyorum. O halinle sen de daha mutlusun. Baksana ilk kez geldin ve benim yüzümden nelere maruz kaldın.
—Gördüklerim gerçekten hoş olmayan şeyler ama öğrenmiş olmak gözlerimi açıyor. En azından ilerde çocuğumuz olursa nelerden korumam gerektiğini daha net görmüş oluyorum.
—Ben korurum hayatım. Sen yine de bu konulara kör ol.
—Tamam öyleyse şuan gözlerimi kapatıyorum ve senden başka kimseyi görmüyorum. Körlük sayılır mı?
—Ehh işte.
—Birer tane daha içelim mi?
—Burdan sonra eve gitmeyecek misin?
—Gideceğim.
—Evden sonra nereye gideceksin.
—Anlamadım?
—Bir tane daha içersen evdekiler seni kapıya koyar. Neyine güveniyorsun Allah aşkına.
—Sevdiğime güveniyorum. Beni koruyup kollayan yanına, beni düşünen aklına.
—Ama eve girdiğin anda sana hiçbir şey yapamıyorum. Sen de biraz dikkat et.
Tam o sırada masanın üstünde duran telefonum çaldı. Barış arıyordu. Aslan bir ekrana bir bana baktı.
—Bu seni hala neden arıyor Eylem?
Sinirlenmişti ama sesinin tonuna hakim olmak için çaba harcıyordu. Ben ne cevap vereceğimi bilemiyordum. Sesim içime kaçmış bir şekilde, başım suçlu gibi eğik mırıldandım
—Bilmiyorum.
—Aç o zaman, aç birlikte öğrenelim.
Biranda kafamı kaldırdım korku dolu gözlerle baktım. Telefonu açarsam Barış aşkım birtanem diye söze girecek. Ve daha ilk kelimeden benim ölüm fermanım verilecek.
—Boş ver aşkım, arada arıyor öyle. Açmıyorum. İlişkinin bitmesini hala hazmedemedi.
Resmen sesim titriyordu. Ama Aslan gayet kararlıydı
—Eylem ya sen açarsın şu boku, ya da ben!
—Tamam tamam dedim.
Açma tuşuna bastım ama aynı anda telefon kapandı. İçimden derin bir ohh çektim. Ve çaktırmadan telefonu uçak moduna aldım. Yeniden aramasına karşılık bir önlemdi.
—Aferin Eylem sana, ne yüz buluyorda senden de hala böyle rahat arıyor. Aklım almıyor ya. Ne diyecekti ki sana? Aylar olmadı mı siz ayrılalı. Ben anlayamıyorum. Ne zamandır gizliyorsun aramalarını benden?
Ardı arkasına sorular soruyor, sinirinden derin derin nefes alıyor, siparişini verdiği yeni birasını tek seferde içiyordu. Bense sessizce karşısında oturuyor hiç kıpırdamadan dinliyordum. Suratım aşırı derecede asılmıştı. Cevap olsun diye söylemek istediğim her cümle aşırı saçma geliyordu. Kandırmak, yalan konuşmak istemediğim için susmayı tercih ediyordum. Susarken Barış'a da, beni ona mecbur bırakanlara da saydırıyordum. Her güzel anı mahvediyordu işte bu. Artık karar vermiştim. Gidip anlatacağım Barış'a artık ne olursa olsun. Söylemem gereken o son şeyi bilsin. Bakalım yine de beni isteyecek mi?
Aslan elini masaya sert bir şekilde vurdu ve beni düşüncelerimden ayırdı
—Bir şey söylesene Eylem!
—Aslan biraz sakin ol, herkes bize bakıyor. Çok sinirlisin ne söylesem ters tepecek senden. İstersen buradan çıkalım. Sahile falan gidelim. Hem açılırsın hem daha rahat konuşuruz heh?
Daha mantıklı cümleler için zaman kazanmalıydım.
—Tamam tamam sakinim hadi anlat.
O sırada Murat Abi geldi. Ve yemin ederim onu görünce sevinçten boğazına sarılmak geldi.
—Hayırdır gençler pek gergin görünüyorsunuz?
Ben sustum Aslan konuştu ve ters bir şekilde
—Yok bir şey! Dedi. Ve içeceğini yudumlamaya devam etti.
Aslan'ın yanına oturan Murat abi bana kaş göz yaparak ne olduğunu anlamaya çalıştı. Ben de biri yanımızdayken bu konuyu daha hafif atlatırız diye anlatmaya başladım.
—Abi az evvel beni eski erkek arkadaşım aradı. Aslan biraz sinirlendi. Hala ona yüz verdiğimi, görüştüğümü zannetti. Oysaki sadece ayrıldığımızı kabullenemiyor. Hepsi bu.
—Ne kadar oldu tamamen ayrılalı.
—İki ay gibi.
—Oooo Aslan sen eski sevgilini 1 sene de atlatamadın. Ne etmeye kıza yükleniyorsun. Eylem'in seni sevdiğine inanmıyor musun?
Aslan gözlerimin içine bakıyordu. Vereceği cevabı o kadar merak ediyordum ki. Bir kaç saniyelik suskunluğu saatler gibi geldi bana.
—İnanıyorum tabi ki de. Ve aynı inançla çok seviyorum onu. Ancak başkalarının Eylem'i düşünmesine katlanamıyorum. Kaldı ki o piç bir de arıyor! Sen olsan sinirlenmez miydin?
—Yani sinirlenirdim. Ama sinirini Eylem den çıkarma. Kız görüşmüyor işte.
Ben haklıymışım gibi sessizliğimi ve üzütülü duruşumu bozmadım. Aslan bana baktı. Elini uzatıp masanın üstünde duran elimi tuttu.
—Bu kez geceye bırakmayayım, kusura bakma. Biliyorsun aşamıyorum bu durumu.
Benim cevap vermeme fırsat vermeden Murat abi konuştu
—Kalk kalk sarıl bakayım, öyle kuru kuru olmaz.
Kalktık ve Aslan benden ziyade sıkıca sarıldı. Boynumdaki kokuyu stok yapar gibi içine çekti ve sessizce mırıldandı.
—Özür dilerim birtanem, yine sözümü tutamadım, seni kırdım. Özür dilerim.
Boğazımda tuttuğum düğüm daha fazla orada kalmak istemedi ve yükselerek gözyaşlarımla akmaya başladı. Asıl ben onu kırıyordum, ben üzüyordum. Ben beş para etmez biriydim. Yalancının en alasıydım. Kendimden nefret ettim. Beni böylesine sevmesinin altında ezildim. Ruhum resmen cançekişiyordu. Ağlamaya doyamıyordum. Yüzümün hali görünmesin diye sıkıca sardığım belinden kollarımı ayıramıyordum. Ağlamamı da kendi yaptığı eşekliğe bağlayan Aslan daha çok kahroluyordu. Ve haklısın diyemedikçe ben de daha çok kahroluyordum. Kendimi toparlamaya çalıştım. Kollarımı gevşettim. Hemen yüzüme baktı ve ellerinin arasına aldı. Kızarmış olan burnumun ucuna minik bir öpücük kondurdu. Konuşmadı, gözleriyle affet çağrısı yaptı. Benden bir şeyler duymayı bekliyordu. En azından şimdi dürüst olabilirdim
—Sana hiç kırılmadım ki, haklıydın. Yerinde olsam ben daha çok kızardım. Sana verecek bir cevabımın olamayışına üzüldüm.
—Sen üzülme ne olursa olsun. Tamam mı?
Zoraki de olsa Gülümsemiştim
—Tamam.
—Ya siz ne tatlısınız öyle. Yerim sizin aşkınızı. Oturun hadi.
Masaya geri oturduk. Saat çok geç olmuştu artık gitmem gerekiyordu.
—Aslan benim gitmem gerekiyor. Abi ya kusura bakma. Seninle de konuşamadık hiç. Ama seni çok dinledim Aslan'dan. Şuan da anladım ki bir abim var artık.
—Ben de seni çok dinledim. Siz iyi olun, mutlu olun ben size abi de olurum baba da.
—Çok sağ ol.
—Hadi o zaman bırakayım sizi.
Ayağa kalktık. Hesabı Murat abi ödedi. Aslan omzuma attığı koluyla beni kendine doğru çekti. Ben de sıkıca sarıldım ona. İçimdeki ağlama isteği son bulmamıştı. Ama eve gidene kadar tutabilirdim kendimi. Mekandan dışarıya çıktık. Bir büfenin önüne geldik. Aslan en nanelisinden bir sakız alıp bana uzattı. Bunu çiğne. Öyle git eve. Bu düşünceli tavrı karşısında gözlerim doldu ama tuttum.
—Teşekkür ederim birtanem.
Arabaya bindik ve evime yakın yerde indim. Yürürken açılmayı umarken daha çook boğuluyordum. Beni bu duruma düşüren insanlarla bir arada olmak istemiyordum ama mecburiyetler! Abartman kapısına geldiğimde kapıda Barış'ı gördüm. Buyur burdan yak şimdi.
—Eylem, nerdeydin? Telefonumu da açmadın, sonra da kapalıydı?
Sahi hala açmadım telefonu. Ama şuan hesap verecek durumda değildim.
—Evdekiler burada olduğunu biliyor mu?
—Yok.
—O zaman haber ver. Ve bir saatlik izin iste konuşalım.
Barış mutlu olmuştu, oysaki kendi suratsızlığımdan ben tiksiniyordum. Annemden direk izin çıkmıştı. Sonuçta izin isteyen ben değildim. Eve yakın bir yerde oturduk.
—Eee sorularıma cevap vermedin?
—Barış ben artık sana hesap vermek istemiyorum, ben artık seni görmek istemiyorum, ben seninle olamam.
Suratı düşmüştü. Az evvelki mutluluğuyla bunları duymayı beklemiyordu.
—Ne yaptım sana?
—Hiçbir şey, artık varlığın yetiyor böyle hissettmeme.
—Neden benimle olamazsın?
—Çünkü
Sustum
—Çünkü?
—Barış ben, o tanıdığın Eylem değilim. Eski, masum, saf Eylem değilim.
—Eeee hangimiz aynıyız ki?
—Barış... Barış ben artık bakire değilim!
Barış gayet soğuk kanlıydı, şaşırmamıştı. Etkilenmemişti. Ya da asla duygularını belli etmiyordu. Ki bu seçenek Barış karakterine oldukça uzaktı. Bir şey söylemesini bekliyordum. Ne bileyim, kimden demesini, nasıl olur nasıl yaparsın bana bunu demesini, aşkımı kirlettin demesini falan. Bekledim yani. Ama duyduklarım...
—Eylem, istersen hamile ol. Umrumda değil. Ben seni istiyorum!
Ben şok bir vaziyette dinliyordum. Normal olamazdı duyduklarım. Bu kadar da değil. Bunu da mı kabul ediyor yani. Ne bu şimdi, sevgi mi, aşk mı, tutku mu? Yoksa başka bir şey mi? Ben daha fazla dayanamıyordum. Söyleyecek bir şey bulamıyordum. Nasıl kurtulacaktım bu durumdan.
—Eylem herkes hata yapar. Mühim değil gerçekten. Ben seni bekaretin için sevmedim ki o gitti diye seni terkedeyim. Pişmansan eğer bitti gitti demektir. Ben seni çoktan affettim.
Pişman değilim işte, hergün bu boku yesem de değilim. Ama lanet olsun ağzımı açamıyorum. Korkuyorum...
—Bundan evdekilere bahsetmezsen sevinirim.
—Saçmalama Eylem, uyarman çok anlamsız. Bu bizim özelimiz.
Soran gözlerle bakıyordum. İlişkimiz özel değilmiydi de ailemin diline sakız ettin beni. Gözlerimde seni arıyorlar. Sözlerimde seni duymak istiyorlar. Seninle konuşmadığım gün sorgulanıyorum ne oldu diye! Herkese ayrı yalan konuşmama sebep olan ilişkimiz neden özel değildi, neden, neden? Ama hiçbirini gözlerime bakarak anlayamadı.
—Barış eve gitmek istiyorum.
—Ama daha yeni geldik.
—Lütfen, daha fazla hırpalama beni. Bırak..
—Tamam birtanem, gidelim.
Ayağa kalkıp eve doğru yürüdük. Ağzımı bıçak açmıyordu. Bir güne fazlaca anlamlar sığdırmıştım yine. Yüküm ağır gelmişti. Eziliyordum. Evde beni bekleyen yastığıma kavuşmak istiyordum. En iyi dostum. Bana omuz olmak için şuan yatakta bekliyordu. Ben de sabırsızca ilerliyordum. Alelade bir vedalaşma ile eve çıktım. Kimseye görünmeden ama geldiğimi hissettirerek odama çıktım. Ve çantamı köşeye fırlatıp yatağıma uzandım. Yastığa yüzümü gömüp ağladım, ağladım, ağladım...
Biraz sonra kapım açıldı ve annem içeriye girdi. Yatağa oturdu.
—Ne oldu Eylem?
—Yok bir şey anne, yalnız bırak beni.
—Neden ağlıyorsun anlatsana.
—Ne anlatmamı istiyorsun benden. Tartıştık işte tamam mı?
—Bu kadar yüklenme çocuğa, ataması olana kadar sabredin. Elbet birbirinize varacaksınız.
Duyduklarım daha çok ağlamama sebep oluyordu.
—Eylem yapma böyle.
—Anne bırak nolur.
—Tamam gidiyorum ama kahretme kendini.
Nasıl kahretmemeyim kendimi, içimde tutunduğum son umudumu da ezip geçti. Ne ayıracak onu benden? Ne sebep olacak sizin kabullenmeniz için? Ben nasıl kavuşacağım sevdiğime? Artık tükendim, bahanem kalmadı, yalanlarım bitti. Sadece korkuyorum. Oda Aslan'ı bu sebepten kaybetmekten korkuyorum. Hem de çok, ölüm bile daha kolay geliyor. Daha acısız. Ama onsuzluk uçsuz bucaksız okyanusun ortasında nereye gideceğini bilememek gibi. Yaşamaktansa kendimi serbest bırakıp batmak gibi.
Allah'ım ben dibe çökmeyi değil, yaşamayı istiyorum. Sevgiyle, tutkuyla, aşkla, aşk diye tutunduğum Aslan'la. Nasip et yarabbim.. Nasip et...Çok sevgili okurlar, Beğeni ve yorumlarınızı esirgemeyiniz...
İyi okumalar ☺️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...