Evet hayat herkese beklediğini vermiyor, daha çok istemek gerek, çabalamak gerek, savaşmak gerek.. Defalarca yenilmek ama vazgeçmemek. Gerçekten istiyorsan eğer durmayacaksın, bahanelerine gözyaşlarının arkasına saklanmayacaksın. Düştüğün kuyu ne kadar derin olursa olsun tırnaklarınla etrafını kazıp yavaşça yükselmek gerek...
Ben istedim, evet çok çok istedim ama hayat bana istediğimi vermedi. Çünkü gerektiği kadar çabalayamadım. Aile isminin verdiği ağırlıkla sustum, elimden daha fazlasının gelmediğini gördüm baş eğdim. Ben hep bir mucize bekledim. Dışardan birisi beni gelip alacak sandım. Daha doğrusu Aslan'ın beni çekip almasını bekledim. Beklediğim de gelmedi, ben de gidemedim. Şimdi Barış yanımda mutlu mesut gelecek hayallerini anlatırken bense sessizce kafamda bunları kuruyorum. Hakettiğim sonu yaşıyorum, üstelik bunlar daha başlangıç. Sanırım kabullenip bu durumu sevmem gerek. Nikahın kerametine inanıp hayırlısı bu deyip, buradan yürümem gerek. Önce gerçekten bitirmem gereken bir arkadaşlık (!) var, sonra sevmem gereken bir adam. Başımı çevirip biranda Barış'a baktım. Kafam o kadar dolu ki söylediği hiçbir şeyi duymamıştım. Boş baktığım deniz kıyısında bir anda ona dönmemle sustu. Bir süre sadece birbirimize baktık. Kendimi ikna etmeye çalıştım. Eylem bu adam yıllarca yüzüne baktığın kişi, sen sevmiştin bunu. En azından sevdiğini zannederek yıllar geçirdin. Yine yapabilirsin. Ama nasıl?
—Barış, tüm bu anlattıklarını sil at bir kenara. İlk işimiz bu şehri terketmek olsun. Gidelim buradan. Bambaşka bir şehri keşfederken birbirimizi bulalım. Yeniden tanışalım. Değişen hallerimizden bahsedip kendimizi anlatalım. Bilmiyorum işte ama burada kalmayalım...
Sustum gözlerim dolmuştu aklımda söyleyemediklerim var, mesela bu şehrin her yanı o kokarken nefes alamam burada. Ailem hiçbir şey olmamış gibi gözümün içine bakarken onlara gülemem. Bunlarla boğuşurken seni sevemem gibi..
— Yalvarırım beni bu şehre mahkum etme.
Barış tüm bedeniyle bana döndü, gözümün içine bakıyordu. Ne görüyordu orada bilemiyorum ama aradığını bulamadığı kesindi. Sözlerimdeki umuda sığınıyordu. Ellerimi tuttu. Gülümsedi.
—Sen öyle mutlu olacaksan gideriz. Şu hayatta benim için bundan daha önemli hiçbir şey yok. Sen mutlu ol. Söz veriyorum gideceğiz bu şehirden.
Sözleri içimi acıtıyordu. Aynı hislerle karşılık verememek üzüyordu beni. Ama zamanla oluşurdu o hisler. Oluşmalıydı.. Başımı eğdim. Fısıltı şeklinde konuştum
—Teşekkür ederim.
—Tamam bunu konuşuruz ayrıntılı bir şekilde, ancak şimdi işe dönmem gerek bir kaç saatlik izin almıştım.
—Nasıl istersen, sonra görüşürüz.
Barış ayağa kalktı ben de toparlanıp ayağa kalktım. Gözleri ışık saçıyordu. Biranda sıkıca sarıldı bana. Sonra anlımdan öptü.
—Her şey çok güzel olacak, inan bana.
—İnşallah...
Arkasını döndü ve işe gitmek üzere durağa doğru yürümeye başladı. Öylece bakakaldım arkasından. Ara sıra kafasını çevirip gülümseyerek el salladı. Ben de arkamı dönüp tam tersi istikamette yürümeye başladım.
Aslan'ı severek benliğimi bulmuştum. Ben mutlu olmuştum. Kimse umrumda olmadan gerçek bir mutluluk yaşadım. Ama bu Aslan'ı seven halim benden başka kimseye mutluluk getirmedi. Ne annem, ne Barış, ne Aslan... Bir aşk herkesi perişan etti. En çok da beni. Mutluluğun bedelleri olduğunu öğrendim bu sayede. İyisi mi eski Eylem geri gelsin. Mutlu olmaya değil mutlu etmeye programlanmış bir Eylem. Ancak önce azad etmeliyim. İçime yerleştirdiğim Aslan'ı göndermeliyim.
Telefonu elime aldım ve buluşacağımız yeri mesaj attım. Anında gelen cevapla onun da bu anı beklediğini anladım. İlk önce ben vardım. Onur'un bizi idare edip saatlerce tavla oynadığımız o mekana gelmiştim. Aslan gelene kadar oturduğumuz o masaya bakarak o gün kazanmak için verdiğim mücadeleyi, gülüşmelerimizi, üzerine iddialaştığımız konuyu hatırladım. Yüzüme aptal bir gülümse yerleşti. Sonra arabada darmadağın oluşumuz geldi gözümün önüne, kızardım. Düşünceleri savuşturmak için başımı sağa sola sallayıp kafamı başka yöne çevirdim. O gün ayrılmadan bana söylediği sözler beynimde sesli bir şekilde yankılandı. "Bu gözler seni gördü başkasını görmez artık, bu yürek senle güldü başkasıyla gülmez artık, bu gönül seni sevdi başkasını sevmez artık, bu ömür senle biter başkası olmaz artık."
Bu kadar net hatırlayan halime önce şaşırdım sonra da sözlerin ne kadar boş olduğunu anladım. O gözler benden sonra hemen başkasını gördü, ona gülümsedi, onu sevdi. Ömrü kiminle tamamlanır bilemem ama o ben değilim. Masanın üzerinde duran sağ elime bakındım. Halkaları geçirdiğim parmağım gözüme gerçekleri sokuyordu. Derin bir iç geçirdim, başımı kaldırdım ve ilerden bana doğru gelen Aslan'ı gördüm. Bir aydır görmüyordum. Göğüs kafesimdeki kalbim istemsiz bir şekilde kuş gibi çırpınmaya başladı. İzin versem ona doğru uçacak, beklediği o sıcaklığa sığınacaktı. Sakinleşmeye çalıştım. 'Hadi Eylem saçmalama, sen nişanlı ve dini nikahlı bir kadınsın. O ise daha yeni başka bedenden sıyrıldı. Lütfen kendine gel!'
Yanıma geldi. Oldukça keyifli gözüküyordu.
"Nasılsın güzellik?" Diyerek yanaklarımdan öptü ve karşıma geçti. Ortama yayılan kokusuyla sersemlesem de çaktırmamaya çalıştım.
—İyim, sen nasılsın?
—Seni gördüm çok daha iyi oldum.
Sanki soracak tüm sorularımız bitmiş gibi sessizlik oldu. O beni inceliyordu ben de onu. Sakallarını uzatmıştı, yakışmıştı da. Elimi yüzünde gezdirmek istedim, teninin sıcaklığını hissetmek. Masanın altında sabah giydiğim elbisenin eteğini sıkarak yumruk yaptım elimi. Simsiyah gözlerindeki manalar bana uzaktaydı. Benim olmasını istediğim o adam şuan bana her zamankinden daha yakışıklı geliyordu. Off Allahım...
Bu durum işimi zorlaştırıyordu!
Garson masamıza geldi ve bir isteğimiz olup olmadığını sordu. Göz kontağını kesip başımı eğdim. Gülümsedim. Bu kez garsona baktım ve ihtiyacım olan tek şeyi istedim
—Su!
Aslan da kendi içeceğini söyledi ve garson uzaklaştı. Ben de bakışma daha fazla uzamasın diye söze girdim
—Yeni ayrılmış birisine göre fazla neşelisin?
—Çünkü ayrıldığım sen değilsin.
—Ne demek bu?
—Sen olsaydın böyle neşeli olamazdım demek.
Yine İşimi zorlaştırıyordu..
—Neden ayrıldınız?
—Sıkıldım!
—Ne çabuk?
—Gereksiz baskılarından, sorularından, sürekli hayatımı irdeleyip karıştırmaya çalışmasından bıktım. Devamlı rapor veriyordum. Eğer istemiyorsa kuzenimle bile görüşmeme müsade etmiyordu ve arıza çıkarıyordu. Aptalca sebeplerden tartışıp duruyorduk. Benim de canıma tak dedi ağzıma ne geliyorsa saydım ona. Sonra da hadi selametle dedim yol verdim.
—İyi birisi demiştin, ilerleyebilirim onunla demiştin.
—Yanılmışım.
—Ama yatağa atacak kadar ilerlediniz?
Soru şeklinde gelen yargılama cümlem ile neye uğradığını şaşırdı. İçeceğinden bir yudum aldı, gülümsedi.
—Evet, ama yatakta ilerleyemedik.
Kaşlarımı çatıp gözlerimi kıstım. Ne demek istediğini anlayamamıştım. Anlamayı istemekle istememek arasındaki o ince çizgideydim. Oysa masaya eğilerek bana doğru yaklaştı. Sır verir gibi sessizce konuştu.
—Yani bir bok olmadı. Ona dokunmadım.
Dudaklarım iki yana doğru yayılmaya başladı. Toparlamaya çalışsam da başaramadım. Halim Aslan'ı da gülümsetmişti.
—Neden dokunmadın?
—Ben iyi değildim, o gün biraz içmiştim. Gaye ile buluşunca onu eve götürdüm. İtiraz etmeden benimle gelince sinirlendim. Sonra garip bir şekilde karşımda sen belirdin. Kendimi tutamadım... Tam o an geldiğinde sanırım ona senin ismini söyledim. O da beni itti. O anda farkettim onun sen olmadığını. Hızla toparlanıp gitti. O günden sonra toparlayamadık.
—Dokunmuşsun işte.
—Yooo, o dokunduğum sendin.. Sense o akşam....
cümlesini bitirmeden savuşturdum.
—Neyse ne, üzüldüm ayrılmana.
—Gerçekten üzüldün mü?
Sorusuna cevap vermek yerine sadece baktım. Aslan'a yalan konuşmaktan nefret ediyorum. O yüzden en iyi bildiğim şeyi yaptım sustum.
—Neyse barışırsınız siz.
—Zannetmiyorum, biraz ağır konuştum. Sövmüş de olabilirim.
—Ayıp etmişsin. Ne olursa olsun karşındaki bir kadın. Daha kibar olmalısın.
—Bana onu savunma Eylem. Karşımdaki kadın evet ama sen değil! Hiçbir kadın sen olamaz. O yüzden benden kibarlık bekleme. Olamıyorum!
—Ama
—Ama ne? Seni gördüğümde hissettiğim bu heyecanı bana verebilecek başka bir kadın olursa kibar olurum. Daha fazlasını bekleme benden! Lütfen...
Yine yine işimi zorlaştırıyor...
—Tamam sakin ol, nasıl istersen öyle davran. Ama bana olan bilenmişliğini, hırsını başka kadınlardan çıkartmak ne kadar rahatlatacak seni? Boşuna ah alıp hayatını bir çıkmaza sokma.
—Hayatım sen gittiğinden beri çıkmazda zaten. Hangi ahın bedelini ödüyorsam artık! Ben bir türlü olduramıyorum. Seni özlüyorum.
Kesinlikle işimi zorlaştırıyor...
Benden duymayı istediği şeyleri çok istesem de ona veremiyordum. Ben her şeyi silip atmak için gelmiştim. Böylesi bir itirafı duymayı hiç beklemiyordum. Öyleyse ona da beklemediği bir itiraf vereyim.
—Aslan biz bu sabah dini nikahımızı kıydık.
İlk geldiği andaki gibi yine birbirimizi inceliyorduk. Ben ona bakıyordum o da bana bakıyordu. Gözleri doldu. İçimden ağlamaması için dualar etmeye başladım.
Lanet olsun işimi zorlaştırıyor...
Birbirimize benzediğimizi bir kez daha anladım. Çünkü hızla kendini toparladı.
—Hayırlı olsun Eylem, dilerim mutlu olursunuz.
Sustuk, sanki bizimle birlikte tüm şehir sustu. Bu kez konuşacak şeylerimiz bitmişti işte. Aslan zorlamıştı yine de "ben..." dedi tekrar sustu.
—Neyse Eylem buraya gelmem saçmalıktı. Gitsem iyi olacak.
Ayağa kalktı. Arkasını döndü. Bir kaç adım attı. Peşinden koştum elinden tutarak kendime döndürdüm.
—Aslan?
Boğazını toparlamaya çalıştı.
—Evet?
Ne söyleyeceğimi bilemedim ama bu şekilde de gitmesine izin veremedim. Oysaki geldiğinden beri ilk kez işimi kolaylaştırmıştı.
—Evet Eylem ne oldu? Neden durdurdun beni? İtiraf etmen gereken başka bir şey daha mı var? Nikahınız kıyıldı nasılsa diye seviştiğinizi mi söyleyeceksin mesela? Şaşırmam doğrusu. Benim koynuma da ilk günden girmiştin. Tam sana yakışan bir hareket olur. Eee söylesene keyiflimiydi bari?
Sorduğu soruyla tokatı suratında patlattım. Ummadığı bir anda benden gelen bu tavırla afalladı.
—Kustun mu zehrini, söylediklerin hafifletti mi seni? İçin rahat mı artık? Şimdi acı çekmeyecek misin?
Karşımda hiç görmeye alışık olmadığım bir Aslan vardı. Dudaklarını sıkıyor, elini yumruk yapmış kasıyor, derin derin soluyarak ruhuna açılan yaraları karşımda boşaltmamak için savaşıyordu. İçinde bulunduğu hali öyle kötüydü ki o halde gitmesine izin veremezdim. Parmak ucunda yükselerek sıkıca sarıldım boynuna. Bana karşılık vermedikçe daha çok sıktım boğazını. Sonunda yumruklarını açıp Aslan da belimden sarıldı bana. Beklemediğim şey omzumun ıslanması ve ellerimin altındaki bedeninin ritmik sallanmasıydı. Resmen ağlıyordu, elim ayağıma dolanmıştı. Bu ilişkide hep teselli gören taraf olmuştum. Ne yapacağımı bilemedim. Bir süre ağlamasına izin verdim. Gözünden akan her damla içime taş olup oturuyordu. Benim yüzümden bu halde olduğunu bilmek kalbimi paramparça ediyordu. Ne söyleyebilirdim ki? Sırtını yavaşça sıvazladım ve fısıltı şeklinde defalarca aynı şeyi tekrarladım
—Özür dilerim... özür dilerim... özür dilerim...
Benden uzaklaştı, başını eğdi. Kıpkırmızı olmuş gözleriyle bana bakmadan konuşuyordu.
—Eylem, sen avuçlarımdan kayıp gittin. Bir şekilde bir hayata giriyorsun. Ama ben ne yapacağımı bilmiyorum. Resmen ardından bakakaldım.
Neden buluştuğumu unutmuştum. O kadar haklıydı ki. Söyleyecek bir şeyim kalmamıştı.
—İçimi en çok ne yakıyor bilmiyorum. Sevdiğim kadının artık hayatımda olmayacak oluşu mu yoksa başkasının oluyor oluşumu. Kıskançlık kavuruyor beni. Evet bu konuda beni törpüledin ama bu yaşanılan benim çok çok üzerimde. Başedemiyorum bu duyguyla. Onun sana dokuna...
Sustu. Zaten tamamlamasına gerek yoktu. O kızla eve gittiğini öğrendiğimde bundan farklı hissetmedim. Öyle iyi anlıyordum ki. Ne desem boştu!
—Git Eylem...
—Aslan ben ?
—Git!
Masaya dönüp çantamı aldım. Tekrar yanına geldim.
—Özür dilerim, yaşattığım her acı için!
—Bana ömürlük yaşatamadığın, tadı damağımda kalan mutluluklar için de dilemelisin.
—Sana yaşattığım ve yaşatamadığım her duygu için özür dilerim.
—Git hadi.
—Hoşçakal...
Arkamı dönüp hızla uzaklaştım. Arkamdan bakıyor mu diye dönüp bakamadım. İlk kez ona hoşçakal demiştim. Kalabilir miydi? Peki ben gerçekten gidebilecek miydim ondan? İçim acıyordu. Her adımda içimden bir parça savruluyordu. Her kopuş ayrı bir ızdırap oluyordu. İlginç bir şekilde ağlamıyordum. Şuan Aslan ikimizin yerine de ağlıyordu. İlk kez yanımda ağlamıştı. Oysaki bir keresinde asla kimsenin yanında ağlayamam demişti. Ayrılırken bile bana kimse olmadığımı gösterdi. Yeterince uzaklaştığımı anladığımda geriye döndüm. Ancak o bıraktığım yerde değildi. Elimi kalbimin üstüne bastırdım. Bastırdıkça daha az acıyacakmış gibi. Elime telefonu alıp Murat Abi'yi aradım.
—Efendim Eylem?
—Müsait misin abi?
—Evet, bir sorun mu var?
—Hayatımda aksi bir durum yok ki.. Abi Aslan iyi değil. Saçma sapan bir şey yapmasına izin verme. Yanında olur musun?
—Bir saat önce konuştuk gayet İyiydi. Ne oldu o arada?
—Nikahlandığımı söyledim.
—Oha! Kıydınız mı?
—Abi bu konuyu konuşacak kadar iyi değilim. Evet kıydık. Lütfen Aslan'a dikkat et.
—Senin döktüklerini toplamak hep bana düşüyor. Bir kez abi sözü dinlesen. Görüşme, konuşma demedim mi?
—Bundan sonra görüşme olmayacak merak etme. Ama bana nasıl olduğunu söyle mutlaka. Onun iyi olduğunu duymaya ihtiyacım var.
—Ahhh Eylem yaaa.. Tamam işten çıkıp yanına gideceğim şimdi. Sen de kendine dikkat et. Ve artık lütfen önüne bak!
—Tamam abi haber bekliyorum senden.
—Görüşürüz Eylem.
—Sağol, görüşürüz.
İçim rahatlamıştı. Vakit kaybetmeden eve doğru koşturdum. Kapıyı çaldım. Ezgi kapıyı açtı. Annem içerden seslendi.
—Kim geldi?
—Eylem geldi.
Annem mutfaktan çıkıp yanıma geldi. Kaşlarını çatarak bana baktı.
—Neredeydin sen?
—Barış'la birlikteydik.
—Bir saatten çok oldu ondan ayrılalı.
Vay anasını istikbarat sağlam. Peşime adam mı taktı.
—Sahilde yürüdüm biraz.
—Bunca zaman?
—Evet, yürüdüm oturdum müzik dinledim. İyi geliyor yalnızlık..
—Eylem hareketlerine, görüştüklerine dikkat et artık! Hesabını veremeyeceğin zamanların olmasın. Sen artık..
—Evli birisin! Anladım seni anne tamam. Hayatımda bana ait zaman yok ki hesap sorunum olsun. Neyim var neyim yoksa aldınız. Kuru bir canım kaldı.
Kızgınlıkla, hesap sorar gibi konuştu:
—Ne diyorsun sen?
Anlamadığını ve anlamayacağını bildiğim için
—Boşver..
Arkamı dönüp odama çıktım. Boşa konuşmanın bir anlamı yok. Gerçekten yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Yatağa uzandım ve gözlerimi kapattım. Tüm gün yaşadıklarım gözümün önünden geçiyordu. Daha kötü bir gün olamazdı herhalde. Yaşadığım ve yaşattıkları... Sanırım bu hikayedeki tek mutlu kişi Barış. Onunki de ne kadar sürer tartışılır.
* * * * *
Kapının ziliyle ayağa kalktım. Kargom geldi. Son zamanlarda hayatıma kattığım tek şey yeni karakterler, hayali olaylar... Sürekli kitap okuyordum. Hem kafamı dağıtıyor hem de kimseyle konuşmak zorunda kalmıyordum. O günden beri neredeyse iki hafta geçti. Murat abi den aldığım haberlere göre toparlanmış. Hatta Gaye ile barışmaya çalışıyormuş. Bu da benim sınavımdı. Ve ben bu sınavdan kaldım. Tekrarı yok... Belki bu şekilde mutlu olur, benim yıkıp döktüklerimi o kız toparlar. İçim acısa da elimden bir şey gelmiyor. Murat abinin de dediğini yapıp Barış'la mutlu olmaya çalışıyorum. Ben pek olamıyorum ama en azından Barış mutlu, annemin keyfi yerinde, ablam gülümsüyor. Ezgi kendi aleminde. Babamın hiçbir şeyden haberi yok... Sular kısmen duruldu. Tabi beni kitaplarımdan başka gülümseten bir şey yok. Kargomu odama götürmek için merdivenlere yöneldim. Arkamdan Annemin söylenmelerini duyuyordum. Sular durulsa da annem sakinleşemiyordu. "Habire saçma sapan şeyler okuyup aklını bulandırıyor, parasını o boş şeylere harcayacağına kendi çeyizine bir şeyler alsa ya. Ama yoookkk elinde ya kitap var ya telefon. Bizle konuşmuyor. Kimle yazışıyorsa artık, onun da hesabı ayrı sorulacak!" Daha fazla duymamak için sertçe kapıyı kapattım. Ne yapsam kabahat. Ağzımla kuş tutsam yaranamam artık. İstedikleri oldu işte daha ne? Devamlı laf sokmanın imalarda bulunmanın anlamı ne? Kitabımı bile odamda değil göz önünde olayım diye oturma odasında okuyorum. Ama o halim bile dikkat çekiyor. Aradıkları capcanlı bir genç kız ama içindeki acıyla bu kadarı geliyor elimden.
Balkona çıktım oturdum. Ah benim canım denizim, o durağanlığında kaybolmak istiyorum. Görünmez olmak! Ama ne mümkün... Arkama yaslandım ve hava kararana kadar balkonda oturup gelen geçene baktım. Telefonumu aşağıda bıraktığıma göre gizli bir işler karıştırmadığımı da anlamışlardır umarım. Bunları düşünüyor olmak bile yakıyor beni. Ezgi'nin odasının açık camından sesler yükseliyordu. Annem benden alamadığı sinirini Ezgi den çıkarmaya çalışıyordu anlaşılan. Balkondan eğilerek duymaya çalıştım konuşulanları. Çat pat anladığım kadarıyla konu ben değildim. Bu gerçekten şaşırtıcıydı işte. İşin iç yüzünü anlayabilmek için merdivenlere doğru yöneldim. Ve görünmeyeceğim bir basamakta oturdum.
—Anne kışın 3 günlüğüne istedim izin vermedim bari şimdi taş koyma. Staj yapacağız ayarlandı her şey.
—Bana sordun da mı ayarladın? Burada yok muydu staj yapabileceğin bir yer?
—Vardı ama orada öğreneceklerimin yanında fazlasıyla basit kalıyordu.
—Benim aklıma yatmıyor bu iş. İstemiyorum gitmeni. Az da değil 3 hafta!
Üstüne basa basa bağırıyordu annem. Konu Ezgi ve tatil anlayışı. Saf tatil diyince ikna edememişti annemi şimdi okuldu stajdı ayağına gidecek. Çok zekice bir hamle. Bakalım bu savaşı kim kazanacak. Oyumu annemden yana kullanıyorum.
—Bu fırsatı tepemem anne. Kalacağımız yere kadar ayarlandı. Hatta biletimizi bile aldık.
—Ooohhh bana da bok yemek düştü herhalde. Daha ne soruyorsun ne halin varsa gör o zaman!
—Oooff anne oooofff!!
Ezgi kapıyı sertçe vurdu. Bu evde kapılar normal kapanmıyor. Ama görünen o ki Ezgi kaybedeceği bir yarışa girmemiş. Baştan galipmiş. Kalkıp aşağı indim. Ortalıkta kimseler yoktu. Oturma odasına geçip telefonumu aldım. Barış aramıştı. Başka da arayan soran yok. Telefon bile değersizleşti gözümde. Televizyonu açıp kanallar arasında gezindim. Siniri geçen Ezgi yanıma gelip oturdu. Yandan yandan bakıyordu belli ki bir şeyler söyleyecek ama cesaret edemiyor. Ben de o cesareti ona vermiyordum, kıvranması hoşuma gidiyor. Çok geçmeden konuşmaya başladı
—Eylem bir kez olsun bana destek çıksan ne olur?
—Ne yapmamı istiyorsun?
—Annemle konuşsan ikna etsen onu. Staj için İstanbul'a gideceğim.
Gülmeye başladım, güldükçe daha çok güldüm. Kahkahalarım Ezgi'yi şaşırtıyordu. Gözümden yaş gelene kadar gülmüştüm.
—Komik olan nedir anlamadım? İyice kafayı sıyırdın sen de.
—Ben annemi ikna edeceğim? Ben! Annem bu güne kadar benim hangi cümlemi anlayarak dinledi de hak verdi? Ya da dinledi mi? Hadi diyelim dinledi. Sen beni ikna ettin mi? İlk kez bu konuda bir şey duyuyorum ağzından. Bana bile anlatmadığın, işin iç yüzünü bilmediğim bir konuda aaa anne için rahat olsun kızın her şeyi ayarlamış mı dicem? Sana mantıklı geliyor mu?
—Bana güvenebilir ama. Ben sen değilim, arkadan iş çevirmiyorum. Güven kıracak hiçbir şey yapmadım bu güne kadar. Erkek arkadaşım bile yok. Ne yanlış var bu durumda da kabul görmüyor?
—Ben de sen değilim, işin iç yüzünü bilmediğim bir konu hakkında kimseye atıp tutmam. Kendi işini kendin gör!
—Senden yardım isteyen de kabahat. Bir gün düşersin elime.
—Düşmediğim halde yaptıklarını gördük. O yüzden Allah korusun.
—Ben ne yaptım sana? Sen hep kendine ettin.
—Açtırma şimdi ağzımı, git sende ne ediyorsan kendine et.
Ezgi az evvelkinden daha çok sinirlenerek, söylene söylene odasına geçti. Aslan'la olan ilişkimde annemden yana olacağına beni destekleseydi şimdi cebine paranı ben koyardım, güle oynaya el sallardık sana. Etme bulma dünyasıdır, ama ne kadar anlarsın bilemem kardeşim!
Değer verdğim ailemin bana olan hisleri nedense boş bir çırpınışta olduğumu hissettiriyor. Biran önce çıkmak istiyorum bu evden. Ve görünen tek kurtuluş Barış!
Denize düşen yılana sarılır. Ben de düştüm Barış'a sarılıyorum. Sonum mu olur, kurtuluşum mu? Zaman gösterecek. Her ne kadar düştüğüm yerden kalkıp gitmek istesem de boşa umut etmiş oluyorum. Ve boş umutlar da beni yoruyor. O yüzden umut etmeyi de, hayal kurmayı da rafa kaldırdım. Bir gün eski umutlarımı gülerek hatırlar, yepyeni hayaller kurarım belki. Bir gün... Bir gün gerçekten mutlu olurum belki... Kimbilir... BELKİ...Sevgili okurlar yorumlarınızı ve beğenilerinizi esirgemeyin.
Hepinize hayallerinizin ötesini yaşayacağınız, mutlu, huzurlu, sağlıklı yıllar dilerim..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...