—İki dakika içinde inmiş olacağım aşkım.
—Tamam durakta bekliyorum.
Okuldan çıkmıştım. Aslan ile rutin haline getirdiğimiz eve kadar yürüyerek sohbet etme dakikalarına az kalmıştı. Günün bu saatini iple çekiyordum. Geçen gün evde geçirdiğimiz o aşk dolu günden beri daha bir bağlanmıştık birbirimize. Bunu hissetmekten öte gözle görüyordum. Tavırları değişti, bazı huyları değişti, bakışları bile değişmişti. Eski kıskançlıkları yoktu, artık kalabalıktan kaçmıyordu. Her derdini sıkıntısını ilk bana anlatıyor benimle rahatlamaya çalışıyor,mutlu eden olayları ilk ben biliyordum. Daha sahiplenici dokunuyor, daha parlak bakıyordu. O bakışı kim görse bu çocuk zil zurna aşık derdi. Ve ben her anlamda çok rahattım yanında. Saklamak, çekinmek, utanmak gibi huylarım silinmişti. İçimi dışımı en iyi bilenim olmuştu. Sevgiliden öteydi benim için. Her sıfata girebiliyordu. Bu şehirde sahip olamadığım en iyi dostumdu, ailemden koptuğum bu zamanlarda en iyi kardeşimdi, okulda bir türlü samimiyet kuramadığım derdimi anlatamadığım en iyi öğretmen arkadaşımdı, bazen doktorum, bazen stilistim, bazen eleştirmenim oluyordu. Sohbet konularımızın bir sınırı yoktu. Kimi zaman alabildiğince belden aşşa vurup kahkahalarla gülüyoruz, kimi zaman da okuduğum romanlardan bahsedip edebiyatın dibine vuruyorduk, anlamadığım siyaseti bana anlatmaya çalışıp çıldırdığı da oluyordu, anılarımızdan bahsettiğimiz de, tabi ki hayallerimizden de söz ediyorduk. Yani yerdeki ottan gökteki buluta kadar her şey konumuzdu ve asla sıkılmıyorduk. Çünkü garip bir şekilde her konuda aynı görüşe sahip oluyorduk. Ayrı düşüncelere sahip olup, onu kabullendirmek için tartıştığımız hiç olmuyordu. Dolayısıyla onunla geçen her dakikam değerli ve keyifliydi.
Durakta onu gördüğüm anda ağzım kulaklarıma doğru kıvrıldı. Servisten inip sıkıca sarıldım. Bir gün önce görmüş olsam da yıllardır görmemişim gibi özlüyordum.
—Ne haber aşkım?
—İyi, senden?
—İyim.
Yan yana yürümeye başladık. Aslan her zamankinden daha sessizdi. Sorular sormaya başladı.
—Eylem evden kimse beni bilmiyor mu?
—Hayır.
—Kardeşlerin de mi?
—Hayır, kimseye söylemedim.
—Neden?
—Karşı çıkmalarından, engellemelerinden korkuyorum.
—Neden karşı çıksınlar ki, kaç yaşına geldin, işini eline aldın, bu gayet normal bir süreç.
—Evet ama en son yaşadıklarımızdan sonra aramız açıldı, kimseye bir şey anlatmak istemedim. Neden sordun ki?
—Merak ettim, aramızda ciddi bir şey olmasını istesem senin için ne olur anlamaya çalışıyorum.
Verecek bir cevabım yoktu. Çünkü şuanda Aslan ile ciddi bir yola girmek tam bir kaos demekti. Evdekiler Barış la birlikte olduğumu zannederken, böyle bir şey çok çok kötü olurdu. Sustum.
—Eylem, Barış hala seni arıyor mu?
—Hayır!
Biranda cevap verdim. Durup düşünerek aklında bir şüphe oluşsun istemedim. Tabi ki arıyordu ama öyle işte, bir sabah bir akşam. Oldukça sıradan iki kelime edip kapatıyordum. Ne var, ne yoktu benim için. Ama bunu bilmesine gerek yoktu. Aşk olarak yoktu çünkü.
Durup dururken böyle bir konuya girmesi garip gelmişti. Ne oldu da bu sorular aklına geldi anlayamadım. Ama rahatsız oldum. Ona yalan konuşmak bana kendimi inanılmaz kötü hissettirdi. Kendimce çaktırmadan konuyu değiştirip bambaşka konular açtım. Aklım takılmış olsa da üstünde durmadım. Ayrılma yerine geldiğimiz de her zamanki gibi sarılıp ayrılmıştık. Yarın hafta sonuydu. Kurs çoktan bitmişti. Aslan'ı görebilmek için kendime oluşturduğum sebeplerden biriydi ehliyet kursu. Akşama onun kursu vardı. Yani Aslan ile görüşecektim. O yüzden yarın görüşürüz diyerek ayrıldım. Ailesi hala gelmemişti. Yine evine gideceğim. Bu yüzden inanılmaz heyecanlıyım. Biran önce yarın olsun istiyorum.
Eve girdim. Yemeğimi yedim. Annemin garip bakışları vardı ama aldırmadım. Kim bilir neye takılmıştı. Odama çıktım. Bir zaman sonra Ezgi yanına geldi.
—Ne yapıyorsun?
—Hiç, müzik dinliyorum.
—Benim de odada canım sıkıldı. Barış napıyor?
Çok ilginç, Ezgi bana Barış'ı soruyor. Kesin bir şey oldu ama ne? Şuan benim ağzımdan neyi duymak istiyor anlamıyorum. Barış yine bi haltlar mı karıştırdı acaba. Öyle olsa Aslan ne alaka? Canım ciddi anlamda sıkıldı ama kimseye açık açık bir şey soramıyorum. O yüzden can sıkıntım biraz daha artıyor.
— Barış iyi, çalışıyor işte. Nesini merak ettin?
—Bilmem öyle geldiler bir tanıştılar, daha ne ses var ne seda. Merak ettim.
—Barış'ın işi olmadan bir ses çıkaramazlar sen de biliyorsun. Evdekiler onaylamaz. O yüzden bekliyorlar.
—Siz nasılsınız, sıkıntılarınızı atlattınız mı tamamen?
—Ezgi ne duymak istiyorsun?
—Sohbet etmeye çalışıyorum, neden bu kadar gerginsin.
—Pek senin açacağın bir sohbet konusu değil de ondan.
—Hayatında anlatacağın daha heyecanlı ne var ki? Okula gidiyorsun eve geliyorsun, ve hafta sonu kursların. Bunları merak edemeyeceğime göre Barış'ı soruyorum. Yanlış mıyım?
Ezgi'nin bakışları her şeyi biliyorum bakışıydı ama emin olamıyordum.
—Evet doğru, oldukça sıkıcı bir yaşam standartım var. En iyisi benden bahsetmeyelim. Sen anlat?
—Ben ne anlatacağım. Okul, dersler, sınavlar... aksiyon yok.
—Rutinini anlat sen de, aksiyon duymama gerek yok.
—Neyse boşver, gidip kitap okuyayım.
Ezgi biranda gitti. "Bu kadar belli etmeseydin bari be gülüm" dedim içimden. Ancak bir olaylar dönüyordu. Gerçekten kuşkulanmıştım. Anlayabilmek adına Barış'ı aradım.
—Naber Barış?
—İyi aşkım senden naber?
—Barış yakın zamanda annem, ablam, ezgi gibi biriyle görüştün mü?
—Hayır, ne oldu ki?
—Emin misin, bak görüştüysen benden gizleme lütfen çünkü gerçekten hoş olmaz.
—Hayır canım, görüşsem söylerim.
—Tamam o zaman sonra görüşürüz.
—Ne oldu şimdi ben anla..
Cümlesini bitirmeden telefonu kapattım. Odada bir ileri iki geri yürümeye başladım. Tekrar tekrar konuşmaları kafamda döndürüyordum. Bir cümle bir açık arıyordum ama yoktu. Ya da ben farkedemeyecek kadar kördüm. Aslan üzerinden yürümeye devam ettim. Mesaj attım.
—Aşkım ne yapıyorsun?
Bekle bekle cevap yok. Neden yok? Ne oluyor? Normalde anında gelirdi. Neyse derin nefes al Eylem, kötü bir şey yok. Boşuna endişeleniyorsun. Yine gereksiz geldiler sana. Takılma, rahatla, birazdan eminim arayacaktır. Müzik dinle, kitap oku, yazılar yaz, okul için plan hazırla... Mesaj atalı üç saat oldu. 11 oldu saat. Aradım.. Açmadı. Yüreğim ağzımda. İçimdeki kuş çırpınıp duruyor. Bir şeyler oluyor ve ben bilmiyorum. Çıldıracağım. Tekrar tekrar mesaj attım
—Aşkım bir sorun mu var?
—Neden cevap vermiyorsun?
—Çok merak ediyorum seni.
—Aşkım yalvarırım bir şey söyle.
Saat 12 oldu. Cevap yok..
—Sabaha kadar beklerim sorun değil.
Bir zaman sonra cevap geldi.
—Yat uyu Eylem!
Ne bu şimdi? Ne demek? Anında geri aradım açmadı. Ne demek istediğini sordum cevap yazmadı. Dakikalar saat gibi geçiyordu. Gözlerim iyice ağırlaştığında saat 3 e geliyordu. Uyuya kaldım. Sabah zil sesine uyandım. İlk işim telefonu elime almak oldu ama hiçbir şey yoktu. Yataktan çıktım. Aşağıdan sesler geliyordu. Merdivende oturdum. Dinlemeye başladım. Gelen Esma ablam idi. Mutfağa geçmiş fısır fısır anlatıyordu. Duyduklarım karşısında hayatıma bir balyoz iniyordu. Kalbim sıkıştı, gözüm karardı. Nasıl ayağa kalkıp yeniden odama girdim, üzerimi değiştirdim hatırlamıyorum. Yaptıklarının benim başıma gelmiş olabileceğine inanamıyordum. Aşağı indim. Kapıya yöneldim. Annemin
—Nereye gidiyorsun sabah sabah? Sorusuyla kısa bir duraksadım.
—Yürüyüşe!
Kapıyı vurdum çıktım. Evdekilerde en az benim kadar yürüyüşe gitmediğimi biliyordu. Ama gidiyordum işte. Aslan'a gidiyordum. Aşkıma gidiyordum. Ailem dediklerimin yıkıp döktüklerini toparlamaya gidiyordum. Yol boyunca boğazıma doğru yükselen ağlama isteğini bastırdım. O kadar hızlı gidiyordum ki aldığım nefes göğsümü yakıyordu. Bugüne dair kurduğum hayal böyle değildi, hayatıma dair kurduğum hayal de böyle değildi. Eğer Aslan beni affetmezse, benim de affedemediğim çok insan olacaktı. Aslan'ın evine geldim. Kapıyı çaldım. Açmamasından korkarak çaldım. Ama öyle olmadı. Kapı açıldı. Gördüğüm Aslan benim sevdiğim Aslan'dan çok başkaydı. Perişan haldeydi. İçeriye girdim ev havasız kokuyordu, her yerde içki şişeleri vardı. Belliki gece ağır geçmişti. Göz altları kararmıştı. Saçı başı dağınıktı. Yüzüme bile bakmadı. Direk içeriye gitti. Ben de peşinden.
—Neden geldin Eylem?
—Aslan ne oldu? Ne söylediler sana?
—Gerçekleri.
—Neymiş o gerçek?
—Senin Barış la beni aynı anda nasıl idare ettiğin gerçeği. Benim sözlü bir kızla birlikte olacak kadar nasıl midesiz olduğum gerçeği. Senin aylarca beni nasıl kandırdığın gerçeği. Anladın mı? Ablan gözümü açtı Eylem.
—Hayır, hayır, hayır öyle değil.
—Sus Eylem bir şey söyleme, ben sana dün sordum. Anlatmanı bekledim. İnanki üstesinden gelecektim tüm duyduklarımın. Yeter ki sen bana anlat istedim. Ama anlatmadın. Yine yalan konuştun. Şimdi seni dinlemeyeceğim. Git burdan Eylem.
Göz yaşlarım artık bana sormadan akıyordu.
—Öyle değil, Barış yok. Sadece evdekiler var sanıyorlar. Benim içimde yalnız sen varsın. Seni kandırmadım. Telefonumu istediğinde karıştırdın. Birlikte olduğumuz sürelerde hep açıktaydı, saklamadım. Yemin ederim ben bir tek seni seviyorum. İnan bana.
—Senin hiçbir sözüne inanmam artık Eylem. Çık git burdan.
—Aslan bırak kalayım, hatta hiç gitmeyeyim. Bir ömür şimdi burada. Yalvarırım. Gitmek istemiyorum. Senin olayım.
Dizlerine kapanmış ağlıyordum. Bir gün bu sahnenin geleceğini hiç düşünmemiştim. Aslan'ı kaybetme korkusunu iliklerime kadar yaşıyordum. Nefesim kesiliyordu, düşüncesine dahi katlanamadığım bir durumu yaşamak... Yaşamak olamazdı bu. Ölüyordum bana her git deyişinde, kalbim kör bir testereyle sökülüyordu. Aslan giderek daha çok bağırıyordu.
—Git Eylem! Görmek istemiyorum seni!
Acı çekiyordu, gözleri dolmuştu, onu üzmek.. Allahım benim yüzümden üzülüyordu. Beni istemiyordu. İnanamıyorum. Bu sahne....Benim Barış'ı terkettiğim an mı? Bunun bedelini mi ödüyordum. Ama ben kimse üzülsün istememiştim ki. Allah'ım bir şey yap. Bir mucize olsun. Rüya olsun bunlar, kabus.. Apartmandan çıktım deli gibi ağlıyordum. Oysa ki arkamdan dur demesini beklemiştim. Şimdi nereye gidecektim. Aile dediğim o insanların yanına mı? Beni yerle bir eden kişilerin. Ne diyecektim onlara. Bana sormadan böyle bir hainlik eden kişilere ne diyecektim. Neyi anlatacaktım. Ne anlayacaklardı söyleyeceklerimden. Aslan beni bırakmıştı bir kere. Git dedi bana. Ömrünü ömrüme yazmak isteyen adam bana yüzünü görmek istemiyorum dedi. Boynumdaki çukura gömülmek isteyen adam bana inanmıyordu. Şuan ayaklarım yürümüyor sanki mezarıma doğru yuvarlanıyordu. Kalbim sökülmüş Aslan'ın avuçlarında kalmıştı. Ruhum her adımda dökülüyordu. Aylardır uçurduğum tüm sıkıntılar omuzlarıma yükleniyordu. Ağırlığımdan yerdeki çıtırdamaları duyuyordum. Nefes alamıyordum. Trmiz havayı burnuma çekmeye çalışıyordum ama olmuyordu tıkanıyordu. Sahi nasıl yaşıyorduk. Kendi evime gelmiştim. Ama kapıyı çalıp o kaosa girecek gücüm yoktu bir süre merdivende oturup hüngür hüngür ağladım. Sonra ayağa kalktım ve kapıyı çaldım. Annem açtı. Suratımdan hayatım okunuyordu.
—İçeriye geç Eylem, konuşacağız.
Ne kadar geç kalınmış bir eylem, konuşmak! Her şeyi batırdıktan sonra neyi konuşacaktık. Sen bana ne anlatacaktın ben sana ne söyleyecektim. Arkamdan çevirdiğiniz dolaplar yüzüme kapandıktan sonra hangi doğrum bu yaptığınızı geri alabilecekti. Aslan bir daha bana döner miydi? Güven demişti. En önemli şey demişti. Benden önce sevdiğini de bu yüzden kaybetmişti. Şimdi ben de gözünde aynıydım. Onu aldatmış bir kadındım. Oysaki öyle değildi. Bunu hissetmeliydi. İçimi hissetmeliydi Aslan. İnanmamalıydı okuduğu sözlere. Sevgime kulak vermeliydi. İçeriye geçtim. Mutfakta kurtlar sofrası kurulmuştu. Masa da benim ömrüm vardı, aynı karından çıktıklarım onu yiyordu. Bana gel sen de ye dediler. Aç mıyım tok mu hissetmiyordum. Acı vardı içimde. Her yerimde. Saç diplerimden ayak tırnağıma kadar acıyordum. İlk kim konuşacak diye bekledim Annem başladı:
— Sen ne yaptığını sanıyorsun Eylem, ben seni böyle mi yetiştirdim. İki erkeği idare edecek kadar iğrenç misin sen? Televizyonlar da görüp tiksindiğimiz insan nasıl olur da benim kızım olur. Sen kimsin? Söylesene
Susuyordum ben. Onlar hayatımda Barış var diye bilirken birini daha öğrenmişti. Onlara göre durum böyleydi iki insanı yürüten Eylem. Ama öyle değildi ve bunu benden başka kimse bilmiyordu. Ne Aslan, ne Barış, ne ailem. Sadece Onur. Sahi Onur keşke burada olsaydı. Avukatlığımı yapsaydı. Hoş kim dinlerdi ki onu.
—Konuş kızım, anlat. Dinliyorum.
Susmaya devam ettim. Konuşmaya Esma ablam devam etti
—Eylem seninle konuşmaya, seni anlamaya çalıştık. Ama sen bize kendini kapattın, Barış la konuştuk. Sorunlarınızı çözdük sanıyordum. Sen anlatmasan da mutlu ol diye uğraştık. Ama sen ne yaptın? Bizi kandırdın. O çocukları kandırdın. Kendini kandırdın. Aslan mıdır nedir ona durumu sordum bana birlikteyiz dedi. Ama Eylem'in hayatında Barış var dedim inkar etti. Benden gizlemez hiçbir şeyi Eylem, öyle olsa anlardım diyo. Nasıl bir kandırmaysa bu çocuk sana inanmış. Anlattıklarıma inanamıyor, onu kandırmamla suçladı beni. Dün sonra Barış'la konuştum ne alemdesiniz Eylem'le diye. İyiyiz mutluyuz sorun yok diyor. İşlerden sık görüşemesek de sıkça konuşuyoruz diyor. Barış'ın bu sözlerini Aslan mıdır nedir ona gönderdim de inandı bana. Bu nasıl bir oyun Eylem. Kendine bunu nasıl yakıştırdın? Nereye kadar sürecekti bu durum? İkisiyle de mi evlenecektin?
Aslan bana inanmış. Bana güvenmiş. Ablamın sözlerine kanmamış. Midemde bir kasılma hissettim. Mutluluk mu acı mı bilmiyorum. Ama ablam ispat etmek için baya gayretlemiş. Oysa dün akşam Barış'a sordum ben. Neden ablamla görüştüğünü söylemedi? Neden yaaa...
Ablamın sorusunu da yanıtsız bıraktım, sustum. Anlayacaklarını düşünmediğim için hiç kendimi yormadım. İçim yangın yeri. Ağzımı açsam herkesi kendimle beraber yakacağım. O yüzden sustum. Sıra Ezgi ye gelmişti.
—Ben sana akşam nasılsınız dedim. İyiyiz dedin. Anlatman için açık bir kapı bıraktık sana. Ama sen arkadan iş çevirdin anca! Bir de abla olacaksınnnn...
Ona da sustum. Açık kapı bırakmışmış. Sana anlattıklarımı annemlere anlatarak sen kapattın o kapıyı. Şimdi ne yapsan açılmaz daha. Bitti her şey...
Kafamı ayakta tutamıyordum. Şuan ağır geliyordu her şey. Bir köşede yığılmak istiyorum. Ablam kalktı mutfağı toparlamaya başladı, Ezgi odasına geçti. Annem en öldürücü bakışlarını atarak sigarasını çekiyordu. Ben sustukça sinirleniyordu. En sonunda bağırmaya başladı.
—Bunca yıldır Barış vardı hayatında. Her boku yaşadınız sonra ayrılacağım diyorsun. Yok öyle bir şey efendim. Ben Barış olacak diyorsam o olacak bitti. Şimdi kalk git odana, gözüm görmesin seni, yürü!
Son duyduğum sözler karşısında 15 dakikadır tuttuğum kendimi, içimden gelen derin bir hıçkırık ile yeniden çağlamaya başladı. Oradan kalkmıştım ama odama değil tuvalete koştum. Çünkü çıkaracaktım, kasılan midemden safra dışında bir şey çıkmadı. Oda boğazımdan yaktı geçti. Bir yanmayan orası vardı zaten tuz biber oldu. Ağzım burnum gözyaşlarım birbirine geçti. Her anlamda kendimden iğreniyordum. Aslan nasıldı ne haldeydi. Bir tek onu düşünüyordum. Bir tek o iyi olsun istiyordum. Ona haketmediğini yaşattığımı biliyordum. Arka tarafta benim ne için nasıl bu duruma geldiğimin önemi yoktu, tüm acıyı çekerim. Yeter ki o her durumda mutlu olsun. Odamda bir saattir uzanmış ağlıyordum. Ölüm gibiydi Aslan dan ayrılmak. İnanamıyordum. Telefonum elimde boş boş bakıyordum. Arasa keşke.. Yeniden beni sevdiğini söylese. Ama çalmıyordu telefon. Tuşlarını açıp kapatıyordum. Hiçbir şey değişmiyor. Her geçen dakika daha çok kahroluyordum. Ne olacağını bilmediğim bir zamandaydım. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Annem sert bir şekilde kapımı açtı. Buz bir ses tonuyla seslendi.
—Hazırlan!
—Nereye gidiyorum?
—Barış'la görüşeceksin.
—Neden?
—Hazırlan git. Yanına gidince onun telefonundan beni ara. 2 saat sonra da burada ol!
Kapıdan çıktı ve sert bir çekilde kapıyı çarptı. Yerimden sıçradım. Barış'ın yanında olmak şuan bu evde olmaktan daha iyidir. En azından derdimi anlatırım. Evdekiler bildiğine göre açık açık konuşabilirim. Annemin de bu Barış sevdası son bulur böylece.
Kalkıp hazırlandım. Dışarıya çıktım. Ayaklarım tekrar Aslan'a gidip yalvarmak istiyordu. Bir kez daha kokusunu içime çekmek. Kara gözlerinde kaybolmak. Gülüşünde saklanmak.. Ama... Amalar var işte..
Sahile indim. Barış'ı gördüm. Barış dikkatli bir şekilde yüzüme baktı.
—Eylem ne bu halin?
Yüzüm ne haldeydi bilmiyorum. Aynaya bile bakmadım çıkarken. Umrumda da değildi halim.
—Senin haberin yok mu olanlardan?
—Ne oldu?
—Önce telefonunu ver. Annemi aramam lazım.
Barış ikiletmeden telefonu verdi. Annemi aradım ve yanındayım dedim. Tamam dedi ve pat diye yüzüme kapattı. İki saatlik sürem başlamıştı. Ama bunu Barış bilmiyordu. Bir saat sonra yanından kaçsam, Aslan'a gitsem? Bu kafama yatıyordu.
—Barış neden buradayız? Artık buluşma isteklerini anneme mi söylüyorsun?
—Annen beni aradı ve iyi olmadığını söyledi. Müsaitsen dışarıya çıkar Eylem'i dedi. Ne oldu diye sordum, kendi anlatır dedi. Bir de iki saat süre verdi.
Aslan iptal!
Annem, önce kır dök parçala.. Sonra araya başkalarını sok toparlamaya çalış.
—Anlatacak mısın?
—Barış ben bir başkasını seviyorum. Annemler onu öğrendi ve kıyamet koptu. Evdekiler benim seninle bir geleceğim olacağına beni ikna etmeye çalışıyor.
—O?
—Şuan beni terketti.
—Tamam sorun yok öyleyse, ben seni hala seviyorum. Yaşadın ve bitti. Ama ben buradayım. Seninleyim.
Gülmeye başladım. Önce tebessümle başlayan gülmem kafamda yankılanan 'ben seni hala seviyorum' cümlesiyle kahkahaya döndü, gülmekten gözümden akan yaşlar 'yaşandı ve bitti' cümlesiyle histerik bir ağlamaya dönüştü. Barış şaşkın gözlerle beni izliyordu. Olduğum yerde çöktüm ve ağlıyordum. Şaka gibiydi her şey. Daha çok Barış. Onun bu gereksiz ısrarı, beni bırakmayan sevdası. Bir anda ayağa kalktım ve bağırmaya başladım
—Neden? Barış neden? Aylardır onca laf ettim sana, benden git, uzaklaş diye yapmadığım kalmadı, senin adını kullanarak kaç kez onunla görüştüm ben, sevdim onu Barış, sevdim.. Neden beni hala seviyorsun? Ne var bende? Bıraksana artık. Kendi hayatına baksana. Çalış, kazan, harca, gez toz, başkasını bul. Ne bileyim işte, iyisin hoşsun yaparsın bir şeyler. Ama bırak beni, sevme artık, sevme...
Son kelimeler ağzımdan boğuk çıktı, daha konuşamıyordum. Oturduğum kaldırım kenarında Barış sarıldı bana, içimdeki acı öyle büyüktü ki. Önümü göremiyordum, hayallerim isteklerim yerle bir olmuştu. Aklımda tek bir isim vardı. Onun da hala aklında mıydım bilmiyorum? Şimdi olayın sıcaklığıyla aklındaysam bile kesin çıkaracaktı. Bu düşünce bile beni boğmaya yetiyordu. Başkası için Barış'ın göğsünde ağlıyordum. Aileme kızgınlığımdan Barış'a bağırıyordum. Ama içimde biriken öfkeyi yine de atamamıştım. Ağlamam biraz hafifleyince Barış konuştu
—Sevmenin bir sebebi olmaz, sadece seversin. Niye diye sormazsın ki, seversin. Ben de öyle seviyorum seni. Niyesi yok, çünküsü çok.
—İnanmıyorum, birisi iyidir, güzeldir, zengindir, başarılıdır, seni çok seviyordur veya güçlüdür. Vardır bir sebebin?
—Bir sebebe bağlanırsam o sebep ortadan kalktı mı ne olacak? Artık sevmeyecek miyim?
—Sevme...
—Sen O' nu neden sevdin peki?
Bu soruyu Barış'tan beklemiyordum. Öyle kadar inanarak konuşmuştum ki şimdi yıkamazdım söylediklerimi, elbette sebeplerim vardı.
—Duymak isteyeceğini zannetmiyorum. O yüzden cevap vermeyeceğim.
—Hayır duymak istiyorum.
—Çünkü benimle ilgileniyor, ne istediğimi ben söylemeden anlıyor ve isteğime cevap veriyor, hayatının merkezinde değilim, var olan hayatına dahil edildim, yanında kendimi güvende hissediyorum, abartılı sevgilerle boğulmuyorum, dozunda ama etkili seviyor, öyle çok yakışıklı, çok zengin, çok başarılı falan değil, ama benimle çok güzel hayal kuruyor.
—Eee şimdi nerde?
—Kırılan kalbini tamir ediyordur. Çünkü onu aldattığımı zannediyor.
—Aldatmadın mı?
—Hayır.
—Ben?
—Sen benim için terkettiğim gün bitmiştin.
Barış derin bir nefes aldı.
—Neyse ne artık. Her şey oldu bitti. Biz önümüze bakalım. -Elimi tuttu.- Neyseki hala genciz. Birlikte yepyeni hayaller kurabiliriz. Ben seni bir sebebe bağlamadan seviyorum o yüzden hiçbir sebeple de seni bırakmayacağım.
İki saat dolmak üzere ben ayağa kalktım. Daha ne diyebilirdim ki. Şurdan koşsam atsam kendimi denize. Kurtarsam içimi bu acıdan, ölen ruhuma eşlik etse bedenim de. Ama onun yerine evin yolunu tuttum. Yolda giderken bir numara beni arıyordu.
—Efendim
—Eylem sen misin?
—Evet de siz kimsiniz?
—Benim Murat, Aslan'ın kuzeni.
—Aaa Murat Abi.
—Eylem ne oldu Allah aşkına, bu çocuk devamlı içiyor, ağlıyor, doğru düzgün bir şey anlatmıyor. Ayrıldığınıza inanmak istemiyorum. Çok iyiydiniz. Biranda ne oldu.
—Abi şuan anlatmak için hiç ama hiç vaktim yok. Ama 1 saat sonra kursum var. Eğer evden çıkabilirsem sana haber ederim. Gelirsin ve anlatırım ama çıkamazsam müsait zamanda ararım. Şimdilik şunu bil Aslan'ı çok seviyorum. Lütfen onun yanında kal. Dikkat et ona. Şimdi kapatmam gerek.
—Tamam, senden haber bekleyeceğim.
Murat Abi.. Belki bizi kurtarır.
Eve girdim odama çıktım. Döndüm durdum. Kursa gönderecek miydi annem merak ediyordum. Hazırlandım. Elimde kitabım kapıya geldim. Soru sormak yerine bakışlarıyla beni parçaladı.
—Kursa gidiyorum. 8.30 da bitiyor. 8.40 da burada olurum. -Masaya bir kağıt bıraktım- Bu da kursun numarası belki teyit etmek istersin. Gerçi siz de zaten vardır.
Kapıyı çarptım çıktım. Köşeyi döner dönmez Murat abiyi aradım.
—Abi kursa geçiyorum.
—Tamam geliyorum.
Murat abi çok bekletmeden geldi. Arabasına bindiğim gibi bir kafeye gittik.
Salya sümük gerçekleri anlattım. Barış'a şaşırmaktan kendini alamadı. Nasıl bir erkek bu kadar kendini ayaklar altına alabilir dedi durdu. Bana acıdı. Gerçekten acınacak haldeydim. Sonra da Aslan'a üzüldü. Bu hikaye de en masum oydu.
—Eylem şimdi sana dürüst olacağım. Aslan'la keşke kavga etseydin, farklı hayallere gitmek isteseydiniz, aileleriniz uyuşmasaydı.. Ama güvenle kırmasaydın. Diğerini atlatması çok zor oldu. Tam yeniden mutlu oldu derken yine aynı yerden kırıldı. Ama seni seviyor. Bunu çok açık görebiliyorum. Tabi güveni olmayan bir sevgi ne kadar götürür ki..
—Abi, sadece o vardı içimde. Asla aldatmadım onu. Ailemle kötü olmamak için, Aslan'dan ayrılmamak için yaptım bunu. Dinlese inanır bana. İçimi bilir o benim.
—Denerim Eylem. Ama sen de o tarafı çöz.
—Denerim Abi. Şimdi gideyim. Bakarsın kursu ararlar. Diğer derse gireyim. Çok sağol abi. Nasıl iyi geldin anlatamam.
—Siz iyi olun, başka bir şey istemiyorum. Dikkat et kendine. Görüşürüz
—İnşallah.
Kursa bıraktı. Sonra gitti. Çözülür müydü bu iş. Ümit etmeli miydim?Ama seviyor dedi. O zaman benim de sevdiğimi bilsin. Telefonu elime aldım
—Aşkım, içindeki ateşi biliyorum. Aynı ateşle kavruluyorum. Şuan aynı tabutun içerisinde birbirimize sırtımızı döndük can çekişiyoruz. Sarıldığın şişeler bu acıyı hafifletmeyecek, üzerimizdeki ölü toprağını atmayacak. Dön ve bak bana çünkü biliyorum ki sana iyi gelen şey bana da çok iyi geliyor. Sana ben, bana sen gerek.Uğrattığım hayal kırıklığı için özür dilerim, amacım seni kaybetmemekti, başaramadım. Ama rüya gibi günler geçirdim, seni çok sevdim. Hala da seviyorum, ve ömrüm yettikçe seveceğim de. Birbirine yazılan bir ömrümüz olur mu bilmiyorum, ruhum beni terk etti, kalbim sen de kaldı. Elimde bir nefeslik bedenim var oda bağımlısı olduğu kokunu ister... Seni şimdiden ömürlük özledim...Biraz sıkıntılı günler bizi bekliyor. Yaşanan ağır duyguları anlatacak uygun kelimeler bulamıyorum, okuduklarınızı hissetmeye çalışın. Varsa benzeri acılarınız siz de buraya yazın. Aynı acıya sahip kişiler olarak birbirimize 'dertdaş' oluruz belli mi olur?
Yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum.
İyi okumalar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...