Eve gittiğimde artık bir takım gerçekleri kabul etmem gerektiğini daha net gördüm. Artık nişanlıydım, sevdiğim adamın da hayatında başkası vardı. Bitmişti her şey. Annesine, arkadaşlarına nişanlandığımı söylemişti. Geri dönsem hep bir zahmet ve ben o kadar yorgunum ki en küçük zahmete bile katlanamam. Her zaman ki gibi susuyorum. Zamana bırakıyorum. Allahtan diliyorum. Bir mucize çıkarsın karşıma. Olmazları olduran Rabbim bu aciz kulunu da görsün. Kalbimin çarptığı kişiye yar etsin beni, umudum yok ama ne bileyim işte sonumdan da korkuyorum... Fakat ben artık çırpınmayacağım ne olacaksa kendiliğinden olacak.
Televizyon karşısında oturdum sözde dizi izliyorum ama boğazımdaki yumru artıyor. Çünkü aklımda hep şuan Aslan bir başkasına 'aşkım' diye yazıyor var. Biranda ayağa kalkıyorum, annem elindeki işten gözlerini kaldırıp bana bakıyor. Ben bir şey demeden tuvalete gittim. Kapıyı kapatım bir süre ağladım. Sonra yüzümdeki makyajı sildim. Suratım kıpkırmızıydı ama daha fazla tuvalette kalıp dikkat çekmek istemiyordum. Çünkü sürekli takipteydim. Yeniden oturma odasına döndüm. Annem yine gözleriyle beni takip ediyordu. Sonra başını kaldırıp daha dikkatli baktı yüzüme
—Ağladın mı sen?
—Yooo, makyajımı sildim. Ondan kızardı yüzüm.
Ağzını yamulttu sustu. İnanmadı ama yalancılıkla da suçlamadı. Aklımı vermediğim dizi bitince yatıyorum diyerek odama çıktım. Işığı yakmadım direk yatağımın içine girerek cenin pozisyonu aldım. Çok ağır geliyordu yaşadıklarım. İstemediğim yöne çekelenmekten yıpranmıştı duygularım. Bu duyguları gösterememek ayrıca yordu beni. Herkesin karşısında dimdik duruyor kendi kendime kaldığımda yıkılıyorum. Bitsin artık bu çile. Gözlerimden sessizce yaşlar süzülüyor. Aklımdakiler susmadığı için uyuyamıyorum. Bir zaman sonra Murat Abi den mesaj geldi.
—Eylem nasılsın? Aslan'ın ilişkisini öğrenmişsin merak ettim seni.
—Sen biliyor muydun?
—Evet, başından beri.
—Neden söylemedin?
—Zaten nişanlanacaktın, hayatında olmayacak bir kişi seni ilgilendirmezdi.
—Aslan benim hayatımdan çıksa, içimden çıkamaz. O yüzden ayağına taş değse bilmek isterim. Ve sen saçma sapan her şeyi anlatıyorsun da bunu neden anlatmadın?
—Bana düşmezdi Eylem.
—Saçma!
—İyi misin?
—Bok gibiyim. Her anlamda BOK gibi. Oldu mu?
—Eylem hayatına bak.
—Hayatım benim şuan başkasıyla beraber.
—Sen de aynısını yap. İyi gelecektir.
—Ben yeni bir başlangıç yapmıyorum, önceden çok iyi bildiğim ve istemediğim bir insanla beraberim! Dolayısıyla bana iyi gelecek bir durum değil bu.
—Sen de haklısın da yapacak bir şey yok. Bunu yaşamak zorundasın. Aslan'ı da rahat bırak.
—Bırakmazsam ne olacak? Ne olabilir? Hani bilsem ki bir şeyler olur tamam ama...
—O zaman şöyle söyleyeyim Aslan'ı üzmek istemiyorsan ondan uzak dur.
—Evet bu cümle daha etkili oldu. Ama onun başkasıyla mutlu olacağı düşüncesi beynimi yiyor, kalbimi parçalıyor. Hele hele ona bir gün dokunacağını düşünmek ruhumu buza çeviriyor. Yakıp yıkmak istiyorum tüm dünyayı. Kavruluyorum.. Bunu anlayamazsın...
—Bu duygunu öyle iyi anlıyorum ki. Sevdiğimi başkasıyla yakalamış biri olarak diyorum bunu. Öyle teselli amaçlı değil. Evet insanı bok gibi hissettiren bir durum. Ama, amalar var sende. Bu durum biraz senin sessizliğinden oldu. Şimdi yine sessizce bu durumu kabullen.
—Sesimi çıkarsam kim duyacak, çıksam dışarıya avazım çıktığı kadar haykırsam... Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz. Ve benim ailem duymak istemiyor!
—Bu da senin kaderin.
—Lanet olsun kaderime.
—Olsun.. Neyse ben seni yalnız bırakayım. İyi geceler
—Benden bir şey gizleme lütfen. Beni inciteceğini düşünsen de söyle. Belki Aslan'dan daha kolay kopmama sebep olursun belli mi olur.
—Aslan'a anlatıp aramı bozmayacağını bilsem...
—Aile bağlarınıza zarar vermem merak etme. Kan kusar kızılcık şerbeti içtim derim susarım.
—O zaman Gaye ile o eve gitti. Ama içerde ne yaşadılar bilmiyorum. Umarım bu kopmanı hızlandırır.
—Kopmam için yalan konuşman hiç hoş değil. Sana yakıştıramadım abi.
—Dün gece oldu, sen nişanlanırken. Ne bileyim intikam alır gibiydi. Ama kimden neyin intikamını aldı ben de bilemiyorum. Zaten o kadar değişti ki tanımak da zorlanıyorum Aslan'ı.
—Ama bana bugün dedi ki....
—Az evvel konuştuk, sen üzülünce söyleyememiş. Üzülmene dayanamıyormuş.
Ekrana boş gözlerle bakıyordum. Yoğun bir sıcaklık vardı, giderek daha çok ısınıyordu bedenim. Kalbimin alevi tüm bedenimi sarmıştı. Telefonu bırakıp balkona çıktım. Haziran akşamıydı ama tek bir esinti yoktu yangınımı söndürecek. 5-10 dakika boş gözlerle etrafa bakındım. Nefes alamıyordum. İçeri girip soyunmaya başladım. Sonra da kendimi banyoya attım. Buz gibi suyu açtım ve yere oturdum. Tüm bedenim diken diken olurken kendime geldim ve o an suyun sesine eşlik ederek hıçkırıklara boğuldum. Ben ona aittim... Şimdi ait olduğum yerde başkaları vardı. Bu benim kaldırabileceğim bir acı değildi. Nasıl başedeceğimi bilemiyordum. Ancak su beni kendime getirirdi. Ne kadar kaldım banyoda bilmiyorum ama artık titriyordum. Çıkıp havluya sarıldım. Aynadaki aksimi tanıyamıyordum. Gözüm kendimi bile görmek istemiyordu. Üzerimi giyip yatağa girdim. Hala titriyordum. Pikeye sarılıp ısınmaya çalıştım. Ama çok zordu. Ölmek istedim. Şuan bu yataktan bir daha hiç kalkamamak. Ne yapabilirdim? Nasıl ölebilirdim? Sallana sallana düşünmeye başladım. Benimle beraber yatak da titremeye başladı, telefonun çaldığını çok sonra anladım. Murat Abi arıyordu. Kulağıma telefonu koydum kısık sesle konuştum
—Efendim?
—Eylem iyi misin, neden cevap yazmıyorsun, uyumuş muydun?
—Uyku? Uzun zamandır yok bende o dediğin. Bu gece de kendiliğinden geleceğini zannetmiyorum. Ama ben uyumak istiyorum. Uzun uzun...
—Ne demek bu? Eylem sakın saçma sapan bir şey yapma. Yaşamak bu kadar ucuz değil. Bu üzüldüklerin sana çok komik gelecek inan bana.
—Yaşamak ucuz değil evet, yaşamak çok ağır. Ve ben çok güçsüzüm.
—Eylem şuan köpek kadar pişmanım sana bunu söylediğime. Gel sabaha kadar sohbet edelim. Olur mu?
—Yorgunum. İyi geceler
—Eylem, sen inançlı bir kızsın, dua et. Sabah da mutlaka bana yaz kaç olursa olsun.
—Hı hıı
—İyi geceler
Daha fazla cevap vermeden kapattım. Kalkıp mutfağa indim. Acısız ölmek istiyordum. Buzdolabını açtım ve ilaç gözüne baktım. İlaçları masanın üzerine alıp hangisinin daha etkili olabileceğini okumaya çalıştım. Çok ses çıkarmamıştım ama Babam uyandı. Yanıma geldi.
—Hayırdır ne yapıyorsun bu saatte?
—Şeeyyy, başım çok ağrıyor uyuyamıyorum. Ağrı kesici bakınıyordum.
Yanıma geldi masadan ağrı kesici ilacı aldı bana uzattı.
—Okumuş kızsın hala bakınıyorsun üzerinde kocaman yazıyor ağrı kesici diye.
—Uykudan gözlerim görmüyor.
—Tamam topla şunları, yanlış bir şey içme. Gece gece iş çıkarma başımıza. Hadi ben yattım.
Babam odasına giderken arkasından bakındım, bu da babamın beni sevme şekliydi. Saçma bir noktada düşünceli davranır, ya da ne bileyim öyle bir cümle kurar ki şaşar kalırsın. 'Gece gece iş çıkarma!' Merdivenlerden odama çıkarken kendi kendime konuşuyordum.
"Allahım madem ölmemi istemiyorsun, bu kadar kararlı olduğum bir anda karşıma babamı çıkartıyorsun o zaman içimdeki acıyı da al benden. Ya beni Barış'a yanaştır, ya da bir mucize yarat ve bu iş bitsin. Yalvarırım"
Yeniden yatağa girdim. Aynı duamı tekrar ederek uykuya daldım. Çok uyumuşum gibi erkenden uyanıp okulun yolunu tuttum. Serviste de kalan uykuma devam ettim. Okula gittiğimde herkes beni tebrik ediyordu. Bazı evliler ise Allah kurtarsın diyordu. Bende en içten aminlerimi sunuyordum. Onlar şaka sansa da gerçekten Amin!
Günlerim aynı acının altında ezilerek geçiyordu. Okula sadece seminer için gidiyordum. Bir kaç güne o da bitecekti. Elimde bahane yapıp gideceğim ne kursum ne sporum kalmıştı. Gerek de yoktu. Zamanımın çoğu evin içerisinde geçiyordu. Arada bir Barış'la buluşup evdeki yalnızlığımdan daha sıkıcı dakikalar geçiriyordum. Aslan binde bir mesaj atıyorsa ne ala diyordum. Atmıyorsa kime attığını düşünmekten kaçınıyordum. Murat Abi ile onun hayatına dair konuşarak kafa dağıtıyordum. Aslan'dan bahsetmekten kaçıyor ben de sormaya korkuyordum. Günlerimi bir rutine bağladım öylece yaşıyordum, ne kadar yaşamak denirse işte. Tabi bu rutin içinde Barış sonunda memur olmuştu. Üstelik bu şehirde. Önceden giderse biter bu iş diye kurduğum hayal, adı üstünde öylece kaldı, hayal olarak. Rabbim bu mucizeyi de esirgedi benden. Ya da duamı kabul edip beni Barış'a bağlamak için gitmesine mani oldu bilemiyorum. Doğrusunu göremiyorum. Bu durumdan mutlu olan insan sayısı çok. Başta Barış, en büyük hayaline kavuştu. Sonra tabi ki annem ve ablam. Devlet kapısına kendini yaslayan bir damatları olmuştu. Doğru bir iş yaptıklarını onaylar gibi sevinmiştiler. Ben de ne bileyim işte. Bu işin bitmeyeceğini biliyordum da belki beni de alır bu şehirden gider de bir şansımız olurdu diyorum. Var olan Şansıda gömdük işte. Umutlarımın hayallerimin bir bir yıkılışını izliyordum. Ve ağlamıyor halime acıyarak gülüyordum. Ama bugün hiç beklemediğim bir şey oldu. Sabah kahvaltıya indiğimde Esma ablam baş köşede oturuyordu. Duruşları bakışları bir garip geldi bana. Artık korkmaya başladım. Belli ki bir bomba daha geliyordu. Gardımı hazırladım. Daha ne olabilirdi ki diye düşünüp durdum. Bu ara yaptığım gizli bir iş yoktu. Barış'la da sıkıntım yoktu. Onlar kaçamak bakışlar atarak kahvaltı ederken benim içim içimi yiyordu. Sonra bir anda Esma Ablam konuya girdi
—Eylem
Biranda başımı kaldırdım.
—Efendim.
Kalbim hızla çarpmaya başladı. Geliyordu işte. Çayımdan bir yudum aldım. Hadi bakalım
—Biz düşündük sizin dini nikahınızı yapmanız gerektiğine karar verdik.
Minik bir yudum boğazımdan geçecekken tuttuğum nefesimi aniden bırakmamla yön değiştirip nefes boruma gitti ve öksürmeye başladım. Çay girdiği yoldan geri dönerek burnumdan çıkmıştı. Hayatımda ne doğruydu ki bir yudum çay düzgün yolu kullansın. Kendime gelince cevap verme gereksinimi duydum. Hoş soru yoktu, karar verilmişti. Hüküm giydirilmişti ne desem boştu biliyordum ama benimki alışkanlık haline getirdiğim bir çırpınış işte.
—Neden böyle bir şeye gerek duydunuz?
—Barış'la görüşüyorsunuz, buluşuyorsunuz. Sonuçta dinen namahrem sana. Günaha girmeyin diye.
—Daha saçma bir neden duymadım?
—Saçma mı? Dinimiz böyle.
—Saçma tabi. Ben Barış'la yeni tanışmadım abla. Adam 6 senedir benim hayatımda. Aynı şehirde okudum her Allahım günü görüştük. İşlenmemiş ne günahımız kaldıysa bilki doğru zamanı bekliyordur zaten. O yüzden saçma. Nikahı da olması gerektiği zaman kıyarız.
—Ateist misin, kafir mi? Bu güne kadar günah işledin diye devam mı edeceksin. Zararın neresinden dönersen kardır. Ha bugün ha yarın ne fark eder. Kıyacaksın elbet nikah.
—İstemiyorum!
—Olur(!)
İğneleyici verdiği cevapla istemiyorum deyişimin boşa olduğu belliydi. Yemek için tüm hevesim kaçtı çatalımı bırakıp kalktım masadan. Günlerdir ağlamak için sebep arayan gözyaşlarımı serbest bıraktım. Ne biçim bir hayat bu. Sene olmuş bilmem kaç ben hala ailemin zoruyla hareket ediyorum. Neden durduramıyorum bu gidişi, ne yapmalıyım yaaa neee.... Günah dedi yaa.. Ahh işlediğim günahları bir bilse. Ve o günahlarımı ne çok sevdiğimi. Ne çok özlediğimi...
Balkona çıkıp oturdum. Yine Kendi kendime konuşmaya başladım. Beni benden iyi anlayan kimse yoktu çünkü.
"Allah'ım bulduğun mucize bu mu? Beni Barış'a yaklaştır derken bunu kasdetmedim. Duygusal olarak demek istemiştim. Hala onu istemiyorken huzurunda nasıl evet derim. Nasıl eş sayarım kendime. Yalvarırım Allah'ım bir son ver bu duruma. İstemiyorum nikahlanmak. Beni diri bir ölü yapma. Hazır değilim. Bu nişanı atarım elbet diye düşünürken bir de boşanmayı ekleme çözüm arayışıma. Lütfen Allahım"
Hemen Barış'ı aradım. Acaba onların bu durumdan haberi var mı yoksa annem ve ablam kendi çaplarında mı bir karar aldılar.
—Barış naber?
—İyim aşkım senden naber?
—Boşver beni. (İyim diyemiyor, kötüyüm desem açıklama yapamıyordum o yüzden en iyisi boşvermek!) Dini nikah işinden haberin var mı?
—Evet bu sabah annem söyledi. Çok iyi değil mi?
—Nesi iyi Allah aşkına?
—Allah katında eşim olacaksın, sana dokunuşum günah değil sevap olacak.
—Oooo günah sevap olayına sen de girdin yani. Tebrik ederim.
—Ne oluyor Eylem, istemiyorsan açıkça söyle laf sokmaya çalışma.
—Tamam söylüyorum istemiyorum. Bakalım sözüm ne derece etkili olacak.
—Tamam, bittiyse işim var kapatıyorum.
—Bitti.
—Görüşürüz.
Direk kapattım. Belki İstemediğimi bilirse Barış da istemez. O zaman zorlamazlar beni. Evet evet istemeyecektir. Alındı gibi zaten. Ooofff yine de oh diyemiyorum!
Yeni dert ortağıma yazdım Murat Abi ye
—Murat abi, dini nikah kıyacaklarmış bize. Günaha girmeyelim diye.
—Süper haber bu.
—Dalga geçiyorsun sanırım.
—Yooo, kızım nikahta keramet vardır. Ne güzel karı koca olacaksınız.
—Seni annemler mi tuttu? Nedir bu devamlı onları destekleme aşkı?
—Ne ilgisi var zaten nişanlısın, e bu adamla evleneceksin, dinen de nikahın kıyılacak elbet. Bırak nasıl istiyorlarsa öyle olsun.
—Murat Abi nikahlanacak olan benim, BEN! Onların değil benim isteğim önemli. Ve ben istemiyorum. Benim minicik de olsa umudum var.
—Aslan mı umudun?
—Ayrılmak.. Aslan'ı umut etmeli miyim bilmiyorum. Uzun zamandır görüşmedik biliyorsun.
—olması gerektiği gibi. Aslan'ı siktir et ondan sana yar olmazdı. Sen Barış'la devam et yoluna. Ne zaman kıyılıyo nikah?
—Şöyle konuşuyorsun ya yazasım gelmiyor sana. Tarih yok, daha bugün kararlarını açıkladılar ben de istemiyorum dedim.
—Onlar tarihi belirlemişlerdir ki sana açıklama yaptılar. Şimdiden hayırlı olsun canım.
—Tamam işine bak Abi. Bana iyi gelmiyorsun şuan.
—Nasıl istersen. Görüşürüz
Çözemiyorum bu adamı, önceden Barış'ı aradan çıkarmaya Aslan'la sorunlarımızı gidermeye çalışan adam şimdi ya Aslan'a gizli bir düşmanlık besliyor, ya da annemlerle dost! Her yapılanı destekliyor devamlı bana Barış diyor. Oysaki ben Aslan'dan bir haber alabilmek için konuşuyorum onunla. Acaba nikahlanacağımı söyler mi Aslan'a. Söylemez inşallah. Kesin söyler.Söylemesin yaaa... Neyse söylese de asılsız haber, sonuçta nikahlanmayacağım. Evet evet nikah falan yok.
Başını koydum ellerimin arasına. Kendimi inandırmaya çalışıyorum. Bir yandan da daha bir ay öncesindeki mutlu anlarımı hatırlamaya çalışıyorum. Sanki ay değil de yıllar geçmiş gibi. Bir günü bir ömür gibi yaşıyorum, her dakikam yıl gibi geçiyor bu evde.
Acaba Aslan ne yapıyor? O da benim gibi bizli günleri düşünüyor mudur? Öyle özledim ki... Görmeyeli, sesini duymayalı ay oldu. Nasıl yaşıyorum kokusunu almadan ilginç doğrusu. İlişkisi nasıl gidiyor acaba? İnşallah gitmiyordur. Aşık olmuş mudur ona? Yok yaaa, beni kolay unutamaz. Yani umarım unutamaz. Unutmamıştır değil mi? Unuttu unuttu hiç yazmıyor baksana, ben de ona yazmıyorum ama unutmadım. Yazsam mı? Telefonu elimden yatağa fırlattım. Yazmamalıyım. Düşünmemeliyim. Hissetmemeliyim. Nerede benim kitabım? En iyi kitap okuyarak bastırıyorum kendimi. Yine hava kararana kadar okudum durdum. Kapı açıldı annem odama geldi.
—Bu karanlıkta ne görüyor da ne okuyorsun?
Direk ışığı yaktı, gözlerimi kıstım kafamı dışarıya çevirdim.
—Baya akşam olmuş, farkında değilim.
—Gömdün yine kendini sayfaların arasına. Az aşağı in de yaşadığına şahitlik edelim.
Asıl ölümü nişanlandığım gece yaşattı bana.. Ama gel de söyle..
—Beni evlendirmek için can atıyorsun, yokluğuma alış böylece.
—Elbet evlenecektin, turşunu kuracak değilim ya.
—Neyse boşver anne.
Yeniden kafamı kitabıma eğdim.
—Sofra hazır, acıkmadın mı haydi yemeğe.
—Tamam geliyorum.
Annem çıktı, ben de ayağa kalkıp koltukta oturmaktan tutulmuş bedenimi esnettim. Saatler önce yatağa fırlattığım telefonumu elime aldım. Barış'tan ve Murat Abi den mesaj vardı. İkisi de aynı şeyi yazmışlardı.
—Sakinleştin mi?
Cevap vermeyip aşağı indim. Gayet sakinim. Olmaycak bir şey için kendimi paralamanın anlamı yok. Yemeğimi yedim. Ezgi ile gereksiz muhabbetler ettim. Sahte gülümsemeler dağıttım. Ve sonra yine odama kendi kabuğuma çekildim. Telefonumda sosyal medyada turlarken Barış aradı. Gözlerimi devirdim ve telefonu açtım.
—Efendim Barış?
—Nasılsın ne yapıyorsun?
—Hiçbir şey, oturuyorum öyle boş boş.
—Daha iyisin yani.
—Evet.
—Sevindim.
Sonra sessizlik oldu. Benim söyleyecek bir şeyim yoktu da telefonu kapatmadığına göre onun vardı.
—Eeee Barış? Susacak mıyız?
—Ben anlayamıyorum Eylem, neden istemediğini çözemiyorum.
—Ben de bu tavrına şaşırmıyorum. Barış, koşturmanın anlamı yok, zamanında olsun her şey. Kendimi değişen bir duruma alıştıramadan bir yenisi ekleniyor. İstemiyorum.
Ben konuşurken telefona mesaj geldi. Kulağımdan çekip kimden geldiğine baktım ve gördüğüm isimle telefonu kulağıma yeniden koydum. Barış uzunca bir açıklama yapmak beni rahatlatmak adına başlamıştı konuşmaya. Ama zaten hiçbir açıklamasına tav olmayacakken bir de gördüğüm mesajla hiç dinlemek istemedim. Ve konuşmayı hızla sonlandırıp telefonu kapattım. Derin nefes alarak özlediğim adamdan gelen mesajı açtım.
—Ayrıldım.
Bu kadardı mesaj. Ne önü ne arkası vardı. Ama tek kelime içimde yersiz sevinçlere neden oluyordu. Defalarca yazılanı tekrar ettim, her tekrardan sonra daha çok gülümsüyordum. Kafamda bir sürü senaryo geziniyordu. Ayrılığını bana haber vermişti. Bilmemi istiyordu, çünkü hala beni önemsiyordu. Belki de yeniden ikimiz adına umutlanıyordu. İçimde coşku seli gibi ard arda gelen düşüncelerle odamda volta atıp duruyordum. Sonra biranda suratımı asıp oturdum. İyi de hep umutlansa kaç yazardı? Ayrılan Aslan'dı bense hala nişanlıydım. Dirseklerim bacağımda yüzümü ellerimin arasına koydum. Sağa sola oynattığımla başımla bu böyle olmayacak dedim. Elime telefonu alıp yazmaya başladım.
—Kutlama mı yapalım, kafayı bulup ağlayalım mı? Hangisi hislerine tercüman olur?
—Sadece seni görmek istiyorum.
Yüzüme yayılan kocaman gülümseme ile yatağıma sırtüstü uzandım. Mesaja kısaca cevap yazdım.
—Ben de.
—Nasıl yapalım?
—Yarın öğleden sonra bir bahaneyle çıkarım. Sahilde buluşur sohbet ederiz.
—Tamam, mutlaka haber ver.
—Merak etme.
—İyi geceler güzelim.
—İyi geceler Aslan'ım.
Şimdiden içimi kaplayan heyecan dalgası ile nasıl öğlene kadar sabredeceğimi bilemiyordum. Biran önce sabah olmasını istediğim için erkenden yatağıma süzülüp gözlerimi kapattım. Güzel bir güne uyanmak istiyordum ve öyle de oldu. Sabah balkon kenarına konan kuşun cıvıltılarıyla gözlerimi açtım. Yatağın içinde gerinerek bedenimi açtım ve kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Henüz evden nasıl çıkacağımı bilmesem de İçimdeki tarifsiz neşeyle mutfağa girdim. Kahvaltıdan ufak ufak atıştırmaya başladım. Birazdan kapı çaldı ve Esma ablam günaydın diyerek içeriye girdi. Aklımdan geçen tek şey öğleden sonrası için destekli bir bahane bulmam gerektiği oldu. Kahvaltı sofrasına oturdu ve klişeleşmiş sohbetler eşliğinde yedik. Kahvaltı sofrasını toplayıp biraz oyalandım, ufak ufak hazırlanmak için odama çıkacağım sırada annem içerden getirdiği işlemeli şifon başörtüsünü bana fırlattı.
—Al bunu, üzerine de düzgün bir şeyler giyin gidelim.
Anlayamadığım boş gözlerle anneme doğru bakıyordum. Bir yerlede mevlüt mü vardı yoksa mezarlığa mı gidecektik ne alakaydı çözemedim.
—Nereye gidiyoruz? Diye korkarak sordum
—Nikaha!
Başımdan aşağı kaynar suyu dökselerdi bu kadar yanmazdım, bu kadar canım acımazdı. Duyduğum cevabın ağırlığıyla olduğum yerde kalakaldım. Ne yapmam gerektiğini idrak edemiyordum. Annemin sert bir şekilde çıkan sesiyle irkildim!
—Eylem hadi kıpırda, öğle ezanı okunmadan hoca kıyacak nikahınızı. Vakit yok!
—Ama ben..
Dememle sözüm kesildi.
—Bırak konuşmayı Eylem, acele et!
Ayağa kalktım, ruh gibi adımlarla merdivenlerden yukarıya çıktım. Uzun lacivert elbisemi üzerime geçirdim. Donuk bakışlarla aynadaki yansımama baktım. Sonra başımı eğdim ve merdivenlerden aşağı indim. Annemin baştan aşağı beni süzdüğünü hissediyordum. Sesini çıkarmadı.
—Hadi Esma gidelim dedi.
Ablam, annem ve ben dışarıya çıktık. Nikahın kıyılacağı yere doğru gidiyorduk. Kendimi askerlerin yanında dar ağacına doğru giden suçlu gibi hissediyordum. Birazdan annem ilmeği boğazıma geçirecek, ablam da tabureye bir tekme atacaktı. Ve ben daha fazla nefes alamayacaktım. Barış'ın amcasının dükkanına gelmiştik. Bizi üst kata yemekhaneye yönlendirdiler. Oraya gidip sandalyelere oturduk. Masa ve sandalyelerden oluşan, pis ve yoğun yemek kokan mekan midemi bulandırmıştı. Böylesine önemli bir durumu kaç kişi böyle basit bir yerde gerçekleştirmiştir acaba.
Annem ve ablam Barış ile sohbet ediyor bense sessizce bekliyordum. İçimde yükselen sıkıntıyı bastırmaya çalışıyordum. Birazdan Hoca ve Barış'ın amcası geldiler. Hoca evvela evliliğe dair kısa bir sohbet ettikten sonra nikaha geçti. Bana yönlendirdiği kabul ediyor musun sorusuyla annemin gözlerine baktım. 'Ediyorum' dedim. İkinci kez aynı soru sorulunca ablama baktım ve 'ediyorum' dedim. Üçüncü kez sorduklarında başımı eğdim ve 'ediyorum' dedim. Her cevapta burnumun ucu daha çok sızladı, gözlerimi kırpmaya korkar oldum. Derin nefes alarak, içimden şarkılar söyleyecek boğazımdaki yumruyu bastırmaya ana kapılmamaya çalıştım. Barış'ın da tekrarladığı 'aldım kabul ettim' sözleriyle Allah katında eş sayılmaya başladık. Hayallerimin el sallayarak uzaklaştığını görebiliyordum. Hoca hayırlı olsun diyerek öğle namazına yetişmek için hızla oradan ayrıldı. Annemler de bana bakarak 'biz eve geçiyoruz.' Dediler. Ben de Barış'la birlikte dışarıya çıktım ve temiz havanın yüzüme çarpmasıyla daha fazla tutamadığım gözyaşlarım akmaya başladı. Halime şaşkınca bakan Barış
—Ne oldu şimdi? Diye sordu
Ağlamaktan konuşamıyordum, kesik kesik çıkan kelimelerin arasından tek söyleyebildiğim
—Ben istemiyordum ki.. oldu.
Barış beni sarmalayıp göğsüne bastırdı. Verdiği cevap ile daha fazla ağlamaya başladım.
—Sen artık benim KARIMSIN!Beğeniler ve yorumlar lütfen ☺️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...