Günlerim sabah kalk okula git, akşam tam vaktinde evinde ol şeklinde. Olabildiğince monoton! Evde hummalı bir hazırlık var. Sanki dersin devlet büyüklerini ağırlayacağız. Altı üstü Barış'ın ailesi. Küçümsediğimden değil de, olmayacak bir iş için yapılan bu çabaya üzülüyorum. Ve ben hiçbir şey yapmıyorum. Sadece idare ediyorum. Annemi, kardeşlerimi, bazen babamı (neyseki bu konuyla hiç ilgilenmiyor), çoğu kez Barış'ı. Sabah günaydınları, akşam iyi geceleri bitmiyor. Gün içinde evdeyken anneme herşey yolunda konuşmaları yapıyorum. Gözüne soka soka Barış'ı seviyor gibi yapıyorum. Sanırım günde bir kez bunu yapmam Barış'ı da ikna ediyor. Bu yüzden ona olan gerçek hissimi görmüyor. Sabrediyorum. Herşeyin yoluna gireceği uygun zamana sabrediyorum. Aslan ile her şey tıkırında. Görüşemiyoruz evet. Malum ev= nazi kampı. Ama en azından mesajlaşabiliyoruz. Kelimelerle birbirimize dokunuyor, aramalarla sarılıyoruz. Hiçbiri özlemimi gidermese de şükrediyoruz. Perşembe günü sınavı var. Yanında olmamı istemişti ve ben de bunu istiyorum. Günlerdir eve söyleyebileceğim uygun bir yalan arıyorum. Aynı yalanı Barış'a da söyleyeceğim. İkisine de uygun bir şey bulmak ve bunu destekleyecek delillere sahip olmak gerek. Bu yüzden günlerdir çalışıyorum. Salı günü okuldaki samimi gördüğüm hocayla değişik şekillerde fotoğraf çekildim. Benim yalan malzemem olduğunu bilmiyordu. Perşembe günü salı günki kostümümle işe gittim. Saçıma kadar aynı yapmıştım. Okul çıkışında sanki spontane gelişmiş gibi annemi aradım
—Okuldaki hocayla birlikte yemek yiyecez bu akşam.
—Emin misin okuldaki hoca olduğuna?
—Off annee! Tamam sana resim atarım sen de inanırsın.
—Öyle olsun bakalım, geç kalma!
Aynı konuşma Barış ile de aramda geçiyor nedir ki beni evde sanıp aramasın. Rahatsız edilmek istemiyorum.
Okul çıkışı Aslan geldi. Ve 3 günde onu deli gibi özlediğimi farkettim. Tabi ki okulda sarılamazdım, araba biraz uzaklaştıktan sonra kenara çektik ve sıkıca sarıldık. Belli ki oda özlemişti. Öyle bir sarılmak ki kokusunu içime çeke çeke, gelecek özlemlerin hasretliğini de şimdiden çıkarırcasına. Bir kaç dakika sarılmışızdır herhalde. Aslan ayrılmaya çalıştıkça ben daha da sıkı sarıldım. Bir nevi deşarj oluyorum böyle
—Eylem bırak tamam, sınava geç kalacağım.
—Napim çok özledim.
—Ben de özledim, ama bu yıl mezun olmalıyım.
—Tamam tamam hadi gidelim.
—Vaktin var mı?
—Geç kalmamak şartıyla evet.
—Kime göre geç?
—Anneme göre.
—Saat kaçtan sonrası geç sayılıyor?
—Yani bu değişebiliyor. Ama bu akşam şartlarımı zorlayacağım.
—O zaman sınavdan sonra hasret giderelim mi?
Aslan'dan yan yan bakışlar, yamuk bir gülüş. Ne demek istediğini anlamıştım.
—Sınav çok uzun sürmez değil mi?
—Zor sormamışsa sürmez.
—Çalışmışsan zor gelmez.
—Çalıştım tabi. Bugünden beri kitap üstündeyim. Bu kez olacak.
—Sadece bugün mü çalıştın?
—Yani evet
—O zaman İnşallah geçersin.
Okula geldik. Kendimi çocuğunu üniversite sınavına getirmiş ebeveyn gibi hissediyordum. Aslan'ın elinden tutmuş sınav binasına doğru yürüyorduk.
—Kalemin silgin yanında mı?
—Evet cebimde.
—Su?
—Sınavlarda su içmem ben.
—Ben okunmuş pirinç getirmiştim sana onları susuz mu yutacaksın?
O kadar ciddi sormuştum ki Aslan biranda yürümeyi kesip yüzüme baktı
—Ciddi misin?
Sürdürecektim ama yüzündeki ifade kahkahamı basmama sebep oldu.
—Alacağın olsun Eylem gerçek zannettim.
—Belli belli dedim ama hala gülüyordum. Ağız dolusu gülmeye o kadar açtım ki bu durumu iyice değerlendiriyor gibiydim. Ne ağlamam durdurulabiliyor ne de gülmem. Surat ifadesi aklıma geldikçe "ciddi misin" diyip gülüyorum. Sonunda Aslan da bana katıldı ve gülmeye başladı. Bina kapısına geldiğimizde toparlanmıştık.
—Tüm gerginliğimi aldın Eylem. İyi ki geldin.
—İnan bana sen de benim tüm gerginliğimi aldın. Ne diyeyim iyi ki dersi bırakmışsın.
—Öyle de demeseydik iyiydi.
Yine anneler gibi davranıp, başını okşayarak tane tane konuştum
—Hadi birtanem, Allah zihin açıklığı versin. Ben şu ilerdeki masa da seni bekliyor olacağım. Çıkınca direk oraya gel tamam mı, kaybolma sakın.
—Sana da eğlence çıktı di mi? Bir daha seni yanımda getirmeyeceğim bak.
—Aaaa ama aşk olsun Aslan, ben sana ilham oluyorum. Birazdan sınav kağıdına bülbüller gibi şakıyacaksın.
—İşlemsel bir sınav bu?
—Ay aman her neyse işte. Hadi artık geç kalmıyor musun?
—Tamam güzelim dedi ve yanağıma bir öpücük kondurup içeriye girdi.
Ben de gerçekten gösterdiğim masaya gidip oturdum. Yanımda getirdiğim kitabımı açtım. Açık hava da kitap okumak fikri çok güzel olsa da, üşümüştüm. Aslan biran önce gelse de beni ısıtsa diye düşündüm. Ve düşünceme muzipçe gülümsedim. Aslında arabada da bekleyebilirdim. Ama şimdi gitsem gerçekten beni burda arar mıydı? Neyse bekleyeyim az daha. 40 dakika sonra binadan çıktığını gördüm. O da beni görmüştü ama ben sanki görmemiş gibi el kol hareketleri yapıp Assllaaann burdayım diye bağırıyordum. Gülerek yanıma geldi.
—Ya kızım sen nasıl bir şeysin.
Boynuna sarıldım.
—Seni görünce şirazem kayıyor, ayarsız bir neşe geliyor bana. Hayatımdaki tek neşeli anların bu anlar olduğunu düşünürsek beni normal karşılarsın.
Uzaklaşıp
—Di mi? Diye sordum
—Hı hııı tabi tabi dedi.
—Burada seni bekleyeceğim diye bir taraflarım dondu resmen.
— Ben ısıtırım o taraflarını.
İkimizde sadece sırıtıyorduk. Elele tutuştuk ve arabaya doğru yürümeye başladık.
—Neden arabada beklemedin ki, zaten hastalığın tam toparlanmadı.
—Aklıma geldi aslında ama sana masa da bekleyeceğim dedim diye orda bekledim.
—Eylem şaka yapıyorsun değil mi?
—Yoooo
—Bunu düşünebilirdim ben.
—Mutlaka ama ben düşünemedim.
Arabaya geldik. Hemen klimayı çalıştırıp ellerimi küçük hava deliklerine dayadım.
—Sınav nasıldı?
—Bilmiyorum ki. 40 dk ama 5 soru, var gerisini sen düşün.
—Düşünebilmem için biraz daha ipucu versen.
—Nasıl yani?
—Mesela kağıdı teslim ederken kaç soru cevaplanmıştı?
—Tabi ki hepsi. Ama ne kadar doğru bilemeyeceğim. Çünkü cevabını bilmediklerime bildiğim şeyleri yazdım.
—Haa çalıştığımı anlasın diyorsun yani.
—Nerden bakacağına bağlı.
—Hocalar böyle şeylere pek taviz vermezler ama inşallah üç sorun garanti doğrudur.
—Bakacaz.
—Diğer derslerin sınavları?
—Biri uygulama olacak sınav değil, proje vereceğim. İkinci dönem de maket yapacağım. Bir tane daha var oda bu dönem sınav yapmayacakmış, kafasına göre puan verecek sanırım. İkinci döneme de bakacaz artık.
—Kafasına göre nasıl puan veriyor ya.
— Sınıf içinde uygulama yaptırıyor ona göre verecek. Ama ben yapmadım. Sanırım eski uygulama notumu yazacak. Neyseki iyi not almıştım.
—O zaman iyi.
—Bu yılı da uzatırsam babam isyan bayrağını çekecek.
—Sonuçta kendi paranı kazanıyorsun. Neden isyan etsin ki.
—İşten çıkmayı düşünüyorum.
—Aaaa ama neden?
—Bir kursa yazılacağım, bu yıl sınava gireceğim. Ders çalışmam lazım.
—Hoşgeldin kpss maduru. Nasıl istersen, yardımcı olurum sana.
—Sağol birtanem.
Araba büyükannenin evine gelmişti. İkimiz de birbirimize bakıp gülümsedik. Önce Aslan inip yukarıya çıktı, bir kaç dakika sonra da ben. Dikkat çekmemek için her şeyi yapıyorduk. Karanlıkta el yordamıyla ilerlemeye çalışırken biranda bir kol belimden beni sarıp ayaklarımı yerden kesti. Korkarak hiiii diye ses çıkarınca susturmak için dudaklarıma yapıştı. Ben de dünden razı anında öpücüğüne cevap verdim. Kollarımı boynuna doladım. Öpücük bitince ayaklarım yere bastı. Sessizce konuştum
— Senin yanındayken zaten ayaklarım yere basmıyor. Böyle oyunlara gerek yok.
— Ayakların yere bassın Eylem, öyle boş yere havalanma.
—Ne demek istedin anlayamadım?
Biranda modum düşmüştü, boş yere havalanma nedir?
—Ayakların yere basmazsa benden uzun olursun, hoş bir görüntü olmaz diye demiştim.
—Iııyyy şu iğrenç espiriyi yapmak için kurduğun cümleye bak. Gülemedim yani..
—Yaa tamam heyecanıma ver. Hadi gel.
Elimden tuttuğu gibi yatak odasına götürdü.
—Şimdi söyle bakalım, nerelerin üşümüştü?
O kadar yakınımda konuşuyordu ki insanın etkilenmemesi münkün değil.
—Söylemesem de göstersem olur mu?
Yine bir sırıtış, yine gülüşünde kendimi kaybedişim.
—-Olurr dedi gevrek gevrek.
Yatağa oturdu, ve beni izlemeye başladı. Ben yavaşça üzerimdekileri çıkartmaya başladım. Karşısında iç çamaşırlarımla kalmıştım.
—Eee hala bir yer göstermedin?
—Çünkü o yerler hala üşüyor, o yüzden giyinik kaldılar.
Elimden tutup yatağa doğru çekti beni. Önümde giyinik halde oturuyor ona tepeden bakıyordum. Ellerini belime koydu. Elleri o kadar sıcaktı ki gerçekten beni ısıtıyordu. Başını gögsüme yaslayıp derince soludu. Sonra elleri yukarıya doğru çıkıp yine tek seferde kopçayı çözdü. Sütyenim kollarımdan sıyrılırken, içinden çıkanlar özgürce dudaklarına doğru koşuyordu. Dudakları gögsümle buluşunca başımı geriye doğru attım. İçim coşmaya başladı, tüm organlarım ayaklanmış alkış tutuyordu. Bu tatlı zevk ile ağzımda kesik kesik inlemeler çıkıyordu. Geçen sefer kendimi tutmuştum ama bu kez boynunda duran ellerim başını gögüslerime doğru bastırdı. Bu hareketimle elleri hareketlendi ve üzerimde kalan son parçanın iki yanına yerleşti. Yavaşça aşşağı doğru sıyırdı. Ancak acelesi olan kilot bacaklarımdan yere hızla kayıp düştü. Aslan'ın elleri ilerleyip deliğimi bulunca ağzından "oooww" diye bir ses çıktı.
— Sen ne çabuk sulanmışsın böyle.
—Sen niye hala giyiniksin böyle?
Üzerindekileri çıkarmak için girişimde bulununca "bir dakika" dedim. Ve onu ben soymaya başladım. Üstten giydiklerini hızlıca çıkarıp kenara koydum. Sonra önünde yere çömeldim. Pantolonunun düğmelerini açtım ve onun da yardımıyla iç çamaşırıyla beraber çıkarttım. Kabarmış aletiyle gözgöze geldim. Başımı kaldırıp Aslan'ın yüzüne baktım, sonra yeniden gözlerimi alete çevirdim. Başımı yavaşça ona doğru yanaştırınca Aslan sessizce konuştu
—Bunu yapmayacaksın değil mi?
—Sevmez misin?
—Severim de, sen gerçekten istiyor musun?
—Ben ne kadar zevk veririm bilmiyorum ama deneyeceğim.
Derin bir nefes aldı
—Peki tamam, hazırım.
Kurduğu cümle ile hızla ağzıma aldım. Ne yaptığımın farkında olmasam da Aslan'ı inletmeyi başarmıştım. Bir süre dudaklarımla keyiflendirdikten sonra omuzlarımdan tutup geri çekti beni.
—Dur yoksa boşalacağım dedi.
Beni ayağa kaldırıp yatağa uzattı ve üzerime çıktı. Elleriyle ayırdığı bacaklarımın arasına bir çırpıda yerleşti. Aaahh diye bağırdım. Dudaklarıyla beni susturmaya çalıştıkça ben daha çok zevk alıyorum. Aralıksız gitgelleriyle ben kaçıncı kez boşaldığımı bile bilmiyordum. Aslan derinden inleyerek, içimden çıkmadan üzerime doğru yığıldı. Dudakları kulak hizama gelmişti. İkimizinde gögsü hızla kalkıp iniyordu.
—Özür dilerim Eylem.
—Ne oldu ki, anlamadım?
—Sanırım ilaç almak zorundasın.
Öyle diyince panik oldum.
—Ne, nasıl yani, sen şimdi içime mi?
—Tutamadım ben çok üzgünüm.
Sesinin tonu öyle düşmüştü ki gerçekten üzüldüğünü hissedebiliyordum. Sıkıca sarıldım ona
—Üzülme, hallederiz.
Yana devrilip yine sol kolunu kaldırdı bende kulağım kalbine gelecek şekilde gögsüne koydum başımı. Bedenine sardım kollarımı, oda aynı şekilde bana sarılıyordu.
—Birtanem, yarın okuldan çıkınca eczaneye uğra ve ilacı al. İstersen ben alıp getireyim sana.
—Yok yaa sen işinden olma, sonra kötü oluyor. Ben hallederim sanırım. Ama hemen bu akşam içmem gerekmez mi?
—72 saat içinde almalısın.
Başımı kaldırıp yüzüne baktım. İlacın adını sordum ve hiç tereddüt etmeden söyledi.
—Belli ki daha önceden de kullanmak zorunda kalmışsınız beyefendi dedim.
İçimde yoğun kıskançlık çanları çaldı, başkasına da bu denli dokunmuş olmasının düşüncesi beni yaktı kavurdu. Kıskançlık sebepsiz öfkenlenmeme sebep oluyordu. Dışarıya bu duygumu nasıl yansıttıysam Aslan söze girdi
—Güzelim, bu ilacı ben daha önce aldım. Ama abim için. Onun birlikte olduğu kişiye vermek için. Normalde Ben bu kadar korunmasız hareket etmem. Ama seninleyken senin deyiminle şirazem kayıyor. Nasıl yaptım bu hatayı anlamadım.
—Ben neden hissetmedim, İnsan bunu hissetmez mi, Ben miyim anormal?
Gülümseyip alnıma bir öpücük kondurdu.
—Sanırım hissedilmiyor. Yani normalsin.
—Ahh iyi bari. Ama sen de kabul et biliyosun.
— Ne öğrenmeye çalışıyorsun?
—Hiçbir şey. Aslında garip bir şekilde hem bilmek istiyorum hem de hiç istemiyorum.
—Nedir o?
Bir süre sessiz kalıp kem küm ettim, sonra direk sordum
—Başka bir kadına da bu duyguyu yaşattın mı?
—Kimsenin içine boşalmadım. Çünkü kimseye kendimi kaybedecek kadar bağlanmadım. Oldu mu güzelim?
Cevap hoşuma gitmişti. Başımın altındaki gögsüne bir öpücük kondurdum.
— Oldu oldu, çok güzel oldu.
—Bana baksana sen?
Başımı kaldırıp yüzüne baktım, oda uzanıp dudaklarımı öptü.
—Çekinmeden her şeyi sorabilirsin, öyle alttan alttan konuşup ima etme. Hoşlanmıyorum laf sokulmasından. Dosdoğru söyle işte.
—Benden önce ki yaşadıklarını sormaya hakkım yokmuş gibi geliyor. O yüzden çekiniyorum.
—Sormaya hakkın var, benim de cevap verme zorunluluğum var. Sonuçta birbirimizi tanımaya çalışıyoruz, ama senden öncesinde yaşadıklarımın hesabını sorma hakkın yok. Biraz saçma olur zaten.
Çenemi gögsüne dayadım, sırıtarak sordum
—Kıskanma hakkım var mı?
Cevap vermek yerine beni yukarıya doğru çekti. Öpüşmenin en tatlı haliyle yuvarlanıp üstüme çıktı.
—İkincisi için zaman var mı?
—Zannetmiyorum.
—Geçmişte olurdu, bu konuyu kıskanmalısın.
Koluna sertçe vurdum.
—Çok kötüsün!
O Kahkaha attı.. Benim dünyam aydınlandı,
O kahkaha attı, ben kamaştım.
O kahkaha attı, ben neşe doldum.
Ayağa kalmış hazırlanıyordu bense hala yatakta dalmış bir halde onu izliyordum. Bana kusursuz gelen bedeniyle, çok cezbedici duruyordu. Karanlıkta farkedilmeyen simsiyah karışmış saçlarını eliyle düzeltmeye çalışmasını tebessümle izledim. O tamamen giyinmişti. Bense hala çıplaktım.
—Güzelim izlemen bittiyse kalk hadi.
—5 dakka daha nooolurr.
—Ooo ebeveynlik sırası bana mı geçti?
—Hıhıııı, Aslan senden bir şey isteyebilir miyim?
—Evet
Doğrulup yatakta bağdaş kurdum.
—Ben de iz bırakır mısın?
Kaşları çatıldı, söylediğimi anlamaya çalıştı. Sustu,bekledi, ama anlamadı.
—Nasıl bir iz?
Parmağımla boynumu işaret ettim.
—Ama güzelim yarın senin..
—Şşşş lütfen, seni hissetmek istiyorum.
Yatağa yanıma oturdu, dudaklarını boynuma değdirdi, ve kan toplaması için iyice emdi. Bir vampirin kana susamış hali gibiydik. Uzaklaşıp boynuma bakınca gülümsedi.
—Bence fena olmadı. Hadi sıra sende.
—Ciddi misin? Yani Sen de?
—Evet neden olmasın.
Bu kez ben boynuna yanaştım ve aynı şekilde emerek kan dolmasını sağladım.
Sonra birbirimize baktık ve Aslan elini kalbime koyarak,
—Sen yine de beni burada hisset olur mu, gelip geçici değil, kalıcı olmak isterim?
Cevap vermedim dudaklarına kısacık bir öpücük kondurup hızla yataktan çıktım ve üzerimi giydim.
—Hadi gidelim.
Arabaya bindik. Emdiğimiz yerler giderek morarıyordu. Kabanım boğazımı kapatıyordu. Bu risk ona değerdi. Hele de yarını düşününce..
Günün en zor kısmına geldik, suratım asıldı yine.
—Yapma Eylem, seni mutlu bırakmak istiyorum.
—Bu suratım o mutluluğu bırakmak istemediğim için. Senden bir metre uzaklaşınca kararıyorum ben.
—Ama bu kez seninleyim dedi elini boynuma koyarak.
Gülümsedim..
—Evet, iyi ki benimlesin.
—İyi ki benimsin.
Küçük kaçamak dokunuşla onu öptükten sonra eve doğru gitmeye başladım. Artık yarın olabilirdi. Ruhum o saçma günü karşılamaya hazırdı.
Eve geldiğimde kendimi duşa attım hemen. Evdeki hazırlıklardan kimse önünü görmüyordu. Bu da benim işime geldi açıkçası. Aynada boynuma baktığımda gülümsedim ve morartımı okşadım. Kendi kendime murıldandım:
Seni Seviyorum
Pijamamın üzerine eşofmanımı geçirip boğazına kadar yukarıya çektim. Yatana kadar evde öyle dolandım. Ertesi gün okulda boğazlı kazak giydim. Okul çıkışı eve gelmeden bir eczaneye uğrayıp Aslan'ın bahsettiği ilacı aldım. Çünkü o kadar çok hatırlattı ki resmen içine dert etmişti bu durumu. Gece mesaj attı ayrı, gündü attı ayrı, okul çıkışı ayrı. Her mesajından sonra bende ona babalığın çok yakışacağından bahsettim. Dolayısıyla ilacı almamamdan korkuyordu. Ben 9 saat sonramın garantisini veremezken, içinde bulunduğum bu muammaya bir de çocuk getirirsem ancak arşa değerdi başım. Gerçi içinde minicik hapların olduğu kutuya haddinden fazla ücret ödedim. Biran doğurmak daha az maliyetli olurdu diye düşünmedim değil. Ama ilaçları içtim. Aslan'a derin bir oh çektirdim. Bir daha böyle bir hata yapacak kadar kendini kaybetmeyeceğine yemin edebilirim.
Akşam gelecek olan misafirler için kombin değişikliği yapıp yakalı bir gömlek giydim. Morartıma hafif kapatıcı sürdüm. Ne olur ne olmaz diye. Değişen kombin tabiki Esma ablam tarafından beğenilmeyip karar verdiğimizi neden giymediğimi sordu durdu. Boğazım açıkta kalıyordu diyemedim. Lekeliymiş o dedim. Neyse ki yoğundu da çok üstünde durmadı.
Beklenen misafirler geldi, evde ben hariç herkes de saçma bir heyecan. Barış getirdiği çiçekleri kollarıma bırakırken titriyordu. Benden bir söz bir dokunuş bekledi ama ben kuru bir teşekkürle içeriye aldım herkesi. Salon biranda tanımadığım insanlarla doldu. Küçük bir hoşbeşten sonra annem kaş göz işaretiyle beni içeriye gönderdi. Ayıpmış yanlarında oturulmazmış. Hayatımda duyduğum en güzel ayıp. İşime gelmişti. Mutfakta Ezgi ile oturuyor arada çay doldurup servis ediyordum. Boş kaldığım anlarda da elimde telefon. Aslan dan gelen mesajları yanıtlıyordum
—Nasıl gidiyor misafircilik?
—Sakin ve benden uzakta.
—Çünkü sen yanımdasın, şah damarımda.
—Bedenimi de oraya aldırmalısın en kısa zamanda.
Ezgi halime bakıp
—Ben burda içerde ne konuşuluyor diye merakımdan çatlıyorum, sen orda sırıtarak mesaj çekiyorsun.
—Boşversene Ezgi, kendine daha mühim meraklar edinmelisin.
—Mesela kiminle mesajlaştığın gibi mi?
Gözlerimi devip yan yan bakışlar attım. Sonra telefonu kitleyip masaya bıraktım. Bizden kahveler gitmeyince korktuğum başıma gelmedi, isteme olmadı. Barış'ın kendi gibi dengesiz ailesi böyle bir çılgınlık yapar diye korkmuştum. Ama şükürler olsun basit bir şekilde atlattım. Geceyi tamamlayıp gidiyorlarken, benim bir elim gömleğimin üzerinde, boynumdaki morluktaydı. Dokundukça o ana gidiyor mutlu oluyordum. Varsın herkes onlara gülümsüyorum sansın, ben bambaşka yerdeydim. Gecenin sonunda annemlerin dedikodusu vardı. Dinlemeyi de, katılmayı da istemeyecek haldeydim. Ben yorgunum diyerek odama doğru yol alıyorken babam seslendi
—Kızım bu aileyi çok aradın mı?
İlk defa babamdan hakkımda bir yorum duyuyordum. Doğrusu yorumu benden çok Barış'ın ailesi hakkındaydı. Ne söyleyebilirim ki?
—Çok aramadım. Neden öyle sordun?
—Ne bileyim yaa diye kendi kendine söylenerek yatak odasına gitti. Demek ki babam da benim gibi sevmemişti onları böylece bir yük daha kalktı omzumdan?
Odama gelip kendimi sırt üstü yatağa attım. Bunu da atlatmıştım sonunda. Şimdi Barış'tan kurtulmam gerekiyordu. Soğuk Eylem çalışmalarına başlayacağım. Herhalde niyetimi anlar. Kaç erkek böyle biriyle evlenmek ister ki. Yapacak olduğum uzaklaştırma planlarını tasarlarken Barış'tan mesaj geldi
—Aşkım bizimkiler aileni çok sevdiler. Herkesin ağzı kulaklarında. Ben de çok gergindim, neyseki korktuğum gibi olmadı. Sizin cephe de durumlar nasıl?
Korktu mu? Afedersin de annemden gelmiş gelin çağrısı neden korktu ki? Korkutucu davranışta bulunacak olsaydı niye çağırsın ki. Ama tabi Barış bu, sebep sonuç ilişkisi olmaz asla. Olaylara sadece kendi tarafından bakar. Empati sıfır. Hayatında bir arkadaşının dahi olmayışını yadırgamamak lazım. Dinliyor ama anlamıyor. Algılamıyor, yorumlamıyor. İnsan böylesine düz olabilir mi? Ama en çok kendime kızıyorum, bunca sene nasıl böylesine kör oldum! Neyse planlarım doğrultusunda cevap verdim.
—Neyden korktun ki?
—Siyaset konusu açılmasından korktum çünkü babam bu konuda çok katı ve kendisinden başka görüşleri savunanlara gıcık oluyor. Ve baban karşıt görüşte!
Al işte babası ne ki oğlu o olsun, önyargı! Dar görüş, bencillik. İnsan, evladının önemli gününde neden siyaset konuşsun ki. Hadi diyelim konu açıldı. Ne demek başka görüşü savunanlara gıcık olmak. İnsan bir tek siyasi görüşüyle mi yaşıyor. Bir de benim babam yani. Hayatta tuttuğu ne bir siyasi görüş ne de bir takım vardır. İkisinde de olaylara çok farklı açılardan bakar. Kimden ne duysa ona inanır, saftır.İrdelemez, araştırmaz. Hayata sadece çalışmak için gelmiştir. Akşama kadar hiç oturmadan çalışır, sabaha kadar hiç kalkmadan yatar. Bedensel dengesini böyle kurmuştur.
Bu akşam bile fark ettiğim kadarıyla, aile büyüklerim daha aktif bir rol çizdi. Amcamlar, dedem babamdan daha çok konuştu. Babam da kendi köşesinde, nerden düştüm buraya der gibi bir havası vardı. Gözlemciydi sadece. Böyle bir insanı siyasi görüşünden sebep sevmemek...
Aslında işime de gelirdi, bu iş yıkılsın da nerden olursa olsun. Ama laf gelmeden, boyun bükülmeden olsun.
—Hayatımda duyduğum en saçma şey. Baban bu yüzden ailemi sevmeyecekse gitsin seni savunduğu kişinin kızına versin. Böylece herkes mutlu olur.
—Aman ne komik! Sizinkiler bir şey söylemiyor mu?
—Dürüst olmak gerekirse bizimkilerin ne söylediğiyle hiç ilgilenmiyorum.
—Neden ama? Ben evlendiğimizde ailelerimiz iyi anlaşsın evimize girip çıksınlar isterim.
—Hah işte nedeni tam da bu cümlende gizli. İsteklerimiz farklı.
—Neden sen annenlerin evine gelmesini istemez misin?
—Kazı koz tavuğu horoz anlıyorsun. Açıklama yapamayacak kadar yorgunum. İyi geceler
—Hiçbir şey anlatmadın ama.
Ne duymak istiyor acaba? Babamın yorumunu atsam ona ne der acaba? Gerçekten yoruyor beni. En iyisi daha cevap vermemek. Hatta istediği hiçbir şeyi ona vermemek. Aradan geçen on dakikadan sonra Barış tekrar yazdı.
—Ben her şeyin çok daha güzel olacağına inanıyorum. İkimizi aynı evde görebiliyorum. Bu beni heyecanlandırıyor. İnşallah sorunsuz hallolur bu süreç. İyi geceler aşkım
Aynı evde bizi görüyormüş! Bense aynı şehirde bile görmek istemiyorum. Ve heyecanlanıyor. Ne hayal ediyor ki? Biran istemsizce Barış'la kendimi aynı yatakta hayal ettim ve inanılmaz bir tiksinme geldi bana. Ay Allaahım lütfen aklımın almadığı, içimin sinmediği, ömrümün sevgiyle geçmediği hiçbir duyguyu bana yaşatma. Bu aciz kuluna acı ve onu sevdiğine bağışla. Sevdiğine bağla, ayırma. Telefonumu elime aldım;
—Aslan'ım, günlerin günlerime denk, gecelerin gecelerime ek, ruhun ruhuma kardeş, kalbin kalbimle meşk, ömrün ömrüme eş olsun.
—Güzelim gece gece evlenme mi teklif ediyorsun bana?
—Bağlanma teklif ediyorum sana, benimle bağlanır mısın hayata?
—Çekim gücün iyiyse neden olmasın?
—Deneyenler hiç pişman olmadı.
—Sıçtırtma deneyenlerin bacağına şimdi.
—Deneyenlerin bacaklarını bilmem ama romantizmimin içine ettin.
—Boşver romantizmi güzelim ben seni her türlü severim. Ama tamam kabul ediyorum seninle evlenirim. Haa pardon ya hayata bağlanırım diyecektim. Getir ipleri :)
—Aslan hala işin dalgasındasın. Daha da sana güzel bir şey yazmam. Git yat hadi.
—Yatamıyorum ki.
—O niyeymiş?
—Yastığım sen kokmuyor. Bir gün yastığımı sen kokutalım mı?
—Olur, bana verirsin yastık yüzünü bir gece yatarım onda sana iade ederim. Böylece yastığın ben kokar.
—Onu mu demek istedim Eylem yaa..
—Öküzlüğe karşı sığırlık! Güzel şeyleri sabote etmek böyle bir duygu işte beyefendi.
—Vay be anında skor 1-1 oldu. Helal olsun.
—Evet beraberlik yakaladık. En güzeli de bu oldu. (Şu cümlemdeki ince anlamı da talan edersen, sana bir daha... )
—Noktalı yeri dolduramadım, o yüzden çok korkamadım.
—Ben de dolduramadım, çünkü hiçbir şekilde sana kıyamadım.
—O zaman soruma cevap alayım?
—Yastığın yastığım olsun, bir yastıkta kocayalım.
—Seni seviyorum
—Seni çok seviyorum.
—O zaman iyi geceler birtanem. Tatlı rüyalar
—Sana da canım. Rüyanda beni gör :)
Çok şapşal yaa, ama seviyorum işte. Yatağımda yana döndüm, yorganıma Aslan'mış gibi sarıldım. Gözlerimi kapattım. Mırıldandım
—Hergün gözlerimin gördüğü son kişi de sen ol ASLAN'ıM..Beğenmeden geçmeyelim lütfen 🙏🏼
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...