Bütün günü Aslan ile geçirecek olmanın heyecanı ile biraz erken kalkmış, dolayısıyla evden de erken çıkmıştım. Haliyle buluşma yerimizde yoktu. Ben de kurs yerine gidip raporumu verdim. Bir dakikalık vakti bile kaybetmek istemiyordum. Buluşma yerimize doğru giderken, Aslan gelip yanımda durdu. Camını indirdi, yüzünde tatlı bir tebessüm vardı. Onu görünce aynı gülümseme bana da bulaşıyordu.
—Günaydın güzelim, gördüğüme göre derbeder olmuş sokaklarda beni arıyorsun?
—Her yolun sana çıktığını bildiğim için aslına bakarsan rastgele yürüyorum, sana da günaydın.
—E hadi yine iyisin yürümene gerek kalmadan ayağına geldim. Atla bakalım.
Hızlıca ilerleyip ön koltuğa yerleştim.
—Erken çıkınca raporumu bırakayım dedim. Ondan dolayı buradaydım.
—İyi yaptın, kesintisiz Aslan showa hazırsın öyleyse.
—Dünden hazırım.
Ben tamamen ona dönük oturuyordum. Aslan da arada bir yoldan ayırdığı gözüyle hızlıca bana gülümsüyordu, bazende sağ eliyle yanağımı okşuyordu. İçimi huzurla dolduran bir sıcaklık vardı ortamda. İnsanın hiç bitmesini istemeyeceği, bazen tüm ömrünü o anda geçirebileceğini hissettiğin türden bir sıcaklık. Ona bakarken içimde karşı konulmaz bir sevinç oluyor. Varlığını daha net hissetmek için derin derin nefes alıyorum. Kokusunu tüm organlarıma göndermek istiyorum. Karnımdaki hareketlilik daha da heycanlanmama sebep oluyor. Ona dair hep daha fazlasını arzuluyorum. Simsiyah saçları, kara gözleri, dudakları,hafif çıkmış sakalları tek tek dokunma hissi uyandırıyor ve kasıklarımda tatlı bir basınç hissediyorum. Kendime yabancı olan bu duygular beni şaşırtıyordu. Barış'la en mutlu olduğum zamanlar da bile onu böylesine arzulamamıştım. Şimdi bu kadar kısa sürede Aslan'a böyle hissetmem... Aşk mı bu? Tutku mu? Yoksa hayatımın bu karmaşasında yaşadığım bir kaçış mı? Arkadaşlıktan öteye gitmesin istemiştim, ama elimde olmuyordu. İlk gün aşmıştık biz o sınırı. Sonra ne yaparsa yapsın ötesinde yaşanıyordu duygular. Ben kendimi durdurmak istemiyorum. Ne olacaksa olsun. Bana güzel gelen bu duygudan kaçmayacağım. Aşksa aşk, tutkuysa tuttu gittiği yere kadar yaşatacağım. Sahil boyu giderken içimdeki duyguların yoğunluğu ile konuştum
—Aslan 2 dk kenara çeker misin ?
Başını bana çevirip endişeli gözlerle bana baktı.
—Yine miden mi bulandı, çıkaracak mısın?
Hem soru soruyor hem de durabilmek için uygun yer bakınıyordu. Ben cevap vermeyince kusma isteğimin boğazıma kadar geldiğini falan düşünmüştür herhalde. Kenara çekti. Bana döndü. Gözlerinde soru işaretleri vardı. Benimse niyetim bambaşkaydı. Aslan'a doğru yaklaştım ve dudaklarına yapıştım. Bir süre şaşkınlıkla öylece kaldı, duvarı öpüyor gibiydim. Dudaklarımızı ayırdım ama alnımız birbirine değiyordu. Sanki herkes bizi izliyormuş gibi fısıltıyla konuştum
—Sana ihtiyacım var.
Sözümün bitmesiyle yeniden öpüşmeye başladık. Bu kez tam ablamıyla bir öpüşmeydi. O kadar birbimize aç ve şehvetliydi ki. Dillerimiz de birbirine karışmıştı. Bedenlerimiz de birbirine değmek için savaş veriyordu ancak arada fren ve vites kolu vardı. Sanki saatlerdir öpüşüyormuşuz gibi birbirimizden ayrıldığımızda nefes nefeseydik. Öpüşmenin şehvetinden çok heyecanımızın yoğunluğu bizi nefessiz bırakmıştı. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Elini tuttum ve kalbime götürdüm. Ben de bıraktığı izi görmeliydi. Gözlerinin içine bakıyordum. Aslan hissettikçe gülümsedi ve diğer eliyle elimi alıp oda kalbine götürdü. Onun kalbi de aynı şekilde hızla atıyordu. Şuan ben eşittir Aslan demekti. Ve ikimiz de gülümsüyorduk.
— Eylem bu çok güzeldi. Yani ben ne diyeceğimi bilmiyorum.
—Şşşş sadece içimden geldi. Kendimi durdurmak istemedim.
—Durdurma tabi, içinden ne geliyorsa yapabilirsin.
—Tamam, öyleyse gidebiliriz.
—Nereye?
—Bilmiyorum, beni nereye götürüyorsan oraya?
—Haaa ben götürüyordum, evet tamam gidelim.
Biraz bocaladı ama hemen toparladı kendini. Önüne döndü ve arabayı yeniden çalıştırıp yola koyuldu. Hala aynı gülümseme suratındaydı. Sanırım oda benim gibi anı düşünüp duruyordu.
—Eylem?
—Efendim
—Sıkça böyle şeyler içinden gelir mi?
—Gelsin mi?
Bana baktı en muzip gülümsemesiyle
—Gelsin. Dedi.
—Nereye gidiyoruz?
— Kaçırıyorum seni?
—Nasıl sevinirim bilemezsin.
—Sahi mi?
—Bu aralar zaten yoğun bir kaçma isteğim var. Bu bir de seninle olursa değme keyfime.
— Seninle uzaklara gitme fikri beni de cezbetse de, şimdilik bedenen yakın fikren uzak yerlere gideceğiz.
—Nasıl oluyor o?
—Bugünlük aklındakilerden uzaklaşacaksın. Sadece sen ve ben olacağız. Akşama tabi ki Yaman ve Cansu.
—Tamamdır kaptan.
Sabahın erken saatlerinde yolların da boş olmasıyla gideceğimiz yere doğru hızla ilerliyorduk. Şimdiden aklımdaki sorunlardan uzaklaşmıştım. Tekerleğin her dönmesinde birini bırakıyordum. 45 dk yol gittikten sonra deniz kenarında, küçük bir tepeciğin yanında durdu. Arabadan indik. Hava mevsim gereği soğuktu ancak güneş ısıtmak için oldukça çabalıyordu. Aslan bagajı açtı ve küçük bir piknik sepeti çıkardı. Benim elime de örtüyü tutuşturdu.
—Piknik mi yapacağız yani?
—Sevmez misin?
—Çok severim de beklemiyordum doğrusu.
—Ben öyleyim kışın piknik, tekne yazın da kayak merkezine gideriz.
—Farklı olmak ruhumda var diyorsun yani.
—Seninle sıradan olmak istemiyorum diyorum.
Bu söze daha ne denirdi ki..
Küçük ama dik bir yokuş tırmanmamız gerekiyordu. Yol patikaydı. İnsanların ayak izleriyle şekillenmiş engebeli bir yoldu. Aslan bir elinde sepeti tutarken diğer eliyle benim elimi tutmuştu. O önde ben arkada tırmanıyorduk. Tepeye geldiğimizde bir evin iki odası büyüklüğünde kenarları uçurum düz, yeşillikli bir yer olduğunu gördüm. Ancak manzara efsaneydi. Gökyüzü ve deniz.. Bir gözün alabildiği kadar mavilik. Tabi ki kimsecikler yoktu. Tek kelimeyle harika bir yerdi ve oraya bayıldım. Gözlerimden kalpler çıkarak bakıyordum Aslan'a
—Burası mükemmel bir yer. Çok çok beğendim.
—Biraz esintili, hasta olduktan sonra gelme konusunda tereddüt etmedim değil.
—İyi ki getirdin. Bu şehirde meğer ne güzellikler varmış.
Aslan yanıma gelip belimden sarıldı. Göğüslerimiz birbirine değerken yüzyüze gelmiştik.
—Bu şehir iki-üç haftadır çok güzelleşti. Öncesinde çok kasvetliydi.
—Hııı öyle mi?
—Hı hııı öyle dedi ve yeniden öpüştük. Sarhoş oluyordum kollarındayken. Hemen kendimi bırakıveriyordum.
—Hadi bakalım Eylem Hanım, kahvaltı hazırlayalım.
Örtüyü serdik malzemeleri çıkardık. Doğranması gerekenleri Aslan üstlendi. Ama bildiğin salatalıklarla cebelleşti. Nazikçe eline uzandım.
—Biraz daha uğraşırsan yememiz için bir salatalığımız olmayacak. Ben halledeyim.
Hiç ikiletmeden verdi. Salatalıkları doğrarken beni inceliyordu.
—Mutfakta da harikayım diyorsun yani.
—Asla öyle bir vaadim yok. Keserim doğrarım o iş kolay. Ama yemek yapmak bana çok uzak.
—Olsun bana da uzak, öğreniriz.
Hayalleri birlikteliğimiz üzerineydi. Umutlandırıyordu. Yemeklerimizi yedik. Arkadaşlarının üniversitede ki yemek deneyimlerini anlatarak beni kahkahaya boğuyordu. Karnım ağrımıştı artık. Bir zaman sonra başını dizime koyarak örtü üzerinde uzandı.
—Bakayım alttan bakınca da güzel misin?
—Hadi bak bakalım, beğenecek misin?
Ben karşıya bakıyordum, başkışlarını yüzümde hissediyordum. Sonra başımı eğip yüzüne odaklandım ben de.
—Evet ne düşünüyorsun?
—Yaklaş söyleyeyim?
Başımı biraz daha eğince, Aslan biraz yükseldi ve dudağıma minik bir öpücük kondurdu.
—Ahhh o dudakların, her açıdan fazlasıyla davetkar. İnsanın kendine saklayası, başkalarının görmesini dahi engelleyesi geliyor.
—Kıskancım diyorsun yani?
—Hem de nasılll...
—Hiç belli olmuyor valla.
—Seni kalabalığa çıkartmadığım içindir.
—O da doğru. Bu yüzden mi kalabalıktan kaçıyorsun?
—Sebeplerimden biri diyelim.
—Kıskançlığı en çok abarttığın olay nedir?
Gözlerini bir sağa bir sola döndürerek düşünüyordu.
— Sanırım restorantta yemek yerken oldu. Siparişlerimiz geldi, sonra garson bana değil de kız arkadaşıma gülerek başka ne arzu ederdiniz dedi. Ama gülüşü çok yavşak gibiydi. İçim gıcıklandı. Sen ne biçim soruyorsun lan dedim ve bir yumruk attım. Sonra yemek yiyemeden kovulduk. Kız da beni terketti.
—Haa bu uzun süreli ilişkinde olmadı.
—Yok hayır.
—Olay evet biraz abartılıymış. Ama herkesin saçma sapan öyle ani çıkışları olur. Ben başka bir şeye takıldım şuan.
Kahkaha attı.
—Dur söyleme ben biliyorum neye takıldığını. Hayatımda uzun süreli tek ilişki oldu onu da söylemiştim sana. Ondan sonra kısa kısa kaçamaklarım oldu. Bu da onlardan biriydi.
—Kaçamakları da kıskanacak kadar sevdin yani.
—Benimkisi biraz takıntı. Yanımdaki kadına kimse bakamaz. Ona beslediğim duyguyla pek ilişikli değil. Bazen samimi arkadaşlarımı bile kıskanabiliyorum. Yani tabi ilişki de olduğum biriyse olay biraz daha büyüyor.
—Anladım. Bu sorunu yenmene yardımcı olabilirim.
—Bence deneme bile.
—Cidden bak iddialıyım bu konuda yenebiliriz.
—Seni kalabalığa çıkarmayı düşünmüyorum. Zaten sen de görülmekten korktuğun için çıkmıyorsun. Yani acayip iyi oldu bu durum.
—Bir gün görünmekten korkmayacağım ama o zaman ne yapacaksın?
—Eylem hadi kapatalım bu konuyu.
—Ama?
—Ama yok rica edicem.
—Peki madem... O zaman bana Yaman ve Cansu'nun hikayesini anlat.
—Aaa bak bu olur.
Dizimden kalkıp yüzü bana dönük bağdaş kurdu. Bende aynı pozisyonumu aldım. Pür dikkat ağzından çıkacaklara odaklandım. Sonra başladı.
—Yaman ile tanışalı bir sene oluyor. Arkadaş ortamında tanıştık. Bir clupta içiyorduk. Yaman işin dozunu biraz abartmıştı. Ben de babamdan yediğim tokattan sonra bir iki bardağı geçmiyordum. Yaman bildiğin kütük olmuştu. Dağılacağımız sırada diğer çocuklar dediki Yaman sana yakın oturuyor, sen evine bırakırsın. Ben de Tamam dedim. Ama çocuklara evini sormadım. Yaman da algılayıp cevap vermedi. Araba da mahalleye geldik kaldım öyle. Bu kadar sarhoş birini alıp kendi evime de götüremezdim. Ben de site bahçesindeki çardakta oturttum onu. Bir yandan da başıma musallat ettiler diye sayıp sövüyordum. Ayılsın die Murat Abime kahve yaptırdım. Güç bela kahveyi içirdim. Niyetim evini öğrenmekti. Ama o ayılan kafasıyla bana Cansu'yu anlattı. Cansu'nun gözleri, burnu, dudakları, elleri, ayakları, ince beli, sayılan kemikleri.. Hepsi çok güzelmiş. Ama Cansu'nun saçları yokmuş, kaşları yokmuş. Cansu bunu çok dert ediyormuş ama elinden bir şey gelmiyordu. Cansu kemoterapi görüyordu. İyileşmesi için kök hücreye ihtiyaç vardı. Ama uygun parça bulunamıyormuş. Ama Yaman bulmuş. Hem de babasında. Ancak babasından gizli aşırdığı bir eşyasıyla bunu öğrenmiş. Bu durum babasını sinirlendirmiş ve yaptığı şeyin hiç ahlaki olmadığını bu yüzden de asla yardımcı olmayacağını söylemiş. Tabi içten içe hasta bir kızı oğluna da yakıştıramıyordu. O gece bu duruma içiyordu Yaman. Gerçekten çaresiz görünüyordu. Ağlıyordu, neden ayılttın beni diyordu. Ölmek istiyordu, kızın yavaşça ellerinden kayıp gitmesini izlemek ona ağır geliyordu. O gece çardakta uyuyakaldı. Ben de onun çaresizliği karşısında çaresiz kaldım. Durumuna çok üzülmüştüm. Onun için bir şeyler yapmak istedim. Ertesi gün gidip kan verdim uygun muyum değil miyim ona baktırdım. Ama uygun değildim. Sonra gidip cansuyu ziyaret ettim. Tabi yanına gitmedim zaten birbirimizi tanımıyorduk. Hem yasaktı da yanına gitmek, ben de uzaktan izledim. Çok zayıftı, ağzında bantı, kel başı... Onun benim sevdiğim kadın olduğunu bir an düşündüm Yaman'ı anlayabilmek için ve kalbim sıkıştı. O gördüğüm manzaradan sonra kalkıp Yaman'ın babasına gittim. Giderken kafamdan bir sürü senaryo kurdum. Nasıl ikna ederim diye. Çeşitli yalanlar, ödüller.. Ama adamı görünce hepsi uçup gitti aklımdan. Oturdum Yaman'ı tanımadığım halde onunla geçen gecemi anlattım. Sonra da kızı gördüğümde hissettiğimi. En azından kızı görmek için ikna ettim. Ve dediğim tek şey o kızın yerinde oğlun da olabilir, eşin de , annen de, hatta sen de. Evet hepimiz öleceğiz ama buna göz göre göre yaklaşmasının psikolojisi bambaşkadır. O kıza bir hayat, oğluna bir hayat vermelisin. Çünkü sen babasın dedim. Babalar fedakar olmalıdır. Tamamen o anki hissiyatımla söylediğim şeylerdi. Ağzımı açmasamda o ortamda olmak yeterli aslında. Hastaneden çıkmadan bağışını yaptı. Sonra birlikte işlemleri hızlandırdık. Ve kenara çekildik. Yaklaşık bir ay kadar sonra Yaman geldi buldu beni. Babası anlatmış benim yaptıklarımı bir sürü teşekkürler, ricalar minnetler... Daha sonra yanımdan hiç ayrılmadı, gerçekten en yakın dostum oldu. Beni de işe aldılar sağolsunlar. Cansu şimdi çok iyi, nişanlarını yaptılar düğün tarihi alacaklar işte. Büyük ihtimalle yaza evlenirler.
—Vay canına, ilişkilerinin selametinde payın çok büyük.
—Ben de kendime şaşırdım açıkçası, normalde bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığı vardır bende. Ama bir şey içime işledi o gece. Bilemiyorum...
—Nasip işte, her şer gibi görünende bir hayır vardır derler. Bu işin hayrı da Cansu'nun tedavisi,sizin dostluğunuz oldu.
—Çok güzel bir ilişkileri var. Gerçekten birbirlerinin kıymetini biliyorlar.
—Senin de istediğin böyle bir aşk mı?
—Aşk aramıyorum ben, gerçekten sevmek ve sevilmek istiyorum. İhanet olmadan, kandırılmadan, safça. Ben en derin yaramı burdan aldım.
—Herkesin istediği böyle bir şey.
—Yok hayır, herkes çabucak sönen bir ilişki istiyor. Uçalım, kaçalım, aşk mantığı altında saçmalayalım. Ben daha sıradanım. Sevdiğimle evleneyim, monoton ama huzurlu bir hayatım olsun. Fazla bir şeyde gözüm yok.
—Peki gerçekten sevdiğini sevildiğini nasıl anlıyorsun, 'işte bu kadınla o monotonluk yaşanır' diye nezye göre diyorsun?
—Hah bu diyebileceğim bir tanım yok. Sadece bir his. Öyle ilk görüşte de gelmez. Zamanla, tanıdıkça yerleşir bana. Ha tabi herkesin ilişki de aradığı kıstaslar vardır. Güven, dürüstlük, sadakat gibi gibi. İlişkimde bunlar varsa o kişiyle monoton hayatım olur.
—Benim için ne düşünüyorsun? Hala ilk günden
—Dur dur dur dur dur! Tamamlama. Bugün öncesini düşünmek yok demiştim. Hayır tabi ki öyle düşünmüyorum senin için. Dürüstlüğüne inanıyorum, güveniyorum, sadakat noktasında bir şey söyleyemiyorum çünkü aşılması gereken durumların var. Bunların yanında senden çok etkileniyorum, birlikte bir yola girebileceğimizi düşünüyorum.
Kafam karışmıştı sözleri karşısında, seni seviyorum diyememişti. Ama gelecek düşünebiliyordu. Zamanla severim mi demek istiyor acaba, yoksa sadakatin de tamamlanmasını mı bekliyordu. Sanki söylese ne olacak, gerçekten çamura batmış haldeyim. Bir tarafı toparlarsam belki o zaman Aslan'a daha açık olabilirim. Ancak o zaman ondan duymak istediklerime karşılık ben de ne hissettiğime net karar vermiş olurum.
—Eylem benim de merak ettiğim bir konu var?
—Sorabilirsin?
—Sorması zor, eminim cevap vermesi de zordur. Pas geçme hakkın var.
—Daha çok merak uyandırdın.
—Barış'la kaç senedir birliktesin?
—Bu soru kolaymış. 6 senedir
—Ana soruya giden yan soruydu bu.
—Peki, ana soruyu alalım?
—6 senedir birliktesiniz, üstelik il dışında özgür bir ortamda yaşadınız. Nasıl oluyor da cinsel anlamda temiz kalabildin?
—Gerçekten beklemediğim bir soruydu. Madem sordun cevap vermeye çalışayım. Böyle şeyler iki tarafın da isteğiyle olur. Ve kadından ziyade genelde ilk adım erkekten gelir. Barış'tan hiç böyle bir adım gelmedi.
—Neden?
—Bilemiyorum, ama korkuyordu. Kendini frenleyememekten, hamile kalmama sebep olmaktan...
—Bir sürü korunma yöntemi varken insan neden bundan korkar ki?
—Biraz babasının bu anlamda baskılaması da vardı üzerinde. Korkutmuştu onu. Ne diyerek bunu yaptı bilmiyorum. Ama bildiğim Barış da en az benim kadar bakire.
—Peki sen istemedin mi hiç?
—Bazen istedim evet. Bana dokunması için onu çok şevklendirmeye çalıştım. Ama öpüşmekten öteye gitmedi. Sonrasında kendimi çok iğrenç hissederdim. Basit bir kadın gibi. Bir kaç denemeden sonra bıraktım zaten.
—Neyse tamam daha fazla bahsetme. Çünkü kaldıramıyorum. Bundan sonra ben varım. Her anlamda.
Gülümsedi, gülümsedim...
—O zaman ne duruyorsun, öpsene beni.
Gülüşü daha da yayıldı, bana yaklaştı ve dudakları dudaklarımı buldu. Beni öperken aklımdan ilk günki buluşmada yaşananlar geçiyordu. Bu da beni daha çok alevlendiriyordu. Kasıklarımda kıpırdanmalar başladı. Ağzının içine inledim. Belime sarılıp yüzüme baktı.
—Ama böyle yaparsan kendimi durduramam.
—Durmanı istemiyorum zaten.
—Emin misin?
—Seni istiyorum, her anlamda.
—O zaman gidelim güzelim.
—Gidelim.
Eşyaları toparladık. Aynı patika yolu yine el ele tutuşarak yürüdük. Arabaya bindik. Yerimize şarkılar, bakışlar, gülüşmeler konuşuyordu. Aynı yere geldik. Eve çıktık. İçeriyi ilk kez gün ışığında görüyordum. Yaşlı birinin evi olduğu her halinden belli olan bir yer. Kim bilir hangi anıların geçtiği bu evi böyle bir amaç uğruna kullanmak utanç vericiydi.
—Aslan, büyükannenler daha bu eve gelmeyecek mi?
—Zannetmem, çünkü dedem zaten yok ve büyükannem bakıma muhtaç ve kızları il dışında. Yanlarında kalıyor, bu şehre de gelse biz de kalır bu evde değil. Dert etme yani.
—Ben sadece utandım. Baksana her yer fotoğraflarla dolu.
Ben böyle söyleyince fotoğraflardaki kişileri tanıttı bana. Bazı akrabalarının anılarından söz etti. Baya rahatlattı beni. Sonra kendine döndürdü.
—Bak güzelim buna mecbur değilsin, geldiğimiz gibi gidebiliriz de burdan.
—Sen istemiyor musun?
—Ben mi? Deli misin kuduruyorum.
—O zaman ben hazırım. Aslan dokun bana...
Söylerken elini tutup gögsüme getirdim. İstekli oluşumu daha nasıl anlatabilirdim ki. Aslan da elbisemin üstünden gögsüme dokunurken dudaklarıma yapıştı. Dudaklarımız alevlenirken eli kazağımdan içeriye girdi ve tenimle buluştu. Değdiği her yer yanıyordu. Dudakları önce kulağıma sonra boynuma doğru kaydı. Ardından kazağımla atletimi çıkardı. Ve kendisi de üstten soyundu. Tenine dokunmanın, o sıcaklığı hissetmenin hazzı bambaşka. Bana sarıldığında sıcaklıklarımız birleşiyor ateş olup yakıyordu. Sütyenimin kopçasını da tek hamlede çözmüştü. Benim bile bi kaç hamlede çözdüğüm şeyi onun tek seferde çıkarması hayrete düşürmedi değil. Acaba kaç kişinin sütyenini çıkardı diye düşünürken sesli bir şekilde inledim. Düşünceler uçup gitti şuana yoğunlaştım. Göğüs uçlarımı emiyordu. Eli pantolonumun düğmelerini zorluyordu. Mememden aldığım zevk öylesine yoğun ki kafasını oraya bastırmak istiyorum. Ama sadece sıkıca sarılabiliyordum. Düğmesi açılmış pantolon, çamaşırımla beraber bacaklarımdan kayıp gitti. Aslan'ın dudakları da göbeğimden aşşağıya doğru hızla kayıyordu. Bacaklarımın arasına geldiğinde ağzımın içinden inlemelerim sıklaştı. Göğsüm elektro şok veriliyor gibi bir yükselip bir iniyordu. Dili benden gelen ıslaklıkla birleşiyor, parmakları deliğimin girişinde hafifce gidip geliyordu. Daha fazlası için yalvarmaya başladım. İnsanın bir yeri tatlı tatlı gıdıklanır da sen de yırtarcasına kaşırsın ya orayı. Öyle hissediyordum. Öyle tatlı bir zevkti ki ama ben ötesini istiyordum. Benim yalvarır haldeki inlemelerim Aslan'ı azdırıyor sanki daha fazlasını duymak için çabalıyordu.
—Lütfen lütfen Aslan dayanamıyorum dedim.
En yakışıklı haliyle gülümsedi ve dudaklarıma yapıştı. Bacaklarımı iki yana ayırdı. Ellerimiz birbirine kenetlendi. Başımın iki yanında duruyordu. Gözlerimin içine baktı. Hala sorguluyordu. Gözlerimi kapatıp açarak onay verdim. Yavaşça ilerledi ve deliğimi zorlamaya başladı. Çok nazik davrandığı halde o inceden gelen sızıyla yüzüm acıyı yansıttı ve ağzımdan iniltim değil de ay die bir ses çıktı. Benimle beraber Aslan da yüzünü astı. Alnını alnıma dayadı.
—Özür dilerim birtanem..
—Sanırım bu normal bir süreç Aslan, durma.
Benden devam ışığını aldıktan sonra yavaşça girip çıkmaya başladı. Bir süre sonra tam anlamıyla zevk almaya başladım. Sesli bir şekilde inliyordum. Aslan beni susturmak için ya öpüyor ya da eliyle ağzımı kapatıyordu. İçimdeki arzular yükselip tek seferde boşaldı. Benim boşalmamdan sonra Aslan'da biranda içimden çıkıp karnıma doğru boşaldı. Ben derin derin nefes alıp şaşkın gözlerle onu izliyordum. Aletindeki kanlar görünüyordu. Aslan doğrup panik halde etraftan peçete arıyordu.
—Ben hemen temizleyeceğim onu lütfen kıpırdama.
Normalde iğrenmem gereken bir durum. Romanlarda okuduğumda iğrenç gelirdi. Ama şuan o kadar doğal, o kadar olağan ki. Küçücük iğrenti bile yoktu içimde. Eline kopardığı koca koca peçetelerle temizlemişti karnımı. Ordan bacak arama geçti.
—Dur ben hallederim diyerek.
Bir yandan doğrulmaya çalışıyordum. Beni engelledi.
—Bırak görme, ben temizlerim.
O da benden iğrenmiyordu. Garip bir şekilde hoşuma gitmişti bu tavrı. Bir adım daha yaklaştırdı kendine. Temizliği bitince yanıma gelip uzandı sol kolunu açtı bende kıvrıp gögsüne yattım. Koluyla beni sarmaladı.
—Üşüyor musun sen?
—Biraz..
—Nasıl hissediyorsun?
—Bedensel olarak soruyorsan iyim, duygusal olarak soruyorsan ait olduğum yere varmış gibiyim.
—Bana ait değilsin ama benim kadınımsın. Sen istemedikçe benden kopman imkansız.
—Ben şuan seninle bir bütün oldum, kopmak istemiyorum.
—Bunu ben de istemiyorum.
Bir süre sessizlik oldu aramızda.
—Eylem sana bir sır vereyim mi?
—Evet.
Başımı kaldırıp yüzüne baktım.
—Benim için de ilkti.
—Nasıl yani ilk kez mi biriyle birlikte oldun.
—Hayır, ama ilk kez bir kıza sebep oldum. Bu durum seni daha da özel yapıyor.
—Bu konuda birbirimizin ilki olmasına sevindim. Bu duyguyu da tek başıma yaşamayacağım.
—Açıkçası korkuyorum, bir gün pişmanlık duymandan. Bu anları geri alamayız ve ne yaparsan yap ilkler unutulmaz.
— Ben şuan çok mutluyum. Bu ilkim hangi duyguyla aklıma gelirse gelsin mutlu olacağım. Söz veriyorum.
Gülümseyerek bir anda üzerime çıktı.
—O zaman bir kez daha, üstelik acısız diyerek göz kırptı.
Cevap vermek yerine yükselip dudaklarına yapıştım. İkimizde üzerinden bir stresi atmıştık bu yüzden daha rahattık. Ancak ısrarlı çalan telefona bakmak zorunda kaldık. Arayan Yaman idi. Cansu ile birlikte 20 dakikadır bizi bekliyorlarmış. İkimizinde aklından çıkmıştı. Apar topar hazırlanıp evden çıktık ve doğruca yemek yiyeceğimiz restoranta gittik. Tüm yemek boyunca gözgöze idik. Devamlı saçma espiriler yapıyor ve gülüyorduk. Sarhoş gibiydik. Yaman ve Cansu şaşkın ifadelerle bizi izliyorlardı. Cansu
—Siz artık resmen birlikte misiniz?
Aslan hiç düşünmeden yanıtladı
—Evet
—Hayır desen inanmazdım zaten. Çok sevindim, çok yakışıyorsunuz.
Yaman
—Aynen, inşallah hep böyle gülersiniz.
Aslan ve ben birbirimize bakıp aynı anda
—İnşallah dedik.
O gün hatta o akşam o kadar mutluydum ki, Aslan söz verdiği gibi beni tüm sıkıntılarımdan arındırmıştı. Evde beni bekleyen sürpriz haberden habersiz, zorla Aslan'dan ayrılıp eve doğru ağzım kulaklarımda gidiyordum. En kötü günün böyle olsun derlerdi ama benim en güzel günüm olmuştu. Anımsadığım her zaman da aynı mutlulukla içim dolmuştu. Çünkü ilkler unutulmazdı, unutturulamazdı...Beğendiniz miii??? Minik yıldıza basmayı unutmayın.
Evdeki haber ne olabilir tahmin eden var mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İPOTEKLİ HAYAT
RomanceGERÇEK BİR YAŞAM ÖYKÜSÜNDEN ESİNLENİLMİŞTİR... Bu kalabalık cadde içinde şıp diye tanıdım seni, belli ki sen de unutmamışsın beni Sahi ne kadar zaman geçti birbirimizi görmeyeli Aylaaar yıllar geçti duymayalı sesini Oysa ne güzeldi eski lise günleri...