3.BÖLÜM

1.2K 110 46
                                    

Sabahın 6 sında çalan alarm ile hızlıca yataktan çıktım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra gardırobun önünde ne giysem diye düşünerek rahat 10 dakikamı harcadım. Siyah pantolonum ile üzerine geçirdiğim pembe gömlek ve siyah hırka ile gayet iyi bile olmuştum. Makyajımı yapıp saçlarımı şekillendirdim. Bir köy okulu için gereğinden fazla bile süslenmiştim. Hızlıca aşağıya inip kahvaltılık bir şeyler atıştırdım. Dişlerimi fırçaladım. Trençkotumu aldım ve yüksek ökçelerimi de ayağıma geçirdim. Servisin beni alacak olduğu durağa koşar adımlarla ilerledim. Tuhafiye dükkânındaki amca bu sabah da gülümseyerek günaydın dedi. Kendimi tam muallime hanım gibi hissediyorum şimdi. Bayır yukarıya çıkıp durağa geldiğimde nefes nefese kalmıştım. Beklemeye başladım.

Telefon kulaklığımı çantamda ararken bir yandan da etrafa bakınıyordum. İki buçuk aydır gördüğüm hep aynı yüzler. Her biri kendi işine giden aracı bekliyor veya tabana kuvvet koşturuyor. Kulaklığımı takmış hangi şarkıyı dinlesem diye bakınırken servisim gelip önümde durdu. Sena hocanın yanına oturup günaydın dedim. Sonra da servis şoförü Halil Abiye günaydın dedim. Geri kalanı çoktan uyku moduna girmişti. Kolay değil önümüzde 1,5 saatlik yol var. Yarı uyur vaziyette şarkılarımı dinlerken telefonum titredi. Önce nasılsa Barış'tır diye uyku halimi bozmadım. İkinci kez titreyince gözümü aralayıp kim olduğuna baktım. İkisi de aynı mesajdı ve Onur'dan geliyordu. Üniversite sınıf arkadaşım. Birçok kızdan daha samimi ve sırdaş bana. Kısa olan boyuyla ne çok dalga geçtiğim düşünülürse, asla alınmaz kırılmaz bana. Kısa dediysem sadece benden uzun değil. Yoksa kendi çapında bir gideri var elbet. Sarı saçları ve bal renginde gözleri var. İnsana kendini iyi hissettiren sohbeti ve içten bir gülümsemesi var. Ve ben hiç çekinmeden her türlü muhabbeti yapabilirim Onur'la.

Üniversite ikinci sınıftayken ona yakın arkadaşımı ayarlamak için başlamıştı arkadaşlığımız. Benim çöpçatanlığım işe yaramamıştı elbette ama çok güzel bir dostum olmuştu. Onur sınıftaki erkeklerin tüm dedikodularını bana anlatırdı, ben de kızlarınkini ona. Birlikteyken herkesle dalga geçip çok eğlenceli zaman geçirirdik. Yurtta geç saatlere kadar oturup çay içmelerimiz, birlikte tavla oynamalarımız, beğendiği tüm filmleri bana izletip kritiğini yapmamız, kızları kesmemiz, kahvaltı yapabilmek için dersi asmamız... Sınav zamanı konuları birlikte kodlayıp ezberler, birlikte dershane yollarını arşınlardık. Kpss sınavından bile aynı puanı aldık. Ve daha bir sürü şey... Hayatımda 1000 sms i tüketip ek paket aldığım tek insan. Dışarıdan bakan çoğu kişi bizim sevgili olduğumuzu düşünürdü. Oysaki birçok görüşmemizde Barış da yanımızda olurdu. Barış ile Onur yan yana odalarda kalır sabaha kadar playstation oynarlardı. Yani Onur'a bu gözle bakmam imkânsızdı. Dolayısıyla onun da bana. Ama bir dost olarak gerçekten çok seviyorum onu.

--Günaydın memleketimin cefakâr öğretmeni :)

--Günaydın memleketimin müzmin bekâr öğretmeni :)

--Sultanlığım ile alay etme lütfen tüm kızlara bakma özgürlüğüm var benim.

--Ahahaha sen önce aynada kendine bak sonra kızlara bakarsın. Tipe gel, saçların kafana yapışmış, gözünün kenarında çapak kalmış ve yine kahvaltı yapmamışsın nefesin kokuyor.

--Ohaa... yemin ederim etrafıma bakındım nerden görüyor bu beni diye. Geç kaldım bu sabah. Ondan bu bakımsızlığım. Nerden anladın kızım? Korkutma beni söyle inli misin cinli mi?

--Ciğerini biliyorum oğlum senin. İne cine gerek yok benimle aşık atamazsın sen.

--Şuan acayip tırstım senden. Ayrıca sen de abartmışsın bu süs işini.

--Abartmadığım bir gün söyle?

--Evet yok öyle bir gün. Neyse ya tamam sadece iyi dersler dileyecektim.

--Teşekkür ederim, yine keyfimi yerine getirdin. Bu sabahki görevin de tamam. Tekrar görüşmek üzere. Sana da iyi dersler Balım..

Ona balım diyorum çünkü ben bal hiç sevmem. Biraz ironik yani. Ama cidden sabah sabah iyi geldi. Hele de okula ayaklarımın geri geri gittiği düşünürsek.

Okuldan içeriye girmek üzereydim ki Barış'tan beklenen günaydın mesajı geldi. Dümdüz ben de ona günaydın dedim. Okul çıkışı görüşmek istediğini yazdı. Daha dün birlikteydik ya. Annem söyleniyor her gün görüşmemize " Her gün konuşacak ne buluyormuşuz, azacık birbirimizi özleyecekmişiz falan filan.." görebileceğim tek insanı da böyle engelliyor işte, bu bahanelerle. Dolayısıyla ben de yarına görüşürüz dedim seminer sonrasında. Nasılsa muhabbet aynı. Bir gün sonra dinlesem dertlerini sorun olmaz herhalde.

Gün sonunda okuldan çıkarken kafamda yine aynı düşünceler vardı. Bu meslekten sıyrılmak için ne yapabilirim??? Yüksek lisans mı yapsam, yeniden sınava girip okul mu okusam, yoksa başka bir iş mi arasam?? Bütün seçenekler gözümde öyle büyüyorki.

Geri dönüş yolunda Barış ile konuştum ve yine derdimi anlatmaya çalıştım. Çünkü içim sıkılıyordu ve içim böyleyken başka şeylerden bahsetmek ne aklıma geliyor ne de dilimin ucuna. Atmak istiyorum bunalmışlığımı. Herkesin gördüğü ama benim yaşayamadığım o feraha ermiş kız olmak istiyorum. Hayatı heyecan verici bir şeymiş gibi yaşamak istiyorum. Gençliğimin tadını çıkarmak daha çok gülmek hatta kahkaha atmak istiyorum beee... Hadi bunları geçtim. Kendimi az da olsa rahatlatmak adına bulduğum çözüm yollarının desteklenmesini istiyorum bertaraf edilmesini değil.

Yüksek lisans yapayım üniversitelerde çalışayım diyorum?

--Eylem ben becerebilirsem bir memur olacağım. Statüm belli maaşım belli. Ama sen üniversitede çalışırsan..

Orada susuyor ve başlıyor benim sinirlerim konuşmaya.

--Ne Barış nee? Maaşım seninkinden çok mu olur? Bu benim derdim? Her şey bitti bu mu derdimiz? Çağın neresinde kaldın sen? Ya da ben sana nasıl bir karakter gösterdim ki bunları duyuyorum. Ne zaman parayı dert ettim ben? Ne zaman senin benim ayrımına girdim? Okurken baban sana para vermiyordu ama benim cebimde ne varsa yarısı senindi. Bu durumdan asla gocunmadım ve seni rencide etmemek için derin bir savaş verdim. Şimdi sen kalkmış bana para diyorsun bunca derdim varken. Pes doğrusu.. Daha söylenecek çok şey var ama inan gerek yok yani!

Yeniden sınava girip okusam mı diyorum?

--Benim işim yok. Başka şehre yanına da gelemem. Artık seni özlemek istemiyorum. Okumak olmaz.

Bu nasıl bir bencillik. Resmen bu çözümüm de onaylanmadı. Sebep: özlem! İçimdeki dert birken beşe çıkıyor. Hayır anlayamıyorum bunca yıl ben mi kördüm yoksa sen mi kendini saklayacak kadar iyiydin?

Başka bir iş mi bulsam diyorum?

--Benim bulamadığım işi sen mi bulacaksın diyor. Hem özel sektör zannettiğin kadar kolay değil, it gibi çalışırsın asgari ücrete. Üstelik her an işten çıkarılma korkusunu da cebinde taşırsın.

Burada da bana olan güvenini görüyoruz. Ben kimim ki onun bulamağını bulayım. Bana söylediği bunca söze kızıyor, sinirleniyorum. Ve sonunda yine nasıl oluyorsa kendimi onu teselli ederken buluyorum. Ne olur yani... Ne olur bir kere de dünyanın en büyük sıkıntısı bendeymiş gibi davransan. Öyle çok büyük beklentilerim yok. Dinle beni, anla ama lütfen polyannacılık oynama.

Bunca yıllık ilişkimizde ilk kez böylesi bir sıkıntım oluyor. Ve canım sevgilim sen destek konusunda sınıfta kaldın, dolayısıyla benim geleceğe yönelik umutlarımın yerine kocaman bir soru işareti bıraktın...

İPOTEKLİ HAYATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin