-32-

890 25 0
                                    

Bahçede sakin ssakin oturuyor, bisküvülerimizi yudumluyorduk. Üşüdüğümde ise İskren'e yavru bir kediymişçesine sokuldum. Ona bir teklif sundum.

"Sana sorular soracağım, fakat cevaplamag istemediğin bir soru olursa bir badrak nescafe içmek zorundasın." diyereg önermede bulundum. İskren başta tereddüt etse de "Oki" diyereg onayladı ve bunu sonucunda ketılı ve nescafeyi getirdm. Soruları yöneltmeye başladım.

"Hiç Mısır'da bulundun mu?" dedim. "Hayır" diye cevap verdi.

"Nerede doğdun?" sorusuna ise "Sofia" cevabını verdi.

"8 işçi bir duvarı 10 saatte yapıyorsa 16 işçe aynı duvarı kaç saatte yapar?" deiğimde ise tereddüt etti. 10 saniye sessizlikten sonra ise nescafeden birkaç yudum alarak bitirdi. Şaşırmıştım.

"Uzay boşluğunda ışık hızı saniyede kaç kilometredir?" şeklinde bir soru daha yönelttim. "1.079.252.850 km/saat" diye yanıt verdiğinde şok olmuştum. Doğru, o fizik okuyordu.

"Dövüşe nasıl başladın?" dedim. Yüzünde biraz tereddüt belirtisi görmüştüm. Daha sonra ise nescafeyi kafasına dikti.

Bu şekilde 40 dakikda daha sorular yöneklttim fakat kritik sorulara cevap vermiyordu. İçimdeki hiddet dalgalanmasını hissettim ama bir şey demedim. nasılsa öğrenirdim.7 bardak nescafe devirmişti, gece uyuyamayacaktı. Onun uyuyamaması benim de uyuyamamam demekti, bütün gece beni bırakmayacak, parçalayacaktı. Fakat olsundu, en azından denemiştim.

Öğrendiğim nadir şeylerden biri ise darbuka çaldığıydı. Bu aklıma görünce hevesle kucağına zıpladım. "Darbukan nerede?" diye sordum ve yerini öğrenip hemen gidip aldımç. O darbukada Anne Marie'nin Then şarkısını tınılatırken ben de söylemeye başladım. Bu şekilde saat 3'e kadar bahçede kalmıştık. Her yerimize sivrisikenler saldırmıştı ve ikimiz de kaşınıyorduk. Ama olsundu, güzel vakit geçirmiştik.

Artık yatma vakti gelmişti. Yatak odasına doğru yol aldık ve ona biriyi geceler öpçüğü verereg uyumaya koyuldum.

Uykumdan İskren'in öpücükleriyle uyandım. "Bırag" desem de o boynumdaki kararlı ve haşin öpücüklerine devam ediyordu. Uyandım ve ağzımın komasından endişe etsem de ona karşılık verdim. Üstüme çıktığında ise birkaç posta gideceğimzi biliyordum...

3 postadan sonra sabah olmuştu. Düşündüğüm gibi gece uyuyamamıştımç. Tuvalete girdiğimde ise görüntüm karşısında ne yapacağımı düşünürerek ağlamaya balşladım. Boynumda yarıçapı 2cm civarı olan 3 adet morluk vardı. Bunların nasıl kapatacaktım? ne yapacaktım? Bugün dersim vardı ve okula bu şekilde gidemezdim. hemen plan yapmalıydım.

Tuvalettteki işimşi hallettim, g,yindim ve makyajımı yağptım. Fondötenle elimden geldiği kadar morlukları kapatmaya çalıştım ama yetmemişti. Bu yüzden İskren'e beni eve bırakmasını, boyunlu kazaağımı almam gerektiğini söyledim. Kahvaltıdan sonra gideiceğimizi söyledi ve kahvaltıyı hazırlamaya başladı.

Kahvaltıdan sonra ise hemen çıktık ve evime geldik. Yukarı kata çıkıp beyaz, boyunlu kazağımı giydim. Fondöten bulaşmasın diye de kazzağın boyun kısmına günlük ped yapıştırdım. Tamamen kapandığından emin oldum ve evden çıktım.

Arabada bekleyen İskren'e "Ben kendi arabamla gelecem" dedim ve arabama doğru yürüdüm. Ben önden gidiyordum, İskren ise arkamdaydı. Okula vardığımızda hemen amfiye girip derse baişladım.

Ders bitiminde İdkren'e telepatik dalgalar gödererek '15 dakika sonra okuldan çık ve eve gel' mesajı yolladım. Gözleriyle 'Tamam' dercesine baktığında otoparka yürümeye başlafım. Psikoloji bölüm başkanı olan Dara Shvoinel "Juana, seninle konuşmak istediğim bir konu var" dediğinde kedim kupkuru kesildi, gözlerim büyüdü, beynimde stres dalgaları 'kaç ya da saldır' diye bağırıyordu. Ne yapacaktım? Ya İskren ile olan ilişkimi öğrendilerse? Adliyeye mi gidecektik? Bu ilişki ne olacaktı? Korkuyordum....

Psikolog ve PsikopatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin