#Interstellar - Main Theme - Hans Zimmer
Soruma cevap vermeden odadan çıkan Azap'ın ardından yataktan isteksizce kalkıp dolaba doğru ilerledim. Yorgundum. Uykuya ihtiyacım vardı ve hasta olmaktan deli gibi korkuyordum. Onun gazabına uğramayı da onunla hiçbir yere gitmeyi de istemiyordum. Ondan nefret ediyordum. Fakat olumsuz tek bir hareketimin ya da söylemimin iyi sonuçlanmayacağını da biliyordum. Ona dair hiçbir şeyi kabul etmek dahi istemiyordum ve yine buna mecburdum.
Derin bir nefes verdim.
Diğer yandan sorduğum soruya cevap vermediği için sevinmiştim ama nereye gideceğimizi de deli gibi merak ediyordum. Neredeydim onu bile bilmiyordum. Uçsuz bucaksız bir ormanın içinde olan bu yer bildiğim hiçbir yere benzemiyordu.
Büyük dolabın kapağını açarak içinden giyilebilecek bir şeyler aradım. Düşüncelerim beynimde oradan oraya koşuşurken bir şeylere odaklanmak zor oluyordu. Benden giyinmemi istemişti ama nereye gideceğimizi söylemediği için ne giymem gerektiğini bilmiyordum.
Günlük kıyafetlerin olduğu bölmeye doğru kaydım. Raflarda olan kazakları ve kotları karıştırırsam bir şeyler bulacağımı umuyordum. Neyse ki ruh halime yakın bir şeyler bulabilmiştim.
Birçok markanın bulunduğu kot yığının arasından koyu lacivert bir kot bulup çıkardım. Üstüne kazakların arasında gördüğüm siyah, kalın örgüyle örülmüş, boğazlı, bol kazağıda aldıktan sonra zaman kaybetmeden ikisini de üstüme geçirdim. Dolabın altında bulunan sıra sıra dizilmiş envai çeşit ayakkabının arasından, uzun, kısa topuklu siyah çizmeleri de alıp giydiğimde kendimi daha sıcak hissediyordum. Hasta olmak istemiyorsam sıkı giyinmeliydim.
Dolabın diğer bölmesine ilerlerken kapım geriye doğru açıldı. Azap, lacivert pantolonu, siyah merserize kazağı, siyah botları ve siyah kabanıyla içeri girdiğinde uyumumuzdan dolayı şaşkınlıkla ona bakakaldım. Böyle bir tesadüfün olması mümkün değildi. Odada kamera mı vardı?
"Hazırsan yürü."
Gür sesi beni şüpheli panomun önünden çektiğinde kafamı sallayıp onu onayladım.
"Üstüme mont giyeceğim."dedim sesli cevabımla.
Yanıma doğru gelip önünde durduğum bölmenin kapısını açtı. İçinden çıkardığı siyah kabanı askısından alıp bana uzattı. Tiksinerek kabana baktım. O kadar kaban ya da montun arasından onunkine benzeyen kabanı vermişti. Ne sanıyordu? Çift falan olduğumuzu mu?
Karşı çıkamayarak elinden kabanı alıp üstüme giydim. Belindeki kuşağı bağlarken saçlarımın üstüne ve kulaklarıma giydirilen bereden dolayı korkarak olduğum yerde sindim. Böyle bir şey beklemiyordum.
Başımı kaldırıp ona baktığımda"Elini uzat."dedi. Önümde tuttuğu bordo eldiveni sabırsız bir şekilde salladı.
Elimi eldivene doğru kaldırdım. Parmaklarımı saran yumuşak doku içimi sıcacık ederken Azap'ın ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Amacı neydi? Benimle ilgilendiğini göstermeye mi çalışıyordu? Neden bu kadar dengesizdi? İlk defa onu bu kadar sakin görüyordum. Hemen hemen sakin.
Diğer elimi de o sıcak hisle sarmalayıp dolabın kapaklarını kapattıktan sonra "Hadi."diyerek beni odanın dışına doğru yönlendirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERHAMETSİZ (Belki yeniden birgün dönecek) 🥹
Ficção AdolescenteRuha acımasızca işlenmiş işkencenin izleriydi tüm bu olanlar... Yığınla eziyetin altında kalmış, yanarak küle dönüşmüş bir acımasızın öyküsü... Küllerinden doğan Azap'ın izleri... Acıyla beslenen, korkuyla soluksuz yaşayan, af nedir bilmeyen bir el...