Selam arkadaşlar yeni bir bölümle daha sizlerleyim. Umarım bölümü beğenirsiniz. Lütfen vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. ☺️
#Love Lost - Mattia Cupelli
"Soy onu Gölge."
İşte bu cümleydi saflığımın kilitlerini zorlayan, masumluğuma leke sürüp tekrar ruhumu bedenimle birlikte toprağa gömen. Istırap vermek için vücuduma bir kırbaç gibi vurulan cümle... Ölümü göze alan ben ve ölümün daha acısını yaşatmayı isteyen sözler.
Mantığım öylesine bir savaşın içerisine girmişti ki o saf işkenceye uğramış cümlesiyle, aklım kaçıp saklanmak için yer arıyordu. Acımasızlık sözcüklerde can bulmuştu. Her salise beynimin boş duvarlarında yankı yapan harfler, mantığımı bozguna uğratmıştı. Aklım öylesine hızlı kaçıp gitmişti ki mantığımdan, önümü göremez oldum.
Virane ruhuma indirdiği bu ağır darbeyle ne yapacağımı, nereye kaçacağımı bilmiyordum.
Yüz üstü durduğum yerde gözümden damlayan damlalar zeminde küçük bir birikinti oluşturmuştu. Sorularım karşılıksız kalıyordu. İkisi de dilsiz gibi sükûta gömülmüşlerdi. Azap elleri cebinde Gölge'yi beklerken adamın bana yaklaşmaya başlaması korkudan boğulmuş irislerime ilişti.
Bunun olmasına izin vermeyecektim bana dokunmalarına veya daha fazlasını yapmalarına izin veremezdim. Bana bu yıkımı ikinci kez yaşatmalarına izin veremezdim.
Yüz üstü yattığım yerde dönüp geri geri sürüklenerek ondan uzaklaşmaya çalıştım. "Yaklaşma bana. Sakın dokunayım deme." Hırsla söylediğim cümle, uzun süre kullanmadığım ses tellerimden dolayı çatallı çıkmıştı. Öylesine acizdim ki ses tellerim bile bunu onaylıyordu.
Ben Gölge'den uzaklaştıkça onun adımları aramızdaki mesafeyi neredeyse kapatmıştı. Arkamı dönüp kollarıma güç vererek kalkmaya yeltendiğimde önüme gelip durdu. Kollarımdan tutup küçük bir çocukmuşum gibi beni ayağa kaldırdığında savaşmayı bilmeyen ruhum, şimdi savaşmak için gücü kaslarıma yüklemeye çalışıyordu.
Ellerimi göğsüne koyup onu itmeye çalıştıkça kollarımı tutan elleri, baskısını arttırdı. Acıyla inleyerek tırnaklarımı gömleğinin üstünden tenine batırdım. Yaşlar, görüşümü bulanıklaştırsa da adamın yüzünde gördüğüm soğuk ve tepkisiz ifade kanımı donduruyordu.
"D-do-dokunma. Yapma y-yalvarırım, yapma."
Dudaklarımın arasından çıkan kelimeler algılarına mesken tuttuğu zırhına çarptıkça merhametsizliği artıyordu. Kızgınlığı, kaşlarına misafir ettiği mimikleriyle korkularıma bir yenisini ekliyordu. Vicdanına ulaşmak imkânsızdı.
Savaş Algin. İzin veremezsin. Savaş! Sana dokunmalarına izin verme.
Bu adamlarda vicdana dair hiçbir şey yoktu. Ölsem de buradan kurtulmalıydım.
Göğsünde olan ellerimi yüzüne çıkardığımda hırsla yüzüne indirdiğim darbe, yanağında ince üç derin çizgiye sebep oldu. Bir anlık şok yaşayan adam, sinirle soluyup bedenimi arkamda olan duvara yasladı. Ağzından tek bir kelime çıkmıyordu. Ne bir küfür, ne bir inilti. Ben duvardan aldığım darbeyle inlerken o, o kadar tepkisizdi ki yüzünden sızan ince kana bile aldırmıyordu. Ondan kurtulmak için bir yandan ayaklarımı savurarak ona vurmaya çalışırken, bacaklarımdan güç alarak onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERHAMETSİZ (Belki yeniden birgün dönecek) 🥹
Roman pour AdolescentsRuha acımasızca işlenmiş işkencenin izleriydi tüm bu olanlar... Yığınla eziyetin altında kalmış, yanarak küle dönüşmüş bir acımasızın öyküsü... Küllerinden doğan Azap'ın izleri... Acıyla beslenen, korkuyla soluksuz yaşayan, af nedir bilmeyen bir el...