30. BÖLÜM 'Mübrem'

9.7K 300 1.2K
                                    

Evettt... İşte geldimm... Dopdolu Algin ve Azap'lı bir bölümle hem de... 😍  Çok bir şey karalamadan bölümle sizi baş başa bırakıyorum. Umarım beğenirsiniz. Vote ve bol yorum bekliyorum

Keyifli okumalar...
❤︎
#Frans Bak - Parting

Tutuşuyordum...

Yüreğimin kuraklığa kurban olmuş kuru ormanları, çatırdayarak yanıyordu. Hala kulaklarımda yankısı süren o birkaç sözcük, yüreğimi ise boğmuş, mantığımda göz gözü görmüyordu. İnanamıyordum. Böyle bir şeye nasıl inanabilirdim ki? Ben o ailenin içinde büyümüştüm. Batuhan her şeyi yapabilirdi ama bu kadar acımasız olamazdı. Beni o büyütmüşken başka çocukların hayatlarını nasıl ele geçirebilirdi? Bu, bu imkansızdı.

Azap'ın peşinden girdiğim odada bu inançsızlığa sığınarak "Sana inanmıyorum."dedim, neredeyse bağırır gibi.

Otelden ayrıldığımızda geçirmek üzere olduğum krizi acık havayla biraz olsun atlatmış ve şoku üstümden atamamışken kısa yolculuğumuzla eve gelmiştik. Kendimi kriz geçirecek gibi hissetmediğimden beni taşımasına izin vermemiştim ve şimdi kıyafet odasında karşımda üzerindeki ceketi hışımla çıkartıp bana döndü.

"Neye inandığın umurumda değil."dedi parmağını yüzüme doğrultarak. Yarısı yeri süpüren ceketi yere savurdu. Gözlerinden dışarı taşan eli kanlı iblis, beni yok etmeyi istiyormuş gibi bakıyordu.

"Çık dışarı."dedi öfkesine sahip olmaya çalışırken. Avını parçalamayı isteyen bir kurt gibi her an atakta bekliyordu. Arabada olduğu gibi öfkesi bir an bile dinmemişti. O süre zarfında kendimde olmadığım için öfkesini görememiş, sadece varlığının ağırlığını hissetmiştim ancak şimdi boyunu fazlasıyla aşan öfkesiyle tam karşımda duruyordu.

"Çıkmıyorum. Bana bir açıklama borçlusun."dedim, ben de en az onun kadar öfkeliydim.

"Hiçbir şey kalmadı şimdi de ailemi organ kaçakçılığıyla mı suçluyorsun? Karşımda durup adam gibi gerçekleri söylesene. Kendi eline bulaştırdığın kanları ailemin üzerine mi yıkacaksın? Bu kana ancak sen ellerini bularsın. Batuhan bu kadarını yapa-"

Çeneme sarılan elinin kuvvetiyle sırtımı sert bir şekilde makyaj dolabının kapısına çarptığında acıyla buruşturduğum yüzümün dibinde yüzünü buldum. Kalbim, korku ve adrenalinle göğüs kafesimi yumruklamaya başladı. Ciğerinde barındırdığı cehennemin ısısını soluyarak yüzümün her bir zerresine salıyordu. Nefesime karışan her soluk onun gibi beni de zehirliyordu.

"Sakın."dedi ölüm kokan sesiyle. "Sakın o cümleyi tamamlama."

İçimdeki korku, dört koldan ruhumu sıkıştırırken ona bunu göstermemeye çalışarak cesarete sığınıp gözlerimi gözlerine diktim. Ona direnmek zorundaydım. Daha fazla korkumu görmesine izin veremezdim. Beni bastırmasına izin vermezdim.

"Yoksa?"dedim büzdüğü budaklarımın arasından.

"Ne yaparsın benim de organlarımı mı satarsın?"

Sorum ondan daha çok nefret etmek için, bacaklarım tir tir titrerken sıyrılıvermişti dudaklarımdan. Onun böyle bir şey yapıp yapmadığını bilmiyordum. Söz konusu Azap olduğunda hiçbir şeyi kestiremiyordum. Ancak soru, onu suçlamaktan çok kışkırtmak için dilimdeki yerini almıştı. Evet ondan deli gibi korkuyordum. Kalbin kursağımı zorluyordu. Gözlerindeki deli bakış kabusumdu ama başkaldıran yanım susmayı istemiyordu. İstediği onu daha çok kışkırtıp ona olan nefretimi arttıracak bir şeyler yapmasıydı ancak yapmadı.

MERHAMETSİZ  (Belki yeniden birgün dönecek) 🥹Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin