#Nothing Else Matters - WilliamJoseph feels the rain
"Hayır!"
Çaresiz çıkan çığlığımla soluksuzca gözlerimi açtığımda deli gibi bir korkuyla yattığım yerde doğrulup etrafıma bakınmaya başladım. Nefes alış verişim düzensiz bir şekilde nabzımı düşürmeye çalışıyordum. Kalp atışlarım kulaklarımda atıyor gibiydi.
Neredeyim?
Şuurum birbirine girmiş ip yumağı gibiydi. O gördüklerimde neydi öyle? Kâbus, kâbustu. Evet başka bir şey olamazdı.
Ah!
Başıma saplanan ağrıyla başımı önüme eğip parmaklarımı şakağıma bastırdım. İki üç daire çizerek ağrıyı azaltmaya çalıştım. Allah'ım bu nasıl bir ağrı? Sancı gibi saplanan ağrı etkisini azaltırken alnımdaki teri elimin tersiyle sildim. Neydi tüm bunların sebebi? Kendimi o kadar yorgun hissediyordum ki sanki yüksek bir uçurumdan aşağıya çakılmış gibiydim ama yaşıyordum.
Geçici hafıza kaybımla kafamı kaldırıp bulunduğum yere göz attım. Her yer karanlıktı. Bir odadaydım ve odanın sadece bir kısmını aydınlatan tek şey ay ışığının cılız yansımasıydı.
Zihnim tanıdık sahneleri allak bullak olmuş bir şekilde gözümün önüne getirmeye başladı. Kâbusun etkisinde olan bedenim yaşadığım olaylarla birleşince titremem kaçınılmaz oldu. Soğukta kalmış gibi titremeye başladım. Rüyayı tetikleyen dün yaşadıklarımdı. Bunu biliyordum. O ses hala kulaklarımı uğuldatıyordu. Sanki kulaklarım içi su doluydu.
Gerçi dün müydü o ölüm gibi gün, onu bile bilmiyordum. Kaç saattir uyuyordum?
Zihnimde oynamaya başlayan başka bir anı, sahne önüne geçti. Sahnedeyse oynanan tek oyun güçlü kolların arasına alınarak çıkarıldığım odaydı. Sonra başka anılar yoklamaya başladı o sahneyi.
İlk oyun dudaklarımın arasına kondurulan ilaç ve yine dudaklarımı ıslatan su. Sonra perdeler birden kapanıyor. Diğer bir sahnedeyse gözlerinden düşünceleri okunmayan bir çift lacivert göz... Devamı yok. Tekrar kapanan perdeler ve birinin anlıma dudaklarıyla dokunarak bir şeyler söylemesiyle açılıyor. Ondan sonrasıysa tamamen silik.
Düşüncelerimi yoklayan gece, uğursuz bir şekilde beynimde dolandıkça nefesim tekrar daralmaya başladı. Ruhum hala gergindi. Dalgınca izlediğim ellerimden gözlerimi çekip rahat yatakta sırtımı yatağın başlığına dayadım. Yalnızdım. En azında odayı aydınlatan ay ışığı yardımıyla öyle görüyordum. Yorgan kalkmamdan dolayı kucağımda toplanınca gözlerim, soğuk havayı hissettiğim çıplak tenime kaydı. Soğuk değildi ama ısınan tenim serin havayı yeni yeni hissediyordu.
Üstümde ince ip askılı bir badi vardı. Göğüslerim özgürce penye atletten varlıklarını bir hayli belli ediyorlardı. Ayrıca kızarıklığın geçip geçmediğini göremesem de tenimdeki sızılar geçmişti. Neden bu haldeydim? Kim çıkarmıştı üstümü? O pislik herif bana dokunmamıştı değil mi? Korkuyla gerilen bedenimi yataktan çıkardığımda yorganı kaldırıp yatağa baktım. Her hangi bir kanıt arıyordum ama çarşaf temizdi. Derin bir nefes verdim.
Dudaklarımı yakan nefesim susuzluğumu dile getirmişti. Bir anda genzime oturan yanma hissi susuzluğumu yoğun bir kıvama getirince gözlerimi odada su aramak için odakladım. Önce yatağımın iki yanında duran küçük komodinlere baktım. Yoktu. Sonra başımı şifonyere çevirdim. Tam orada duruyordu. Büyük bir sürahinin içi suyla doluydu. Hızla yanına ilerleyip bardağı başına kadar doldurdum ve büyük yudumları boğazımdan aşağıya gönderdim. Su, genzimde çıkan yangını tsunami gibi söndürmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MERHAMETSİZ (Belki yeniden birgün dönecek) 🥹
Genç KurguRuha acımasızca işlenmiş işkencenin izleriydi tüm bu olanlar... Yığınla eziyetin altında kalmış, yanarak küle dönüşmüş bir acımasızın öyküsü... Küllerinden doğan Azap'ın izleri... Acıyla beslenen, korkuyla soluksuz yaşayan, af nedir bilmeyen bir el...