O günün üstünden bir hafta geçti. Artık derslere Jaebum'la değil, Hangmin'le devam ediyoruz.
Elindeki mindere tekmeyi geçiriyorum. "Sen de hiçbir şey demedin mi onun üstüne?"
"Ben bir şey diyemeden çekip gittiği için olabilir mi?"
"Adamı zan altında bırakmışsın, gidip doğru düzgün konuşun. Sen durumunu anlat, o da neler olduğunu anlatsın. Hoseok'a neler dediğini hiç mi merak etmiyorsun?"
Bu sefer kroşeyi geçiriyorum. "Ediyorum, ama keşke Jaebum değil de onun yerine neler konuştuklarını anlatabilecek birisi olsa... Konuşmak için çok zor bir adam, her an seni dumura uğratıp ya kalbini kıracakmış ya da sohbeti yüzüstü bırakıp gidecekmiş gibi hissediyorsun."
"Evet, kaç haftadır sürekli aynı ortamdayız. En az senin kadar tanıyorumdur, inan bana."
"İnanırım." İnanırım çünkü benim de hayatım boyunca Jaebum'la olan etkileşimlerimi toplasak Hangmin'inki kadar eder...
"Şu dersimiz bittikten sonra Jaebum'u bulup onunla konuşur musun, ben de çok merak ediyorum."
Gözlerimi devirip hızlı bir kroşe daha geçiriyorum. "Tabii efendim, sizin içiniz rahat etsin diye konuşurum."
Nefes nefese kaldığımda beş dakika mola veriyoruz ve Jaebum bir kızla gözüküyor salonda. İçimde bir şeylerin oynaştığını hissediyorum yine, kıskançlık mı bu? Jaebum'u annemle çok yakın gördüğümde de arada yaşadığım bir his... Ama ben hep annemi kıskandığımı düşünürdüm, şimdiyse annem yok. Bu işte bir terslik var...
Kıza eldivenlerini giymesinde yardım ediyor. Bir erkek olarak, nazik olmasını beklersiniz değil mi? Gayet o asık suratıyla kıza emirler veriyor ve kız da Jaebum'un ağzının içine düşmeye hazırmış hatta ders sonrası onu eve götürmeyi düşünüyormuş gibi cilveli tavırlarla gülümsüyor, gözünün içine bakıyor. Aynen canım anlıyorum seni, gerçekten bu dünyada görebileceğin en yakışıklı erkeklerden... Ne diyorum ben yine ya? Kendine gel Jackson.
Ben düşüncelere dalmışken Hangmin geliyor. "Hey, hadi devam edelim."
Devam ediyoruz. Bir yarım saat daha bu sefer daha az muhabbet ederek onu pataklıyorum. Ders bittiğinde suyumu alıp Jaebum'un yanına gidiyorum.
"Jaebum, seninle konuşmam lazım."
Kıza "sağ yapamıyorsun sol kroşeyi kullan." Diye emrediyor.
"Jaebum..."
Kız Jaebum'un ellerindeki minderlere yumruk atıp duruyor. Gerçekten daha çok yolu var gibi... "Gördüğün gibi şu an dersteyim, akşam bana gel, konuşalım."
Sana mı? Beni evine davet etmesini beklemiyordum. "Dersinin bitmesini bekleyebilirim."
Bir anda bana döndü ve ölümcül bakışıyla kısa süreliğine baktı. "Akşam, dokuzda!"
Gözlerimi devirip bıkkınlıkla nefesimi veriyorum. "Tamam, her neyse! İyi dersler sana." Derken gidiyorum. Dokuzda dediğine göre dersten sonra kızla bir şeyler yapmayacağı anlamına mı geliyor? Zaten onu kimsenin baştan çıkaramayacağını seziyorum. Hani dizilerde veya filmlerde olur ya; kötü, asi ve sınırları olmayan o soğuk çocuğu gider de bir masum kız tesadüfler ve gelişen olaylarla kendine aşık eder falan... Ben de Jaebum'un geleceğinde öyle bir kız görüyorum.
Önce eve gidiyorum ve duşumu alıyorum. Çıkınca giyindikten sonra annemin yanına gidiyorum. "Anne, Jaebum'a gidiyorum, sen de gelmek ister misin?"
Annem uzaylı görmüş gibi bakıyor bana, kadın haklı. "Jaebum'a mı? Seni evine mi çağırdı?" Bir anda yüzü aydınlanırcasına gülümsüyor. Gün ışığım benim... "Sonunda..."
"Öyle değil, Hoseok'la neler olduğunu konuşmak istiyorum." Tahmin edersiniz ki annem her şeyi biliyor.
"O konu... Tamam oğlum, siz konuşun aranızda ben gelmeyeyim."
Gidip yanağına bir öpücük konduruyorum. "Ben çıkıyorum o zaman."
"Tamam, dikkat et!"
Kaskımı başıma geçirmemle Jaebum'un evine varmam arasında üç dakika falan geçiyor. Evi baya yakınmış. Saat de dokuzu geçti bu arada, bu kadar soğuk nevale birisi disiplinli çıkarsa görün şimdi siz halimi. On yedi dakika geç kaldığın için konuşma hakkını kaybettin, bile diyebilir.
Bir apartmanda oturuyor, tek yaşayan birisi için büyük evleri tercih etmemiş. Tabii kirasını tek başına karşılayamazdı zaten. Giriş kapısından ziline basıyorum ve saniyeler geçmeden otomatik açılıyor.
Üçüncü kata çıkıyorum ve kapısı açık, içeri giriyorum. Kendimi hırsız gibi hissediyorum, bilmediğim bir eve, hiç de yakın olmadığım bir insanın evine girdiğim için.
Belinde bir havluyla koridorda görünüyor. Beynimde bir damar koptu sanki ve şu görüntüden dolayı beyin kanaması geçirmek üzereymişim gibi... Neden yıllarca arada bile olsa gördüğüm şu vücudundan şu an, şu dakika böylesine etkileniyorum ki? Hemen toparlanıp yutkunmakla yetiniyorum.
"Geç içeri, ben geliyorum."
Dediğini yapıp bir iç mimar adayı olarak içeriyi taramaya girişiyorum. Salon oldukça büyük, gerçi gördüğüm kadarıyla ev de büyük. Çok modern ama retro tarzda şeyler seçmiş. Bunları gerçekten kendisi mi seçti? Çünkü bu kadar iyi zevkleri olduğunu bilmiyordum. Zevki geç, çok doğru konumlandırma yapmış ve doğru eşyalar seçmiş. Her şey duvar kenarlarına ve köşelere cuk diye oturmuş ve düzen içindeler. Sadece büyük eşyalar kullanmış ve yeşil, kahve, krem tonlarını seçmiş. Süs eşyası olaraksa sadece bitkiler var. Açıkçası, keşke bizim evde de dekoru o seçseymiş, diye geçirdim içimden.
"Bütün bu eşyaları sen mi seçtin gerçekten?" Kapıdan girdiğini hissettiğimde hemen soruyu yapıştırıyorum.
"Evet. Senden yardım almadığım için üzüldün mü?"
Gözlerimi sıkarak ona bakıyorum. "Gecelerce ağladım."
"Evet, seni dinliyorum." Derken koltuğa oturuyor.
"Esas ben seni dinliyorum. Önce o gece Hoseok'a söylediğim o saçma sapan şeyi duymuşsun ve bunu hiç belli etmedin. Sonra gidip Hoseok'la konuşmuşsun. Ne konuştuğunu anlatır mısın?"
"Sizi gizlice dinlediğimi mi düşünüyorsun?"
"Bunu ima etmedim bile, duymuşsundur ya da dinlemişsindir umurumda değil. O söylediğim saçma şeyi Hoseok yanlış anlamasın diye gidip özel açıklama yaptığını düşünüyorum. Karizman çizilmesin falan..." Neden gerildim ben böyle?
"Bir insan tehdit oluşturuyorsa bunu anlarım. O çocuğun gülen yüzünde sinsi bir şeylerin olduğunu gördüm ve evet, sizi dinledim. Çünkü sen anlamasan da, ben ailemi kollarım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALOG - Jackbum
Fanfiction"Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören." Farklı iki aileden farklı iki çocuk. Bir araya geldiler, şimdiyse aynı ailedeler. Sadece o iki çocuk aile değil...