Bölüm XXVIII

200 16 4
                                    

           

İşler bu kadar sarpa saramazdı, dünyam bu kadar başıma yıkılamazdı. Bana dediği şeyden sonra resmen hayatımın tren olarak üstünde gittiği raylar sarsılıyor. Tren durursa ölürüm, devrilirse komaya girip bitkisel hayata girerim, raydan çıkarsa aklımı kaybedip, psikolojisi bozulmuş biri olarak başka biri gibi yaşamaya devam ederim. Resmen çıkar yolum yok, oyunun sonunda her türlü kaybediyorum.

Beni tehdit etti! Aileme Jaebum'la benim ilişkimizi söylemekle tehdit etti. Oysaki ben ne güzel ondan kurtulacağım düşüncesiyle gitmiştim o yemeğe...

"Biliyorsun ki artık babanın altında çalışıyorum, sağ kollarından birisi de benim. Böyle bir konumda herkes patronuna karşı dürüst olmalı. Artık seninle olan geçmişimizi de biliyor, yani iş üzerinde olmadığımız zamanlarda muhabbetimizde hep sen de geçiyorsun. Ben, olur ha, seninle kardeşin arasındaki yasak ilişkiyi ağzımdan kaçırmak istemiyorum. Ama ayrılırsanız bu sorun da ortadan kalkar... Ağzımdan kaçırmama neden olacak durum kalmaz, ben de babanla dürüst şekilde çalışmaya devam ederim."

"Ayrılmak? Senden bile ayrılırım ama ondan ayrılmam..."

"Ama baban bunu öğrendiğinde adam şaşkınlıktan düşüp bayılmasın? Peki ya annen babandan bunu öğrendiğinde? Sen bir daha o eve gidebilecek misin?"

"Bunları düşünmek sana mı kaldı? Zamanı gelince onlara açıklayacağız bu durumu!" Sinirlerim nasıl gerildi anlatamam, onu boğma isteğimle ağlamamı engellemeye çalışıyorum.

"Ama zamanı gelmeden ya ben ağzımdan kaçırırsam?" Öyle bir bakıyor ki, sanırsınız masum bir kedi yavrusu ama gözlerinden okunan düşüncelerse kral katili olacak birininkilerle birebir... Korkuyorum.

"Tehdit ederek nereye varacaksın peki? Hadi ayrıldık biz diyelim, bu senin tehdidin yüzünden oldu ya da olmadı, ne elde edeceksin?"

"Bir süre sonra bana gelmeni sağlayacağım sadece. Çünkü senin de derinlerde benden hoşlanabileceğin hissini alıyorum."

"Hisleri kuvvetli olabilecek dünyadaki son insansındır. İnan bana benim hislerim bunu söylemediği sürece tek kaybeden sen olursun. Lütfen şimdi tekrar düşün. Ağzından kaçırarak beni tamamen kaybetmek mi yoksa susarak en azından beni kendine düşman edinmemek mi?"

"Burada seçenek sunacak konumda olanın sen olduğunu zannetmiyorum Jackson. Sadece düşün ve son kararını bana söyle."

Derin bir nefes alıp önümdeki tabağı ittiriyorum ve ellerimi masaya dayayarak kalkıyorum. "Son kararım, senin kaybın. İyi geceler."

"Peki, en kısa sürede babana bir mektup ulaşacak."

"Elinden geleni ardına koyma."

"Mutlu olamazsınız Jackson, olamayacaksınız. Yine dönüp bana geleceksin..."

Tıslayarak nefesimi veriyorum ve oradan ayrılıyorum. Yapabileceğim hiçbir şey yok, şu an sadece çıldırma raddesine geldiğimi hissediyorum.

Eve gidip de ailem yan odamda yatarken aklımdaki düşüncelerle o odada rahat uyuyamam. Jaebum'a asla gidemem, Alice'e gitmeye karar veriyorum.

Gitmeden önce arıyorum, beni kapıda karşılıyor.

"Sesin çok kötü geliyordu Jackson, hemen anlat, ne oldu?"

Ben de anlatıyorum. Hatta o kadar çok şeyi anlatıyorum ki, o kadar birikmişim ki arada sinirden ağlıyorum bile. Ama asla rahatlayamıyorum. Alice her ne kadar beni rahatlatmaya çalışsa da ne yapacağımı bilemez haldeyim.

"Jaebum'la konuşmaktan başka çaren yok."

"Onunla konuşursam sadece bizi bitirmiş olurum. Çünkü o da ailesini kaybetmekten korkuyor, ben de... Hadi aileyi geç, ona yalan söyledim. O kadar yalan ki, bugün proje dışında her şeyi yaptım. Okuldaki insanlar dışında herkesle görüştüm bile denebilir."

"Bunları düşünmeden önce lütfen sizi düşün. Ona da böyle söyle. Önce ilişkinizi düşünsün çünkü kaybetmemeniz gereken bir bağınız var. Koparsanız, dağılırsınız."

"Dağılırız..." Yine gözümden yaş geliyor, bu sefer sinirden değil üzüntüden. Resmen kalbim parçalanıyor. O kaplan artık ruhumu aştı, kalbime de oynuyor...

Ertesi günü hiçbir şey yapmayarak geçiriyorum. Okula gitmiyorum, sadece annemlere proje yapacağımı söyleyip Alice'in evinde kalıyorum. O da okula gidip geliyor, bense gece uyuyamadığım için o gelene kadar birazcık da olsa uyuyorum. Uyku bazen sorunlarımı çözmeme yardımcı oluyor, düşüncelerimi toparlamama. Yine de işe yaramıyor, resmen patlayacağım. Alice geliyor ve halimi görünce beni resmen zorla ayağa kaldırıyor. "Kalk, seni Jaebum'a götürüyorum. Onunla konuşacaksın. Şu döl israfı kozu eline geçirmeden belki ikiniz ortak bir çıkar yol bulursunuz."

Ben de ona itiraz etmiyorum, gerçekten Jaebum'la konuşmam gerek.

Beni arabayla onun evinin önüne bırakıyor. Resmen elim ayağım titriyor, o kapıdan içeri girmek istemiyorum. Aslında aşmam gereken üç kapı var, bahçe kapısı, apartman kapısı ve onun kapısı... Korkuyorum.

"İyi şanslar!" diyor Alice arabayı çalıştırmadan. Zoraki gülümseyerek başımı sallayarak vedalaşıyorum onunla. Gidiyor. İşte, korkunun ecele faydası yok. Ben de gidiyorum kapısına. Evet, üçüncü ve son seviyeye ulaşabildim. Kralla karşı karşıyayım şimdi. Ve kralın katili ben olmak üzereyim galiba.

"Jackson, seni beklemiyordum." Derken tek kolunu boynuma sarıp yanağıma bir öpücük konduruyor. Ben sadece telaş içinde kıvranmakla meşgulüm.

"Seninle... Konuşmam gereken bir şey var." Diyorum içeri geçerken. Tam bir ayrılık öncesi klasiği... Ama benim niyetim bu değil ki...

Onun da yüzünü telaş kaplıyor dediğimi duyduktan sonra halimi görünce.

"Jackson... Bana yapmadım de... Onunla konuşmadım de, lütfen..." Çenesinin gerilip 'ben buradayım' dercesine çıktığını söylememe gerek yok sanırım.

Ölmek istemiyorum, lütfen...

ANALOG - JackbumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin