Bölüm XXVI

248 20 8
                                    

           

Sürekli zaman atlamaları yaşayıp duruyoruz, bu sefer de iki ay daha geçirdik. İlk vizelerimizi atlattık, sonuçlarını bile öğrendik. Öyle güzel ve yoğun bir şekilde yaşayıp gidiyoruz işte.

Vizeleri falan atlattık ama proje biter mi, bitmez. Hele mimarın hiç bitmez. Jaebum kendi halinde boş zamanlarından birini yaşarken ben masada projenin çizimiyle uğraşıyorum. İç tasarımlar gerçekten çok zor, beni esas uyutmayan projeler bunlar. Yemeğimizi sipariş verdik, o geliyor. Ben de bir süre ara vermiş oluyorum. Sanki çocukmuşum gibi kolunu omzuma dolayıp başımı koluna yatırıp yemeği bana yediriyor. Gerçekten bu çocuğun her şeyi olma konumuna eriştiğimi hissediyorum şu son üç ayda; sevgilisi oldum, arkadaşı oldum, kardeşi, sırdaşı, şimdi de çocuğu... Babası ya da annesi konumuna erişemem, onlar zaten var.

Ben de oyununu bozmuyorum, mızmızlanıyormuş gibi yapıyorum, ya başımı öteki tarafa çeviriyorum, ya onun kolunu ittiriyorum ya da dudaklarımı birbirine bastırıyorum. O kadar eğleniyoruz ki ikimiz de, bizi gören gerçekten iki büyük beden içinde biri üç diğeri beş yaşındaki çocuklar falan zanneder. 'Kardeşine mama yedirmeye çalışan abi ve onun uğraşları, bölüm bir.'

Birbirimize yedirme uğraşları sonucunda on dakikada yiyebileceğimiz yemeği bir saatte anca yiyoruz, yemekten alacağım enerjiyi de Jaebum'a yedirmekle harcıyorum. Bari biraz projeye kalsaydı... Yine de eğlenceme bakıp umursamıyorum ve içerden birkaç parça meyve tabağa koyup dönüyorum, Jaebum'a da uzatıyorum.

"Bu ne?" derken gülümseyerek bana bakıyor.

"Üçüncü ay dönümü hediyem." Tabii ki dalga geçiyorum.

Şaşırıp kaşlarını kaldırıyor. "Ne?"

Kahkaha atmamak için kendimi zor tutuyorum. "Muz ve mandalina diyorum."

"Gerçekten bugün tam üç ay mı oldu?"

Sen bilmiyorsun, ben de bilmiyorum. Hiç öyle saniye, dakika ya da gün saymada iyi değilimdir canım sevgilim, üzgünüm. Yıldönümümüzü hatırlarsam teşekkür edersin.

Tabağı bir kenara koyup onun tek bacağına oturuyorum ve kollarımı boynuna sarıp gözlerine bakıyorum gülümseyerek. "Bize her gün bir dönüm..."

O da gülümsüyor. Ahh, o kadar seksi ki işim olmasa ona şu an şu dakika neler yapardım... "Deliye her gün bayram gibi yani?"

"Sen öyle diyebilirsin." Resmen aşk sarhoşu kıvamına gelmek üzereyim. Şurayı bırakıp da masaya dönüp o işe devam edesim gelmiyor. Onun da beni bırakmaya niyeti yok ki kolunu belime sarıyor. Bir anda kendimden geçtiğimi hissedip dudaklarına yapışıyorum. Tamam, kıvama gelmişim arkadaşlar. Öyle bir gelmişim ki, öpücüğü asla bırakmadan bacağından inip tek bacağımı onun bacakları arasına koltuğa, diğerini de koltuk yanına koyup üstüne çıkıyorum. Kollarım boynuna sarılı, onun elleri de sırtımda ve kazağımda geziniyor. Çok geçmeden dillerimiz de birbiriyle buluşuyor. Hatta ben daha ne olduğunu anlamadan beni koltuğa yatırmış ve üstüme çıkmış bir hale geliyoruz. Kazağımı çıkarmasına ramak kaldı, ikimiz de inlemelerimizde boğuluyoruz. Boynuma iniyor, köprücük kemiğimin boşluğuna burnunu daldırıyor, kemiğimi öpüyor. Eli artık kazağımdan daha da aşağılara iniyor, bacaklarımda ve kasıklarımda geziniyor. Daha ileri gitmek istesem de aklıma bir anda projem geliveriyor, beni masanın üzerinde bilgisayarın içinde bekleyen o yavrucak. Üzgünüm hayallerim, üzgünüm tutkularım ve şehvetim. Ama hevesinizi kursağınızda bırakan ben değilim, o!

Jaebum'un omuzlarını tutup nazikçe onu durduruyorum ve olduğum yerde doğruluyorum, o da dizlerinin üstünde geriliyor.

"Noldu?" Endişeli gözlerle bana bakıyor.

"Jaebum, inan bana bu anı daha da ileri götürmek için nelerimi vermezdim. Ama şu illet yarına hazır olmalı ve benim sadece bu gecem var."

"Seni bilmesem bilerek son güne bıraktığını düşünürdüm. Ama her projene günlerini verdiğini biliyorum. Tamam, sonra devam ederiz." Başını eğip yanağıma içli ve rahatlatıcı bir öpücük konduruyor. Ben de onun yanağına daha sıkı bir öpücük yapıştırıyorum ve ayağa kalkıp işime geri dönüyorum.

Dakikalar saatleri kovalıyor. Meyveleri yerken, kahveleri kupalarca sıralayıp mideme gönderirken projeyi bitirmek üzereyim ama ben çoktan bittim. Gözlerime kürdan koyup çalışmaya devam etmemek için kendimi zor tutuyorum. Jaebum yatalı saatler oldu, kendimi onun kollarına atıp uykunun kucağında kaybolmak için nelerimi vermezdim ama sadece yarım saatlik bir işim kaldı gibi. Son rötuşları yapıyorum. Ama hayır, gözlerim de beynim de zonklayarak isyan ediyor resmen. Bir süre sonra kolumu masaya yatırıp kafamı da onun üstüne koyuyorum, sonrasını hatırlamıyorum.

Bir ara Jaebum saçlarımı okşayarak beni uyandırıyor. O kadar sersem haldeyim ki, gözlerimi bile açamıyorum. Nazikçe beni kolumdan tutup kaldırıyor, boynumu omzuna yaslıyorum ama yürüyemiyorum bile.

"Bu böyle olmayacak." Derken beni kalçamdan tutup kaldırıyor ve baldırlarımdan tutarak kucaklıyor. İstemsiz bacaklarımı onun kalçasına doluyorum ve yüzümü boynuna gömüp ellerimi omuzlarına koyuyorum ama daha ben kokusunda uykuya hemen dalmak üzereyken beni yatağa yatırıyor bile. Sonra üstümden atlayıp yan tarafıma geçiyor. Ben de kendimi onun kollarına ve kokusuna teslim edip yeniden uykuya dalıyorum.

Sabah da beni uyandırıyor ve toparlanıp evden beraber çıkıyoruz. Böyle bir adam hayatımda olduğu için çok şanslıyım. Anne gibi, baba gibi... Hani ben onun her şeyi olduğumdan bahsetmiştim ya, o da benim her şeyim...

ANALOG - JackbumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin