Bölüm XXIX

197 19 5
                                    

           

İnsanlar bazen yaşarken ölür. Yaşamanın değerini anlamanız için ölmeniz gerekir. Belki birkaç kez, belki de sadece bir kez. Ben tekte gittim... Ölümüm Jaebum'un elinden olacakmış meğerse...

"Seni tehdit etti, di mi?" Jaebum'un sinirleri saniyeler içinde aşırı derecede geriliyor, ben daha da çok geriliyorum.

Başımı önüme eğmekle yetiniyorum sadece.

"Anlamıştım... Adam resmen özellikle yapıyor bunları. Oraya bile tesadüfen gelmediğini biliyorum. Bize tuzak kurmak istedi, seni de o tuzağa düşürdü di mi?" Sesi yükselmeye başladıkça ben de daha çok korkmaya başlıyorum. Gerilim hatları yine oluştu, Jaebum da sinirlendiğinde korkulmayacak gibi değil ki. Ben sinirlensem korkmazdınız ama onun karşısında olsanız ruhunuzu teslim ederdiniz emin olun. Ben de etmek üzereyim.

"Susacak mısın Jackson, anlatacak mısın neler olduğunu? Çıldırma kapasitemi mi doldurmaya çalışıyorsun?"

Bunları duyunca kendime geliyorum. "Anlatmadan sen anladın zaten..." Sesim aşırı çatlıyor, dokunursa ağlayacağım.

"Anlat!" Hayır, bağırmıyor, kükrüyor. Ben de aniden korkuyla sarsılıyorum.

"Tamam, önce otur sakinleş. Lütfen..."

Jaebum beni dinleyip koltuğa oturuyor, ben de yanına oturuyorum.

"Evet, seni dinliyorum."

"Bak, dün buluşmak istedi, ben de gittim..."

"Bir dakika, nasıl yani?" Sakinleşmek yerine daha da geriliyor, daha ne kadar gerilebilir ki diyebilirsiniz ama sınırı yok onun, inanın bana. Gerginlikten damarları patlayana kadar gerilebilir. "Proje yapmaya gideceğin yalan mıydı yani, onun yanına mı gittin?"

"Neden dinlemeden hemen yargılıyorsun?" Bir anda ben de çıkışıyorum. Hayır, belki önce onun yanına gittim sonra proje yapmaya? Kimi kandırıyorum tabi...

"Tamam, dinliyorum." Derin bir nefes veriyor.

"Bana dilini tutamayabileceğini, iş ilişkilerinde dürüstlüğün çok önemli olduğunu falan söyledi. Böyle saçma sapan şeyler söyleyerek konuyu ayrılmamız gerektiğine getirdi işte. O zaman ağzından kaçırması gibi bir ihtimal kalmazmış falan..."

"İyi de bunu anladım zaten, ayrıntılarla beni oyalamaya çalışıyorsun Jackson! Bana proje yapacağını ve bu yüzden görüşemeyeceğimizi söyledin. Şu piç kurusu yüzünden bana yalan mı söyledin?"

"Söyledim çünkü onla son kez konuşup Hoseok defterini kapatmak istedim ama ben kapatmak isterken yeni bir sayfa açıldı. Böyle olacağını tahmin edemezdim."

Jaebum bir anda ayağa kalkıyor ve ellerini beline yerleştirip etrafımda sinirli adımlarla gezinmeye başlıyor. "Böyle olduğunu anlamalıydım." Tıslayarak konuşuyor.

"Bundan sonra ne olacak?" Korkuyla başımı kaldırıp yüzüne bakmaya çalışıyorum.

"Ne mi olacak? Bence onun dediğini yapacağız."

"Ne demek istiyorsun?"

Olduğu yerde aniden duruyor. "Sırf o dediği için değil, sen yalan söylediğin için..."

Hayır... Korktuğum... Ah, hayır... Gözlerim yanmaya başlıyor.

"Ben böyle devam edemem Jackson. Yalan söylemene göz yumamam... Ben saf-salak duygularla oturup seni beklicem, sen arayıp projeyle uğraşman gerektiğini söyliceksin ama sonra o şerefsizin yanına gideceksin. Baştan planlanan bir yalanı kabullenemem. Güvenimi nasıl sarstığını tahmin bile edemezsin."

"Bunun böyle olacağını tahmin edemedim Jaebum, lütfen biraz daha düşün. Seni de kendimi de korumak için söyledim o yalanı. Senin bunlarla uğraşmanı istemedim."

"Korumak mı? Dalga mı geçiyorsun? Beni bu zamana kadar nasıl korudun da şimdi korumaktan bahsediyorsun?"

Çok soru soruyor, onu hiç böyle görmemiştim. Şimdi düşüp bayılacağım...

"Tamam, unut korumayı. Ben sadece..."

"Jackson, hiçbir açıklama sana olan güvenimi geri kazandırmayacak. Lütfen, gider misin..." Artık bağırarak değil, daha sakin bir ses tonuyla konuşuyor. Kanım çekiliyor, bunları duymayı beklemiyordum.

Gözlerimden bir damla yaş süzülüyor. Kalbimi söküp almış da kavanoza koymuş, ben de son dakikalarımı her ne kadar beni öldürse de onun güzel yüzüne bakarak geçirmek için harcıyormuşum gibi... Hiçbir şey söyleyemiyorum. Sadece ayağa kalkıyorum ve gidiyorum. Çünkü şu an ne yapsam, ne desem boş. Zaten benim içim de boş, hiçbir şey hissedemiyorum. Kemiklerim tuzla buz olmuş, sinirlerim alınmış, ruhum çoktan başka diyarlara kendini teslim etmiş gibiyim, ayakta bir ölüyüm resmen. Ayaklarımı sürüye sürüye çıkıp gidiyorum, hiçbir şey yapamamak çok koyuyor. Canım yanıyor demek az kalır, ölüyorum. Derim tenimden sökülüyor ama hissetmiyorum, öyle bir ölüm... Jaebum haklı, haklı olmasından dolayı zaten bütün bunları yaşıyorum. Ama bu kadarını beklemiyordum.

Eve de gidemiyorum, telefonum çalıyor uzanıp açmaya bile mecalim yok. Büyük ihtimal annem arıyor. Başka bir yere de gidesim yok. Sokakta uzanıp yıldızları izlemek istiyorum belki, ne istediğimi gerçekten bilmiyorum. Aslında mesele istemek de değil, yapabilmek. Hiçbir şey yapabileceğimi zannetmiyorum. Hayatım sadece birkaç dakika içinde darmaduman oldu. Resmen o trene araba gelip çarptı ve ben aklımı da kaybettim, yaşayan bir ölüye de döndüm ya da öldüm. Öyle bir enkaza uğradım. Şimdi ise sadece yolda yürüyorum. Arabalar yanımdan geçerken son ses kornalara basıyor, ben sadece seslerini duymakla yetiniyorum.

Bir barda buluyorum kendimi en son. Barmene sipariş veriyorum ve bir sürü tekila shot'ı üst üste yuvarlıyorum. İyi gelmiyor, aksine daha da kötü oluyorum.

Ertesi sabah hiçbir şey hatırlamayarak uyandığımda ise hiç tanımadığım bir evde, hiç bilmediğim bir yatakta kendimi buluyorum...

ANALOG - JackbumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin