Ne kadar klişe dediğinizi duyar gibiyim. Ama şu an kendi canımı düşünmekle meşgulüm. Gözlerimi zorla açtığımda gördüğüm ilk şeyin o olması hayal gibi biraz ama, sadece ufak sıyrıklarla kurtulduğumu anlayacak kadar kendimi incelemeye başlarken Jaebum oturarak uyuduğu yerde kıpırdanıyor. Sarılı bir kol beklerdim ama anlaşılan kırık çıkık yok, sadece üstüne düştüğüm kolum ağrıyor ve diğerinde de serum var. Bayılacak kadar ne yaşadım hiçbir fikrim yok, galiba olayın şokundan falan. Ama inanın, Jaebum'u yanı başımda görmek kadar şok edici değildi. Bir daha mı bayılmalıyım? Hayır.
Hemen yattığım yerde doğruluyorum ve sırtımla başım arasında, kolum da dahil olmak üzere ince sızılar oluşuyor. Kaç saattir buradayım? Annemlerin bu kazadan haberleri var mı? Telefon falan da almamıştım yanıma yoksa bir şekilde ona ulaşıp saati öğrenirdim.
Bunları düşünmek bir yana, karşımda Jaebum uyuyor. Bu zamana kadar hiç tanık olmadığım bir meleksilikle, başı omzunun yanına düşmüş, dudakları öne doğru çıkmış. Kalkıp öpmek istiyorum o dudakları ama... Siz konuyu anladınız.
Birden içeri hemşire giriyor. "Uyanmışsınız."
Gerçekten mi? Ben de hala yoldayım sanıyordum...
Jaebum da kapı sesine irkilerek uyanıyor.
"Kaç saattir buradayım?"
"Sadece üç saat oldu."
"Peki durumum nasıl?" Durumum nasıl mı? Bu soruma kendim bile gülmek istiyorum. Hemşire de gülüyor zaten.
"Gerçekten çok iyi, sadece iç kanama riskinden dolayı müşaade altında tutuyoruz, merak etmeyin. Bir de ağrılarınız olabileceğini varsayıyorum. Gerçekten ucuz atlatmışsınız."
Zorla gülümsüyorum. O sırada Jaebum'a gözüm kayıyor. Bakışları desem... Böyle hani, madem motordan düşüp ölmedin seni ben kendi ellerimle öldüreceğim dermiş gibi. Aynı zamanda uyku sersemi...
"Çok ağrınız var mı? Ona göre size iğne yapabilirim?"
"Hayır, idare edebilirim, teşekkürler."
"Peki, sabaha kadar burada olacaksınız, bir şey olursa çağırabilirsiniz. Geçmiş olsun."
Bu sefer içtenlikle gülümsüyorum. "Teşekkürler."
Eyvah, hemşire gitti. Şimdi Jaebum'la baş başayız. Bana öldürücü bakışlarını atıyor sürekli. Arkasına yaslanıp bakıyor, bacak bacak üstüne atıp bakıyor, kollarını önünde bağlayıp bakıyor. Bakıyor da bakıyor... Ben ağzımı açıp da tek kelime edemiyorum, ne diyeceğim ki? Burada ne işin var?, Annemlerin haberi var mı?, Neden bana öyle bakıyorsun?
En sonunda dayanamayıp asırlık korkunç sessizliği bozuyorum. "Sen nereden bildin burada olduğumu? Yani, kazayı..."
"Hiçbir şey hatırlamayacağını biliyordum. Seni buraya getiren benim." Ses tonundaki o sinir... Resmen kalkıp kaza yaptığım için dövecek beni diye korkuyorum. Bir dakika, gerçekten o adam Jaebum muymuş? Ben yoldan geçen rasgele biri sanmıştım. Küfür etmesinin sebebi de buymuş belli ki, yoksa trafiği aksatan yan yatmış motoruma laf eden birisi değilmiş. Gayet baş belası ben... Yine beni kurtardın Jaebum...
"Annemler... Biliyor mu?"
"Hayır, ama sabah eve gittiğinde öğrenecekler." Çok sakin konuşmasına rağmen tehdidini açık bir şekilde algılayabiliyorum.
"Neden? Yaralanmamışım bile. Öğrenmeseler daha iyi..."
"Bir daha motor kullanabileceğini mi sanıyorsun?"
Gözlerimi deviriyorum. "Herkes kaza yapar ve iyileştikten sonra tekrar kullanmaya devam edebilir."
Jaebum oturduğu yerde öne doğru gelip dirseklerini dizlerine dayıyor. "Sen değil! Hem sen ne yapıyordun dışarda? Nereye gidiyordun o saatte?"
"Aslında... Sana geliyordum."
Gözlerindeki sinirde şaşkınlık parıltıları görüyorum. "Bana mı? Neden?"
Çünkü seni özledim...
İyice oturur pozisyona geçerken birazcık ağrıdan kıvranıyorum, Jaebum da hemen ayaklanıp bana yardıma koşuyor. Önce kolumdan tutup doğrulmama yardım ediyor ve ardından arkamdaki yastığı ayarlıyor. Dokunduğu yerin alev aldığını söylememe gerek yok heralde?
"Teşekkürler."
Yanımda dikilmeye devam ederken kollarını önünde bağlıyor. "Hala cevap vermedin?"
Başımı kaldırıp ona bakıyorum. Boyunluğum varmış, anca şimdi fark ediyorum. "İşte... Şu ring işini konuşmak için. Ringe çıkmak istiyorum. Hatta dersinden önce de bunu konuşacaktım seninle ama..."
Alt dudağını gerginlikle dişlemeye başlıyor. Aman tanrım, aşırı seksi... Ben de o dudakları dişlemek ist... İçimdeki Jackson'a bir tokat patlatıp kendine getiriyorum ve ben de kendime geliyorum.
"Bunu daha sonra konuşuruz, şimdi iyileşmene bak. Bir dahakine de bana gelmek yerine ara, olur mu?"
Kafamı hafifçe sallıyorum.
Bir süre daha gergin bir suskunluk oluyor. Jaebum yerine oturuyor.
"Bu arada... Beni tekrar kurtardın, teşekkür ederim."
"Teşekkür etmene gerek yok, sadece insanlık yapıyorum."
Yaklaşık yirmi senelik birlikteliğimizde görmediğim insanlık. İnsani faaliyetleri olan heykelin hayatıma girişi ve gelişimi... Sonucu ne olacak hep birlikte göreceğiz. Ya da görecek miyiz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALOG - Jackbum
Fanfiction"Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören." Farklı iki aileden farklı iki çocuk. Bir araya geldiler, şimdiyse aynı ailedeler. Sadece o iki çocuk aile değil...