"Önce bir yerlere gidip kahve içelim mi?"
"Bu saatte açık bir kafe var mıdır ki?"
"Benim bir arkadaşımın yeri var."
"Tamam."
Derken geliyoruz bile dediği yere. Söylediğine göre gece ikiye kadar açıkmış. Saat de şu an o kadar geç değil tabii. Oturup kahvelerimizi sipariş ediyoruz.
"Sanırım seni rüyadan uyandırmak için bazı şeyleri konuşmamız gerek."
Çocuk resmen içimi görüyor, gerçi vücudum şu an kocaman bir soru işaretine dönüşmüş bile olabilir. Bir zahmet anlasın, merak ettiğim çok şey olduğunu.
"Sen sor istersen, ben de cevaplayayım."
"Soru... Aslında sorulacak çok şey var ama bence senin anlatmak istediğin şeyler var, değil mi?"
"Yani... Başa sarmak gerekirse... Seni hiçbir zaman kardeşim gibi görmedim Jackson. Ailemden bir parçaydın ama arkadaş gibi bile yaklaşamadım. Çünkü sende hep farklı bir şey gördüm, senden hep çekindim ya da korktum. Kolay olmadı sana olan hislerimi fark etmem, çünkü önce kendimi anlamaya çalışıyordum. Eşcinsellikten filan bahsetmiyorum, sadece sana özel olan bir şeyden bahsediyorum."
"Yani sen..."
"Bu duygunun bir adı yok Jackson. İster aşk de, ister hoşlanmak ya da nefret... Hiç kimseye bir şey hissetmedim bugüne kadar, çok denedim ama kimseyi anlayamadım. Sadece sana bağlanmışım gibi. Doğru yerde ve doğru zamanda tanışmadık. İkimizin kaderi çok farklı şekilde birleşti..."
Vay be, hayatında benimle konuşmadığı kadar çok konuşuyor şu an. Seni anlıyorum Jaebum, çok iyi anlıyorum... Demek isterdim ama ben o kadar uzun zamandır değil, sadece birkaç haftadır sana ilgi duyuyorum. Ama sen beni içinde büyütüp yaşlandırmışsın bile anlaşılan. Yine de bu kadar zamanda bile sana yetiştiğim üstüne iddiaya girebilirim. "Doğru... Soyadlarımız aynı. Ama hiçbir şey..." Durup nefes veriyorum. "sana aşık olduğum gerçeğini değiştiremez."
Gözleri parlıyor. Biraz açılmaya başladım galiba, o anlattıkça serpiliyorum. O sırada kahvelerimiz geliyor.
Cesaretimi toplar gibi derin bir nefes alıyorum. "Peki, benim eşcinsel olduğumu öğrendiğinde..."
"Sen söylemeden önce de biliyordum zaten..."
Lafını kesiyorum hemen. "Hayır, öğrendiğinde verdiğin tepkiden bahsediyorum. Annemle konuştuğunuzu duymuştum. 'Onun tercihlerinin, ya da doğası her neyse, beni kısıtlayacağını biliyorsun, değil mi? Eve arkadaşlarımı getirmeye çekinirim.' Demiştin."
Şaşkınlıkla ağzını büzüp kaşlarını kaldırıyor. "Vay be, kelimesi kelimesine hatırlıyorsun. Ben de hatırlıyorum, 'çekinirim' diye bir söz ağzımdan çıkmadı, annem beni susturmuştu. Ama bu sadece kendimi koruma taktiğiydi. Sonuçta senin yaşayacağın hayata dahil olamıyorum, o zaman tamamen çıkıp giderim dedim. Anneme de böyle söyleyemeyeceğime göre..."
"O zaman neden yatay geçiş yaptın?"
"Bunun duygusal bir sebebi yok, buradaki okul daha iyi ve o şehirdeki ortam bana göre değildi. Diğer soru?"
Gülmekle gülmemek arasında gidip geliyorum. Tamam, benim için buraya geri dönmemiş olabilir ama en azından benim yüzümden evden ayrılmış. Aslında benim yüzümden evde kalmasını tercih ederdim ama tabi iş işten geçti... "Başka sorum yok Hakim Bey."
Kahkaha atıyor. Resmen cennete ulaştım şu an, gülümsemenin ötesinde bir şey bu! O kocaman ağzını sonuna kadar açıp, dişlerini inciler gibi önüme sunuyor. Ben de ona eşlik edemeden duramıyorum, ben de gülüyorum. Onu güldürebilmek dünyadaki en güzel hislerdenmiş meğerse...
Durulduktan sonra ikimiz de biraz kahvelerimizden içiyoruz. "Tamam, aslında sorum var."
Kaşlarını kaldırıp merakla bana bakıyor yine.
"Bundan sonra ne olacak? Annemlere, arkadaşlarımıza söyleyecek miyiz?"
"Annemlerin hemen öğrenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir şeye hazır olduğumuzu ve olduklarını anladığımız zaman açıklarız. Onun dışında istediğin herkese söyleyebilirsin, benim için sıkıntı yok."
"Anlamak dedin de, benim eşcinsel olduğumu nasıl anladın?"
Gözlerinde ciddiyeti görüyorum yeniden. Ama öyle korkutucu değil, ikna edici türden bir ciddiyet. "Bazı şeyleri hissetmek gibi bir yeteneğim var sanırım. Bununla övünmüyorum ama galiba sana özel bir durum daha çok. Çünkü o gün Hoseok'la bir şey olacağını da hissedip eve kadar onu takip etmiştim."
Heh, fantastik kurguya doğru gidiyoruz. Resmen benimle özel bir bağı olduğunu falan söylüyor, yanlış mı anlıyorum? Birazdan aklımı okuyabildiğini falan söylerse şaşırmam. "Başka ne hissettin mesela?"
"Belki biraz bana olan ilgini anlamışımdır. Zaten bu yüzden doğum günü hediyeni o şekilde vermiştim."
Manalı bir şekilde gülümsüyorum. "Yoksa öpmez miydin?"
"Hayır, öperdim. Çünkü bu hayata bir kez geliyorum ve bana doğru gelen her şeyi denemek, yaşamak istiyorum."
"Ama öpmek... Biliyorsun, çok akıl karıştırabilen bir şey. Sana aşık olmasaydım bile o andan sonra belki olabilirdim."
Kahvesinden bir yudum alırken sinsice sırıtıyor. "Bu benim işime gelmez miydi sence? Her türlü benim çıkarıma işliyor..."
Gülümserken dilimi ağzımın içinde döndürüyorum. Bu hareketi bazen gülümsememi durdurmak için yaparım ya da sinir olduysam. Şu an iki duyguyu da bir arada yaşıyorum.
Masaya dirseklerini dayayıp ellerini masanın ortasında birleştiriyor. "Haksız mıyım?"
"Bilemiyorum. Mesela Hoseok da beni öptü ama... Ona aşık olmak aklımın ucundan bile geçmedi."
Ellerini daha da sıkarken çenesini de sıkıyor. "Yani kendi oluşturduğun tezi çürütüyorsun?"
"Hayır, tez falan yok, sadece ihtimaller."
"Hoseok daha birçok kez karşına çıkacak, biliyorsun, değil mi?"
Hafifçe gülümsüyorum. "Sanırım... Kıskandın mı sen?"
Kahvesinden bir yudum daha alırken fincanın üzerinden kaşlarını kaldırıp bana bakıyor. Ahh, aşırı seksi! Tamam, erimekten bahsetmicem tekrar.
Yudumunu alıp fincanı yerine koyduktan sonra gözlerini masanın üstünde gezdiriyor. "Kıskançlık şimdiki aşama değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALOG - Jackbum
Fanfiction"Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören." Farklı iki aileden farklı iki çocuk. Bir araya geldiler, şimdiyse aynı ailedeler. Sadece o iki çocuk aile değil...