Jooheon'la kahveleri içtikten sonra telefonumda bir mesaj görüyorum, Hoseok'tan! Yeter, ağlicam artık! Bırak peşimi be çocuk!
"Seni sevmeyen birinin yanında sahte mutluluklar dilerim Jackson."
Seninle uğraşamayacağım, sinirden kendi içime patlarım artık. Zaten sinirli olmam bir bakıma iyi, en azından beni daha dinç tutuyor da Jaebum'un karşısında ayak bağlarım çözülmüyor. Yoksa ayakta duramam. Bir de dövmek için güzel bir sebebim olur.
Eve gidip eşyalarımı aldıktan sonra annemi ve babamı öpüp hemen çıkıyorum.
Buluşma yerine biraz erken geliyorum. İçeri tek başıma giremeyeceğimi düşünüp kapının önündeki kaldırım kenarına oturup Jaebum'u beklemeye başlıyorum. Birkaç dakika sonra arabasını görüyorum. Park ettikten sonra yanıma ilerliyor. Karanlıkta bile parlıyor mu desem, beni nasıl bu kadar etkilemeyi başarabiliyor? Yaptığı şeyden sonra hem de...
"Gel gidelim."
Sana da merhaba, öküz! Sinirlerim iyice gerilirken yumruklarımı sıkıp ayağa kalkıyorum ve onu içeri geçerken takip ediyorum.
Soyunma odasına geldiğimizde hemen üstünü çıkartıyor ve sporda kullandığı dar tişörtlerden birini çantasından çıkarıp üstüne geçiriyor. Ben de onu izliyorum. Affedersiniz, izlemeyip ne yapacaktım? Sinirden patlasam da böyle bir manzarayı tabii ki kaçıramazdım. Bu sırada ben de çıkartıyorum üzerimdekini ve aynı şekilde ben de giyiniyorum. Anlık olarak omzumun üstünden ona bakınca onun bakışını yakalıyorum. Bir an utanıp kafasını eğip başını çevirecek gibi olsa da bunu yapmıyor. Ben de inadına altımdaki kotu çıkartıyorum ve tekrar ona bakıyorum, hala bakıyor mu diye. Bakmıyor, o da aynı şekilde altını çıkartıyor ve ikimiz de aynı anda hazır oluyoruz.
Ring tarafına geçeceğimizi zannederken daha küçük bir ringin olduğu salona gidiyoruz. Yani maç yapılacak kadar değil de idman yapmaya yetecek büyüklükte bir ring, loş ışıklı, her yerin siyah deri gibi gözüktüğü bir alan. Camları bile küçücük ve üst taraflarda kalıyor. Burada ise kimse yok.
Jaebum ringin iplerini yukarı doğru gerdirip içine giriyor. Girdikten sonra bana da aynı şekilde gerdirse bile boş ifadeyle ona bakıyorum ve yandan kendim gerdirip öyle giriyorum. Sağ ol canım, sonra bu nazikliklerin başıma iş falan açar, baştan işi sıkı tutalım. Yoksa gevşeyince ne senle baş edebilirim ne de kendimle. Çünkü benimki yamana atılabilecek bir aşk değil. Senin benimle ya da duygularımla oynaman gibi çocuk oyuncağı da değil. Bu yüzden şu ring dışında bana el süremezsin.
Jaebum ringin yanında kalan bir hoparlörün yanına gidiyor ve telefonundan bir şarkı açıyor. Ne yalan söyleyeyim, bu kadar sessizlik canıma tak etmişti. Normal bir arkadaşım olsa konuşmamdan başı ağrır ama karşımdaki Jaebum olunca ağzımı açıp tek kelime edesim gelmiyor.
Bu süreçte ben eldivenlerimi takıyorum ardından o da hızlı hareketlerle giyiyor. Şu cırt cırtları ağzıyla kapaması kadar seksi bir hareket... Jackson! Kendine gel, yok böyle düşünceler!
Kendime geldiğimde pozisyonlarımızı alıp karşı karşıya geliyoruz. İşte beklediğim an... Onu dövmek, duygularımla oynamanın intikamını almak istiyorum. Tabii bu pek mümkün değil, lafın gelişi işte, anlayın siz.
"Önce selam veriyoruz." Aa, konuştu!
Yumruklarımızı birbirine değdiriyoruz. "Şimdilik sadece senin hamlelerini engellemeye çalışacağım, sonra aynısını sen yapacaksın, tamam mı?"
Başımı sallıyorum ve hemen bir sağ yumruk savuruyorum. Klasik, en basit hamle, tabii hemen engelliyor.
Birkaç yumruk daha savurup engellendikten sonra bir tekme savuruyorum ve onu da engelliyor. O sırada çok hızlı davranıp karnına bir yumruk atıyorum. Ama sanki o yumruğu kendim yiyorum, öyle canım acıyor canını yakmaktan. Böyle olacaksa hiç oynamayalım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALOG - Jackbum
Fanfic"Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören." Farklı iki aileden farklı iki çocuk. Bir araya geldiler, şimdiyse aynı ailedeler. Sadece o iki çocuk aile değil...