Her şey hep güzel gidecek değil ya hayatta. İlla pürüzler çıkacak karşımıza. Güncel pürüzümüzden bahsedeyim size: Hoseok.
Şimdi size olayları başa sarayım. Annemle babamın evlilik yıldönümü, daha geçenlerde Jaebum'la konumuz da buydu zaten. Onlar da kutlamayı bizimle yapmak istedi, hiç bizimle yapmamışlardı ama şimdi aramız da iyi olduğu için bunu böyle değerlendirmek istediler sanırım. Benim için hava hoş. Onların yanında ne kadar gerilsek de hiçbir şey anlamadıkları için, her şeyi iyi geçindiğimize yordukları için çok da takmıyoruz. Her neyse, yemeklerimizi yiyoruz ve restorana tanıdık bir yüz geliyor. Tahmin edersiniz ki o kişi, Hoseok! Gelip babamla selamlaşıyor! Şaşkınlıktan dilimi yutmadan önce Jaebum'la birbirimize bakıyoruz. O da ne olduğunu anlamamış, şaşkınlık içinde. Onlar el sıkışıp ayaküstü muhabbet ederlerken ben de o sıra şaşkınlıktan dilimi yutuyorum işte. Sonra babam bize dönüp Hoseok'u tanıtıyor.
"Hoseok Bey, bizimle yeni çalışmaya başladı." Size babamın ne iş yaptığından bahsetmemiştim değil mi? Babam bir mimar arkadaşlar...
"Biz zaten Jackson'la tanışıyoruz, eskiden çalıştığım yerde staj yapmıştı."
Babam şaşırarak gülümsüyor. "Öyle mi?"
O sırada annemle bakışıyoruz. O da kim olduğunu anlayarak bana bakıyor. Bana yaptığı tacizden kimseye bahsetmedim, Alice dışında. O da gidip onu boğmamak için zor tutmuştu kendini, Jaebum ya da annem nasıl tepki verirdi, düşünmeyi size bırakıyorum. Jaebum o gün bir şeyler olduğunu biliyor ama o kadar ileri gittiğini biliyor mu emin değilim. Ama şu anki bakışlarından zaten çok rahatsız olduğunu anlıyorum. Hoseok durmadan bana yandan bakışlar atıyor. Jaebum'un bakışları ise içten içe onu öldürmek istiyormuş gibi, çenesinin nasıl gerildiğinden ve ortaya çıktığından bahsetmeme gerek yok heralde? O gittikten sonra neşeli ortamın ruhu bir anda çekiliyor. Herkes gerilmiş halde... Hepsi benim yüzümden, daha doğrusu Hoseok yüzünden! Lanet olası baş belası, bırakmıyor peşimi, her yerde karşıma çıkıyor!
Babam da safım, anlamıyor tabii. Geceye hiçbir şey çaktırmadan devam ediyoruz, bir ara elimi Jaebum'un bacağına koyup güven verircesine sıkıyorum. O da bana bakıyor ama dümdüz bakışları. Sanırım aklında Hoseok'u öldürme planları falan yapıyor.
Gece bittikten sonra da herkes evlerine dağılıyor. Jaebum'u mesaj yağmuruna tutuyorum.
"Bir şey olmaz, onu bir daha görmeyiz."
"Lütfen aklını bulandırmasına izin verme, sadece gereksiz bir tesadüftü bugünkü."
"Bana cevap vermeyi düşünüyor musun?"
"Bugün vakit de geçiremedik. Seni özledim, lütfen..."
"Şu çocuk yüzünden bana cevap vermeyecek misin gerçekten?"
En sonunda bombardımana dayanamayıp beni arıyor. "Jackson, o çocuktan iyi hisler almıyorum. Senin peşini bırakmayacakmış gibi..."
İşte ben de bundan korkuyorum. Jaebum'un hissettikleri değil daha çok gözlemledikleri çıkar ve Hoseok'un bakışları da hoş düşünceler içeriyor gibi değildi. O da bunu anladı doğal olarak ve şu an beni uyarıyor.
"Daha fazla onu düşünmeyelim, lütfen. Ben seninle ilgili konuşmak istiyorum, sana günümü anlatmak istiyorum, senin gününü dinlemek istiyorum." Derken anlatıyorum da neler yaptığımı. Bomboş bir gün geçirdim diyerek size özetleyebilirim ama onun kafasını dağıtmak için sabah dişimi fırçalayışımdan şimdi ayakta odamı turlayarak telefonda onunla konuşuyor oluşuma kadar bütün nefes alışverişlerimi bile ona anlatıyorum. Arada onu güldürmeyi başarıyorum sonunda. Çenem asla durmuyor, o da arada cevap veriyor tabii. Gerginliğini attığından emin olduğumda telefonu 'iyi geceler' dileyerek kapatıyoruz.
Ama sabah daha büyük bir pürüz çıkıyor. Hoseok bana mesaj atmış.
"Bu akşam benimle yemek yer misin, seninle konuşmam gereken bazı şeyler var."
Korktuğumun başına geldiğinden çok kez bahsetmişimdir. Bugünü Jaebum'la geçirecektim ve onun bu mesajı hiç iyi olmadı. Gitsem bir dert, gitmesem ayrı bir dert... Peşimi bırakmayacağını biliyorum, bugün olmasa çıkar gelir başka bir gün, illa yemeği yemesek de beni oturtur karşısına ve konuşur. Masum görünen bir takıntılı deli resmen... Bana takıntılı... Bunu biraz egoist olarak görebilirsiniz belki ama hiç değil, çünkü hiç hoşuma gitmeyen bir durum ve insan... Gerçekten endişeliyim.
"Nerede?" Çıkma teklifini kabul ediyorum. Bunu Jaebum'u aldatmak olarak görmeyin lütfen, çünkü aldatmak önce düşüncelerle başlar. Siz düşünüyorsanız, Jaebum'u siz aldatıyorsunuzdur. Ben sadece arkadaşça ve onunla olan münasebetimi sonlandıracağım bir yemek olarak görüyorum bunu. Tabii yemek yemek biraz randevu gibi, kahve içmeye falan ikna ederim belki.
Yerin adını mesaj atıyor. Buraya ne çok yakın ne de çok uzak. Jaebum'un çok da uğramadığı mekanlar. Onun bu buluşmayı bilmemesi en iyisi. Zamanı geldiğinde zaten anlatırım. Ama yine de ona bir yalan söylemek zorunda kalacağım için dünyanın en kötü insanı gibi hissediyorum kendimi. Hiperaktif yapımdan dolayı insanları dolandırabilme, yalan söyleyebilme kabiliyetim oldukça gelişmiş olsa bile ailemde ve çok yakın arkadaşlarımda bunu hiç kullanmadım. Bazı şeyleri sakladığım oldu ama yine de hep dürüst oldum. Şimdiyse sevdiğim adama yalan söyleyecek olmak, içimdeki kaplanın ruhumu pençeleyerek parçalamasına neden oluyor. Yine de ona arkadaşlarla buluşup proje yapmamız gerektiğini söyleyip buluşmamızı ertesi güne ertelemek zorunda kalıyorum. O da itiraz etmiyor. Derslerim ve projelerim söz konusu olunca hiçbir şey söylemiyor, canım sevgilim... Özür dilerim...
Gün ise geçmek bilmiyor, dersleri dinleyemiyorum, arkadaşlarım bir şeyler söylüyor, normalde vereceğim tepkilerden farklı tepkiler veriyorum ya da başka şeyler söylüyorum. Resmen kendimde değilim. Bir an önce akşam olsa da bitse şu dert!
Eve gidip anneme de aynı yalanı söylemeye gerek duymadan okul çıkışı direkt o mekana gidiyorum. Bir-iki saat düşünmekten kafayı yediğim bir bekleyişten sonra Hoseok da geliyor ve karşıma oturuyor. İşte başlıyoruz...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALOG - Jackbum
Fanfiction"Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören." Farklı iki aileden farklı iki çocuk. Bir araya geldiler, şimdiyse aynı ailedeler. Sadece o iki çocuk aile değil...