Kırsal bir alandayım ve etrafımda çadırlar var, yine kamp yapıyoruz. Bu sefer dağ başındayız. Kamptayken erken uyanmayı sevdiğim için yine erken kalkıp güneşi karşılıyorum. Havaysa buz gibi, şehirdeki gibi hiç değil. Üstümde polar hırka olmasa donabilirim. Gelen güneş ışığı ise burnumun ucunu bile ısıtmaya yetmez ama ben ona gülümsüyorum. Uzaylı filmlerindeki uzay mekiğinin ışığıyla yerdeki adamı ışınlayarak içine çekmesi gibi güneşin de beni ışınlayarak içine almasını bekliyorum. Sonra arkadan bir yaprak çıtırtısı duyup kendime geliyorum. Sesin geldiği yere doğru dönüp bakarken bir de hafiften bir gülüşme sesi geliyor. Gidip kim olduğuna bakmak isterken ayağım takılıyor ve toprağa yüzüstü kapaklanıyorum. Ne kadar da hoş! Gülüşen arkadaşlar da kimlerse artık düştüğümü duyup yardıma bile gelmiyorlar. Tamam, bekleyin ben gelirim size.
Toparlanıp ayağa kalkıyorum ve ellerimle üstümü silkeleyip yoluma devam ediyorum. Birçok ağacın arkasına göz gezdirsem de hala yürümeye devam ediyorum. Ellerimi cebime sokup etrafımı sürekli tarıyorum ama sanki ben yürüdükçe ses de benimle beraber yürüyor ve uzaklaşıyor. Bir an birisi arkamdan sesleniyor. "Jackson!"
Jaebum. Arkama dönüp ona bakıyorum. "Beni mi arıyorsun?"
"Hayır, gülüşme sesleri kimlerden geliyorsa onları arıyorum."
Arkasında duran bir kızın elini tutuyor. "Tekrar güler misin canım?"
Kız gülüyor. Evet, bu duyduğum o gülüşün sesi. Kızın yüzünü göremiyorum, Jaebum kolunu boynuna sarıp yüzünü kendi boynuyla omzu arasına gömmüş. Sonra da kendisi de gülüp kızın yüzünü kaldırıp dudağından öpmeye başlıyor.
Ve ben uyanıyorum. Kabus... Hemen yataktan fırlıyorum ve koltukta fırlatılmış haldeki tişörtümü alıp odamdan çıkıyorum. Kabus gördüğüm zamanlarda yaptığım gibi... Uyandığımda asla bir süre o odada kalamam, etkisinin geçmesini beklerim. Neden böyle bir rüyaya kabus dediğimi anlamışsınızdır sanırım. Söylemeye çekinmiyorum, evet, Jaebum'dan hoşlanıyormuşum. Miş'li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü Alice bunu onayladı. Onu düşündüğümde ya da gördüğümde karnımda oluşan ince sızıların, kalbimin çırpınışının tek nedeni buymuş. Doğruyu söylemek gerekirse, bence de öyle. Belki en yanlış insan bunun için ama siz seçemiyorsunuz işte, sorun da orada. Yani elimden gelse şimdi onu aklımdan da kalbimden de silmek isterdim ama olmayınca olmuyor. Diğer bir sorun da, ilk defa anneme anlatamayacağım ve hayatımdaki en ciddi olay... Gözüm korkmuyor değil çünkü elbet anlayacak birisinden hoşlandığımı ama bu kişinin o olduğunu öğrenince hepimizin dünyası kayabilir... Gerçi benimki çoktan kaydı ama... Hele ki o gülüşünü düşündüğümde, ya da konuştukça aşağı yukarı hareket eden adem elmasını, ya da geniş omuzlarıyla bütünleşmiş o mükemmel fiziğini, belki saçlarını ya da göz kapağının üstündeki çift benini... Bunların hepsi fiziksel özellik dediğinizi duyar gibiyim. Ama bir durup düşünürseniz, ben ne yaşadım ki onunla bu zamana kadar? Neredeyse hiçbir şey... Ve nefretten aşk doğdu diyebilirsiniz. Aşk demek için erken belki ama benim midem, kalbim, akciğerlerim pek öyle demiyor. Onu her gördüğümde gözlerim de dahil iflas edecek gibi hareketleniyorlar. Aşk ölüme yakındır, derler ya. Bence de yakın.
Dün bunları konuştuktan sonra annemin de ısrarları üzerine bize yemeğe geldi ve gecesinde bizde kaldı, Jaebum'un odasında. Orası artık hem misafirin hem de hala onun odası...
Bir anda midemden hiç hoş olmayan sesler geliyor ve yediklerimin ağzıma geldiğini hissediyorum. Tuvalete gidip ne var ne yoksa çıkarıyorum. Neden olduğunu ben de bilmiyorum, içki bile içmedim. Boş mideye kusmak hiç hoş değil. Ama uyandığımda hissettiğim gerginliğin üzerimden gittiğini anlıyorum.
O sırada annem kapıyı tıklatıyor. "Jackson, iyi misin canım?"
"Şimdi daha iyiyim."
"Emin misin? İstersen bir doktora gidebiliriz."
"Gerek yok, birazdan kendime gelirim."
Babam çoktan işe gittiği için kahvaltıyı annem ve Alice'le yapıp çıkıyoruz. Annem alışverişe, biz de arkadaşlarımız olan Hangmin, Jooheon, Baekjun, Yoona ile kahve içmeye. Rina'nın başka bir planı olduğu için gelmemiş, her neyse. Onlar sohbet ederken ben Jaebum'u düşünmeden duramıyorum. Elimdeki kahve bardağını çevirip dalgın dalgın masanın köşelerini, cam bölmenin arkasında olanları inceliyorum. Hiç mi aşık olmadım hayatımda? Neden böyleyim gerçekten anlayamıyorum. Çok korkunç hissettiğimi söylememe gerek var mı? Artık Jaebum'un yüzüne bile bakamayacakmışım gibi geliyor ama hani bakmadan edemezsiniz, hatta her anını, her duruşunu, mimiğini ezberlemek istersiniz ya... İşte bu his daha da ağır basıyor. Hislerimi Alice sayesinde keşfettiğimden beri henüz Jaebum'u görmedim, yani bakalım, gördüğümde nasıl olacağım?
"Hey, dünyadan Jackson'a, dünyadan Jackson'a, artık cevap ver."
Aniden kendime gelip bana seslenen Jooheon'a bakıyorum. "Sana sorduk, bugünkü maça gelecek misin?"
İçimde bir şeyler hareketleniyor. Yine Jaebum'un maçı mı? Olmasın...
"Kimlerin?"
"Tanımazsın ama sağlam dövüşçüler olduklarını biliyorum." Diye katılıyor Baekjun da. Bu arada size söylemedim ama Hangmin'le Yoona da baya bir yakınlaşmışlar. Yani şu an flörtleşme dönemindeler diyebilirim. Geçenlerde ders sırasında çıtlatmıştı biraz Hangmin, zaten şarj aletinden siz de biraz sezmişsinizdir durumu, şu kampın son gününde yaşananı diyorum.
"Siz gidin, ben dersten sonra kendimi eve atarım."
"Bence artık sen de dersleri bitirip ring için çalışmalara başlayabilirsin." Hangmin'in bunu söylemesini beklemiyordum. "İster misin? Yani ringlere çıkmak, çünkü gayet iyi olduğunu söyleyebilirim."
Şaşkınlıkla karışık bir memnuniyetle Hangmin'e bakıyorum. "Sen mi çalıştıracaksın?"
"Ben o kadar profesyonel konumda değilim, hiç ringe çıkmadım. Beni de birilerinin çalıştırması lazım. Beraber mi çalışsak?"
Kaşlarımı kaldırıp ona ve Jooheon'la Baekjun'a bakıyorum. Gözlerinde Hangmin'e katıldıklarını belirten ifadeyi görüyorum.
"Düşünebilirim... Peki kimle çalışacağız?"
"Buluruz birini, etrafımız ringcilerle dolu. Hatta sen Jaebum'la çalışmaya dönebilirsin yani konuş, boşsa..."
Hemen aciz ve umutsuz bakışlarımı Alice'e çeviriyorum, ne yapacağım, diye sorarcasına. Gülümseyip gözlerini onaylarcasına kapatıyor.
"Alice'in de mi onayını alıyorsun?" diyerek atlıyor Baekjun da.
"Bazen aileler ya da arkadaşlar bu dövüş olaylarını onaylamıyorlar. Sonuçta bir insanın sağlığı hatta hayatı söz konusu..." Yoona'nın sesini ilk defa duyuyorum, öteki diyarımdan döndüğümden beri.
"Evet, ama ailesine söylemeyecektir zaten."
"Gözü mosmor ya da kırık bir kolla filan eve döndüğünde ne olacak peki?"
"Binlerce bahane bulabilir."
Bulabilirim. Her ne kadar korksam da, kaçmak hiçbir işime yaramayacak. Jaebum'a yakın olmak için ve hayatımda farklı bir heyecan da yaşamak için bu fırsatı değerlendirmek istiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANALOG - Jackbum
Fanfiction"Kökenlerinin benzer olmasına gerek olmaksızın, aynı görevi gören." Farklı iki aileden farklı iki çocuk. Bir araya geldiler, şimdiyse aynı ailedeler. Sadece o iki çocuk aile değil...