Bölüm XXXV

212 21 1
                                    

           

"Senin burada ne işin var?" Diyorum elimdeki şemsiyeyi yerine geri bırakırken. Kalbim hala ağzımda atıyor. "Sabahı bekleyemedin mi?" Koridorun ışıklarını açtığımda omuzlarını silkerken görüyorum onu.

Birkaç saniye sadece yüzüme bakıyor. Ellerini arkasında bağlayıp çenesini ortaya çıkarıyor bu süreçte de. Ne yapmaya çalışıyor hiç anladığımı söyleyemeyeceğim. Zaten son zamanlarda Jaebum'u asla anlamıyorum sanırım.

"Bir şey söyleyecek misin?" Gerilmeye başlıyorum, siz de anlamışsınızdır.

Dudaklarını içeri gömüp geri çıkardığında konuşacak gibi aralıyor ve dişlerini birbirine bastırıyor. "Mektubu okudum."

Kaşlarımı kaldırıyorum. "Tabii ya, tahmin etmeliydim. Başka neden burada olabilirsin ki?" Sonuçta özleyip falan gelmedi. Kalbim de öyle istemiş olmalı ki birazcık kırıldığını hissediyorum.

"Böyle güzel yazabildiğini bilmiyordum." O kadar ciddi ki, eski Jaebum olsa mektubuma kahkahalarla gülerdi eminim, hala gözlerinde görüyorum çünkü o hissi.

"Uzatacak mısın?"

"Hep soru soruyorsun farkındaysan."

Haklı, gerildiğimde içimden gelen bir koruma içgüdüsü bu.

"Ben de şimdi sana soru sormicam ama bir teklif sunucam. Sen ne olduğunu sormadan söyliyim: seninle bir maç yapmak istiyorum."

"Maç mı?" Şaşkınlığımı asla tutamıyorum. Ne maçı ya? Boks maçı, bizim maç yani... Of!

"Bu maçı kazanırsan da sana bir şans daha vermeme hazır olduğunu kanıtlamış olacaksın." Derin bir nefes veriyor. "Kaybedersen de hiçbir şey değişmeyecek, olduğu gibi hayatlarımıza devam edicez."

"Dalga mı geçiyorsun? Duygusal bir şeyi fiziksel güce mi bağlıyorsun yani?"

"Bir bakıma öyle, çünkü seni eğiten benim. Emeklerimin karşılığını verip veremediğini ciddi bir maçla görmek istiyorum."

"Ama bu adil değil."

"Kaybetmekten mi korkuyorsun, kazanmaktan mı?"

Kaybetmekten mi korkuyorsun, benim canımı yakmaktan mı? Sorduğu sorunun altındaki mesaj aynen bu ve haklı da... Hangisinden korkuyorum bilmiyorum yani...

"O kadar soru sorarken iyiydi, şimdi de cevap veremiyor musun? Çok basit bir soru aslında..."

Gözlerimi kapatıyorum. Onu kazanmak için madem böyle bir şansım var, gözüm kapalı girerim o dikenli yola. "Tamam." Derin bir nefes veriyorum ve gözlerimi tekrar açıyorum. "Yine aynı yerde di mi? Ne zaman?"

"Hayır, burada. Şimdi!"

"Şaka yapıyorsun?" Gerçekten şaka yapıyor olmalı. Burada nerede dövüşücez yani hem de ciddi bir maç dedi. Benimle kafa bulmaya bayılıyor galiba. Deliricem!

"Hayır, bahçe maç için yeterince büyük ve yumuşak."

Bak sen şu işe ya, ayrıntıları bile düşünmüş. Ne acelen vardı Jaebum be? At iki yumruk, al hıncını da git bari. Benim sana vurasım yok o yüzden yere yığılıp ölü taklidi de yapabilirim senin için, vuruşlarını baya kaliteli de gösteririm, sen de harika hislerle evine geri dönersin. Ne gerek var maça şimdi? Ama madem oyun oynamak istiyorsun, peki. Oynayalım...

"Tamam, yapalım da bitsin bari şu iş..."

Ben gözlerimi açıp kapayıncaya kadar montlarımızı ve ayakkabılarımızı çıkartıp bahçeye çıkmış oluyoruz. Eldivenleri zaten hazırda bulundurduğu için hemen takıyoruz. Bu arada bizi görebilecek, izleyebilecek kimse yaşamıyor etrafta, evlerin arası oldukça açık. Yumruk seslerini duymak dışında pek de seyirci olamazlar yani. Her neyse, eldivenleri giyip selam veriyoruz bile.

Önce o kroşeyi savuruyor karnıma doğru ama ben hemen kaçıyorum. Sonra ben de hemen ona sağ kroşemi sallıyorum, kollarıyla yaptığı kalkanla beni engelliyor. Bir süre böyle kroşelerle ve yumruklarla geçiyor. Ciddi bir maç demesine rağmen öyle roundlar falan olmuyor, tek roundda serdim serdim, seremedim, elveda Jaebum... Ama şu an olumsuzluklarla savaşıyorum, beni hastanede bırakıp gitmesinin intikamını alıyorum. Boşluğunda yüzüne bir tane geçiriyorum. Resmen sarsılarak başını döndürüyor. Ama bunun getirdiği hırsla öyle bir gülümsüyor ki o da tekmeyi savuruyor ve ben de engelliyorum. Bütün bunlar olurken ben hep derslerimizi hatırlıyorum. İlk tekmeyi attığımda onu süpürüşümden tut da ayaküstü seviştiğimiz geceye kadar... Güzel anıları da şimdi ben süpürmeye çalışıyormuşum gibi suçluluk duysam da, kaybedeceğimi hissetsem de yine de onu yere sermeme izin veriyor. Bir saniye içinde tekrar ayaklanıyor. Birkaç yumruk da bu sefer o atıyor. Sadece bir tanesi omzuma geliyor ama sarsmaktan başka bir etki yapmıyor.

Jaebum'u dövdüğüme, onun da beni dövdüğüne inanamıyorum. Aslına bakarsanız spor yani sonuçta, iki kale futbol maçı yapsak da aynı şey olurdu, sanırım... Dövmek de değil, sadece güçlerin teması demek daha doğru olur. Öyle işte.

Zıplayarak olsun, yumrukları ya havaya ya da birbirimize savurarak olsun, şu soğuk havada ter dökerek dakikalar geçiriyoruz. Normal bir maç uzunluğu kadar sürmesini istemiyorum. O kadarına tahammül edemicem.

İşte tam da bu düşüncelere dalmışken bir tane daha yüzüne geçiriyorum, bu yumruğum onu sarsıyor ve hiç durmadan süpürme hareketi yapıyorum tekrar. Yere yığılıyor.

Hemen kalkmasını beklesem de kalkmıyor. Onun yerine saymaya başlıyor. "Beş, dört, üç..."

Kalkmayı düşünüyor musun Jaebum? Şu an hakem de yok. Ayrıca ben niye saymıyorum da sen kendin sayıyorsun. Sesi de çok düşük ve yorgun çıkıyor. Endişelenmem mi gerekiyor?

"...iki, bir..." Hala yatıyor. Ben bunu beraber oynadığımız bir oyun sanıyodum ama daha çok bana yaptığı bir oyun gibi. Çünkü hala kalkabilecek durumda olduğuna yemin edebilirim...

"Kazandın." Kolunu uzatıyor yardımım için. Ben de şoktan transa geçmiş haldeyim, robot gibi verdiği komuta uyup ben de elimi ona uzatıyorum. Hangi ara boşluğuma geliyor da onun altında buluyorum kendimi bilmiyorum. Kaşla göz arasında beni çekip yere yatırmış, üstüme çıkmış ve yüzlerimiz arasındaki mesafeyi kaşla göz arasındaki mesafeden daha aza indirmiş, gözlerimin en dip kuyusuna ulaşıyor yine. "Ben de kazandım..."

Şimdi size şaşırmayacağınız bir anın başlangıcını anlatayım...

Dudaklarımı dudaklarına aç bir ayı gibi gömüyor.

ANALOG - JackbumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin