Bölüm XII

242 26 6
                                    

Bu karşımda oturanın Jaebum olduğuna inanamıyorum. Beni aileden gördüğünü bile bilmiyordum, bunu itiraf etmesiyse cabası! "Ertesi günü tekrar bizim eve geldiğini biliyorum. Onun içtiği bardaydım ve takip ettim. Sana yaptıklarını gördüm. Hislerimde haklı çıktım yani. O gece onu eve ben bıraktım. Soruların cevaplandı mı?"

Şu an şoktayım. Jaebum gizli kurtarıcım gibi bir şey oldu yani... Hayatımda bu konuma koyabileceğim son insan... "Ne... Ne söyledin ona?"

Oturduğu yerde doğrulup dirseklerini dizlerine dayıyor. "O gece benim evimde kaldı ve ertesi gün uyandığı yeri tanımayınca beni tek gecelik ilişkisi sandığını biliyor musun? Yani ikinizin de sevgilisi oluverdim denebilir. Biraz baş belası bir durum ama onunla konuştum. Seni rahat bırakmasını söyledim."

"Onu tehdit mi ettin? Çünkü bir hafta işe gelmedi..."

Omuzlarını silkiyor. "Yanına yaklaşırsa bazı sonuçları olacağını söylemiş olabilirim."

Şaşkınlıkla gözlerimi pörtletmemek için zor tutuyorum kendimi. "Bunu yaptığına inanamıyorum. O bazı sonuçlar neymiş?"

"Mesela senin de eskiden korktuğun şey, durumunun arkadaşları ve ailesi tarafından duyulması... Senin kadar cesur değilmiş ve ben bunu ilk gördüğümde yüzünden anlamıştım."

Aferin, seni insan sarrafı, büyük iş başarmışsın ve şu an alkış bekliyor olabilirsin ama kılımı bile kıpırdatamam. Hala şok olmakla meşgulüm.

"Peki, neden? Neden bu kadar uğraştın? Bıraksaydın ben yaşayarak öğrenirdim belki, belki doğru şekilde bitmeyen bir sonumuz olurdu, belki yaralanırdım ya da mutlu olurdum. Ama hayatımın gidişatına senin karar vermene inanamıyorum."

"İnandığın gün bana teşekkür edersin."

İçli bir şekilde söylüyor bunu, samimi şekilde. İki saniye içinde ruh hali soğuk nevaleden merhametli birine dönüşmüş gibi... İçimden bir şeylerin kopup gittiğini hissediyorum. Hem şok oldum hem de Jaebum'a içim kaynıyor. Sanki aynı anda kaynar suyla buzun buluşması gibi... Bu hissi nasıl anlatabilirim ki?

"Zeki bir çocuk olduğunu anlamıştım ama hisleri olduğunu bilmiyordum. Demek ki varmış."

Hangmin'e süpürme hareketi yaptıktan sonra kalkmasına yardım ederken bunu söylüyor.

"Bir de bana sor. Jaebum'a naptın, onu geri ver diyesim geldi, kendimi zor tuttum."

"Keşke deseydin, yüz ifadesini merak ediyorum nasıl olurdu."

"Her neyse, artık kapatalım şu konuyu. Hepsi kapandı, üstünden kaç gün geçti. Şimdi ikimiz de önümüze bakıyoruz."

"Senin koruyucu meleğin olarak görevine devam etmez mi diyorsun?"

Yumruğu o anda elindeki mindere değil yüzüne patlatasım geliyor. "Hmm."

"Bugün maçı var."

Yumruğum havada kalıyor. "Maç mı? Ring maçından bahsetmiyorsun değil mi?"

Olumlu anlamda kafasını sallıyor. "Tam da ondan bahsediyorum."

Donup kalıyorum. "Kiminle?"

"Tanıyacağını zannetmiyorum, farklı bir salonda çalışıyor ama birkaç birinciliği olduğunu duyduğum birisi."

"Jaebum ne zamandan beri... Maçlara çıkıyor?"

"Ben nereden bileyim, gidip kendin sorsana. Adam sadece bir aydır burada, seninse kaç senedir hayatında."

Bir anda moralim bozuluyor. Gerçekten, kaç senedir hayatımda. O benimle ilgili böyle önemli şeyleri biliyor, hayatıma müdahale bile edebiliyor ama ben onun hayatının ucunda ancak yer alıyorumdur. "Her neyse, devam edelim."

Ders bittiğinde soyunma odasında Hangmin'e dönüyorum. "Gidecek misin, maça?"

"Gitmeyi düşünmüyordum ama sen istiyorsan beraber gidebiliriz."

"Gidelim."

Bunda büyütecek ya da düşünecek bir şey yok, her sporda böyle yarışlar oluyor. Ama dövüş gibi bir şey bu, insanlar o iki dövüşçünün üstüne iddialara bile giriyorlar. Böyle batak gibi bir durum ve korunma sanatından ileri gidiliyor, birbirlerini dövüyorlar. Umarım akşam Jaebum, beynini patlatan biriyle karşılaşmaz. Çünkü bunu ona ben yapmak istiyorum. En azından istiyordum. Ben hayallerimin peşinden giden bir insanım. Her ne kadar artık hocam olmasa da belki bir gün karşısına çıkabilecek seviyeye gelirim.

Çok da büyük olmayan bir salondayız. Ringin etrafında oturaklar var ve düşündüğüm gibi çok da karanlık bir yer değil. Öyle filmlerde gördüğüm gibi kirli ve bağrışan insanlarla dolu da değil. Hatta bakıyorum da, yüz kişi bile yoktur burada şu an. Maçsa yarım saat sonrasında başlıyor. Tabii ki hakem dışında öyle omuzlara masaj yapan, havluyla terini silen ya da suyunu içiren insanlar yok. Gidip Jaebum'a bunları neden ben yapmak istiyorum şu anda?

Jaebum geliyor. Üzerinde sadece bol basketbol şortu var. Ağzına ağızlığını takıyor, dişler önemli. Baktığınızda öyle çok kası yok ama dediğim gibi, yapılı birisi. Yani kolay lokma değil, öyle hemen yere serilmeyeceği belli tiplerden. Ama belli de olmaz, umarım olmaz... Çünkü rakibine baktığımda ondan daha yapılı ama biraz daha kısa boylu ve kaslı birisini görüyorum. Kolay bir rakip değil gibi ama Jaebum madem bu kadar hisleri iyi olan bir çocuk, o zaman doğru hamlelerle onu alt edebilir.

Ringin yan tarafına yaklaşıyorum, Jaebum'un köşesinin tam yanına. Desteğimi göstermek istiyorum, yanında ailesinden birini görmesini istiyorum. Çünkü ne annem ne de babam bunu bilemez, belki de biliyorlar ama sanmıyorum. Tehlikeli bir spor, bundan hoşlanmazlar.

Hakem Jaebum'a eldiveninin eşini takmasında yardım ederken göz göze geliyoruz. Şaşkın. Ama neden gözlerinde parıltı görüyorum, neyin parıltısı bu? Beni gördüğüne sevindi mi yani? Dişlerini gerginlikle sıkıp tekrar önüne bakıyor. Çenesini yine ortaya çıkardığında bu fikrimden vazgeçiyorum.

Cidden, ben burada ne yapıyorum?

ANALOG - JackbumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin