— KIRK İKİNCİ BÖLÜM —
Acının bir tadı yok dilde bırakılan, acının bir adı yok zikredilen. Damara işleyen yakıcı bir madde gibi içi yakan, kavuran belki savuran en büyük hezeyan acı.
Peki ya ihanet! En sevdiğinin en güvendiğinin ihaneti o nasıl bir yara bırakır içerde. İşte onu anlatamaya hiç bir kelime yetmez. Başlanan her cümle eksik kalır her kelime öksüz.Gün gibi ortaya çıkan hangi gerçek beni yıkmalı bilmiyorum. Ama en çok hangisinin acıttığını biliyorum. Araf benim yaralı adamım beni sırtımdan vuran ihanet kokan adamım. Nasıl da yaraladı beni en derinden. Nasılda göğüs kafesime acılı bir iz bıraktı.
Belki hiç geçmeyen, ömür boyu izi kalan bir acıyı koydu tam göğüs kafesimin üzerine. İşte o andan beri nefes almak bile haram bana.İhanetin gölgesi ağırdı, uyuşan kalbim onun ruhunun olduğu duvarlara bile susamışken ondan kaçmak kolay değildi. Ondan kaçmak kendimden kaçmaktı.
Ruhumdan kaçmak, benliğimden kaçmak.Ruhuma ilik gibi sızan yarayı, katran karası geceye akıtsamda nafile.
Ruhum onun ruhuna denk olduğu müddetçe ondan kaçmak kendime yakalanmak olur.Sızdığım duvar kenarından gelen soğuk bile bedenime etki edemiyor. Vücudumda ruhum gibi buz tuttu bu gece.
İşte oldu kaçtığım tüm gerçekler bir bir beni buldu. Yakamdan yakaladı ve ölünceye kadar da orda kalıcak.Ben kelimelere dökemediğim zalimliği ve vicdansızlığı anlatamıyorum. Ben dili susan kelimelerin yaralı çocuğu, artık edicek tek kelime bulamıyorum. Dilim damağıma yapışmış kelimeler anlamını yitirmiş ve içime bir kış çöktü.Ağzımda hissettiğim bu tat acıdan çok ihanetin tadı.
Onun ihanetinin tadı.
Ondan kaçtığımdan beri geldiğim bu yerin bile bir önemi yoktu.
Onun beni hastaneye kaldırdıktan sonra ortalardan kaybolması bu isteyeceğim tek şeydi galiba.Uzandığım yatakta iyice küçüldüm küf kokan anılarımın olduğu bu odada artık annem olmayan kadının kokusunun olduğu bu oda bu ev bana ait değildi.
Gözlerimi yakan gözyaşlarımın bittiği son noktadan sonra hızla ayağı kalktım. Elimdeki çerçeveyi ait olduğu yere bıraktıktan sonra odadan çıktım. Kapıyı kilitleyip anahtarı halının altına bıraktım.Hızla aşapı inip kanepenin üzerindeki ceketimi giydim. Ayakakabılarıda hızla giydikten sonra kendimi sokağa bıraktım. Gecenin kaçı olduğunu bilmeden arşınladığım bu mahalle bile bana ait değildi. Canımı acıtan bu düşünceler boğazıma bir yumru gibi oturuyor. Kaçacak yer bulamıyorum her yer dar geliyor artık.
Ne kadar yürüdüğümü ne zamandır yürüdüğümden habersiz geldiğim yere baktığımda bunu neden yaptığımın bile bir açıklaması yoktu. Kaçmak bir çözüm değildi benim için artık yüzleşme zamanı gelmişti bişeyler için. Gerçekleri her ayrıntısına kadar gün yüzüne çıkarmak ve yasımı tutmak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİRAZ ÇİÇEĞİ
Genç Kız EdebiyatıÖlüm ruhunu tırmalarken kendine bile yabancıydı artık. Ruhu, bedeni ölümü kabullenmiş gibiydi. Babasının gölgesinde onun bıraktığı acılarda kaybolan ruhu yaralı bi kız. Ölüm kokuyordu gözleri. Yorulmuş bedeni yaşadıklarını kaldıramazken ona uzanan...