*
Gözler açıldığında biteceği bilinen rüyalar vardır hani, bir kapıyı açtığımızda kavuşacağımız bir sevgili, bir baba, eş, çocuk...
Behice bu gece hepsini arayan bir düşteydi. Açtığı bütün kapılar boşa çıkarken araladıklarından birinden onu mutlu edecek bir yüz görmeyi ister gibi dolandı durdu bilmediği bir boşlukta. En son bir uçurumdan düşer gibi açtığı gözlerini beyaz tavanda dolaştırıp boş odayı izledi.
Pencereden sızan gri ışık süzmeleri sabahın habercisi gibi sessiz ama konuşgandı. Başındaki ağrıyla ayaklanıp odadan çıkmak için yürüdü. Kapıyı açar açmaz aklına bir yıldırım gibi düşen nefesler ve dudaklar ayaklarındaki hissi durdurmuştu. Aklına yeni gelen dokunuşla açtığı kapıyı tekrar kapatıp bir kaç saat öncesini düşündü. Kuruyan boğazı aldığı her nefesi zorlaştırırken yatağın köşesine oturdu. Yaşananları bir anlık his kırılması diye adlandırdı. Başka bir anlam verirse kalbine engel olamayacağını bildiğinden kocasının incinen bencilliğine yoruyordu.
Kafasındaki düşünceleri ve gönlündeki sualleri bir hizaya koyup merdivenlerden inip etrafa bakındı. Loş yanan bir kaç sarı ışıktan başka bir şey görünmüyordu. Salon olduğunu düşündüğü yere başını uzatarak içerde Seyit'i görmeyi bekledi zira onu burada bırakıp gitmiş olabileceği düşüncesi kanını donduruyordu.
Ağır adımlarla bakınırken yerde sırtı koltuğa yaslı adamı görünce rahatlamıştı. Etrafa bakılırsa oldukça içmiş ve sarhoştu. Omzuna düşen başıyla uyuyor olduğuna emin olarak biraz daha yaklaştı. Düzenli nefes alıp verişi genç kızı haklı çıkarmıştı. Elini tereddüt etse de. Seyit'in omzuna dokundurup bir iki defa kısık sesle adını söyledi. Sızıp kaldığı her halinden belli adam yavaş yavaş araladığı gözlerini kaşlarını çatarak tamamlamıştı. Belindeki ağrıyla bir an yüzünü daha da buruşturup koltuktan destek alarak ayağa kalkmaya çalıştı. Bir iki sendelemeden sonra onunla beraber ayağa kalkan karısına baktı. Seyit neden sinirli olduğuna anlam veremese de karşısındaki kadına içinden öfkelenmek geliyordu.
"İyi misin?"
Diyerek ağızucuyla sormuştu.
Behice ne diyeceğini bilmiyor gibiydi gözlerini bir an adamın gözlerinden çekmeden başını salladı.
"Odaya çık belin tutulmuş."
"Uyumayacağım ilk vapurla döneriz zaten"
"Seyit" derken söyleyecek çok şeyi vardı aslında genç kızın, ama sustu biraz daha dursa karşısında içindeki susmayan kız bağıracaktı. Arkasını dönüp odaya tekrar çıkıp beklemeye başladı.*
"Siz beni öldürecek misiniz? Aklımız çıktı dünden beri bekle Allah bekle... Neler geçti aklımızdan oğlum ne adası apar topar insan bi haber verir."
Behice Seyit'e Seyit annesine bakıyordu. Yol boyunca neredeyse tek kelime etmeden dönmüşlerdi. Zehra hanım haklı olarak merak etmiş oğluna kızıyordu.
"Haklısın anne düşünemedim."
Zehra hanım daha fazla uzatmak istemese de kaşları hala çatık mutfağa geçmişti bile.
Seyit Behice'ye bakmadan evden çıkıp gitmişti. Genç kız kendini suçlu gibi hissettiren kocasına hayret ediyordu. Bahçeye girdiklerinde yol boyunca ki sessizliklerini bozduğunda genç adam hastaneye gitmeyeceğini söylemiş tek kelime daha etmemişti.
Hırsla odasına gidip bir iki tur attıktan sonra üzerini değiştirip evden çıkmıştı. Suçlu değilken böyle davranmasına anlam veremiyor aksine deli oluyordu.
Hastaneye gelir gelmez işine kaldığı yerden devam etmişti.
Seyit dün yaşananları bir kenara bırakmış düzenlenecek baskının zamanını kestirmeye çalışıyordu.
Kafayı yemek üzereyken aklına gelen bir kaç şeyde işe yaramazdı. İçeri giren üniformalı erin selamı üzerine ayağa kalkıp ceketini giyinerek konuşmasına fırsat verdi.
"Yüzbaşım tüccar bugün ağırlaşmış durumunun kötüye gittiği bilsini aldık."
Duyduğuyla masaya sert bir yumruk yerleştirip odadan bir hışımla çıkarak kısa bir sürede hastaneye varmıştı bile.
Oda da başında ağlayan bir kadın ve küçük bir erkek çocuğuna geçmiş olsun dileyerek bekledi. Bir an içlerindeki çaresizliği hissetmiş elini sımsıkı bir yumruk yapmıştı. İlk hastaneye getirildiğinde iyi görünen adamın yarası mikrop kapmıştı. Ellerindeki ilaçlar yetersizdi ve Seyit'in bildikleriyse bu yarayla bu adamın uzun süre dayanamayacağıydı. Avuç içini yanındaki çocuğun başında gezdirip boyuna yetişmek için dizlerini kırıp eğildi.
"Aslan adın ne senin?"
Yanında ağlayıp duran annesine bakıp sonra Seyit'e döndü çocuk.
"Süleyman."
Diyen çocuğa gülümseyerek başındaki elini yanağına indirip devam etti.
"Baban çok şanslı senin gibi bir aslan parçası var, üzülmek sana yakışmaz babanı kurtarmak için ne gerekiyorsa yapacağız hadi dışarıdaki asker abinin yanına git biraz, eminim sohbet etmek isteyecek senin gibi cesur bir yiğitle."
Çocuk bir kapıdaki gülümseyen askere bir de annesine bakıp yavaşça dışarı çıktı.
"Bacım, ağlama Allah'ın izniyle kurtaracaklar erini. Sadece bir bildiğin duyduğun varsa de bana ki halinize bir çare bulayım. Abdulladir'in bir hasmı var mıydı da özellikle ona saldırdılar."
"Ben bilmiyorum beyim, sadece ondan evvel ki gece çok tedirgindi sabaha kadar uyumadı, sordum ama söylemedi. Evden silahını alıp çıktı sabah, normalde götürmezdi yanında."
"Ondan sonra öğlen yemeğini götürdüm bıraktım. Dalgındı yine... Taze gelen sütleri bile sıcağın alnında koymuştu anldım bir şeyler olduğunu. Sonra ben eve döndüm bilemedim."
"Yağmalamışlar dükkanı, vurmuşlar yiğidimi. Evimi köyümü yıksalar canım acımazdı şuncağızı babasız koymasalardı." Ağlamaktan sesi titreyen kadının anlattıkları Seyit'in tüm damarlarını sinirden kasarken başını yatan adama çevirdi. Mutlaka bir sebebi olmalı diye düşünürken kadın devam etti.
" Ne istediler bilemedim. İyiydik biz komşularımızla ahbaplarımızla bir şeyimiz yoktu. Ermeni de olsa rum da olsa iyiydik. Hatta geçen torba torba şeker istediler Abdulkadir'den kiliseye götürdü "
"Ne içinmiş şekerler?"
Seyit içine düşen kurtla biraz daha sert baktı kadına.
"Tam bilmiyorum beyim, hatta sütte götürecekti döndüğünde vazgeçti götürmedi. Nedenini sorsamda söylemedi."
"Hristiyanların bayramı?" Diyerek kendi kendine mırıldanmıştı genç adam. İlk gün tüccarla konuşmaya geldiğinde bir şey bilmediğini söylemiş geçiştirmişti ama şimdi bunun altında mutlaka bir şey olduğunun bilincine varmıştı. İçinden adamın ölmemesi için Allah'a yalvardı. Bildiği ve sakladığı her neyse belli ki bu baskınlarla alakalıydı. Belki de o yüzden o kadar tüccar arasından onun dükkanını yağmalamış adamı öldürmek isteyişlerinin üzerini kapatmışlardı.
Aklındaki düşüncelerle kendini dışarı attı. Acil hekimlerle görüşmeli en azından tekrar beş dakika konuşmak için kendine getirmelerini istemeliydi. Sert bakışlarıyla etrafı süzerken gözüne takılan karısıyla çehresi keskin bir hançer kadar acımasızlaşmıştı. Koridorun sonunda yaşlı bir kadının kolundan tutmuş yürütüyordu. Karşısında azrailinin geldiğinden habersiz tebessümle yaşlı kadına bir şeyler anlatan genç kız bir an başını kaldırdığında göz göze geldiği adamla sertçe yutkundu.
Hızlı hızlı genç kıza doğru yürüyen Seyit yanından geçip öylece gitmişti. Behice öfkesini fersah fersah uzaktan bile hissetmiş ürpermişti.
Arkasına dönüp bakmak istese de nefesini tutup başını dikleştirdi. Neydi bu adamda her göz göze geldiklerinde içine işleyen acı. Öfke mi? Nefret mi? Yoksa..? Allak bullak kendini görevine vermeye çalışırken oldukça zorlanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•BEHİCE•
General Fiction"Behice!-" "Evlendiğimiz ilk günden beri kaçıncı başka kadının koynuna girişin ben sana soruyor muyum? Her gece acaba kiminle diye düşünüyor muyum? Teyzendeyken o kadının kokusuyla gelip üstüne bana sarıldığında bir şey dedim mi? Hayır! Çünkü buna h...