•19•

6.4K 340 18
                                    


Valla bölümler biraz biriksin atmayayım diyorum ama dayanamıyorum bunu da yayımlıyorum
AFİYET BAL ŞEKER OLSUN🦋

*

Gökyüzündeki ay kim bilir daha kimlerin üzerine doğuyordu şimdi.
Behice'nin uykuya dalan bedenine, Seyit'in keskin simasına, savaşın ortasındaki Mehmetçiğin kanına...

Çekirge sesleri yükselirken ormanın ortasında çevreledikleri alanın etrafında nöbet tutan erlerin gözetiminde yaralıları bir tarafa taşıyorlardı. Haymana kan kokuyordu.
Ateşin başında otururken gözleri etrafta gezindi genç adamın. Sert bakışlarını ateşe dikip düşündü düşündü... Murat elini sırtına koyduğu an gözlerini odakladığı yerden çekti.
"Ne düşünüyorsun Seyit."
Ne düşündüğünü oda bilmiyordu. Ölümden dönmüş oluşu dahi ilgi alanı değildi şu an bir an aklına düşen Behice'ydi zihnini bulandıran.
O an ölümle burun buruna gelişi değildi Seyit'i düşündüren. Belki de Murat olmasa Şehit olurdu ama şükrederdi bu şerefe. Peki ya ölümün kıyısında aklına düşen kadını neden getirmişti iliklerine kadar. Geçen zamanda unuttum sandığı kadın nasıl oluyordu da içinde saklanmış gibi büyük bir sızıyla peydah oluyordu.
Gözlerini anlamasından korkar gibi çekti dostundan.
Matarasından içtiği bir kaç yudum suyla ayaklandı. Çadıra doğru yürürken birden gelen Silah sesiyle siper aldı.
Ortalık bir an da karışmış herkes siper almak için yerine dönmüştü. Yerden aldığı toprakları apar topar ateşin üzerine atarken ortalık daha da kararmış geriye kalan tek şey ay ışığı olmuştu.
Ağaçların gövdelerine saklanırken karşısında duran Murat'a işaret verdi. Bir an gelen ve duran silah sesi hayra alamet değildi elbet. Murat Seyit'in bakışıyla çevirdikleri alanın dışına çıkacakları bir yol arıyordu,arkalarından dolanmayı planlıyordu. Sese bakılırsa çok kalabalık değillerdi. Korkutmak amaçlı bile yapılmış olabilirdi. Sesin kesilmesiyle yavaş yavaş ağaçlık alandan sesin geldiğini düşündükleri yöne doğru hareketlendiler. Gördükleri altı kişiyle uzaktan seçmeye çalışır gibi baktılar. Uzaktan seçtikleri karartıları daha net görmek için Seyit'in havaya açtığı bir el ateşle sesin nereden geldiğini anlamaya çalışır gibi bakındılar.

Biraz daha yaklaştıklarında karşılarındaki sivillerin Osmanlı'ya ait olduklarını düşünmüşlerdi. Seyit uzaktan seslenmiş
"Kim var orda?" Demişti. Eğer yanılmıyorsa dediğini anlayacak ve cevap vereceklerdi.
İçlerinden birinin
"Ya Rabbi Şükür" dediğini işittiği an ortaya çıkmak için yürüdü.
Yanlarında zar zor taşıdıkları kanlar içindeki adamı görür görmez yanlarına koştular.
"Çok şükür sizi çıkardı Allah karşımıza. Yaralımız var" diyen adama yaklaşıp yaralıya baktı durumu oldukça ağırdı.
"Yetiştirelim inşallah" derken çoktan geç kalındığını anlaması güç değildi.
Çadır alanına gelir gelmez yaralılarla ilgilenen askerlerin yanına taşıdılar.
"El bombası yanına düştü " diyen adamın vahim derecedeki suratı meydanın ne kadar çetin olduğunu bir kere daha gözler önüne seriyordu.

*

"Merak etme amca gider gitmez bir telgraf çekeriz postahaneden."
Tren kalkmaya yakın son vedalaşmalarını yapıp yola koyulmuşlardı bile. Behice, oğlu Süleyman, halası ve dadısı Gülümser Hatun. İçlerinde ufak da olsa bir korku kırıntısı dahi yoktu hiç birinin. Sadece Behice Dadısını ve oğlunu cepheye giderse Ankara'da bırakacağı için endişeliydi. Sık sık gelecekti ama yine de içine sinmiyordu.

*

Nihayet hastanenin yanında bir eve yerleşmişlerdi. Yarın gidecekleri acil ihtiyaç bölgelerine ulaştırılacaklardı.
Bu gece oğluna belki de olur ya bir daha göremeyecekmiş gibi sarılıp öperek uykuya daldı.
Sabahın ilk ışıklarıyla hemen hemen bir birine yakın yerlerdeki tüm dağılan cephedeki askerlerin imdadına yetişebilecek ortak bir noktada kalabalık bir hekim ve hemşire topluluğu kurmak amaçlanıyordu.
Ne kadar istense de yaralıların ağır olanlarına öncelik tanınamayacak kadar yetersizdi.

•BEHİCE•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin