•39•

2.1K 105 10
                                    


Hastanenin sessiz odasında yankılanan, genç kadının saf öfkesinden başka bir şey değildi.

Oda da dönüp duran sadece kendisi değildi şimdi. Genç adamın da farklı bir yanı yoktu, karşısındaki kadının söylediği herşey öfkesini katlandırmıştı. Öfkesi bunu dillerine dolayanlaraydı, Behice'nin acıyla kıvranan halini görmek onu daha da çaresiz kılıyordu.

"Bu dediğini,seni geçtim, oğluma nasıl yaşatırım, aklın alıyor mu senin bu söylediklerini" derken sesi öfkesini bastırmak istercesine yavaş ve sıcaktı.
Karşısında duran kadının gözlerine baktı
"Behice"
İnandığını görmek istiyordu, gözlerindeki bulutların dağıldığını görmek istercesine bir adım daha attı.
Genç kadının gözlerinin Seyit'ten ziyade, onun ardında sanki bir şey varmış gibi bakıyor oluşuyla pes etti genç adam.
Başını kaldırıp derin bir nefes aldı,
" Peki, şimdi gidiyorum" diyerek bir kaç saniye daha inadından bir gram eksilmeyen kadına baktı. -Hala aynıydı... İnadı, öfkesi, gözleri, güzelliği- diyen iç sesiyle yutkunup odadan çıktı.

*
Ölümün karanlığı çökmüştü koca konağa Behice'nin kanatları kırılmış, kökleri kopmuştu... Sevdiklerini kaybetmenin acısından kurtulamıyordu, kaçtıkça peşinden gelen ölümle içinin yangını harlanmıştı.
Güzel günlere niyetle temizledikleri evleri şimdi ölümün karanlığında,kavrulmuş un kokuyordu. Bu kokuyu hiç unutamamıştı zaten genç kadın, içine işleyen bu kokuyla kuruyan gözlerini kapattı.

Amcasını ılık bir bahar günü kara toprağa  uğurlamış, evde,gelen bir kaç kişiyle öylece bir pencere dibinde oturuyordu .

Salonda erkeklerle bir köşede oturan genç adam dizlerinde uyuyan Süleyman'a baktı. Şimdi ne yapacaktı Behice,düşünmeden edemiyordu. Onu bir amca olarak gören oğlunu, sarıp sarmalayıp,bağrına basma isteğini bir tarafa bırakıp açık kapıdan karşı odada oturan kadına baktı. Üzüntüsüyle üzülüyordu genç adam. Her şeye kendi sebebiyet vermişti, bunu bilmenin ağırlığını yaşıyordu. Hiç bırakmamalıydı, hiç kaybetmemeliydi sevdiği kadını. Bu düşüncelerden kurtulamıyordu.

Koca konakta taş çatlasa taziyeye gelen birkaç kişi vardı. Celal Bey'in onca eşi dostu, son çıkan dedikodulardan sonra ölüsüne bile saygı göstermemişti. Behice en çok da buna kahrolmuştu.
Karşısında oturan kadına öfkeyle baktı. Hastane odasında söylediklerinden sonra karşısında ağlıyor oluşu bile samimi gelmiyordu Behice'ye...
Mukaddes'in de bakışlarını Behice'ye dikmesiyle ortalık ısınmış, alev almak üzereydi sanki.
Kapıda beliren kocası Osman'ın işaretiyle kalkmış, evden çıkmak için kapıya yönelmişti.
İçinden Behice'yi suçlayan kelimelerini sarfetmiş, babasının ölümüyle yaşadığı bu öfkeyi hazmedememişti.

*

"Süleyman'ım" derken uyuyan çocuğun saçlarını sevdi yavaşça, şimdi ne olacaktı, halası da yıllar sonra seveceği birini bulmuştu evleniyordu, belki de bir kaç güne gidecekti, koca konakta dadısıyla birlikte ürkekçe kalakalmışlardı.
Aradan geçen bir iki günde bahçeye bile çıkmamışlardı.
Seyit'in, Behice'den gizli,evdeki çalışanlarla gönderdiği erzaklar dışında kimse gelmemiş,taziye gününden sonra başka kimsecikleri görmemişlerdi. Halası da her ne kadar kalmak için ısrar etse de,hayatını daha fazla birileri için ertelememesini düşünmüş, geri gitmesine ikna etmişti Behice.

Akşamın bu karanlığında,oturduğu pencerenin kenarında,uyuyan oğlunun saçlarını severken bahçeye bakınıyordu genç kadın.
Gözleri bir an ağaçların ardındaki karartıya takılır gibi oldu, yanılgıya düşmüş olabilirdi ama gördüğü karartının hareket etmesiyle yerinde kıpırdandı. Korkuyla gözlerini daha çok açtı... İçini kaplayan sıkıntı büyüdü sanki.
Bahçesinde gezinen biri olduğuna yemin edebilirdi.

•BEHİCE•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin