*Behice yıllardır ettiği yeminleri yutmak üzereyken silkelenip kendine gelmişti nihayet. Yıllardır yaşadıklarını bir anda unutmasını isteyen kalbini gerekirse bir hançerle sökecekti.
Ellerindeki kanı da üzerine silip yoluna devam edecekti. Aklından oğlu çıkmazken bir kere daha yemin eder gibi içinden ah etti. Yaşadıklarını bir o bir de Allah biliyordu. Her gece Süleyman'a baktığında içine düşen o korun hesabını iki cihandada veremezdi Seyit. Çocuğuna kötü gözle bakılmasın diye yıllardır oynadığı oyunları, amcasının halasının çektiklerini hep beraber yaşadıklarını aptal duygularının bir çöp gibi mahvetmesine asla göz yummayacaktı. Gözünden akan son bir iki damlayıda öfkeyle silip oturduğu yerden kalkıp çadırın içine daldı. İnleyen askerlerle ilgilenirken halsiz düşen bedenini görmezden geliyordu. Dönen başıyla nihayet akıl edebilmişti bir şeyler yemeği.*
Hava kararmışken ateşin başında oturan Seyit yolunu gözlediği arkadaşını nihayet uzaktan da olsa görünce rahatlamış derin bir nefes almıştı.
Etrafta toplanan erlerle beraber gelenleri görünce ayaklanmış sevinçle bakmışlardı.
Geçen gelen altı kişinin de gruba katılmasıyla Seyit biraz daha moral bulmuştu. Gelenlerin içinden iki tanesi iyi derecede eğitimli asker olabilecek seviyedeydiler. Atışları ve bedenen güçleri kuvvetleri yerindeydi. Kısa bir istişare yapmayı planlayarak Murat'ın da gelmesini bekledi attan indiği an sıkıca sarıldı silah arkadaşına. Murat içinde tutamadığı haberi bir an önce vermek ister gibi sırtına sertçe yerleştirdiği eliyle Seyit'i köşeye çeker gibi yavaş adımlarla yürüdü. Seyit özel bir mevzu olduğunu anlamış eşlik etmişti. Ateşin başına oturur oturmaz Murat nereden başlayacağını düşünür gibi oldu. Behice'ye karşı olan öfkesini de bildiğinden yavaş bir giriş yaptı.
"Kardeşim sana birşey soracağım, O'nu hiç merak etmiyor musun nerede, nasıl, kiminle diye?"
Seyit kimi kastettiğini gayet biliyordu Murat'ın bu da sinirlerinin gerilmesine neden olmuş olsa da anlamazdan gelmeyi seçti.
"Kimi Murat?"
"Behi-"
"Tamam anma adını dahi! Etmiyorum kardeşim."
Diyerek kestirip atmıştı. Murat söylemeye ne kadar hevesli olsa da böyle bir savaşın ortasındayken kafasını bulandırmanın ne derece doğru olacağını düşünmüştü. Ama yine de bunun kaderden öte bir şey olmadığını adı gibi biliyordu. Er ya da geç karşılaşacaklarını da. Çadıra doğru gitmek için ayaklanan Seyit'in arkasından son kez diyeceğini de dedi.
"Gördüm onu."
Seyit'in adımları durmuş duyduklarının gerçekliğini tartmıştı. Ama ne arkasına dönüp nerede diyebiliyordu. Ne de gidebiliyordu. Bir kum saatinin akamayan tanesi gibi öylece ortada sıkışıp kalmıştı. Murat ardında baktığı adamın nasıl acı çektiğini ne denli vicdan muhasebesine oturduğunu ve her defasında kendini çeşitli yollardan cezalandırdığını gayet iyi biliyordu. Behice'ye farkına varmadan nasıl sevdalandığını da. Bir ölünün esiri olmuştu yalnızca hayatları. Bir cana sebep oluşuydu bu denli kendini affedemeyişi. Sadece burada vatanı için savaşıp ve sonunda nasipse şehit olmayı arzuladığını da, hepsini adı gibi biliyordu.Ardından öylece duran adamın yanına doğru ayaklanıp yürüdü genç adam. Seyit hala nefesi kesik gibi durduğu yerde başını karanlık gökyüzüne doğru kaldırmış içindeki his karmaşasının geçmesini bekliyordu.
"Hala merak etmiyor musun?"
Seyit'in içinden kendine sorduğu soruyu sanki soruyordu Murat. Kendine cevap verir gibi haykırdı genç adam.
"Etmiyorum! Etmiyorum LAN! Zorlama beni Murat kötü olacak."
Diyerek ağaçlık alana dalıp biraz daha yürüyerek gözden kayboldu.Koşar adım yürüye yürüye daldığı ormanda uzaklaştıkça kendini duydu sanki. İçindeki deli gibi merak eden sesi kulaklarını sağır edecek kadar çok konuşuyordu.
"YETER SUS SUSSSS!" Derken kendine yumruklarıyla vurduğunun farkında bile değildi. Dışarı fırlayacak gibi,kan çanağı olan gözleri, güneşten yanmış teni. Boynunda beliren damarlarıyla adeta kendine savaş açmışçasına haykırıyordu.
"ÖLDÜR LAN BENİ, ama suss!" Derken sesi fısıltıya dönüşmüştü. Deli gibi merak ediyordu, deli gibi özlüyordu, deli gibi seviyor ama deli gibi de ölesiye nefret ediyordu. Aslında nefret ettiği kendisiydi. Kendisine yediremediğiydi gencecik bir kızın ölümüne sevep oluşu. Tüm çabası kaçarak kurtulmaktı çünkü çok iyi biliyordu bir cesetin üzerine mutluluk kurulamayacağını. Ağzından bağırırken çıkan ıslaklıkla göz yaşlarının birleştiği bir yeri elinin tersiyle silip avuç içlerini sertçe yüzüne ikisini birden vura vura (sevgili okur sözümüz söz tam olarak burada Seyit'i dövüyoruz içiniz rahatlasın maksat neyse havayı bozmayalım) aptallığına yaşadıklarına ve yaşattıklarına küfreder gibi sıktı dişlerini.
Dizlerinin üzerine çöküp iki eliyle saçlarını tutar gibi başını eydi.
Karanlıkta yanına yaklaşanı duymamıştı bile omzuna dokunan elle silahını çekmesi bir olmuştu.
"Benim oğlum ya sakin şş!" Derken Murat karşısındaki darman duman adamın sebebi olarak kendini suçlamaya çoktan başlamıştı bile. Kendini onun yerine koydu. Selvi'yi arasa bulamasa ve biri gelip burada gördüm dese şu an kanat takıp uçardı. Ama Seyit'in elini kolunu bağlayan vicdan azabının ve aptallığının önüne geçemiyor oluşu canını sıkıyordu.
Sırtına destek olur gibi vurup tekrar çadırlara dönmeye nihayet karar vermişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•BEHİCE•
Ficción General"Behice!-" "Evlendiğimiz ilk günden beri kaçıncı başka kadının koynuna girişin ben sana soruyor muyum? Her gece acaba kiminle diye düşünüyor muyum? Teyzendeyken o kadının kokusuyla gelip üstüne bana sarıldığında bir şey dedim mi? Hayır! Çünkü buna h...