•32•

1.9K 74 9
                                    

Gökyüzünü aydınlatan ay ışığı genç kızın tenini aydınlatırken gözünden düşen bir damlayla gökyüzünün karanlığında bir kere daha kayboldu.
Yanındaki nefesin farkına vardığı an yüzüne yerleşen gülümsemeyle gözlerini kapattı. Bu koku nasılda içine sinmişti böylesine diye düşündü. Gözlerini açtığında gideceğinden korkarak 'gitme' diye mırıldandı.

"Behice-"
Duyduğu sesle uykudan uyanır gibi ayağa fırladı genç kız. Odadaki koca boşluktan başkası değildi, yanıbaşında seslenen. Ellerini saçlarına geçirip ayağa kalktı birinin seslendiğinden emindi, sağa sola bakındı hayal meyal hatırladıklarının gerçek olmasını istedi. Yine olmazdı yine varlıkla yokluk arasındaki kayboluşuna yenik düşemezdi gerçekti biliyordu. Acıyan koluna baktı morarmış gibiydi belli belirsiz. İstemsiz dudaklarına gitti parmakları acımış mıydı? Tıpkı gözleri kapalıyken Seyit'in Onu öpüşüyle karışık sızısı gibi. Deliriyordu kadın emindi artık, gözünün önüne oğlu geldi, annesini de kaybediyordu yavrusu . Bunun gerçekliğiyle karnına ağrı saplanırcasına eğildi, dilinden süzülen hıçkırıkla dizlerinin üzerine bıraktı kendini gerisi koca konağı inleten bir ağlayışa teslimiyetti. Bir hayalin daha kayboluşuyla bekleyişlerin boşa çıkış anıydı.
Ölümü kabullenememek belki de ölümü görmemekti. Genç kız yaşadığı her acının bedelini aklının oyunlarıyla daha da pekiştiriyordu. Oda da günün ışıkları olmasa kim inanırdı gece olmadığına diye düşündürdü aklı. Gerçekler sahteleşirken , hayallerinin gerçekliğine aldanıyordu . Oğlunu düşününce güç buldu ayakları, sanki yaşamasındaki tek sebepti oğlu. Allah a yalvarışlarının ardı arkası kesilmezken ölüm için , oğlu can suyu gibi yetişiyordu kuraklığına.
Cihangir denen bir acı daha vardı hayatında. İlk tanıdığı zamanlar iyi olduğunu düşündüğü bu adamı elinden gelse öldürmek istiyordu şimdilerde. Hatta bazı zamanlar suretler karışıyor , eli kanıyla bulanıyor , ter içinde ayılıyordu genç kadın. Zihninin oyunları dur durak bilmiyordu. Sarsak adımlarla hamama girdi. Derisini yüzercesine kaynar sularla defalarca , yok olana kadar yıkadı bedenini ...

Konakta aşağıdan gelen çatal bıçak seslerine doğru adımladı yavaş yavaş, oğlunun yemek yerken ki halini görünce bir kaç damla daha yaş aktı çenesine doğru.Usulca çektiği sandalyeye yerleşti. Karşısında duran adama baktı , belli belirsiz dün yaşadıkları geldi gözünün önüne.
Pencereden aşağı düşmekle düşmemek arasında bir çizgideyken genç kadın,Cihangir'in öfkesinin yerini korkuya bırakışı paralel olmuştu. Korkuyordu adam ,ona dokunursa narin bir çiçek gibi ölmesinden, kuruyup gitmesinden ölesiye korkuyordu.

Aynı anda karşısında duran kadının donuk bakışlarıyla bir kere daha nefret etti adam kendinden gözlerini bir anlığına kırptı , derin bir nefes alıp dün geceye hapsolmuştu o da .

Bazı zamanlar aklının karışmalarına tutunup kokusunu içine çekebiliyordu karısının , aklı , sevdiği kadının onu Seyit sanışının ihanetiyle zalimleşse de kalbi bu da yeter diye telkin ediyordu. Ama şimdi yetmiyordu ...
İlk defa nefret duyduğu adam olmak istiyordu. Seyit olmak istiyordu genç kadının yanında. Onu sevdiği gibi sevsin ona dokunduğu gibi dokunsun istiyordu.
Elini uzattı pencereden düşmek için gittikçe çabalayan karısına. Teninin sıcağına dokunmak istedi.
"Behice, benim" derken aklını yitirmiş gibi bakan kadının yanağına dokundu.
Sahi kimdi? -Benim- derken kimdi aslında?
Kelimeler kaçışır gibi oldu bir anda...
Behice geri giden adımlarını durdurdu. Gelmesini beklediği miydi? Sevdiği miydi? Yüzler karışıyordu sanki, aklına lanet etti kadın zihninin bulanık sularında kayboldu bir anda gözlerini kapattı... O olsun istiyordu, sevdiği adamın karşısında durduğuna yemin eder gibi tebessüm etti bir anlığına.
Yüzündeki el dudaklarının kenarında gezinirken kapattığı gözlerinden bir damla süzüldü. Ona sarılmaya , kavuşmaya tıpkı bir kurak toprağın yağmuru karşılayışı gibi muhtaçtı.
"Seyit!" Diyebildi sadece bulanık zihninin arasında, gözlerini sıkı sıkı kapattı ,görmek istemiyordu karşısındaki adamın sevdiği adam olmayışını. 
Cihangir kahroldu bir kere daha , bir kere daha öldü adam. Eline çarpan ıslaklıkla parmaklarını biraz daha gezdirdi karısının yanağında...
"Benim" dedi tekrardan sesindeki acizlikle.
Behice kördü şimdi, hissizdi...
Anımsadığı tek şey gözlerini kapattığında karşısında beliren mavi okyanuslar , son kez baktığı yaralı suretti. Kadın defalarca yaralanıyordu yine yine ve yine...
Adama doğru bir adım yaklaştı titreyen sesine engel olamadı , yok olmak üzere olan nefesini son bir güçle topladı.
Cihangir karşısında yüz hatları değişen karısına baktı, acı çekiyordu kadın,acı çekiyordu evet ama uyanmaktan korkarak, hayalden gerçeğe ulaşmaktan,koşarken gitmek istediği yere varamamaktan, evet evet korkmaktan acı çekiyordu, bunu çok iyi biliyordu. Ama o da bitmişti artık umursamıyordu kim olduğunu ne olduğunu , sadece bir kere olsun dokunmak istiyordu doya doya...
Zihninin oyunlarının arasında Seyit'ine kavuşmuştu Behice...
Aralarındaki son bir adımlık mesafeyi de karşısındaki adama sımsıkı sarılarak kapatmıştı.
"S-en,sen sen geldin, bekledim çok bekledim çok çok" diye nefes nefese bırakmak istemezce sarılıyordu adama. Cihangir de şimdi tıpkı Behice gibi olmuştu. Kör ve sağırdı sanki hissizdi. İki beden farklı bi alemde gibi istedikleri ruhlara, bedenlere sarılıyor birbirinin olmak için kayboluyordu.

Olanlar olmuştu. Gecenin karanlığında genç kadın sevdiği adamın hayaline sarılı uykuya teslim etmişti kendini. Cihangir ise yanında huzurla uyuyan kadına bakıp hıçkırarak ağlamamak için kendini zor tutuyordu. İstediği bu değil miydi? şimdi neden bir cesete sahip olmuş gibiydi. Yanındaki kadının aklıyla oynamıştı resmen. Kendine bir kere daha lanet etti. Seyit in ölümüne sebep oluşunu hatırladı bir an, aklına gelen vicdansız yanıyla bir savaşa tutunur gibi hızla yataktan kalkıverdi. Soğuk suyla hamamda yıkanıp kendine gelmek için büyük bir çaba harcadı. Gecenin ayazında dışarı attı kendini geberip gitmeyi diledi defalarca.

Şimdi ise karşısına geçmiş yemek yiyordu, karısının ne düşündüğünü biliyordu, defalarca olduğu gibi hayalle gerçekler arasında gidip gelen bakışlarını aylardır ezberlemişti, sahi gerçekleri anımsadığında ne olurdu... Bir an içi acıdı, canına kıyarsa diye düşündü... Nefsine lanet etti. Ne olursa olsun kaybetmekten ölümüne korkuyordu Behice'yi.

Aradan geçen günler , geceler Behice' yi iyiden iyiye ezip geçmişti sanki... Halası gözünün önünde aklını yoksayan yeğenine baktı, elleri arasına aldığı küçük suratı hepten ufacık kalmıştı. Bir damla kaçırdı kadın Behice'nin gözlerindeki boşlukla.
"Behice'm, neşem" diye başladı nasıl söylemeyi düşünüp durduğu kelimeleri. Amcasıyla da düşünmüşlerdi yapılacak çok fazla bi şey yoktu. Tedaviye ihtiyacı vardı genç kadının. Yoksa oğlu biraz daha büyürse hepten anlayacaktı annesinin zihnindeki karmakarışıklığı. Annelik içgüdüsü hiç silinmemişti Behice'de bir tek oğlunu sarmalarken severken sanki kendisiydi. Hepten içine çekilişi oğluna bile yetememise sebep oluyordu artık.
" Behice'm benimle bir süre gelmen gerekiyor can içim" diye başladı kadın, biraz daha uzatmaya kalksa nasıl anlatırdı bilemedi. Dün akşam Cihangirle'de konuşmuşlardı, daha önceleri karşı çıktığı fikre ilk defa olumlu bakmıştı adam. Çünkü son olandan sonra hepten bitmişti karısı , kendini suçlamadan edemiyordu. Boş bakışları adamı hedef aldıkça yok olmak istiyordu son günlerde. Karısının hayata tutunması için gitmesi gerekiyordu artık bunu kabul etmişti. Belki ona ait olursa silinir diye düşündüğü tüm izler şimdi kördüğüm gibi olmuş genç karısını sarmalamış boğuyordu. Buna sebep olan Cihangir'in ta kendisiydi bunu çok iyi biliyordu. -Yenildim -diye geçiriyordu adam içinden -yenildim...
Gerçekten yenilmiş miydi? Bir hayalete bir akıl tutulmasına yenilmiş miydi? Ya da bir kara sevdaya?

*

Aradan geçen günlerin ardından hazırlanan düğün dernek nihayet son bulmuş bu gece sevdasına sevdiğine kavuşmanın sevincini bir kere daha yaşar olmuştu Balçiçek.
Geçen üç haftada Hasan'ı toplasa üç kere görmüş ve öylece uzaktan bakabilmişti. Bir anda uykudan uyanır gibi bir sabaha gözlerini açmaktan ölesiye korkuyordu.
Çıkarıldığı odada etrafına bakınırken gözleri önünde duran aynaya takılı kaldı.
Üzerindeki gelinliğe baktı uzun uzun, kollarındaki incecik kumaş narince ellerinin üzerini kapatıyordu. Sanki beyaz işlemeli bir bindallıyı andıran gelinliğinin duvağı da bir o kadar işlemeli taşlarla bezeliydi yüzünü çevreleyen bir örtü gibi saçlarını örtmüştü. Genç kız hayallerinin üstüne bir gün yaşıyordu.

Gözlerini kısa bir an kapadı,az evvel sevdiği adamın helali olmuştu ayrı odalarda kıyılan nikahlarında bile göremediği kocasını sabırsızca bekleyişi başını döndürüyordu. Heyecandan ölebilirdi belki de, açılan kapının sesiyle olduğu yerde sıçrayarak kalakaldı.
Bir adım dahi atamaz olmuştu. Yavaşça aynaya kaydı bakışları , arkasında duran adamla göz göze gelmeyi beklemiyordu. Gözlerinde çözemediği bir karartı gördü sevdiği adamın, içi sızladı kızın, korktu tanımadığı bu bakışla...

Şimdi bir aynanın yansımasında birleşmişti iki beden, yakınlıktan kat ve kat uzakken  üstelik...

*

         Sevgili okurlarım yıllar geçti aradan
Beklediğiniz zamanlarda yanınızda olamadım bir anlık hislerle silmiştim hikayelerimi ...
Yeniden bir özlemle bakmak istediğimde silindiğini düşündüğüm hikayelerimin varlığını bile unutmuşken bir bakayım dediğim anda gördüm sadece arşivlediğimi .
Diğerleri silinmiş birBehice kalmış iyi ki de kalmış...
Bir başkasının hikayesini okur gibi yeniden , unutulmuş satırları yeni bir heyecanla okumak nasıl bir mutluluk verdi inanamazsınız.
Şu an daha olgun bir zihinle okumak, biraz daha yaş almış olmak, gerçekten bir evlada sahip olarak bir anneyi yazmak...
hepsi de inanılmaz hisler benim için eskisi gibi olmaz belki ama yine fırsat buldukça Behice ye yakışır bir sonla tamamlamak istedim.

İyi ki Behice kalmış, iyi ki Behice yanım silinmemiş...
Bu bölümü Behice'nin Seyit'ine
Sevgili eşime armağan ediyorum.

•BEHİCE•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin