•1•

21.9K 579 39
                                    


"BEHİCE"

Belki de son kez duyuşumdu o sert sesinden ismimi. Kaç yaşındaydım sahi? Koyunları sayamayacak, uykuya karşı duramayacak kadar mı? Ya da yediğim yemeğin hangisi olduğunu seçemediğim mi? Ne önemi var ki... Küçüktüm işte,babasız kalmanın yuvasız kalmak  olduğunu bilemeyecek kadar küçük.

Üzerimdeki, etek uçları dantelli elbisemi hatırlıyorum sadece. En sevdiğim oyunun, en kötü oyun olduğunu öğrendiğim yıllarda kaybettim babamı. Uzun bir gecenin başlangıcında saklambaç zannettiğim bir oyunun içinde ,dolap kapağı aralığından son kez gördüğümü bilmeden baktım yüzüne.
Annemi hiç tanımadığım mevsimler olmuştu zira ben doğduğum gün gökyüzünde bir yere yerleştiğini düşünmüştüm hep, geldi ve geçti zaman ama babasız bir mevsimi o gece tatmıştım. Soğuk bir kış gibiydi... Karlı soğuk bir kış... Tüm mevsimleri karıştıran soğuk bir kış.

*

"Amca lütfen bir kerecik izin ver gitmemize azıcık izler geliriz."

Uzun zamandır beklediğim karagöz hacivat oyunu vardı şenlikte. Her ramazan olduğu gibi bu ramazanda rengarenk geçiyordu. İftardan sonra belki gitmemize izin verir diye umut ederek şirinlik yapma derdindeydim, evin içinde bir aşağı bir yukarı koşturmasam uslu kız oluşumun nişanesi olarak izni kapardım belki ama ne mümkündü. Babamdan sonra babam olan, yuvam olan adam bir kere olsun incitmek şöyle dursun hissettirmemişti bile yokluğunu. Ama bugün inat edeceği tutmuştu işte,sert bakışları altında izni koparamayacağımız aşikardı. Yanımda gözlerimin içine bakan Mukaddes hiç mi hiç yardımcı da olmuyordu. Yanına yaklaşıp çimdik atmamla yüzünü buruşturup anlaması gerekeni anlamış gibi babasına biraz sırnaşmıştı nihayet.
"Lütfen baba hem halamda gelecek ne var bir kerecik biz de gitsek hem macuncuda olur uzun zamandır almıyorsun Kerime Teyzenin kızı geçen ballandıra ballandıra anlatıyordu."
Amcamın en sevmediği şey gözümüzün bir şeyde kalmasıydı belki de,o günlerde anladım baba olmanın her şeye yetişmek demek olduğunu. Kalın gür kaşlarının tekini kaldırıp kirpiklerinin altından bakmıştı.
"Mukaddesss!" İsmini kızıyorum bak der gibi söylemişti, ardından yüzü düşen kızına gülümseyip ayağa kalktı.
"Peki giyinin ama teravih namazına kadar kısacık durur geliriz halana da söyle hazırlansın."
"Amcacığımmm!" Yaşımın verdiği tez canlılıkla uzanabileceğim kadar uzanıp göbeğine sarılmaya çalışışım daha dün gibiydi.
Yaşım on, mevsim ilkbahar ve bir şenlik akşamı daha ne olsundu. İçimde kıkırdayıp duran hislere kapılıp gittiğim şahane yıllarımdı.
O akşam ne kadar eğlendiğimi hiç unutmuyordum. Ağzından alev çıkaran uzun bacaklı adamı, macuncuyu, hele ki minik taburelerde oturup izlediğim karagözü,hacivatı...

Amcam yengem öldükten sonra Mukaddes ve beni tek varlığı bilip sarıp sarmalamıştı. He! bir de halam sahi... Amcam duymasın ama Kerime teyzenin kardeşi halama sevdalı anlamış değilim neden söylemediklerini ama halam biraz daha kalırsa vallahi kırkını bulacak ve bu gidişle ömür boyu bizimle kalacaktı. Hoş kalsa canımıza minnet ama yuvasını kursa fena da olmazdı.
Amcam yengemden sonra kimseyi sevmemiş kimseye gönül vermemişti. Kadılık görevine iyice kendini kaptırmış nesi var nesi yoksa ona adamıştı. Tam tamına beş sene olmuştu Mukaddes'le acılarımızı ortaklaşa paylaştığımız. Olmayan kız kardeşim,yeri geldiğinde ablamdı. Şimdi oniki yaşında, gittikçe güzelleşen bir hanımefendi olma yolundaydı. Nasılda unuturum dadımız Gülümser'i... Elma yanaklı,tombiş ama yeri geldiğinde eli sopalı kırklı yaşlarında bir kadındı. Mukaddesi de beni de kendi kızı gibi yeri gelir severek yeri gelir döverek büyütmüştü. Daha dün gibi hatırladığım anılarımı yazarken,hepsini yeniden yaşıyor gibi bir his sarıyordu kalbimi şimdi.

•BEHİCE•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin