57.Bölüm

320 28 9
                                    

Beğeneceğinizi umduğum bir Zichel bölümü oldu, ayrıca Luke'da var ^^ Sanırım benden beklemeyeceğiniz şeyler olacak, ben bile kendimden beklemiyordum :D

Bu hikayenin finaline az kaldı ama biter bitmez bir Non-Fiction yayınlamayı, ardından Dear Daddy'den beri bahsediyor olduğum Niall hikayesini paylaşmayı planlıyorum. Yine de Niall hikayesi CWF biter bitmez gelmeyecek, buda dipnot olsun. Her iki konuyla da ilgili merak ettiğiniz bir şey olursa da mesaj kutum ve panom her zaman açık durumda, biliyorsunuz

Neysee, lafı daha fazla uzatmadan sizi bölümle 

"Ama doydum."  Luke alt dudağını öne uzattığında onu ısırma dürtüsüyle dolmuştum. Şu anda otelin lokantasındaydık ve ben Luke'a bir şeyler yedirmeye çalışıyordum. Aç olduğunu biliyordum, neden yememekte ısrar ediyor bunu anlamıyordum. O normalde beni kırmazdı, özellikle yemek konusunda ama şimdi durum farklıydı.

"Bebeğim, doymuş olmana imkan yok. Hadi, üzme beni."  Önüne gelen saçlarını geriye doğru ittim ve bir kaşığı daha ağzına götürdüm.

"Ama neden bana inanmıyorsun ki?"   Sesindeki incinme beni de incitmişti ama doymadığını biliyordum.

"Bir tanem, karnım gurulduyor."  Elimi karnına koyup gıdıkladıktan sonra geri çekildim.

"O sesi duyabiliyor musun?"  Bu ne demekti şimdi?

"Tatlım, ne demek istiyorsun? Tabii ki duyuyorum."   Kısa bir süre sonra omuzlarını düşürdü,  başını hafifçe yana eğdi. 

"Ama annem duymuyor."  Sanırım bunu da açıklaması gerekiyordu.  "Şey, yani aç olduğumu söylediğimde biraz bekle diyor ama o zamanda bu ses çıkıyor. Ben hep sadece kendim duyuyorum sanıyordum."   Dediklerini şaşkınlıkla dinledikten sonra derin bir nefes aldım ve dirseklerimi masaya yasladım, yüzümü  ovdum. Halamın ölümü benim elimden olacaktı, onu boğacaktım. Bu kesindi. Nasıl olur da Luke'u umursamazdı? Onu herkes umursamalıydı, özellikle kendi annesi. O mutlu olmayı hak eden bir çocuktu, üzülmeyi değil.

"Merhaba."   Harry, Zayn ve Liam'ı görünce ellerimi yüzümden çektim ve onlara yorgun bir bakış attım. Bu hem günün hem de düşüncelerimin üzerimde oluşturduğu baskının yorgunluğuydu. Zaten sürekli çalışıyordum, The Voice provaları vardı, üstüne birde gereksiz fikirler olunca her şey dayanılmaz bir hal alıyordu.

"Merhaba."   Luke ile ikimiz aynı anda cevap vermiştik ve bu onu gülümsetmişti. Buna bile gülümseyen bir çocuğu nasıl üzüyorlardı? Ben Luke'u kesinlikle evlat edinmeliydim yoksa delirecektim.

"Dışarı, hamburger yemeye gidecektik, size de söyleyelim dedik."   Luke'a döndüğümde yüzünde güller açmaya başladığını fark ettim.

"Lux'da olacak mı?"  Harry bir süre düşünür gibi yaptı ve suratını şekilden şekle soktu.

"Ona da sorarız?"   Luke cevabını alır almaz bana döndü.

"Michel, lütfen!  Lütfen, lütfen, lütfen!"  Onun bu haline ister istemez gülümsedim.

"Tamam, sizinle gelebilir." Onlar zaten benim gelmeyeceğimi anlamışlardı, bu yüzden üstelemeyeceklerdi. Zaten zombi gibi göründüğümünde farkındaydılar.

"Sende gel."   Alt dudağını öne uzattığında burnunu sıktım ve geri çekildim.

"Ben çok yorgunum bebeğim, belki başka zaman."   Ben saçlarını karıştırdıktan sonra ayağa kalktı ve Liam'ın elini tuttu. Kuralları bilmesini seviyorum, dışarı çıkarken birimizin elini tutmalı.

"Dışardayken John'a hediye alabilir miyiz?"  Bebeğimim sorduğu sorudan sonra çocuklara baktım ve ilk onayı Harry'den aldım. O zaten bu duruma dünden razı.

Covered With FameHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin