Eve vardığımda ilk işim duşa girmek oldu. Sıcak su gerçekten çok iyi gelmişti. Duştan çıktığımda havalar sıcak diye doğalgazı fazla açmadığımdan ama şu anda yağmur yağdığından, üşümemek adına hızlıca üstümü giyip saçımı kuruttum.
Kurutma makinesini yerine bıraktığımda mutfaktan sanki kavanoz gibi bir şeyin yere düşüp kırıldığında çıkan sese benzer bir ses geldi. Tedirginlikle yatağımın yanındaki beyzbol sopasını alıp yavaşça odamın kapısını açtım. Sessiz adımlarla mutfak kapısına yaklaştım, aralıklı olan kapıdan buzdolabının ışığının mutfağı aydınlattığını görebiliyordum. Nefesimi tutup aralıklı olan kapıyı yavaşça itekledim ve bir iki adım atıp adamın kafasına vurduğumda acı ile inledi. Ne yapacağımı bilemeyip ikinciye vurduğumda da yere oturdu.
Tekrar vuruyordum ki beyzbol sopasını boşta olan eliyle tuttu, "Lan bırak!" diye bağırarak tekme attığımda, "Oğlum ne yapıyorsun ya!" diye bağırınca çok tanıdık gelen sesin sahibini görmek için bir elimle beyzbol sopasını bırakmadan ışığı açtım.
Batuhan abi!
"Oğlum manyak mısın sen? Yardın kafamı!" diyerek kafasını ufaladı.
"Hırsız zannettim seni. Hem sen ne yapıyorsun böyle karanlıkta? Asıl sen manyak mısın?"
Batuhan abi, "Annem seni bize çağıracaktı evde yalnız kalma diye, ben seni düşündüm rahatı bozulmasın ben onun yanına giderim dedim. Kaç saattir seni bekliyorum, salonda oturuyordum acıktım yiyecek bir şey alıp salona geri dönecektim o yüzden ışığı yakma gereksinimi duymadım."
"Haber verseydin keşke, abi cidden kusura bakma. Peki sen nasıl eve girdin?"
"Mert vestiyerin üzerinde anahtar görmüş almış, o verdi."
"Tam bir yankesici kardeşin var. Ne kadar aradım o anahtarı! Kayboldu diye gittim yenisini çıkarttırdım!"
"Öyledir biraz."
"Kalk sandalyeye otur bari." dediğimde hareketlendi, koluna girip kalkmasına yardımcı oldum.
"Başın çok ağrıyor mu?"
"Çatlıyor çatlıyor!"
"Buz vereyim mi?" diye sorduğumda başını olumlu anlamda salladığı için dolaptan buz kalıplarını çıkarttım, bir poşetin içine buzları döküp ağzını bağlayıp Batuhan abiye uzattım.
"Bir de Mert 'Ömer beni arasın.' dedi."
"Tamam ben bir konuşup geleyim o zaman." dememin ardından olumlu anlamda başını salladı.
Odama geçip yatağımın üstündeki telefonumu alıp, Mert'i aradım. "Efendim bebeğim." diyerek telefonu açtı.
"Beni ara demişsin?"
"Hani annemi arayıp izin isteyecektin, benden günah gitti."
Bir an Çağatay'ı öyle gördüğümü söylesem mi söylemesem mi tereddütte kaldım, en iyisi söylememekti, Çağatay'ın söylemesi daha doğru olurdu, sonuçta onun hayatıydı.
"Hastaneden geç çıktım, eve geldim duşa girdim çıkınca arayacaktım, mutfaktan ses geliyordu, beyzbol sopasıyla abini nakavt ettim, o yüzden şimdi zamanım oldu."
"İyi bakalım öyle olsun, şimdilik babaannene bir şey demeyeceğim. Abime ne yaptın, öldü mü bari kurtuldum mu ondan?"
"Evde olduğundan haberim yoktu ya, bende hırsız zannettim beyzbol sopasıyla kafasına vurdum ama yaşıyor sadece kafası yarıldı sanırım." deyip güldüm.
"Taş kafadır o bir şey olmaz ona. Hem hırsız gibi girmiş evine bir vuracaktın kafasına sopa kırılacaktı." deyip güldüğünde, "Yankesicilik yapıp anahtarı araklayana ne yapmalıyım?" diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burslu Öğrenci
Teen Fiction- TAMAMLANDI - Güzel bir çocukluk geçirmiş olan Ömer on yaşındayken, annesi ve babası vefat ettiği için mecburen babaannesiyle yaşamaya başlar. Okul hayatı dışında her şey yolunda giderken, haberinin olmadığı, hatta o doğmadan önce gerçekleşen bir m...