Mert'ten...
Karma karışık düşüncelerimle boğuşurken yanıma Bahar geldi, birkaç dakika sessiz kaldıktan sonra, "Mert neler oldu böyle?" dedi.
"Bahar ben hiç iyi değilim." dedim başımı iyi yana sallayarak.
"Mert şu an en iyi senin olman lazım, Çağatay ne halde, herkes bitmiş durumda. Onları yalnızca sen toparlayabilirsin."
"Ben yapamam Bahar, böyle durumlarda bizi toplayan Ömer'di, o şimdi yok."
"Mert yapma böyle." deyip gözlerimin içine baktı.
Çağatay yavaş adımlarla bize yaklaştı, Bahar'a göz ucuyla bakıp yanıma oturdu, "Mert ne olacak şimdi?" diye sordu.
"Bilmiyorum." dedim alçak bir sesle.
Bizim taş kalpli Thor dediğimiz Çağatay'ın gözünden bir damla yaş düştü, "Ah be Ömer." dedi.
Rümeysa'nın sesiyle kafamı kaldırdım, gözlerimi yüzünde gezdirdim, ağladığı belliydi. "Çağatay, Mert yalan söylüyor değil mi Ömer'e bir şey olmadı?"
Çağatay, "Keşke Mert yalan söylese." dediğinde Rümeysa olduğu yerde dizlerinin üstüne çöktü.
Yanına yaklaşıp omzuna dokundum, "Rümeysa kalk hadi, sandalyeye otur." deyip bizim oturduğumuz yeri gösterdim.
Hastanede öylece kala kalmıştık. Çağatay ağlamıyordu, donmuştu resmen, hiçbir şeye tepki vermiyordu. Ben ağlayamıyordum, ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum. Yanımıza Selen geldi ve Rümeysa'ya sarılıp ağlamaya başladı.
Yarım saattir sessiz olan ortamı telefonumun melodisi bozdu, "Efendim baba." diyerek telefonu açtım.
"Oğlum isterseniz yavaş yavaş yanımıza gelin, kısa bir süre sonra çıkacağız hastaneden."
"Ta-tamam."
...
Morgun önünde sıra sıra oturmuş bekliyorduk. Babam, "Ömer'in kanında uyuşturucu çıkmış." dedi düşünceli olduğu ses tonundan belli olacak bir şekilde.
Çağatay, "Ömer sigara dumanına tahammül edemez nasıl olur da uyuşturucu kullanır? Yalan bu!" diyerek ayağa kalktı.
Babam, "Çağatay haklısın ama bir şekilde bir yerden bulaşmış, uyuşturucu etkisiyle intihar ettiği söyleniyor ve cebinden bir not çıkmış..."
Mert, "Ömer'in cebinden çıkan notta ne yazıyordu?" dedim hayretle.
Kapıda bulduğumuz notun aynısı olabilirdi!
Burak amca, "Hayat bazılarımız için çok zor gibi bir şey yazıyormuş."
Çağatay, "Ömer nasıl uyuşturucu kullanır aklım almıyor! Niye kayalıkların dibindeydi? Niye yüzü tanınmayacak bir haldeydi?"
Babam, "Çağatay bende bir türlü anlamıyorum, ama yüksek bir yerden düşmüş doktorlar olması normal diyor."
"Baba o zaman niye başka bir yerinde bir şey yok, yüksekten düştüyse niye bir yeri kırılmamış?"
Babam, "Mert üzgünsünüz ama beni de bunaltmayın."
Çağatay, "Tamam Vural amca." dediğinde bende tamam anlamında başımı salladım.
Çağatay, "Peki Meryem babaannenin dosyası ne durumda?"
Burak amca, "Araştırılıyor hâlâ."
Burak amca çok sakindi.
Ama neden?
Ömer'i Çağatay'dan ayırmazdı, böyle davranması hiç normal değildi.
On on beş dakika sessiz geçen zamanın ardından, "Baba." deyip babama baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Burslu Öğrenci
Teen Fiction- TAMAMLANDI - Güzel bir çocukluk geçirmiş olan Ömer on yaşındayken, annesi ve babası vefat ettiği için mecburen babaannesiyle yaşamaya başlar. Okul hayatı dışında her şey yolunda giderken, haberinin olmadığı, hatta o doğmadan önce gerçekleşen bir m...