BÖ/7

823 184 79
                                    

Uzunca bir aradan sonra kahvaltı kokusuyla uyanmak beni gerçekten çok mutlu etmişti. On gün kısa bir süreydi ama özlemiştim bunu. Yataktan kalkmayıp belli bir süre daha sıcak yorganın altında kalmak kadar güzel şeyler sayılıydı. Yatakta doğrulduğumda odamın kapısı tıklandı ve aralandı ardından babaannem, "Günaydın oğlum." dedi.

"Günaydın babaanne."

"Okula gitmiyor musun?"

"Pazartesi gününe kadar gitmeyeceğim."

"Niye kuzum bir şey mi oldu?"

"Birkaç gün dinlenmek istiyorum, izin istedim."

"Hasta mısın?" deyip yanıma geldi ve elini anlıma koydu. "Yok yok sadece biraz yorgunum, dinlensem yeter." desem de "Emin misin?" deyip yüzüme baktı. "Eminim sultanım bir şeyim yok."

"Peki yavrum öyle olsun. Hadi yavaş yavaş kalk da kahvaltı yapalım."

"Tamam kalkıyorum hemen." dememden sonra babaannem odamdan çıktı.

Güzelce bir kahvaltı yaptıktan sonra son çayımı içerken, "Sultanım bugün şirkete gidiyorum, akşama kadar çizim yapacağım, bir şeye ihtiyacın olursa ararsın." dedim.

"Tamam kuzum."

Son yudum çayımı da içip, "Ben kaçtım o zaman." deyip masadan kalktım.

Odama geçtiğimde yatağımın içindeki telefonumu bulup öncelikle taksi çağırdım, daha sonra da ne giyeceğime karar verip üzerimi değiştirdim.

Çorabımı giyerken taksinin korna sesi duyuldu. Ayakkabımı ve ceketimi alıp, hala mutfakta olan babaanneme, "Görüşürüz." deyip dışarı çıktım. Kapının önünde ayakkabılarımı giyip taksiye bindim.

Fazlasıyla trafik olduğu için ancak yirmi beş dakikaya şirkete varabilmiştim. Zaman kaybetmeden çizim odasının olduğu kata çıktım.

Çizim odasına geçtiğimde ceketimi askılığa asıp, klimayı da açtıktan sonra dolaplara baktım ama çizim yapacağım kağıtlar burada yoktu, halbuki her zaman bu dolapta olurlardı. Mecburen kat girişindeki sekreter Sevil ablanın yanına gidip, "Abla çizim odasında kağıtlar yok nereden alabilirim?" diye sordum.

"Vural Bey'in odasında olması lazım ama Vural Bey bugün yok. Tarık Bey'e sorup geleyim biraz bekle." dedi alelacele. Yoğun herhalde diye düşünüp, "Sen işine bak ben sorarım." dedim

"Sen rahatız etme!" dedi ama çoktan odaya doğru adımlarımı atmaya başlamıştım bile.

Sevil abla koşturarak yanıma gelip, "Ömer dur ben soracağım. Bugün biraz sinirli kimse gelmesin yanıma dedi."

"Abla şimdi benim yüzümden sana fırça atar, ben gidip sorayım."

"Ömer dur diyorum sana. Ben soracağım!"

"Ne oluyor? Ben sorarım ne bu panik!"

"Ama Ömer Tarık Bey kimseyi odasına istemiyor." dedi ama duymazdan gelip adımlarımı hızla atarak Tarık Bey'in odasının önüne geldim.

Tarık Bey ters biriydi odasına girerken kıyafetin düzgün olacaktı ve kesinlikle kapıyı tıklayıp içeri girmek lazımdı. Üstümü başımı düzeltip kapıya tıklayacağım sırada aralık olan kapıdan gelen sesler dikkatimi çekmişti.

Kapı dinlemek çok yanlış bir şeydi ama Tarık Bey'in konuşması insanda merak uyandıracak cinstendi.

Tarık Bey, "Tamam halledeceğim ben, Emin bana güveniyor onu kandırmak kolay olacak ama Vural ve Burak sorun çıkartacak gibi. Kaya'yı saymıyorum bile."

"En fazla bir ay, bir ay sonra tüm hisseler bizim olacak merak etme." dediğinde Tarık Bey'in saçına bir el uzandı, Tarık Bey uzanan eli tuttu ve öptü daha sonra da hafiften güldü. Bu kim diyen iç sesime yenik düşüp daha dikkatli baktığımda alt kattaki sekreterin Tarık Bey'in masasında oturduğunu fark ettim.

Tövbe estağfurullah! Ne oluyordu burada?

Tarık Bey, "Henüz o çocuğun hangisi olduğunu öğrenemedim ama öğreneceğim merak etme. Öğrenir öğrenmez de işini bitireceğim." dediğinde dikkatimi söylediklerine verdim.

"Ahmet'in kızı bir şeyler öğrenmiş mi?"

"Tamam onu da hallederiz sorun yok merak etme."

"Anladım."

"Tamam haberleşiriz yine." dediğinde telefonu kapattı ve sekretere çarpıkça gülümsedi. Evli barklı adamsın yakışıyor mu sana bu! Tövbe ya rabbim. Haysiyetsiz herif!

Ceketimi kaptığım gibi koşar adımlarla şirketten çıktım, Tarık Bey'in sekreterle ne halt yediği beni ilgilendirmezdi ama bir hisseden bahsediyordu, Kaya, Emin, Burak ve Vural demişti, anladığım kadarıyla şirketin hisselerinin peşindeydi.

Tabii bir de Ahmet kızı diye biri vardı, ayrıca bir çocuktan da bahsetmişti o kimdi acaba?

Burak ve Vural amcaya haber vermeden önce sıcağı sıcağına Çağatay'la konuşmak daha mantıklıydı.

Ömer: Çağatay dersten çıkınca beni ara

Çağatay'a mesaj atıp şirketin yakınlarındaki bir kafeye gidip oturdum. Portakal suyu siparişim geldikten sonra telefonumun sesi açık da olsa beş dakika da bir telefona bakıyordum ama Çağatay aramıyordu.

Portakal suyum bitmiş de olsa, beklemekten uykum gelmiş de olsa, sonuç olarak yarım saat sonra telefonum nihayetinde çaldı.

Telefonu açar açmaz Çağatay direk, "Ömer bir sorun mu var?" diye sordu.

"Bu Bora'nın babası var ya."

"Evet Tarık Bey, ne olmuş ona? "

"Bir haltlar karıştırıyor gibi."

"Nasıl haltlar?"

"Neresinden başlasam bilmiyorum. Yanıma gelsene."

"Tamam konum at geliyorum hemen." dediğinde telefonu kapattım ve Çağatay'a konum attım.

Çok geçmeden Çağatay yanıma geldi ve duyduğum her şeyi noktasını virgülünü atlamadan anlattım.

Hayretler içinde beni dinleyip en sonunda da "Ahmet kim, kızı kim anasını satayım? Bu ne lan!" deyip tepkisini ortaya koydu.

"Bu hisse şirketin hissesi bence. Sence?"

"Şirketten başka bir şey gelmiyor aklıma."

"O çocuk diye birinde bahsediyor peki o kim olabilir?"

"Hiçbir fikrim yok. Ben akşam bir babamla konuşayım. Bunun kesinlikle onlara söylememiz lazım."

"Bence de ciddi bir konu."

"Akşam Mert'i de al bize gelin en iyisi."

"Tamam gelirim, haberleşiriz yine."

"Tamam. Hadi kalkalım. Seni eve bırakayım sonra okula döneceğim." dediğinde oturduğumuz masadan kalktık. Hesabı ödedikten sonra kafeden çıktık.

Tarık Bey'in o çocuğun hangisi olduğunu öğrenemedim ama öğreneceğim merak etme, öğrenir öğrenmez de işini bitireceğim demesi kafamı çok kurcalıyordu. O çocuk kimdi de işine bitirecekti?

Ortada büyük bir oyun dönüyordu ama hadi hayırlısı!

Burslu ÖğrenciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin