BÖ/25

475 119 56
                                    

1 hafta sonra...

Üç gündür mide ağrısı ile uyanıyordum ve gün boyu kıvranıyordum, bu sabah gözümü açtığımda çok şükür ki ağrım yoktu. Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkamak için lavaboya yöneldim, aynaya bakmamla irkilip şok geçirmem bir oldu. Yüzüme biri aşırı derecede makyaj yapmıştı, bunu yüzümden nasıl çıkartacaktım?

Bunu yapan şu an evin içinde olmalıydı, odamdan çıktığımda mutfaktaki konuşma seslerini duydum, adımlayıp mutfağa daldım, Mert beni görünce gülmeye başladı, Ayşe gülmesini bastırmaya çalıştı ama başaramadı, Eylül ve Selen birbirlerine tutunarak gülüyordu. "Gülmeyi kesin de bu yüzümden nasıl çıkacak onu söyleyin!" dedim ama gülmeyi bırakıp bana cevap vermediler.

"Size diyorum!" dediğimde, Eylül, "O kolay hallederiz onu." diyebildi zorlukla.

Mert, "Dur bir iki kare çekeyim." deyip telefonunu eline aldı, tabi ki izin vermedim, telefonu elinden kaptım. "Sinirleniyorum artık çıkarın şunu yüzümden."

Eylül, "Seni geçen hafta Emir Selen'e öyle dedi diye, o halde gördüm ya daha sinirlenmene izin vermem valla."

"Yok ya o kadar da şey yapmayın size karşı öyle olmam."

Mert, "Ömer'im bayanlara karşı çok naziktir bir kere."

Ayşe, "Keşke sen de öyle olsan." deyip trip atarcasına Mert'e birazcık sırtını döndü.

"Ayşe kötü mü davranıyor sana kırayım hemen elini." deyip Mert'in elini tutup şakasına biraz sıktım. Mert'te yalandan "Aaaa." diye bağırdı.

Ayşe, "Yok yok iyi davranıyor sakın öyle bir şey yapma." deyip Mert'in tuttuğum eline sarıldı. Mert Ayşe'yi kolunun altına alıp saçından öptü, "Seviyorum abi ya." dedi.

"Yüzüm diyorum çıkartın diyorum."

Eylül, "Tamam makyaj çantamı alıp geliyorum." deyip yanımızdan ayrıldı.

"Bu arada siz eve nasıl girdiniz?"

Mert, "Ben de anahtar var ya."

"Hee unutmuşum ben onu." dediğimde Eylül elinde küçük bir çantayla geri döndü, küçük yuvarlak mendil gibi bir şeye bir şey döküp Selen'e uzattı sonra bir tane de kendi aldı, yüzümü silmeye başladılar ama sanki yüzümün derisini yüzüyorlardı, yüzüm resmen sağa sola kayıyordu, bunu kızlar niye kendine yapıyordu ki, resmen eziyetti!

Uzun uğraşlar sonucunda yüzüm temizlendi ama resmen ateş atıyordu. Mert, "Artık kahvaltı mı yapsak?" dediğinde Selen, "Tamam iki dakikaya masa hazır." dedi. Eylül, Ayşe ve Selen kahvaltılıkları ayarlamaya başladı, bende sandalyeye yayılıp onları beklemeye başladım. Bir hafta içinde o kadar güzel şeyler olmuştu ki. Tabi Ayşe ve Mert açısından. Geçen hafta Burak amca dediğini yapıp ertesi gün Vural amcalara yemeğe gitmişti, her şeyi nazikçe konuşmuşlar Vural amca, "Burak sen ne diyorsan o benlik bir şey yok." deyip topu Burak amcaya atmıştı, hatta Ayşe ve Mert'e pazar günleri dışarı çıkamaya, sinemaya gitmeye falan izin verdiler, her ne kadar karşı olmasalar da kurallar olmadan olmazdı sonuçta.

Durum böyle olunca Çağatay Mert'e ne bir şey söyleyebilmiş ne de bir şey yapabilmişti ama ben Çağatay'ı tanıyorsam öfkesi her geçen gün kat kat artıyordu.

Emir benden çok özür dinlemişti ama söz ağızdan çıktığında geri alınmazdı, hem kalpten ne geçerse ağızdan da o çıkar derler. Demek ki kalbinden geçti bir kere, konuşmuyor değiliz ama eskisi gibi de değiliz arkadaş işte, Selen bir haftadır Emir'i affetmekle affetmemek arasında gidip geliyordu galiba affedecek ama kararsız kardeşimin buna kanaat getirmesi üç dört haftasını alırdı. Gerçi ben hiçbir şekilde desteklemiyordum desteklemeyecektim de.

Burslu ÖğrenciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin